22 Kasım 2021
+65’in pandemi
günlüğü #8: Sekiz milyon görünmez
Esra Açıkgöz
Yaşlılığa yönelik ayrımcılığın insanın bindiği dalı kesmesinden farkı yok: Çünkü diğer ayrımcılıkların aksine, er geç hepimiz ayrımcılık yaptığımız bu gruba dahil olacağız. Tabii bu ülkede, yaşlanmayı başaracak kadar şanslıysak…
Eylülde yaşlılara yönelik yarısı ölümle sonuçlanan 209 şiddet, ihmal, istismar vakası yaşandı. Senex’in her ay yayınladığı “Yaşlılara Yönelik Şiddet ve İhlallerin İzlenmesi” raporuna göre, “yaşlısına sahip çıkan, saygı gösteren” Türkiye’nin gerçeği işte bu… Pandemi ve +65 yaş üzerine yazı dizisi yapmaya karar verdiğimde, böylesi büyük bir hak ihlaliyle, ayrımcılıkla karşılacağımı ummamıştım. Bunda kendi payımın da olduğunuysa hiç düşünmemiştim. O yüzden bu bir çeşit itiraf yazısı aslında, bir nevi özür de. Nefret suçları üzerine kitap yazan biri olarak, yaşlıları nasıl da görmezden geldiğimi artık biliyorum. Ya da insanlar, “bu yaşlılar neden bu kadar çok otobüse biniyor?” dediklerinde verilebilecek bir yanıt olduğunu da. Zira yaşlıların sosyalleşebilmek için kendilerine sunulan ücretsiz ulaşım kartından, otobüste insan yüzü görmekten daha fazla şansları yok. Pandemide bu bile ellerinden alındı.
65 yaş üstü yaklaşık 8 milyon insan bir kararla, birkaç saatlik izinler dışında 16 ay boyunca evlerine hapsedildi. Sanki kendilerini koruyacak “akılları” yoktu, sanki hayatta kalmayı bir onlar bilmiyordu… Oysa içlerinde çalışması gerekenler de vardı. O yüzden konuştuğum çoğu kişi gibi pandemide benim de zihnime kazınan, otobüsten indirilmeye çalışılırken “üç merdiven sildim ben. Çalışmazsam açım” diyen kadının feryadı oldu.
Hepimiz bu suçun failleriyiz
Pandemi başındaki “yaşlıları korumak” sözleri bir anda “yaşlılar tehlikeli” algısına dönüşüverince sokaklarda kovalandılar, hakarete uğradılar, hırpalandılar… Ama yaşlılar konuştukça anladık ki, bu nefret hep vardı, pandemi onu sadece ayyuka çıkardı. Konuştuklarımın, bunca hakarete, nefrete rağmen en azından görünür olduk demesi bundan. Çünkü yaşlılık da, onlara yönelik nefret de tüm toplumun mutabık olduğu bir suskunluğa mahkûm ediliyor.
Genç nüfusa sahip olmakla övünen Türkiye’nin nüfusu yaşlanmakla kalmıyor, yoksullaşıyor da
Peki, bu nefretin sebebi mi? Hız ve tüketim üzerine kurulu bu sistemde, yavaşlamak yok sayılmayı getiriyor. Bu yetmezmiş gibi, yaşlılar bir de yeterince tüketmiyor. Üstelik kapitalizm gençlik kremleri, sağlıklı yaşam trendleriyle hepimize yaşlanmamanın yollarını sunarken, onlar utanmadan yaşlanıveriyor! Bu da haliyle korkuları arttırıyor. Anlayacağınız, yaşlılığa yönelik ayrımcılık hepimizin faili olduğu bir suç. Ancak bunun insanın bindiği dalı kesmesinden farkı da yok. Çünkü diğer ayrımcılıkların aksine, önünde sonunda hepimiz ayrımcılık yaptığımız bu gruba dahil olacağız. Tabii bu ülkede, yaşlanmayı başaracak kadar şanslıysak…
Genç nüfusa sahip olmakla övünen Türkiye’nin nüfusu yaşlanıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 istatistiklerine göre,65 yaş üstü grubun nüfusa oranı son beş yılda yüzde 22,5 arttı. 2015’te 6 milyon 495 bin 239 olan sayı, 2020’de 7 milyon 953 bin 555’e çıktı. Bu sırada size kötü bir haberim var, araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye nüfusu yaşlanmakla kalmıyor, yoksullaşıyor da. Yani biz, yaşlılığımızı anne-babamızdan çok daha olumsuz şartlarda yaşayacağız. O yüzden ya şimdiden ses çıkarmaya başlayın ya da daha sert nefret söylemleriyle karşılaşacağınız bir yaşlılığa kendinizi hazırlayın. Seçim sizin!
Yaşlıları unutmayanlar da var
Yaşlıların pandemi sürecinde çektiklerini artık biliyorsunuz. Ancak onlar için hiçbir şey yapılmadı da sanmayın, bazı kurumlar, kişiler +65’i bu süreçte yalnız bırakmadı. İşte size iki örnek.
Dans Daima’nın kurucularından Filiz Sızanlı’nın, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi desteğiyle verdiği Aktif Yaşlanma Hareket Atölyesi, +65’e pandemide nefes aldıran çalışmalardan biri. Bu, fizik tedavi hareketlerinin yapıldığı bir etkinlik değil, yaşama katılımı sorgulatan, bedensel farkındalıkları arttırmayı amaçlayan çok daha derin bir çalışma. Bu süreçte en çok harekete ihtiyaç duyan kesimin +65 olduğunu biliyor Sızanlı: “Yasaklar, bedenlerinin bu kadar baskılanması yaşlanmaları çok daha hızlandırdı. Yaşama umutlarını azalttı. Bu yüzden yaşlılara yönelik çalışma yapabilmek bizim için önemliydi.”
“Toplumsal olarak yaşlılar, bir şey yapamaz denilerek dışarı atılıyor. Oysa hayal güçleri, yaratıcılıkları inanılmaz”
Açık alanda 20 kişiyle başlayan atölye zamanla eş, komşu derken kalabalıklaşıyor. Peki kimler var grupta? “Mimarlar, emekliler, ev kadınları… Çocuklar sokakta oynarken nasıl eşitlenirse, buradaki ekip de öyle. Ne yaptıkları, nereden geldikleri değil, o yaştan sonra hayatla kurdukları ilişki üzerinden buluştukları alanda eşitleniyorlar. Atölye yıllardır inşa ettikleri bedene bir bakış sağlıyor. Aslında yabancı oldukları bir konu. İnsanları yere yatırabilmek, yalın ayak durdurmak, birbirlerinin bedenlerine temas ettirmek zor. Ancak heyecanları, istekleri hâlâ sürüyor. Katılanlar, kendi bedenleriyle yeni bir yolculuğa çıktıklarını, ağrı duydukları hareketlere tekrar baktıklarını söylüyor.”
Sızanlı’ya göre bu çalışmalar yaygınlaştırılmalı. Ancak Türkiye’de çocuklar için atölyeler olsa da, yaşlıların hep itilmiş, sona bırakılmış olduğunu görüyor: “Toplumsal olarak yaşlılar, bir şey yapamaz denilerek dışarı atılıyor, dışlanıyor. Oysa hayal güçleri, yaratıcılıkları inanılmaz. Bunu kültür politikaları içine nasıl dahil edebiliriz diye düşünmeliyiz. Yaşlıları duyulur, görünür yapmak benim için çok değerli.”
“Dünya hızla ilerlerken belli yaş grubunu teknolojinin dışında bırakmak mümkün değildi. Bu nedenle dijital okuryazarlık projesi başlatmak istedik”
65+ Yaşlı Hakları Derneği ise, 2014’ten beri yaşlı hakları üzerine çalışıyor. O zamanlar logolarındaki 65+’nın anlamını bilmeyen çok olsa da pandemi bu kavramı hayatlarımızın bir parçası hâline getirdi. Dernek başkanı Rümeyza Kazancıoğlu, Türkiye’de yaşlı algısı kırılganlıkla, hüzünle bağdaştırılsa da gerçeğin öyle olmadığını biliyor. “Son derece aktif, hayatın içinde, bizden daha çok enerjisi olan yaşlılar var” diyor, “Yaşlanmak bizim gerçeğimiz, bunu kabullenerek herkesin eşit olduğu, sağlıklı ve değer gören yaşlılık hakkı istiyoruz.”
Dijital okuryazarlık da bu haklardan biri. O nedenle daha pandemi olmadan, AB desteğiyle “65+ için Dijital Kapsayıcılık Projesi” başlatma kararı alıyorlar: “Dünya hızla ilerlerken belli yaş grubunu teknolojinin dışında bırakmak mümkün değildi. Bu nedenle dijital okuryazarlık projesi başlatmak istedik. Pandemide daha iyi anladık ki, hepimiz bu alanda düşündüğümüzden daha eksiğiz. Dolayısıyla proje daha da önem kazandı. Hedefimiz yüz yüze yapmaktı ama pandemi nedeniyle eğitimleri de teknolojiden yararlanarak gerçekleştireceğiz. Eğitimleri gençler verecek. Böylece kuşaklar arası birliktelik, birbirinin dilinden anlamaları, birbirlerine dokunmaları sağlanacak. Finansal okuryazarlık için de eğitimler veriyoruz.”
Pandemide yaşlıların eve hapsedilmesinin yanlış olduğunu düşünüyor Kazancıoğlu. Dışarı çıkma izni verilen belli saatlerde de şunun unutulduğunu söylüyor: “Yaşlıların bir hızları var ve bu süreye yetişmekte zorlandılar. Üstelik evde oturmaktan kaynaklı daha da yavaşlamışlardı.”
Ancak ne yazık ki yaşlıların sorunları pek konuşulmuyor. “Mesela” diyor, “çocuk istismarı var da, yaşlı istismarı yok mu? Bakımevleri ayrı bir konu, bakıcılar ayrı. Çok konu var. Çocuk geleceğimiz diye, onun için bunları dilendiriyoruz. Yaşlılardan bir gelecek beklemiyoruz, ne olursa olsun mu deniyor?”
• Bu yazı dizisi, Özgürlük için Friedrich Naumann Vakfı’nın (FNF) desteğiyle sunduğu bilgi edinme hakkına dayalı araştırmacı gazetecilik bursları kapsamında hazırlanmıştır.