13 Mart 2025
Artçı yoksulluk: Ankara’ya göç eden depremzedelere verilen sosyal yardım sözleri tutulmadı
Ankara’nın yolunu tutan depremzedeler, ulusal ve yerel kamu kurumlarının vaat ettiği sosyal yardımlardan büyük ölçüde yararlanamıyor. Hataylı Zenci ve Çinkılıç ailelerinin verdikleri hayat mücadelesi başkentte giderek artan kent yoksulluğuna da ışık tutuyor
“Seçimlerde bütün partiler mesaj atıyor. Ama ‘Sen nasılsın, yaşıyor musun?’ diye soran kimse yok,” diyor Neslihan Zenci. Eşi Ender ve üç çocuğuyla birlikte Ankara Eryaman’da hayata tutunmaya çabalıyor ve binbir yoksunlukla mücadele ediyorlar. Neslihan ve Ender, yaşanan yıkımın ardından başkentin yolunu tutan depremzede ailelerden biri. 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler binlerce insan gibi Zenci ailesinin de kurulu düzenini altüst etti. Ancak zorluklar Ankara’ya gelmeleriyle son bulmadı. Başkente göç ettikten sonra karşılaştıkları bürokratik engeller, yetersiz yardımlar ve belirsiz gelecek, üzerlerindeki yükü her geçen gün artırıyor. Neslihan, seçim döneminde verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle tepkili. “Bazen keşke çıkmasaydık diye düşündüğüm oluyor. Çok haksızlığa uğradığımızı hissediyorum. Hiçbir şey adil olmuyor.”
Depremden önce Zenci ailesi, Hatay’ın Defne ilçesindeki Elektrik Mahallesi’nde, aktif fay hattı üzerinde yer alan üç katlı bir binanın en üst katında yaşıyordu. Depremde evleri yerle bir oldu. Ender Zenci, deprem sırasında işitme cihazını kaybetmesine rağmen eşi, iki kızı ve oğlunu enkazdan çıkardı. Neslihan Zenci, 6 Şubat’taki ilk deprem anında uyanıktı. Aile, en büyük yıkıma uğrayan beldelerden birinde enkazdan kurtulmayı başardı. Ancak komşuları, Neslihan’ın birçok akrabası, Ender’in kuzeni, büyük kızlarının birçok arkadaşı ve öğretmeni yaşamını yitirdi. Kızlarının bir öğretmeni ise hâlâ bulunamadı.
Elektrik Mahallesi’ndeki binaların çoğu yıkıldığı için, aile enkazdan çıktıktan sonra toplanma alanına ulaşamadı ve iki hafta boyunca 15 kişiyle birlikte bir minibüste yaşam mücadelesi verdi. Ender’in marangoz dükkânı ve arabası da enkaz altında kaldı. Enkazdaki araba, depremden 10 ay sonra çıkarıldı. Ender, değeri 500 bin TL olan arabasını 20 bin TL’ye satmak zorunda kaldı.
20 Şubat’taki artçı depremin ardından aile, başkente taşınmaya karar verdi. Ankara’yı, deprem riskine karşı daha güvenli buluyorlardı. İlk olarak Gölbaşı’ndaki bir otelde bir ay kaldılar. Otelin bazı çalışanları, aileye kötü muamelede bulundu. Gölbaşı Kaymakamlığı’na yardım için başvuran aileye 1000 TL yardım verildi.
İkametgâhları Hatay’da olduğu için yardımlardan faydalanamadılar
Ankara’nın Etimesgut ilçesine bağlı Eryaman, şehrin batısında, merkeze uzak bir semt. Doksanlı yıllarda gelişen düzenli yerleşim bölgeleri ve yeşil alanlarıyla dikkat çekiyor. Eryaman, son yıllarda nüfus ve yapılaşmanın artmasına karşın sakinliğini koruyor. 6 Şubat depreminden etkilenen birçok insan, Eryaman’da hayata tutunuyor.
Zenci ailesi, Eryaman’da küçük bir kapıcı dairesinde yaşıyor. Bu evde sevgi dolu, birbirine kenetlenmiş ve yaşama sevincini kaybetmemiş bir ailenin sıcaklığını hissetmek zor değil. Ender ve Neslihan Zenci son derece içten, cana yakın ve misafirperver bir çift. Deprem sonrasında karşılarına çıkan zorluklara dirayetle ve cesaretle göğüs germişler. Hikâyelerini anlatırken ve ihtiyaçlarını benimle paylaşırken daima hakkaniyetli olmaya özen gösterdiklerini görebiliyorum.
“Aynı hanede yaşıyoruz. ‘Niye ikametgâh belgesi yok?’ dediler. O yüzden hiçbir yardımdan faydalanamadık.”
Bulundukları dairede iki yıldır ücretsiz otursalar da ev sahibi artık kira almak istiyor, bu da ay sonunu getirmekte zorlanan aile için yeni bir masraf kalemi demek. Eryaman’a taşındıklarında Gölbaşı Kaymakamlığı verdiği 1000 TL’lik yardımı kesmiş. “Bize daha çok halkın desteği oldu,” diyor Ender. Ankara’daki komşularının para toplayarak depremde kaybolan işitme cihazından aldığını anlatıyor. Sosyal yardımlardan faydalanmak için yaptıkları başvurular sürekli yokuşa sürülürken konu komşu desteği bir nebze olsun ferahlamalarını sağlıyor.
Aile, Etimesgut Belediye eski Başkanı Enver Demirel döneminde belediyeden yardım alıyormuş. Fakat Ender seçimlerden önce, Nisan 2023’te Etimesgut Kaymakamlığı’na yardım başvurusunda bulunmaya gittiğinde anlam veremediği bir tutumla karşılaştığını anlatıyor. “Resmen bizimle alay ettiler. ‘Evinizde ne var?’ dediler. ‘Klimanız var mı?’ diye sordular.”
Kaymakamlık, başvurularını değerlendirdikten sonra olumsuz cevap verdi. Neslihan, kaymakamlığın ret cevabına eşinin ikametgâhının Hatay’da olmasını gerekçe olarak sunduklarını söylüyor. “Aynı hanede yaşıyoruz. ‘Niye ikametgâh belgesi yok?’ dediler. O yüzden hiçbir yardımdan faydalanamadık.” Her ne kadar Etimesgut Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı incelemede bulunmak için ailenin evini ziyaret etmiş olsa da, yardım talepleri bugüne kadar olumlu sonuçlanmadı. “Yardım etmiyorsunuz, destek olmuyorsunuz. O halde niye gelip beni sorguluyorsunuz?” diye soruyor Neslihan. Seçim döneminde verilen vaatlerin pratikte sonuçlanmadığını anlatıyor.
Aile bugüne kadar kırtasiye, ekmek, süt ve et yardımı aldı. Ancak bu yardımlar, ihtiyaçlarını sadece anlık olarak karşılayabildi. Neslihan, çocuklarından sadece ikisine okul seti yardımı aldıklarını ve diğer depremzedelerin faydalandığı çoğu yardımdan mahrum kaldıklarını belirtiyor. “Kimseden fuzuli bir şey istemeyiz” diyen Neslihan, depremden önce kurulu bir düzenleri varken hiçbir kişi ve kurumdan yardım istemediklerini söylemeden geçemiyor: “Şimdi her şey tepetaklak oldu.”
“Ödediğim deprem vergileri nereye gitti?”
Mesleği marangozluk olan Ender, Ankara’ya ilk geldiklerinde İvedik’te Mobilyacılar Sitesi’nde üç ay çalıştı. Ulaşım sorunu ve düşük maaş nedeniyle işten çıktı. Neslihan ise kısa bir süre kuaförde iş buldu. Çalıştığı kuaför dükkânı kapanınca işsiz kaldı. Hatay’dayken ev hanımı olan Neslihan, şu anda su arıtma cihazı satmaya çalışıyor.
Ender’in bir ayağı ise memleketinde. Hatay’a sık sık gidip geliyor. Kimi zaman haftalarca Hatay’da kalarak çalışıyor. Orada arkadaşlarıyla birlikte kullandığı bir dükkân var. Şu anda sabit bir geliri yok Ender’in. Bazen çatı inşaatı gibi yevmiyeli işlere giriyor. Ama ne zaman ücret alacağı hep belirsiz.
“Bir vatandaş olarak hiçbir merciden bilgi alamıyorsun. Deprem bölgesinin tamamında bu var. Çünkü koordinasyon yok.”
Deprem sırasında Zenci çiftinin çocukları 13, 10 ve 6 yaşlarındaydı. Şu anda ise 15, 12 ve 8 yaşındalar. Büyük kızları bu sene lise birinci sınıfa başladı. Diğer çocukları ise sırasıyla orta ve ilkokul ikinci sınıfta. Haliyle, okul masrafları ailenin en önemli gider kalemi. Çocukların iyi bir eğitim görmeleri başkentte kalmalarının en önemli sebebi. Ender evleri yapılınca Hatay’a dönmeyi düşünse de Neslihan çocuklarının Ankara’da daha iyi bir eğitim alacağı kanısında. “Bana kalsa Hatay’ın o dönemdeki yıkık haline rağmen yine orada kalırdım,” diyor Ender.
Fakat evlerine dönüp dönemeyecekleri belirsizliğini koruyor. Ender ve Neslihan, depremde yıkılan evlerinde evlendikten sonra 16 yıl kiracı olarak yaşadılar. Depremden sadece sekiz ay önce Ender evi satın alıp 250 bin TL değerinde büyük bir tadilat yaptı. Ev depremde yıkıldıktan sonra yerinde dönüşüm süreci başladı. Aileye verilecek yeni evin ödeme şartları ise hâlâ netleşmedi.

Ender ve Neslihan Zenci, Ankara’nın Eryaman semtindeki evlerinde, Mart 2025. Fotoğraf: Ebru Apalak
Ender, yıllarca dükkân, emlak ve araç vergisi ödediğini söylüyor. Hükümetin evi yıkılan depremzedelere herhangi bir ek ücret talep etmeksizin yeni bir konut vermesi gerektiğini belirtiyor. “Bunca vergi ödüyorsam evimi ücretsiz almam gerekmez mi? Elektrik, su, telefon faturalarının içeriğinde her türlü vergi var. Deprem vergisi yok mu, o nereye gitti? Bu vergilerin hepsini ödüyorsam bunu sormaya hakkım var,” diyor Ender. Özellikle bilgiye erişmekte çok zorlandıklarını vurguluyor. “Bir vatandaş olarak hiçbir merciden bilgi alamıyorsun. Deprem bölgesinin tamamında bu var. Çünkü koordinasyon yok. Evimi bedava almam gerekmez mi? Şu anki hükümetimiz diyor ki: ‘Vatandaşımıza ev yapıyoruz.’ Sen bu evi satıyorsun. Bazı yerlerde sağlam evleri yıkıp borçlandırıyorlar. Evim 140 metrekareyken bana 100 metrekare ev vereceksin ve evi kendi paramla alacağım.” Depremzedelere söz hakkı tanınmamasına sitem ediyor. “Ben bir vatandaşım. Seçme hakkım varsa onlar da bunu kabul etmek zorunda.”
Aile, yalnızca maddi ihtiyaçlarına yönelik yardımların değil, psikososyal desteğin de yetersiz olmasının eksikliğini hissediyor. Aile üyelerinden hiçbiri depremden sonra psikososyal destek almamış. “Oysa insanlar psikolojik olarak tamamen çökmüş durumda,” diyor Ender. “Bizim orada psikolojik destek herkese lâzım.”
Ender, depremden sonra Ankara’ya ilk geldiğinde bir süre hiç uyuyamadığını ve sürekli ağladığını anlatıyor: “Tükenmiştim. Burada kalmam, Hatay’a sık sık gidip gelmem, evimizin akıbetini öğrenebilmem ve aracımın enkazdan 10 ay sonra çıkarılması sinirlerimi altüst etti.” O dönemde evinin ve arabasının fotoğraflarını görmenin bile tahammülünü zorladığını söylüyor: “Bakıp bakıp ağlıyordum ama artık gülüp geçiyorum.”
Depremden en çok çocuklarının etkilendiğini söylüyor Ender. “Çocuklarımıza elimizden geldiğince zorlukları hissettirmemeye çalışıyoruz. Hissettirmek istemesek de olayların bilincindeler,” diyor. Neslihan da başkente ilk geldiklerinde uyum sağlamakta zorlandıklarını anlatıyor. “Ankara’da çok yabancılık çektim,” diyor Neslihan. “Hatay’da güzel bir yaşantımız vardı. Depremden çıktık, yerin altına geçtik. Çocuklar daha çok korktu. Şu an burası, Hatay’a göre saray gibi.”
Çinkılıç ailesi, açlık sınırında bir gelirle tek göz odada yaşamını sürdürüyor
Başkente göç eden Hataylı depremzede ailelerden biri de Çinkılıç ailesi. Tıpkı Zenci ailesi gibi, onlar da bir dizi mahrumiyetle boğuşuyor. Hatay Kırıkhan’daki evleri hasar görünce Sultan ve Ahmet Çinkılıç’la 13 yaşındaki kızları depremden sonra üç gün boyunca sokakta kaldı. Depremin dördüncü gününde ise Ankara’daki akrabalarının yanına gelmeye karar verdiler. Önce Çankaya’da Ahmet’in yeğeninin evinde kaldılar, ardından Etimesgut Eryaman’da bir apartmanın kapıcı dairesine yerleştiler. Hâlâ tek göz odada üç kişi yaşamayı sürdürüyorlar. Şimdiye kadar kira ödemeyen ailenin bir ay sonra sözleşmeleri bitiyor. Ev sahibi, aileden 3500 TL kira talep ediyor. Oysa daireleri yaşamak için sağlıksız dense yeridir. Son derece soğuk ve basık bir ev bu. Sultan Çinkılıç, eve giren farelerle başa çıkmak için kedi besliyor. Küçücük, kasvetli bir odada yaşamanın yorgunluğu ailenin yüzüne yansımış sanki. Buna rağmen içtenliklerinden ve misafirperverliklerinden ödün vermiyorlar.
Doğuştan görme engelli olan Ahmet, yıllarca simit satarak ve engelli derneklerinde müzisyenlik yaparak geçimlerini sağlamış. 2013’te ise emekliliğe hak kazanmış. Fakat emekliliğiyle birlikte Ahmet’in engelli maaşı kesilmiş. Bugün 15 bin 750 TL emekli maaşıyla ailesini geçindirmeye çalışıyor. Sultan ise Ankara’ya göç ettiklerinden beri pazarda salça, pul biber, bere ve çorap gibi çeşitli ürünler satıyor. Ancak kazancı neredeyse yok denecek kadar az. Evlere birkaç kez gündelikçi olarak giden Sultan, düşük ücret ve kötü çalışma koşullarıyla karşılaştığı için bu işi bırakmış. Aile, tek gelir kaynağı olan Ahmet’in emekli maaşıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
“Çocuk işçiliği arttı. Kadınların daha fazla güvencesiz çalışma eğiliminde olduğunu biliyoruz.”
Sultan, geçim sıkıntısının dışında sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Astım, bronşit, bel fıtığı, yüksek tansiyon, B12 eksikliği ve göğsündeki kitle gibi birçok rahatsızlığı var Sultan’ın. B12 eksikliğinin depremden sonra olduğunu söylüyor. Depremden en çok etkilenen ise birçok arkadaşını kaybeden kızları. Ankara’da üç okul değiştirdi ve yaşadığı travma nedeniyle psikolojik destek aldı.

Ahmet ve Sultan Çinkılıç, Eryaman’da tek odalı bir kapıcı dairesinde oturuyor, Mart 2025. Fotoğraf: Ebru Apalak
Ahmet, Ankara’da eski sosyal hayatını sürdüremiyor. Hatay’da sık sık dışarı çıkan Ahmet, Ankara’da evden çıkamaz hâle geldi. Sadece haftada bir gün dışarı çıkan Ahmet, kızının yardımıyla üye olduğu engelli derneğine gidiyor. Ankara’daki komşuluk ilişkilerinden ise “Kimse kimseyi görmüyor,” diyerek yakınıyor.
Çinkılıç ailesi, 2024 yılında Etimesgut Belediyesi’ne sosyal yardım için başvuruda bulundu. Ahmet, belediyeden sadece yemek yardımı alabileceklerini belirten bir cevap aldıklarını söylüyor.
Ankara’da barınma krizi ve kent yoksulluğu derinleşiyor
Ankara başta depremden etkilenen iller olmak üzere, İstanbul gibi deprem riski yüksek şehirlerin de aralarında bulunduğu birçok bölgeden büyük bir göç aldı. Depremzedeler, barınma, istihdam, sağlık hizmetleri ve sosyal destek gibi birçok alanda zorluklarla karşılaştı. Bu süreç, başkentteki kent yoksulluğunu derinleştirdi. Artan yaşam maliyetleri, yükselen kira fiyatları ve güvencesiz çalışma koşulları hem göç edenleri hem de yerleşik halkı etkiledi.
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doçent Dr. Selcen Öztürk, göç eden depremzedelerin genellikle düşük gelirli semtlere yerleştiğini ve bu semtlerde barınma sorunlarının ciddi boyutlara ulaştığını söylüyor. “Konutkent bölgesine yerleşenler de oldu. Ama bir evi üç aile paylaşmak durumunda kaldı. Bu tip yerleşimler barınma krizine ve konut piyasası üzerinde bir etkiye yol açtı,” diyor Öztürk.
“Yerleşik halk buna misafirperverlik olarak yaklaşırsa bir süre sonra ‘artık yeter’ demeye başlıyor.”
Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde Ekim 2020’de “Ankara’da Kent Yoksulluğu” başlıklı araştırmayı yapan ekipte yer alan Öztürk, kent yoksulluğunu gelir adaletsizliğinden çok daha geniş bir kavram olarak tarif ediyor. “TÜİK verilerine dayanarak kent yoksulluğunun hesaplanması mümkün değil,” diyor Öztürk. Kent yoksulluğu kavramının ekonomik boyutunun ötesinde, güvenli yaşam, sosyal hizmetlere erişim ve kültürel faaliyetlere katılabilme gibi unsurları içerdiğini vurguluyor. Araştırmaların daha kapsamlı ve sürekli bir biçimde yapılması gerektiğini de ekliyor. “Biz Ankara Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içinde geçen sene için ölçmeye çalışmıştık, onun da devamı gelmedi. Ulaşabildiğimiz kesim daha çok belediyeden destek alan kesim olduğundan kent yoksulluğunun çok ciddi boyutlarda çıktığını söyleyebiliriz. [Yerleştikleri] semtlerde kent yoksulluğunun ciddi ölçüde arttığını gözlemledik.”
Kent yoksulluğunun ekonomik yansımalarının başında kayıt dışı istihdam bulunuyor. Öztürk, Ankara’da kayıt dışı istihdamın hızla yaygınlaştığını belirtiyor. Ama sorun yalnızca bununla sınırlı değil: Kayıt dışı istihdamın yaygınlaşmasının birçok sonuçları var. “En çok etkilenen her zaman olduğu gibi kadınlar ve çocuklar oldu.” diyor Öztürk. “Çocuklar eğitimden mahrum kaldı, bazıları çalışmak zorunda kaldı. Çocuk işçiliği arttı. Kadınların daha fazla güvencesiz çalışma eğiliminde olduğunu biliyoruz,”
“Hak temelli bir sosyal destek politikası şart”
Depremzede göçmenlerin, sosyal dışlanma ve entegrasyon sorunlarıyla karşı karşıya kaldığını anlatıyor Öztürk. Nitekim Öztürk’e göre, Ankara’nın yerleşik halkının kente göç eden depremzedeleri “gitmesi gereken misafir” olarak görmesi, depremzedelerin ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmasını olumsuz etkiliyor. “Uzun vadede kendilerini dışlanmış hissedecekler, yaşadıkları yerin hiçbir şekilde bir parçası olamayacaklar,” diye konuşuyor. “İş bulsalar bile verimli bir şekilde çalışamazlar. Aslında her türlü göçte ortaya çıkan bu temel sosyal dışlanma sorununu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Bu durum, kamu hizmetlerine erişimde adaletsizliğe ve eşitsizliğe yol açıyor.”
Sosyal dışlamanın uzun vadeli olası sonuçları konusunda da uyarıyor: “Bu, güvenlik ve suç sorunlarına kadar gidebilir. Çünkü kendinizi ait hissetmediğiniz, dışlanmış hissettiğiniz bir yerde sosyolojik olarak çok farklı süreçler ortaya çıkabilir.” Bu nedenle psikososyal destek büyük önem taşıyor. “Ama bu psikolojik desteğin ne kadarını alabildiler, bu da bir tartışma konusu,” diye ekliyor Öztürk.

Doçent Dr. Selcen Öztürk
Konuştuğum depremzedeler Ankara’da sosyal yardımlara erişmekte büyük zorluklar çektiklerini anlattılar. Öztürk, yerel yönetimlerin, depremzedelerin yaşadığı eşitsizlikleri azaltabilmek için sosyal destek programlarını güçlendirmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak depremzedelere yardım yükünü sadece yerel yönetimlerin üzerine yıkmamak gerektiğini de belirtiyor. “Bu sadece yerel yönetimlerin altından kalkabileceği bir şey değil. Devletin hak temelli bir sosyal destek politikası izlemesi gerekiyor,” diyor.
Öztürk, depremzedelerin sorunlarına “en kalıcı çözüm” olarak kooperatif modelini öneriyor. “Çünkü kooperatiflerde insanlar bizzat kendileri söz hakkına sahip olabiliyorlar,” diyor Öztürk. “Kendi yaşadıkları sorunları dile getirip çözümün bir parçası olabildikleri için sosyal dışlanmayı hissetmiyorlar.”
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Şubat 2025 “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 23 bin 323 lira 86 kuruşa, yoksulluk sınırı ise 75 bin 973 lira 49 kuruşa yükseldi. Bu veriler, 2025 yılı için belirlenen 22 bin 104 liralık asgari ücretin, açlık sınırının altında kaldığını gösteriyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın Araştırma Merkezi, Ocak 2025 dönemi için dört kişilik bir ailenin açlık sınırını 22 bin 75 TL, yoksulluk sınırını 76 bin 358 TL olarak hesapladı.
Ankara’ya göç eden depremzede aileler, değil yoksulluk, açlık sınırın altında ve düzensiz gelirlerle geçinmeye çalışıyor. Fakat sosyal desteklerden mahrum kalmaları kentsel yoksulluğun üzerindeki baskıyı artırıyor. Depremzede ailelerin psikososyal destek de dahil, ihtiyaç duydukları desteğe erişmeleri bütün toplumu ilgilendiriyor. Ayrıca desteklerin hayırseverlik anlayışıyla değil, vatandaşlık hakkı temelinde sunulması gerektiğinin altını çiziyor Öztürk. “Yerleşik halk buna misafirperverlik olarak yaklaşırsa bir süre sonra ‘artık yeter’ demeye başlıyor. Çünkü kendi konforundan vazgeçmek istemiyor. Dolayısıyla bunun misafirperverlik ya da yardımseverlik olarak algılanmasına izin vermemek gerekiyor,” diyor. “Bu da ancak sosyal politikaların etkin bir şekilde kullanılmasıyla mümkündür.”
Bu haber Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği İkili İşbirliği Programı desteğiyle yürütülen program kapsamında yayınlanmıştır. İçeriği P24’ün sorumluluğundadır. Birleşik Krallık Büyükelçiliği içerikten sorumlu tutulamaz.