21 Kasım 2021

+65’in pandemi
günlüğü #7: Yaşlanma
korkusu, yaş ayrımcılığını besliyor

Esra Açıkgöz

Pandemi yaşlılara yönelik nefret söylemlerini arttırmakla kalmadı, önyargıların davranışa dökülmesine de neden oldu. Sosyolog Özgür Arun, “Yaş ayrımcılığı, yakında Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olacak” diyor

“Bir virüs yakaladık, diyerek başına kolonya döktüler”, “Bankta oturan yaşlılara suyla ‘tatlı-sert’ uyarı”, “Dedeleri evde tutamıyoruz”, “75 yaşındaki ninenin duvara örümcek gibi tırmanarak kısıtlamadan kaçtığı anlar”… Sosyolog Doç. Dr. Özgür Arun’a göre, Türkiye’de yaşlılar ne kadar görünür olursa, yaş ayrımcılığı da o denli artıyor. Çünkü yaş ayrımcılığını besleyenlerin başında yaşlanma korkusu geliyor. Bir de yaşlılara yönelik sürekli üretilen düşkünlük, acizlik kalıpları. Sistem de bunları arttırmak için elinden geleni yapıyor. Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği Başkanı, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Arun, sorularımızı yanıtlıyor…

> Yaşçılık, ageism dediğimizde ne anlamalıyız?

Çok sinsi bir ayrımcılık bu. Çünkü her yaşta hem aşağı hem yukarı doğru gerçekleşebiliyor, çocuğa da yaşlıya da yönelebiliyor. Kendi yaş grubuna da dönebiliyor. Yaşlanmaya ilişkin korkular, yaşlanmaktan ve yaşlı insanlardan kaçınma, dışlama, damgalama, hor görme, aşırı genelleme, küçümseme gibi boyutları içeriyor. Ekonomik açıdan büyük kayıplar yaşatan, kuşaklar arası çatışmaya yol açan, toplumsal barışı etkileyen önemli bir mesele.

“Yetkililerin açıklamaları yaşlıları bir virüse dönüştürdü”

> Türkiye’de yaşlılara saygı gösterilmesi övünülen konulardan biridir. Ancak pandemi gerçeğin öyle olmadığını gösterdi…

“Türkler yaşlısını sever, korur” söylemi bir şehir efsanesi. Arketiplere baktığımızda Türkiye’de yaşlılar düşkünlükleri, dökülen dişleri, bükülen belleriyle tanımlanıyor. Yaşlı imgesi yoksullar üzerinden oluşturuluyor. Bu toplumsal imajlar dışlamaya neden oluyor. Uzun süredir araştırmalarımızda hükümet ve yerel yönetimlerce sistematik yaş ayrımcılığı uygulandığını, vatandaşların bu tutumlarını tespit ediyoruz. Pandemi sadece bunu daha görünür yaptı.

> Pandemide ne oldu da yaşlılar “tehlikeli” hale geldi, ayrımcılık yükseldi?

İlk bulgular yaşlıların tehlikede olduğu üzerineydi. Onları korumak için çağrılar yapıldı. Ancak daha çok hastalandıkları ve virüsü yaydıkları yorumları arttıkça “tehlike altında” olduğu düşünülenler, “tehlikeli” insanlara dönüşüverdi. Bunda hem politika uygulayıcılarının hem “uzmanların” hem de medyanın payı büyük. Yetkililerin açıklamaları, yaşlıları bir virüse dönüştürdü. Medyanın dili de, daha çok kriminalize edilmelerine neden oldu. Damgalandılar. Salgınla yaşlılara yönelik ayrımcı tutumlar, davranışa dönüştü.

“Yoksul yaşlılar ayrımcılığı en yıkıcı biçimde yaşıyor”

> Mesela, ne gibi davranışlara?

Bir belediye, “Yaşlı İhbar Hattı” kurdu! Böylece yurttaşlara bir çağrı yapıldı. Devlet kurumlarının ve aygıtlarının ayrımcı uygulamaları ve söylemlerinden vazife çıkartan yurttaşlar, yaşlılara fiziksel şiddet de göstermeye başladı. Yolları kesildi, hırpalandılar. Trakya’da belediye başkanı, “sokağa çıkmayın, şansınızı zorlamayın” diye tehditte bulunabildi. Beni en çok etkileyenlerden biri, Manavgat’ta yaşlı bir çiftin evlendirilmemesiydi. “Sokağa çıkmanız yasak” denilerek resmî nikâhları kıyılmadı. Ne yazık ki, yasaklar ilan edildiğinde STK’lar, örgütler yaşlı kadınları, yaşlı işçileri, yaşlı yoksulları görmezden geldi.

2021’den beri “Yaşlılara Yönelik Şiddet ve İhlallerin İzlenmesi” raporu yayınlıyoruz. Her ay yarısı ölümle sonuçlanan ortalama 150 şiddet, ihmal, istismar vakasıyla karşılaşıyoruz. Mesela, Mardin’de 80 yaşında bir kadının kimliği olmadığı anlaşılıyor. Ömrünü, kimliksizliğin dezavantajıyla geçirmiş ancak çocukları yeni fark ediyor.

Doç. Dr. Özgür Arun. | Fotoğraf: Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği Arşivi

“Covid-19 haberlerinin yüzde 85’i yaşlılığa ve yaşlılara karşı ayrımcı söyleme sahip”

> Yaş ayrımcılığıyla ilgili araştırmalarda pandemi öncesi ve sonrasında nasıl bir değişim var?

Ya-Da Vakfı’nın 2019’da, pandemiden hemen önce yaptığı “Türkiye’deki Yaşlılık Tahayyülleri ve Pratikleri Araştırması”nda 65 üstüne yönelik yaş ayrımcılığı yüzde 6,5 olarak tespit edildi. Üç senede bir yaptığımız “Antalya Yaşlılık Araştırması”nın 2020 sonuçlarına göre ise, 2013’te yüzde 4 olan yaş ayrımcılığı, 2016’da 7’ye ve 2020’de ise yüzde 11’e yükseldi. Gelir ve eğitim açısından en yoksun konumdakilerde, oran yüzde 18’e çıkıyor. Yoksul yaşlılar, özellikle de engelli ve dul kadınlar bunu en yıkıcı biçimde yaşıyor. Senex olarak 2020 yılı Ocak-Haziran arasında, altı büyük gazeteyi inceleyerek, “Covid-19 Gündeminde Yaşlılara Yönelik Hak İhlalleri ve Ayrımcı Uygulamalar” araştırmasını yaptık. Bu konudaki haberlerin yüzde 85’inin yaşlılığa ve yaşlılara karşı ayrımcı söyleme sahip olduğunu gördük. Yaş ayrımcılığı, yakında Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olacak.

> Neler besliyor bu ayrımcılığı?

Yaşçılık aslında toplumsal, ekonomik ve kültürel süreçlerle ilişkili ortaya çıkan bir ayrımcılık türü ve kapitalist modernleşmenin trajik sonuçlarından biri. Yaşlanmanın ve yaşlılığın üzerini örten her şey, yaşlıların birbirine benzediğini varsayan tüm davranış kalıpları ayrımcılık getiriyor. Akademik çalışmaların bile geneli bunu üreten bir yaklaşıma sahip.

“Her gün geçici işlerde, parça başına çalışan gençler eşitsiz yaşlananlar kervanına katılıyor. (…) Türkiye’nin sorunu yaşlanmak değil, zenginleşemeden yaşlanmak”

> Sanırım bu nefreti, yaşlanma korkusu da tetikliyor.

Bu, yaş ayrımcılığının önemli bir boyutu. İnsanlar hem uzun yaşamak hem de yaşlanmamak istiyor. Ancak şimdiki makro ekonomik dengelere bakılırsa, Türkiye’nin gelecek kuşak yaşlıları ne yazık ki daha yoksul olacak. Her gün geçici işlerde, parça başına çalışan gençler eşitsiz yaşlananlar kervanına katılıyor. Anne-babalarının sosyal güvenlik haklarına, kapsayıcı bakım hizmetlerine sahip olamayacaklar. Şu an orta sınıfa dahil gençler bile bu refahı koruyamayıp yoksullaşacak. Daha yoksul ama daha eğitimli yaşlılar göreceğiz. Türkiye’nin sorunu, yaşlanmak değil, zenginleşemeden yaşlanmak. Önümüzdeki dönemde kuşaklar arası çatışma da yaş ayrımcılığı da artacak. Görünür olan yaşlılar, gençlerin yaşlanmaya yönelik daha fazla korku duymasına neden olacak.

“Avrupa’da, ulusal ve belli periyotlarda tekrarlanan yaşlılık araştırması olmayan tek ülkeyiz”

> Yaş ayrımcılığıyla mücadele için acil yapılması gerekenler özetle nedir?

Üç yapısal adım önemli. Birincisi, yasal düzenlemeler. İkincisi, izleme ve değerlendirme. Avrupa’da, ulusal ve belli periyotlarda tekrarlanan yaşlılık araştırması olmayan tek ülkeyiz. TÜİK Resmi İstatistik Programı’na bir yaşlılık araştırması girmeli. Üçüncüsü, bunları organize edecek, özerk bir Türkiye Ulusal Yaşlanma Enstitüsü kurulmalı. Yerel yönetimlere gelince, acil eylem planlarına ihtiyaçları var. İnsanları yoksulluğa mahkûm eden ihtiyaç temelli hizmet yerine, hak temelli hizmete başlamalılar. Kadın, genç, çocuk meclisleri yanında yaşlı meclisi kurulmalı. Senex olarak belediyelere uzman ve takvimlendirilmiş program desteği sunuyoruz. Tek şartımız, Dünya Yaş Dostu Kentler Ağı’na üye olmak için belediye meclisi kararı çıkarmaları.

Anaç, yardımsever ve kibirli ayrımcılar

Özgür Arun, ayrımcılık kadar onu yapanları da konuşmak gerektiğini söylüyor. “Aksi halde” diyor, “enflasyon canavarı gibi görünmez oluyorlar.” Peki bu insanlar kim mi? Antalya Yaşlılık Araştırması kapsamında çıkan üç tipolojiden bahsediyor:

> Anaç ayrımcılar: Anlayacak kapasitede olmadıklarını düşündüklerinden yaşlılara, bebek konuşması yapıyorlar. Biraz işlenirse yaş dostu olabilecek bir grup.

> Yardımsever ayrımcılar: Pandemide bu kişileri sıkça gördük. Yaşlıların düşkün ve hasta olduğu önyargısıyla hareket ediyor, onlar istemediği hâlde işlerini üstleniyorlar. Statüyü yok sayan, sosyal dışlamanın ilk adımı bu. Dönüştürülebilirler.

> Kibirli ayrımcılar: En tehlikeli grup. Yaşlılarla olmaktan korkuyorlar çünkü yaşlanmaktan çok korkuyorlar. Yaşlıların davranışlarını, fikirlerini, kimliklerini ayıplıyor, dışlıyorlar. Fiziksel ve psikolojik şiddet eğilimi sergiliyorlar. Dönüştürülmeleri zor. En büyük endişe, yaşlandıklarında da bu ayrımcılığı sürdürmeleri.


• Bu yazı dizisi, Özgürlük için Friedrich Naumann Vakfı’nın (FNF) desteğiyle sunduğu bilgi edinme hakkına dayalı araştırmacı gazetecilik bursları kapsamında hazırlanmıştır.