8 Mayıs 2021
Doğa savunucuları: Cinayetler dünyanın dört bir yanında artıyor
GezegenDünyada 212 doğa savunucusunun katledildiği 2019 yılı, çetele tutulduğundan bu yana en çok cinayetin işlendiği yıl. Hükümetler için artık şu soruyla yüzleşme zamanı: Doğayı ve onu savunanlar mı, yoksa şirketlerin yatırımı mı korunmaya değer?
İklim krizi günlerinde doğayı savunmak, dünyada verilebilecek en tehlikeli mücadelelerden birine dönüşebiliyor. Hele ki doğal kaynakların korunmak yerine, ticari kâr amacıyla kendi çıkarları için kullanılmak üzere şirketlere tahsis edildiği ülkelerde. Türkiye’de, Finike’deki taş ocaklarının yol açtığı doğa tahribatına karşı direnen Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu’nun katledilmesini ve Karadeniz Sahil Yolu inşaatında denizin doldurulmasına hukukî yollarla engel olmaya çalışan avukat Cihan Eren’in bir silahlı saldırıda öldürülmesini hatırlıyoruz. Her iki cinayet, azmettirenler yönü araştırılmayarak samanaltı edildi. Farklı ülkelerde doğa savunucuları ve yerel yurttaş hareketi üyelerinin birbirlerine benzer saldırılara uğradığını görüyoruz. Orta Amerika’dan Filipinler’e, Afrika’dan Karadeniz’e, Kanada’dan Hindistan’a dünyanın dört bir yanında doğanın ve doğal kaynakların korunmasını talep eden sivil halk ile bu bölgeleri ticari kaygılarla üretime açmak isteyen ulusal ya da yerel yönetimler ve şirketler karşı karşıya geliyor.
Özel şirketlerin ve bürokratların menfaatleri ile çatışan doğa savunucularına karşı işlenen cinayetler tüm dünyada artıyor. Londra merkezli uluslararası sivil toplum kuruluşu Global Witness’ın Temmuz 2020’de yayınladığı rapora göre, sadece 2019’da 212 toprak ve doğa savunucusu öldürüldü. Bu, kuruluşun doğa savunucularına karşı işlenen cinayetleri izlemeye başladığı 2012 yılından bu yana en çok cinayetin yaşandığı sene. Paris Anlaşması’nın imzalandığı Aralık 2015 ile pandemi öncesi dönem arasında ise ortalama haftada dört toprak ve doğa savunucusu öldürülmüş. Yani tablo gün geçtikçe kararıyor. Öldürülen insan hakları savunucuları anısına çevrimiçi bir anıt-çetele niteliği taşıyan HRD Memorial’da bugün ismi geçen birçok hak savunucusu Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu gibi doğayı savundukları için katledilenler.
Cinayetlerin bu kadar yaygınlaşması, tehditlerin, tacizlerin ve gözdağının nasıl sistematik hâle geldiği hakkında da bir fikir veriyor. Global Witness, raporunda, çetelesiyle ilgili önemli bir şerh düşerek, paylaşılan rakamların sorunun gerçek boyutunu asla ortaya koyamayacağı konusunda uyarıyor. Nitekim basının özgür olmadığı, hükümetlerin de bu tehditlere göz yumduğu birçok ülkede doğa savunucularına yönelik saldırıların takibinin yeterli bir şekilde yapılamayacağı aşikâr. Dahası, İkizdere’de, Kaz Dağları’nda, Cerattepe’de ve ülkenin birçok yerinde, jandarma ve polis – yani kamu görevlileri – şirketlerin faaliyetlerinin “güvenliğini” savunmak uğruna biber gazı ve kaba kuvvet kullanarak eylem yapan yurttaşların güvenliğini tehlikeye attığı zaman, doğa savunucularının saldırılara maruz kalmaları kolaylaşıyor. Saldırıları düzenleyenler ve tehdit edenlerin işledikleri suçlar cezasız kalırken, doğanın talanına karşı koyanlar kriminalize ediliyor.
Dünyada doğa savunucuları cinayetleri
Pandemi öncesindeki bir yıl içinde doğa savunucularına karşı en çok cinayet şu anda hükümet karşıtı büyük protestoların düzenlendiği Kolobmiya’da (64 doğa savunucusu cinayeti) ve Filipinler’de (43 doğa savunucusu cinayeti) yaşandı. Global Witness’ın çetelesine göre bu cinayetlerin hedefindeki doğa savunucularının 50’si madencilik faaliyetlerine, 34’ü ise büyük tarım arazilerine karşı mücadele verirken katledilmiş. Beş farklı kıtada 2019’da öldürülen bazı doğa savunucularını burada analım:
Paulo Paulino Guajajara, Brezilya: Kuzey Brezilya’daki Maranhao eyaletinde yaşayan Guajajara yerlilerini temsil eden doğa savunucularındandı. Brezilya’da doğa mücadelesi çoğu zaman yerli halkların hak mücadelesiyle el ele gidiyor. Yaşadıkları ormanlık alanlarda ağaçların kesilmesine karşı çıkan Guajajara yerlileri de bunun örneklerinden biri. Paulo Paulino, 1 Kasım 2019’da yaşadığı bölgede ağaç kesiciler tarafından pusuya düşürüldü. Daha 26 yaşındaydı. Öldürüldüğü gün Guajajara yerlilerinin liderlerinden Sonia Guajajara Brezilya’da yerlilerin karşılaştıkları hak ihlalleriyle ilgili Avrupa’da görüşmeler yapıyordu. Greenpeace’in paylaştığı bilgiye göre 2000 ile 2018 yılları arasında 42 Guajajara yerlisi öldürüldü.
Paris Anlaşması’nın imzalandığı Aralık 2015 ile pandemi öncesi dönem arasında ortalama haftada dört toprak ve doğa savunucusu öldürüldü
Maritza Isabel Quiroz Leiva, Kolombiya: Ülkenin kuzeyinde, Bonda yakınlarında bir kasabada hükümetten aldığı destekle organik tarım yapıyordu. Bölgede şiddet gören Afrika asıllı kadınların temsilcisiydi, tehditler almıştı ve Anayasa Mahkemesi’ne intikal eden bir dosyada kendisine koruma sağlanması istenmişti. Silahlı saldırganlar tarafından gece evinde öldürüldü.
Nora Patricia López León, Meksika: Ülkenin güneyinde, Montes Azúles biyosferi yakınlarındaki Aluxes ekoparkında çalışan bir biyologdu. Nesli tükenmekte olan endemik papağan türü guacamaya roja’nın (Türkçe adıyla kırmızı Macaw papağanı) üremesi ile ilgili bir araştırmayı yürütüyordu. Cinayetin ardından Meksika Zoologlar Derneği, Devlet Başkanı López Obrador’a López León’un ölümünün aydınlatılması için çağrıda bulundu. Olayla ilgili iki kişi gözaltına alındı ancak henüz cinayet çözülemedi.
Sergio Rojas Ortiz, Costa Rica: Pasifik kıyı şeridindeki Puntarenas eyaletinde, Bribri yerlilerinin yaşadığı Salitre bölgesinin yasadışı işgaline karşı yürüttüğü kırk yılı aşkın mücadeleyle tanınıyordu. 18 Mart 2019 günü evinde suikasta uğradı. Vücuduna 15 el ateş edilmişti. Cinayetin aydınlatılması için Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Costa Rica hükümetine çağrıda bulunmuş, eyalet yönetiminin süregelen tehditleri ve saldırıları soruşturmamasını kınamıştı.
Emmanuel Essien, Gana: Ülkesinin en büyük sorunlarından biri, kıyılardaki aşırı avlanmayı gözlemleyen ve yasadışı avlanan balıkçıları kayda alan bir uzmandı. Tanıyanlar, 28 yaşındaki Essien’in işini büyük titizlikle yaptığını ancak balıkçıları gözlemleyenlerin sürekli diken üstünde olduklarını anlatıyor. Essien, 5 Temmuz 2019’da Meng Xin 15 adlı bir tekneyi denetlerken kayboldu ve o günden beri izine rastlanmadı.
Liviu Pop ve Raducu Gorcioaia, Romanya: İkisi de ülkenin kuzeyinde orman korucusu olarak çalışıyordu. Bir ay arayla öldürüldüler. Pop, Maramures bölgesinde ağaçların yasadışı bir şekilde kesilmesine karşı koymaya çalışırken tüfekle vuruldu. Gorcioaia ise Pascani bölgesinde yasadışı ağaç kesimi yapılan bir alanın yakınlarında arabasında ölü bulundu. Romanya’da “odun mafyası” ülkenin özellikle kuzeyinde asırlık ormanlarda büyük tahribatlara neden oluyor. Yetkililer yıllardır bu çetelerin faaliyetlerine engel olamıyor.
Maraden Sianipar ve Maratua Siregar, Endonezya: Gazetecilerdi. Sumatra adasının kuzeyinde bir palmiye yağı üretimi çiftliği işleten bir şirketle yerel halk arasındaki ihtilafı takip ederken çiftlik yakınlarında bıçaklanarak öldürüldüler. Her iki gazeteci, çalıştıkları medya kuruluşu 2017 yılında kapandıktan sonra mesleklerini serbest bir şekilde sürdürüyordu ve yasadışı palmiye yağı üretimine yönelik ekimleri araştırıyordu.
Datu Kaylo Bontolan, Filipinler: Ülkenin güneydeki büyük adası Mindanao’nun en güney ucunda yer alan Davao kenti ve çevresinde Dutarte rejimi hem etnik azınlıklara hem de çiftçilere yönelik büyük bir baskı uyguluyor. Bölgede yaşayan yerli azınlıklara mensup çok sayıda kişi yargısız infaz edildi. Manobo kabilesi şeflerinden biri ve Katribu Ulusal Yerli Liderler Konseyi’nin bir üyesi Datu Kaylo, bölgedeki yerlileri temsil eden PASAKA Konfederasyonu’nun da genel sekreter yardımcısıydı. Yaşadıkları topraklarda zorla yerinden edilen yerlilerin durumunu araştırırken askerler tarafından katledildi.
“Sizin kurşununuz var … benim ise kelimelerim. Kurşun ateş edildiğinde ölür, ama kelimeler tekrarlandıkları zaman yaşarlar”
Son yıllarda katledilen doğa savunucuları arasında kendi toplumları içerisinde sergiledikleri öncü rolle, verdikleri mücadeleyle tüm dünyaya esin kaynağı oluşturan kişiler de var. Doğayı korumak birçok gelişmekte olan toplumda en alt kesimlerin yoksulluğuna, toprak veya doğal kaynakların paylaşımlarındaki adaletsizliğe ve yolsuzluğa karşı mücadele etmekle, azınlıkların kültürel haklarını savunmakla da eş anlamlı. Özverili gayretleriyle hatırlanan doğa savunucuları arasında üç isim sayabiliriz:
Berta Cáceres, Honduras: 2017’de evine giren silahlı saldırganlar tarafından katledilen Cáceres, 2015 yılında Goldman Çevre Ödülü’ne değer görülmüştü. Ülkesinin kuzeybatısında Lenca yerlilerinin topraklarındaki doğal kaynakların özel şirketler tarafından sahiplenilerek kullanılmasına karşı yıllarca mücadele verdi. Özellikle Gualcarque nehri üzerinde bir hidroelektrik santralı inşaatına engel olan kampanyayı yürütmesiyle tanındı. Yargılamada cinayeti işleyenlerin, hidroelektrik santralın inşaatını yapan Desa şirketiyle bağları ortaya çıkarıldı. Kızı Bertha, anısına yazdığı bir mektupta annesini şu sözleriyle anıyor: “Sizin kurşununuz var … benim ise kelimelerim. Kurşun ateş edildiğinde ölür, ama kelimeler tekrarlandıkları zaman yaşarlar.”
Isidro Baldenegro López, Meksika: Tıpkı Cáceres gibi, Baldenegro López de Goldman Çevre Ödülü’nü almıştı. Sierra Madre bölgesinde Tarahumara yerli halkının topraklarındaki ormanlık alanlarda ağaç kesimlerini durdurmak için çabalıyordu. 2003’te, o dönem katledilen doğa savunucularının aileleriyle düzenlediği eylemler sonucu bölgede ağaç kesiminin bir süreliğine yasaklanmasını sağlamıştı. Barışçıl direnişine rağmen tehditler hiç dinmedi ve Ocak 2017’de suikaste uğradı.
Ajit Maneshwar Naik, Hindistan: Ülkenin batısında, Dandeli kenti yakınlarında hidroelektrik santral inşaatlarına karşı mücadele veriyordu. Dandeli Sivik İnisyatifi’nin lideriydi ve bölgedeki yurttaş hareketlerinin organizatörlerindendi. Aynı zamanda avukattı ve bölgede bilgi edinme hakkının yaygın kullanımı için çaba gösteriyordu. Kali nehrinde yasadışı ağaç kesiminden madencilik faaliyetlerine kadar her türlü soruna karşı kampanyalar düzenlendi. Son olarak, nehirde doğal bir akıntının kaldığı son kısımlardan birine küçük bir hidroelektrik santral inşaatı projesine karşı çıktı. Temmuz 2018’de bir saldırgan tarafından öldürüldü. Hidroelektrik santrallar ve barajlar Hindistan’da doğa tahribatının en önemli unsurlarından biri. O kadar ki santrallara dair bir kitap kaleme alan yazar Arundhati Roy, ülkesinin bu alandaki politikasını “barajlar seküler Hindistan’ın tapınakları, onlara neredeyse ibadet ediliyor,” sözleriyle tasvir ediyor.
Yöre halklarını söz sahibi kılmak için hangi somut adımlar atılmalı?
Global Witness’a göre, bu kara tablonun değişmesi için yöre halkları yaşam alanlarında yapılacak her türlü kamu ya da özel yatırımla ilgili söz sahibi olmalı. Ancak, yine raporda pandemi döneminde bunun tam da aksine bazı şirketler doğa savunucularına yönelik saldırılarını arttırırken, hükümetlerin ise koruyucu tedbirleri kaldırdıkları belirtiliyor. Kuruluşa göre “hiç olmadığı kadar kaygı verici” bir dönemdeyiz. Hükümetler için artık şu soruyla yüzleşme zamanı: Doğayı ve onu savunanlar mı, yoksa şirketlerin yatırımı mı korunmaya değer?
Global Witness‘ın atılmasını tavsiye ettiği somut adımlar şunlar:
– Hükümetler, uluslararası hukuk çerçevesindeki taahhütlerini yerine getirerek, doğa savunucularının mücadelelerini güvenli bir şekilde vermelerini sağlamalı. Yaşama haklarının yanı sıra, toplanma ve ifade özgürlüklerini garanti altına almalı, ekonomik açıdan iyi bir yaşam standardı temin etmeli. Ayrıca herkesin, güvenli bir iklim dahil olmak üzere temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir doğada yaşantılarını sürme hakkının tanınması gerekiyor. Bu kolektif haklara dair bilinç gün geçtikçe artıyor.
– Hükümetler yöre halklarının önceden, herhangi bir baskı altında kalmadan ve yapılacak projenin doğaya etkilerine dair bütün bilgilere sahip bir biçimde, sürecin her aşamasında onayını aramalı.
– Doğal alanlarda veya doğal kaynakların işletilmesini öngören faaliyetin, ticari ve operasyonel olarak doğaya ve topluma etkisinin çok kapsamlı bir değerlendirmesi yapılmalı. Bu değerlendirmelerin sonuçları kamuoyuyla paylaşılmalı ki sağlanan şeffaflık sayesinde yöre halklarına yönelik olumsuz etkiler de azaltılabilsin.
Doğa savunucularının ve eylemlerde yer alan her yurttaşın, sivil itaatsizlik gösterilerine katılmak da dahil olmak üzere tüm haklarını güvence altına alacak ulusal politikalar tanımlanmalı
– Hükümetler ayrıca arazi ve toprak dağılımında adaletsizlikleri – toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olanlar da dahil olmak üzere – gidermeli. Var olan, süregelen ihtilaflar ise yasal yollarla çözüme kavuşturulmalı, yörede ve/veya bölgede yaşayan azınlıkların yaşadıkları topraklarla ilgili bütün hakları güvence altına alınmalı.
– Ayrıca toprak ve doğa savunucularının üstlendikleri rol yasal bir zeminde meşrulaştırılmalı, onlara yönelik tüm tehditler – cinsiyete dayalı şiddete özellikle dikkat çekilerek – kamuoyu önünde kınanmalı.
– Doğa savunucularının ve eylemlerde yer alan her yurttaşın, sivil itaatsizlik gösterilerine katılmak da dahil olmak üzere, tüm haklarını güvence altına alacak ulusal politikalar tanımlanmalı. Eğer eylemleri nedeniyle doğa savunucularının kriminalize edilmelerine yol açan yasalar varsa, bunlar kaldırılmalı.
– Başka ülkelerin şirketleri söz konusu olduğunda, diplomatik ve ticari ilişkiler vasıtasıyla bu şirketlerin merkezlerinin bulunduğu ülkelerin hükümetlerine kaygılar iletilmeli, yurt dışındaki faaliyetlerinin hesap verebilir olması talep edilmeli.
– Hesap verebilirliği artırmak için doğa savunucularının yaşamlarına somut etkisi olacak denetim mekanizmaları uluslararası yasalar ve standartlar doğrultusunda hayata geçirilmeli.
– Cezasızlık sona ermeli. Doğa savunucularının tehdit edilmesini ya da onlara saldırılmasını emredenler adalet karşısına çıkarılmalı.
– Yolsuzluk, insan hakları ihlalleri ve doğa tahribatının önlenmesi, araştırılması, sorumluların cezalandırılması için etkin politikalar, yasalar, yönetmelikler ve yaptırımlar tanımlanmalı; şirket yönetimleri ve yatırımcılar ülkelerinde ya da yurt dışındaki operasyonel faaliyetleriyle ilgili hesap verebilir kılınmalı.
– Yurt dışındaki yardım kampanyaları ya da yatırım projelerinde, yöredeki doğa savunucularının olası itirazlarını güvenle dile getirebilmelerini sağlayacak önlemlerin alınması şart konulmalı.