16 Kasım 2021

+65’in pandemi
günlüğü #2: Yeni dünyanın
vedalarında başrol yalnızlığın

Esra Açıkgöz

Tülin Dizdaroğlu’nu, pandemi döneminde ne yasaklar ne de yalnızlık annesinin sevdiklerini göremeden hayata veda etmesi kadar etkiledi. Üç kişiyle dua etmek, az kişiyle cenaze töreni yapmak zorunda kalmak içinde derin bir yara…

“Pandemi olmasa ben onu ilk günlerde hastaneye götürürdüm, erkenden müdahale edilirdi. Biraz daha yaşardı…” 72 yaşındaki Tülin Dizdaroğlu için pandemide yaşadıklarının özeti, kafasında dönüp duran bu cümle. Kaybettiği annesinin yasını, pandemi yüzünden sadece üç kişiyle tutabilmek canını acıtıyor. Bir de ölmeden önce annesinin sevdiklerini görememesi…

Türkiye’nin en yaşlı şehri Sinop’ta buluşuyoruz Dizdaroğlu’yla. Pandeminin, yatalak olan annesiyle hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlatırken hüznü gözlerinden okunuyor. Her bayram dolup taşan evleri geliyor önce aklına, sonra da pandemideki yalnızlık. Ara sıra salgını unutan annesinin, “Niye kimse gelmiyor artık?” sorusunu hep sabırla yanıtlıyor. Pandemi yüzünden “uzak” kalmak gerektiğini biliyor ya, yine de annesinin sevdiklerini, akrabalarını göremeden vefat etmesi yüreğini dağlıyor.

“Pandeminin bende yarattığı en büyük üzüntü budur” diyor derin bir soluk alarak, “Eylül 2020’de kaybettik annemi. Hastalandı, ancak hastaneye götüremedim. Herkes, ‘Virüs kapar, sakın götürme’ dedi. O dönem hastaneler pandemiden dolayı çok yoğundu. Aile hekimi geldi, baktı. 5-6 güne iyice kötüledi. Bir gece dili dolanmaya başladı. ‘Kızım ben öleceğim, sakın korkma’ dedi bana…” Sonrası aranan 112, pandemi muamelesi, testler, yoğun bakım… Bu son konuşmaları oluyor ama o günleri kafasında hep evirip çeviriyor Dizdaroğlu, “Pandemi olmasa ben onu ilk günlerde hastaneye götürürdüm, erkenden müdahale edilirdi. Biraz daha yaşardı…” demesi bundan.

Tülin Dizdaroğlu, Sinop, 30 Temmuz 2021.| Fotoğraf: Esra Açıkgöz

“Teyzem iki yıldır evden çıkmadı. Yalnız dura dura şimdi kafası bulandı. Pandemi, yaşlılardan kurtulma yolu oldu”

Üç kişilik dua

“Teyzem, ben ve dayımın kızı…” diye başladığı cümleye bir sessizlik düşüyor önce, sonra bir yutkunma sesi. “Sadece üç kişi akşam duasını yaptık. Cenazesini de 15 kişi kıldık… İnsan kalabalık görmek istiyor bu anlarda. Facebook’tan, telefonla baş sağlığı diledi insanlar ancak kalabalık olmanın yas sürecine de etkisi var. Herkesle konuşunca derdini unutuyorsun, sevenleri olduğunu görmüş oluyorsun…”

Kalabalık bir uğurlamanın tesellisine kavuşamasa da, “daha kötüsünü yaşayanlar” olduğunu görmenin acısı, ona kendi derdini az da olsa unutturuyor: “Kaç doktoru, hemşireyi kaybettik? Kaç çocuk, anne-babasız kaldı? Pandemiyi meslek hastalığı bile saymadılar. Küçücük çocuklar yetim kaldı… Çok insanın canı yandı, çok…”

“Yaşlılardan kurtulma yolu oldu”

Pandemiyi Sinop’ta yaşadığı için kendini şanslı görüyor Dizdaroğlu. Akrabalarına, tanıdık yaşlılara kapıdan, balkondan nasılsın deyip dokunamadığı için üzülse de, en azından kedileri besleme bahanesiyle yürüyüşler yapabiliyor. 45 yıl yaşadığı İstanbul’la da bağı kesilmediğinden oradaki hayatın sıkışmışlığını biliyor: “Geldiğimde gördüm ki, İstanbul’da insanlar birbirinden çok korkuyor. Hiç evden çıkmayan, markete bile gitmeyen arkadaşlarım vardı. Hapis hayatı yaşadılar. Bu, sağlıklarına da zarar verdi. Teyzem iki yıldır evden çıkmadı. Yalnız dura dura şimdi kafası bulandı. Pandemi, yaşlılardan kurtulma yolu oldu. Oysa bu bir hastalık ve gençler de ölüyor. Bize koyulan yasaklar gereksizdi.”

Dizdaroğlu, Covid-19 pandemisi sona erse de başka virüslerin çıkacağına inananlardan. Çünkü “artık dünya, eski dünya değil.” Pencerelerin açılamayacağı dönemler bile yaşanabileceğini düşünüyor. O yüzden gençler için kaygılı. Ama sakın kendini “yaşlı” görüyor da sanmayın. Zaten “alışılageldik” yaşlı tanımına da pek uymuyor. Örneğin, yalnızlık korkusu ya da toplum baskısı yüzünden evlenip çoluk çocuğa karışmıyor. Emekli olunca elini eteğini hayattan da çekmiyor. Aksine 58 yaşında tutkusunun peşine düşüp üniversitede fotoğrafçılık üzerine yüksek lisans yapıyor. Tek başına Türkiye’yi şehir şehir, köy köy gezip fotoğraflar çekiyor. Ödüller kazanıyor. Sergiler açıyor. Kitaplar çıkarıyor.

Yaşam aşkı da, fotoğraf tutkusu da içindeki “gençliğin” göstergesi: “İnsan hissettiği yaştadır, lafı çok doğru. Kendimi şimdilik yaşlı hissetmiyorum. İleride belki hissederim. İnsan umut ettiği, hayal kurduğu müddetçe yaşar. Yoksa yaşayan ölü olursun. 40 yaşında gençler görüyorum, ruhları çökmüş, hayattan beklentileri yok. Ben elimde kalanı en iyi şekilde yaşamaya çalışıyorum.”

“Elinde kalanla yaptıklarını” anlatırken gözleri ışıl ışıl parlıyor. En çok da, bu konuda sayılı kaynaklardan biri olan Alternatif Fotoğraf kitabı ve onunla ilgili açacağı sergi için heyecanlı. Ayrıca siyah-beyaz bir Anadolu kadını albümü hazırlıyor. “20 yıldır kağnıları çekiyorum, Son Kağnılar adlı bir kitap çıkaracağım. Daha yapmak istediğim çok şey var, tutkum ve gücüm de… Tabii pandemi neye, ne kadar izin verecek, onu bilmiyorum” diyor.


• Bu yazı dizisi, Özgürlük için Friedrich Naumann Vakfı’nın (FNF) desteğiyle sunduğu bilgi edinme hakkına dayalı araştırmacı gazetecilik bursları kapsamında hazırlanmıştır.