4 Ağustos 2022
Aliağa’da asbestli gemi sökümü:
“Doğru dürüst eldiven vermiyorlardı”
Sercan Engerek
Asbest yüklü NAe São Paulo gemisinin Aliağa’da sökülme kararı büyük tepki topladı. İşçiler anlatıyor: “Yıllardır burada asbestli gemi söküyoruz. Asbest daha düne kadar söktüğümüz malzemeyle odun diye evlere gidiyordu”
Taşıdığı asbest ve tehlikeli kimyasallarla tartışılan uçak gemisi NAe São Paulo bertaraf edilmek için Türkiye’ye getirilecek. SÖK Denizcilik firmasının Brezilya’dan devraldığı hurda uçak gemisi, Aliağa’daki gemi söküm tesisinde baştankara yöntemiyle denizin kıyısında sökülecek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ülkeye getirilmesine onay verdiği gemide bulunan asbest miktarı hâlâ gizemini korurken, yılda yüzlerce ton geminin söküldüğü Aliağa’da gemilerden çıkan hurda metal ark ocaklı demir-çelik fabrikalarında hammaddeye dönüştürülüyor. Tesislerden yayılan kirlilik her gün Aliağa semalarını kaplıyor. Yayılan koku ise sadece sanayi bölgesinde değil, Aliağa’nın bütün sokaklarında hissediliyor.
24 bin 200 tonluk NAe São Paulo gemisinin sökümünde ise tesiste kötü çalışma şartlarına karşı altı ay önce iş durduran yüzlerce gemi söküm işçisinden bir grup çalışacak. Yüksek ısıyla metal kesimi yapmalarının yanında kanserojen maddeler içeren malzemeyi de söken işçiler iş kazalarında can verirken bir yandan da asbest nedenli meslek hastalığı mezotelyoma (akciğer zarı ve karın zarı kanseri) ile mücadele ediyor.
Aliağa’da 22 gemi söküm tesisinde yazın kavurucu sıcağında ya da kışın ayazında genç, yaşlı bin 500 işçi çalışıyor. Tesisteki konteynerlerde kalan göçmen işçiler dışındaki işçiler tesise servisle gidip geliyor. Sabah 08.00’de başlayan mesai hava kararana kadar sürüyor. Akşam servisleri fazla mesaiye kalan bir grup işçinin çıkış saatine göre planlandığı için, diğer işçiler de günlük işlerini bitirseler de zorunlu olarak mesaiye kalıyor. Servis dışında ulaşım alternatifinin bulunmaması nedeniyle günlük normalde sekiz saat olan çalışma süresi bazen 12-13 saate kadar çıkabiliyor.
Girişinde Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği’nin (GEMİSANDER) bulunduğu Aliağa Gemi Söküm Tesisleri’ne dışarıdan kimse alınmıyor. Bu nedenle işçilerle Aliağa’da bir kahvede buluşuyorum. Akşam saati masanın çevresindeki iskemleler yavaş yavaş dolmaya, masadaki çay bardakları artmaya başlıyor. İşçiler en çok çalışma şartlarından şikâyet ediyor. Kötü çalışma şartlarının düzeltilmesi için işçi sınıfı olarak birlikte hareket ettiklerinde ise patronların onları kolayca işten çıkarabildiğini söylüyorlar.
Geçen şubat ayında Aliağa’da tersane işçilerinin maaşların iyileştirilmesi ve iş güvenliğinin sağlanması talepleriyle başlattığı grevde gemi söküm işçisi 38 yaşındaki Barış Çolak işçi temsilcisi seçildi. Herhangi bir sendikada örgütlü olmayan, toplu iş sözleşmesi imzalama hakları bulunmayan gemi söküm işçilerinin grevi 11. gününde kırılmıştı. İş bırakma eylemi sonlandıktan sonra işçi temsilcisi işçilerin işyerlerinden uzaklaştırıldığını öğreniyorum. İşçi temsilcisi olarak öne çıkan Çolak, grev sonrası işten çıkarılan dört işçiden biri. Hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldığını düşünüyor. İki ay süren işsizlik sürecinin ardından şimdi başka bir firmada çalışıyor.
Aliağa’da yaşayan Barış Çolak, grevden önce çalıştığı tesisteki görevinin çıraklık olduğunu söylüyor. En az 20 yıl gemi sökümünde ter dökmüş. Daha iyi bir iş bulana kadar gemi sökümünde çalışmayı düşündüğünden çırak olarak kaldığını belirtiyor. Aliağa kıyılarına yanaşan hurda gemilerin sökümünde herkesin ayrı bir görevi var. Ustaların işi olan gemi ve saha kesimciliği, çıraklık ve hamallık… Bir de kerestecilerden bahsediliyor ki, onlar da sökülmek üzere kıyıya çekilen gemiye giren ilk grup! “Bu ekip sadece geminin duvarlarına ve tavanlarına karışır. Balyoz, çekiç gibi aletlerle oralardaki ahşabı söker. Ahşapla birlikte asbest, cam tozu ne varsa sökülür. Kereste şirketi ahşapla birlikte gemiden çıkan masa, sandalye ne varsa toplayıp götürür. Gerisini de çıraklar halleder” diye anlatıyor Çolak. Çırağın görevlerinden biri de gemi kesimcinin, vincin taşıyabileceği büyüklük ve ağırlıkta kesip karaya gönderdiği demir parçalarını çamurdan, pastan, cam tozundan, tahta parçasından, asbestten temizlenmiş hâlde saha kesimcisine ulaştırmak…
“Bir parçanın sökümünde asbest, izocam ya da sağlığa zararlı bir madde bulunup bulunmadığı dikkate alınmazdı”
İnşa edildiği 1957’den beri Fransa Donanması’nda kullanılan, 2001’de Brezilya Donanması’na katılan ve 2017’de hizmetdışı bırakılan NAe São Paulo adlı uçak gemisinin sökülmek üzere önümüzdeki günlerde Aliağa’ya gelmesi bekleniyor. Aliağa Çevre Platformu, geminin 5 Ağustos günü Türkiye’ye doğru yola çıkacağını açıkladı. Tonlarca asbest, poliklorlu bifenil madde, madeni yağ, kurşun, kadminyum gibi toksik ağır metaller içermesi ve askerî operasyonlarla nükleer denemelerde kullanıldığı için radyoaktif özellik taşıyabileceği endişesiyle kamuoyunda tartışılan geminin söküm işlemi sırasında en başta işçiler etkilenecek. Aliağalı işçiler gemiden söz açıldığında şöyle diyor: “Biz yıllardır burada asbestli gemi söküyoruz. Asbest daha düne kadar söktüğümüz malzemeyle odun diye evlere gidiyordu. Şimdi gündeme geldi. İşçi sağlığı için önlemler alınacaksa elbette konuşulsun ama biliyoruz; bugün konuşulup yarın yine unutulacak!”
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayımladığı rapora göre Aliağa’da 2013’ten beri 97 işçi öldü. Aliağa’daki iş cinayetlerinin yüzde 28’i gemi söküm, yüzde 27’si metal işkollarında yaşandı. Yanma, gaz patlaması, vinçten parça düşmesi, halat kopması gemi sökümündeki ölümlerin, sakatlanmaların başlıca nedenleri arasında yer alıyor. 10 Haziran günü üzerine yakıt tankı düşen 37 yaşındaki gemi söküm işçisi Yıldırım Kipel yanarak öldü. Kazalar anlık yaşanırken, çalışma esnasında solunum yoluyla vücuda lifler hâlinde giren asbest gibi tozların, gemi yapımında kullanılan diğer kimyasal maddelerin yol açtığı akciğer kanseri, mezotelyoma, asbestoz (akciğer zarında oluşan yaralar) gibi ölümcül hastalıklar ise uzun yıllar sonra ortaya çıkıyor.
Asbest: Birinci grup kesin kanser nedeni
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü yapılan bilimsel çalışmalardan sonra asbest (amyant) mineralini “birinci grup kesin kanser nedeni” olarak tanımladı. Dayanıklı olduğu için endüstride pek çok alanda kullanılmış olan asbest mineralindeki “sihir” 1990’lar itibariyle kalktı ve asbest artık “katil toz” olarak anılmaya, dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmaya başlandı. Türkiye’de de 2010’da Çevre Bakanlığı tarafından asbestin üretimi, kullanımı ve ithalatı yasaklandı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2013’te “Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında” başlığıyla yayımladığı yönetmelikte asbest sökümünün “asbest söküm uzmanı nezaretinde asbest söküm çalışanı tarafından yapılacağı” hükme bağlandı. Asbest söküm uzmanı ve çalışanına ise eğitim programını tamamlama ve kurs bitirme belgesi alma şartı getirildi. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamındaki tüm iş yerlerini kapsayan yönetmelikte “İşveren tarafından çalışanlara koruyucu giysi, solunum cihazları gibi yapılan işe uygun kişisel koruyucu donanım verilir” denildi. Peki, Aliağa’daki gemi söküm tesislerinde asbest sökümü mevzuata uygun yapılıyor mu? Çalışanların sertifikaları var mı?
“O elbiselerle çalışmak daha uzun sürüyordu. Patron bir yılda iki gemi mi, dört ya da daha fazla gemi mi sökmek ister?”
Aliağa’da 25 yaşındaki Erhan Göksu, Şubat ayındaki grevden sonra işten uzaklaştırılan gemi söküm işçilerinden. “Grevden sonra üç şirket değiştirdim. Üçü de 10-15 gün çalıştırıp çıkardı. Burada çalışabileceğim bir şirket artık kalmadı” diyor. Babası da uzun yıllar gemi sökümünde çalışmış. Göksu, şimdilerde de yerel yönetime hizmet veren bir taşeron firmada ilaçlama işçisi olarak görevli. Gemi söküm tesislerinde çırak olarak çalıştığı üç yıla ilişkin anlattıkları ise asbest riskine yönelik kaygıları artırıyor. “Bir parçanın sökümünde asbest, izocam ya da sağlığa zararlı bir madde bulunup bulunmadığı dikkate alınmazdı. Biz çıraklar olarak o bölümü demire kadar söküp kesime hazır hâle getirirdik,” diyor Göksu. “Benim çalıştığım tesiste asbest gibi geri dönüşüme gitmeyecek olan toz artıklar kepçenin denizin dibinde açtığı çukura gömülürdü. Para etse belki onu da hurda olarak satarlardı. İki sene önce gemiye özel kıyafetle çalışan bir ekip gelmişti. Çalıştıkları kısa sürede asbest sökümü yapmışlar. Ama sonra bir daha onları görmemiştik. Bize bırakın koruyucu kıyafeti, doğru dürüst eldiven vermiyorlardı. Üzerimizde kot pantolon, tişört, üç gün aynı eldivenle çalıştığımız oluyordu.”
Aliağa’da yurtdışından ithal edilen hurda yolcu ve kuru yük gemilerinin yanı sıra petrol tankeri, platform, römorkör, savaş gemileri sökülüyor. GEMİSANDER’in verilerine göre tesislerde sökülen gemi sayısı 2009’da 73 adetken 2011’de 281’e yükselmiş ve 2020’de 108’e düşmüş. Ancak gelen gemilerin çelik ağırlığı yıllar içinde artmış: 2009’da 298 bin, 2012’de 927 bin, 2017’de 818 bin ve 2020’de 855 bin ton… Aliağa Gemi Söküm Tesislerindeki gemi söküm şirketlerinden sekizi Avrupa Birliği (AB) onaylı. Fakat işçiler tesislerin AB onaylı olmasının hiçbir şeyi değiştirmediği görüşünde: “Tersanede kısa süre önce yanma nedeniyle ölen Yıldırım Kipel ile geçen yıl halatın kopmasıyla düşerek ölen İlyas Bıdık ve Veli Bal’ın çalıştığı tesisler de AB onaylıydı.”
“Koruyucu kıyafetle fotoğraf çekildikten sonra çalışmaya normal kıyafetle devam ediyorduk”
İşçilerin anlattıklarına göre gemi söküm tesislerinde iş güvenliği sağlanamıyor. Uzun yıllar çırak olarak çalışan Barış Çolak tesiste aynı zamanda “asbest söküm uzmanı” olduğunu söylüyor. Ama ekliyor: “Kâğıt üzerinde.” Çolak’ın verdiği bilgiye göre gemi söküm şirketi, kereste şirketiyle anlaşarak geminin ahşap bölümleriyle birlikte asbest sökümünü de yaptırıyor. Ancak asıl sorumluluk gemi söküm şirketinde olduğu için asbest söküm belgelerini de ilk olarak işveren dolduruyor.
“İşçiye asbest sökümünde kullanılan koruyucu kıyafetlerin verildiğine dair belgeleri imzalatan, o kıyafetlerle fotoğraf çektirtip dosyaya koyan kendi patronumuzdu. Dışarıdan gelen keresteciler ise günlük iş elbiseleriyle, hatta kısa kollu, maskesiz çalışıyorlardı. Sonra o tozları çuvallara doldurup götürüyorlardı. Bir de tüm asbesti ve tehlikeli maddeleri alıp götürmüyorlardı. Sonuçta buraları balyozla, çekiçle kırıyorlar. Ne var ne yoksa yere dökülüyor” diye anlatıyor Çolak, ardından da koruyucu iş üniformalarına değiniyor. “Evet, özel kıyafet giyiyordum ben: Özel maske, tam korumalı siperlik, eldiven… Bu hâlde birkaç fotoğraf çektirdikten sonra kerestecilerden kalan işleri normal kıyafetlerle yapmaya devam ediyorduk.”
“Günde kestiğim metali toplasan Aliağa merkeze yol olur”
Çolak, yüzünde acı bir gülümseme önceki yıllarda sökümünü yaptıkları gemilerin birinden onlarca özel kıyafet çıktığını söylüyor. Peki, asbest sökümü kıyafeti ve koruyucu ekipmanlar işçilere neden verilmiyordu? Çolak, “O elbiselerle çalışmak daha uzun sürüyordu” diye yanıtlıyor. Ona göre işçilerin bu koşullarının mevzuatta belirtildiği hâliyle iyileştirilmemesinin temel nedeni de bu zaman meselesi. 20 yıllık gemi işçisi öfkesini gizlemeden “O kıyafetlerle geminin sökümü, çıkan metalin hurdaya gitme süresi uzuyordu. Mesela bir gemi üç ayda sökülüyorsa, o koşullarda çalışılmış olsa belki altı ay sürecek. Patron bir yılda iki gemi mi dört ya da daha fazla gemi mi sökmek ister? Benim bildiğim, patronlar kârından hiçbir şekilde feragat etmiyor. Tesiste iş güvenliği uzmanları, çevre mühendisleri vardı. Ama onlar da bir şey diyemiyordu. Çünkü onlar da maaşını aynı işverenden alan, bizler gibi emekçi insanlar… Ne yapabilirlerdi ki? İş durdurma yetkileri yok” diyor.
Demirle ev arasında bir ömür
Masanın çevresinde oturan işçilerden biri bir süre önce akciğer zarı kanserinden ölen halasının oğlu Kadir Harmantaş’ı hatırlıyor. “Altı ayda bir kan testi taraması, yılda bir de tam sağlık taraması oluyor ama akciğer zarı kanseri tespit edilemedi” diye anlatıyor. “Yıllar sonra bir anda ortaya çıkıyor. Kadir abi bu hastalığa çalışırken yakalandı. Sonra hastalık nedeniyle işe devam edemedi. 45 yaşında kaybettik onu.”
Arkadaşını, yakınlarını kaybetmenin hüznü kaplıyor Muzaffer Çelik’in yüzünü. Kısa bir sessizliğin ardından 2008’den beri gemi söküm işinde çalıştığını söylüyor. 30 yaşlarındaki Çelik, gemi söküm tesislerindeki bir şirkette kaynakçı-kesimci olarak çalışıyor. “Günde kestiğim metal” diyor, “toplasan Aliağa merkeze yol olur.”
Kesim ustası Çelik, babasının da gemi söküm ustası olmasının etkisiyle bu işe çocukluğunda çıraklıkla başlamış. Daha 18’indeyken de varis ameliyatı geçirmiş. Askerden gelince bir süre çalıştığı İstanbul’da, Tuzla Tersanesi’nde tanık olduğu iş kazaları onu yeniden Aliağa’ya getirmiş. İlk zamanlar tuhaf gelen o düzene uyum sağlamak zorunda kaldığını söylese de bir itirazı dillendiriyor. “İnsanlar kafası rahat olursa yaptığı işe odaklanabilir. Bizim orada öyle bir işleyiş var ki işverenler kendilerine yakın olan insanları ustabaşı, çavuş yapmışlar. O da işten anlamadığı zaman altında çalışan insanları ‘iş neden bitmedi’ diye ezmeye çalışıyor,” diyor. Bu da birçok işçinin hata yapmasına sebep oluyor. “Zaten bir ekonomik kaygı var. İşverenin baskıları da eklenince dikkatsizlik daha da artıyor. Çalışma esnasında nerede hangi işi yaptığını, nereyi kestiğini unutuyorsun. Böyle kolu bacağı kırılan, felç kalan çok tanıdığım var.”
“Firma ile taşeronun belirlediği bu çarpık model zamanla işçiler üzerinde bir baskı aygıtına dönüşmüş”
Yüksek ısı altında çalışan Çelik, işini yaparken en çok bacaklarının etkilendiğini belirtiyor. Yanmaz pantolon verilmediği gibi maskesini de uzun bir süre kullanmak zorunda kaldığını, hatta patlayan şalomayı (demiri kesen alet) bile kendilerinin satın aldığını anlatıyor. Bel fıtığından yakınan Çelik ellerini ve maskesinin fotoğrafını göstererek “Bugün insanlar sahilde dimdik yürürken, sen iki büklüm yürüyorsun. İşten eve gelince yemekten sonra yorgunluktan uyuya kalıyorsun. Sinema, konser, sosyal hayat diye bir şey yok. Çünkü hâlin kalmıyor. Sabah yine demirin içinde gözünü açıyorsun. Demir ile ev arası bir ömür bizimkisi” diyor.
Gayriresmî bir iş modeli uygulanıyor
Aliağa kıyılarında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın gemi söküm izni, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Gemi Söküm Yetki Belgesi verdiği 22 şirket, 28 parselde gemi sökümü yapıyor. Kıyıda parseli olan bu şirketler ile resmiyette var olmayan taşeronların uyguladığı ‘iş modeli’ çalışma şartları ve işçiler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’nda (DGD-SEN) örgütlenme uzmanı Leyla Bilgen’in verdiği bilgiye göre hemşehri ilişkilerinin öne çıktığı o düzen şöyle işliyor: Asıl gemi söküm şirketi, bir geminin söküleceği süre ve söküm maliyeti üzerinden ‘taşeron’ ile anlaşıyor. Taşeron kişi çalışma ekibini ise çoğunlukla memleketten çağırdığı akrabası, eşi dostu olan kişilerden kuruyor. Ancak işçilerin büyük çoğunluğu kâğıt üstünde gemi söküm firmasına çalışıyor. İşçilerin sigorta primini de gemi söküm şirketi ödüyor.
Götürü usulü denilen bu çalışma işin hızlı bir şekilde bitirilmesi esasına dayandığı için işçilerin İş Kanunu’ndan doğan hakları ortadan kalkıyor. Kanunda günlük sekiz saat ile sınırlandırılan çalışma süresi, yasal sınırı da geçerek günlük 12-13 saate kadar çıkabiliyor. Aynı zamanda avukatlık da yapan Bilgen, böyle bir çalışma düzeninin iş hukukuna aykırı olduğunu vurguluyor. Tesiste iş güvenliğinin sağlanamaması Bilgen’e göre sadece bir ihmal değil: “Firma ile taşeronun belirlediği bu çarpık model zamanla işçiler üzerinde bir baskı aygıtına dönüşmüş. Akrabasına çalışan işçi itiraz edemiyor veya örgütlenemiyor. Normalde bir taşeron sisteminde alt işveren ile üst işveren hukuku bellidir. Burada resmiyette üst işvereni görüyorsun, ama bir yerde de hiçbir tüzel kişiliğe sahip olmayan bir ‘taşeron’ var. Firmanın bünyesinde olanların yanında büyük bir işçi grubu böyle çalışıyor.”
Suriyeli işçi, çırak da usta da olsa düşük ücret alıyor
Geçen Şubat ayında iş durduran gemi söküm işçilerinin en temel taleplerinden biri, gemi söküm işinin ağır sanayi olarak tanınmasıydı. Gemicilik mevzuatta “gemi inşaat ve tamiratında iskele dikme ve kızak işleri ile vinçler, iş iskeleleri ve benzeri teçhizatlara ait işler” olarak ‘ağır ve tehlikeli’ işkolunda yer almasına rağmen, gerek doğrudan gemi söküm şirketi bünyesinde çalışan işçiler gerekse götürü usulünde çalışan işçiler ağır sanayinin getirdiği haklardan yararlanamıyor.
İşçiler sigorta primlerinin aldıkları ücret yerine asgarî ücret üzerinden ödendiğini, bu yüzden maaşlarının bir kısmının bankaya yatırıldığını, bir kısmının elden verildiğini belirtiyor. GEMİSANDER’in bir dönem aldığı Cumartesi günleri çalışmama kararı ise uygulanmamış. “Sadece bu değil” diyor gemi söküm işçilerinden biri, “Ağır işkolunda gösterilmediğimiz için yıpranma payımız ve erken emeklilik hakkımız da gasp ediliyor.”
“Bir zamanlar sahil kasabası olan bu küçücük ilçede şimdi o demir-çelik tesislerinden altı tane var”
Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde çalışan bir de göçmen işçi grubu var. Avukat Bilgen, Suriyeli göçmen işçilerin tesisteki konteynerlerde kaldığını söylüyor. Bu konteynerlerde Türkiye’nin farklı illerinden gelen ancak ilçede ev tutma gücü bulunmayan işçilerin de kaldığını ekliyor sözlerine. “Konteynerlerde kalan işçilerin göründüğü kadarıyla sigorta primleri ödeniyor. Yemek ihtiyaçları karşılanıyor. Ama Suriyeli işçiler çırak da olsa usta da olsa diğer usta ya da çırak işçilere göre çok daha düşük ücret alıyor” diyor Bilgen. “Oradaki çalışma şartlarıyla ilgili SGK’ya yaptığımız bildirimlerden sonra tesiste bir denetleme yapılmıştı. Ama firmalar nasıl oluyorsa bu denetlemeyi önceden haber aldığı için denetleme öncesi tesis temizlenmiş. İşçilere eldiven, maske ve koruyucu ekipman vermişler.”
Demir-çelik gibi petrokimya tesislerinin, kömürlü termik santrallerin, haddehanelerin yarattığı kirlilik Aliağa’dan Foça ve Menemen’e kadar geniş bir bölgede yoğun olarak hissediliyor. Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde sökülen gemilerden çıkan metaller bölgedeki ark ocaklı demir-çelik tesislerinde, haddehanelerde eritilip işleniyor. Demir-çelik tesisleri İzmir yönünden ilçeye daha girer girmez görülüyor. Sanayi bölgesinde kenarları iki insan boyu sacla kapatılmış sağlı sollu hurdacılar bulunuyor. Tıka basa hurda, demir yüklü kamyonlar ise Aliağa caddelerinde her gün sefer yapıyor. İzmir-Çanakkale yolunda da sürekli görülen bu kamyonlardan bazılarına hurdalar trafik güvenliğini bozacak, kazalara sebebiyet verecek kadar özensiz yükleniyor.
Foça Çevre ve Kültür Platformu (FOÇEP) sözcüsü Bahadır Doğutürk, bu kadar sanayi tesisinin yan yana kurulmasına tepkili. “Aliağa ‘sanayi bölgesi’ diye bir yaklaşım olduğu için herkes kanıksamış vaziyette. Zaten orada gemi söküm ile demir-çelik tesisleri, termik santraller var. Yanına bir yenisini daha kuralım ya da var olanların kapasitesini artıralım deniliyor,” diyerek özetliyor bölgedeki durumu. “Yatırım diye sermaye ve iktidar çevreleri de bununla gurur duyuyor üstelik. Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu bir gün burada verdiği konferansta Dilovası’na atıfla ‘Dünyanın hiçbir yerinde dört tane ark ocaklı demir-çelik tesisi yan yana yok’ demişti. Bir zamanlar sahil kasabası olan bu küçücük ilçede, Aliağa’da şimdi o demir-çelik tesislerinden altı tane var.”
Aliağa’daki sanayi kuruluşlarından yayılan kirliliğe dikkat çekmek için çeşitli eylemler düzenleyen FOÇEP, 12 yıldan beri diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte demir-çelik tesislerinin Foça’daki Ilıpınar köyü ile Gölyüzü mevkiinde bulunan işlenmiş ve işlenmemiş cüruf depolama tesisinin kapatılması için mücadele ediyor. Büyük cüruf dağlarının yangınlara neden olduğu tesisin İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından geçen Ekim ayında kapatılmasına karşın, bu kez HABAŞ ve Ekovar şirketleri Aliağa’nın Şehit Kemal köyünde yedi ilden getirilecek cürufun depolanacağı yeni bir tesis açmak için ÇED başvurusunda bulundu.
Asbest yüklü Otopan gemisi geri gönderilmişti
Aliağa’daki sanayi döngüsünü anlatan Doğutürk, gemi sökümünün sermaye çevrelerinde cazip hâle gelmesinin temelinde ark ocaklı demir-çelik tesislerinin hurda ihtiyacının da olduğunu söylüyor: “Hem gemi sökümünden hem de demirin işlenmesinden şirketlerin orantısız çıkarı söz konusu. Zincirleme kârın etkisi de aynı oluyor. Hem demir-çelik tesislerinden çıkan gazlardan, cüruftan çevre, toprak ve ormanlar yoğun bir şekilde kirleniyor hem de gemi söküm tesislerinde o gemiyle gelen asbest tozlarından, kimyasallardan en başta işçiler ve bölge halkı etkileniyor.” Doğutürk Hollanda ile Türkiye arasında krize neden olan ve geri gönderilen Otopan gemisini hatırlatıyor.
Aliağa’da bir gemi söküm şirketinin Hollanda’dan satın aldığı Otopan 2006’da Türkiye’ye doğru yola çıkarılmadan önce geminin içindeki asbest miktarı gizlenmek istenmişti. Uluslararası hukuka konu olan gemide bir ton diye açıklanan asbest miktarının 55 ton olduğu öğrenilmişti. Şaibeli olarak yola çıkarılan gemi Akdeniz’de bekletilmiş, bilim insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının uyarıları ve dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin geminin girişini reddetmesi ile gemi Türkiye karasularına alınmadan geri gönderilmişti. Daha sonra Hollanda Teknik Araştırma Kurumu’nun yaptığı incelemede gemideki gerçek asbest miktarı 55 tonun üzerinde, 85 ton dolayında çıkmıştı.
* Konuştuğumuz işçiler isimlerinin gizli kalmasını istedi. Haberde geçen bazı işçilerin isimlerine ise değiştirilerek yer verildi.
** İrtibata geçtiğimiz Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER) röportaj talebimize yanıt vermedi.