27 Nisan 2021
Devlet yaban hayvanlarını değil,
‘av turizmi’ni koruyor
Zeynepgül Alp
Hayvan hakları yasası 10 yıldır çıkmadı. Mevcut kanunda ise yaban hayvanlarının yaşam hakkı söz konusu bile değil. Onların hayatı ‘av turizmi’ adı altında üzerlerine biçilen paraya, ihalelere ve ‘öldürme’ kotalarına tabi
Türkiye’de 70’li yıllardan bu yana “av turizmi” adı altında hayvanlar öldürülüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı her yıl av turizmi faaliyetleri kapsamında avlanabilecek hayvan türlerini açıklıyor ve ihaleye çıkılıyor. 8 Temmuz’da 2020-2021 yılı için Türkiye genelinde 798 yaban hayvanının av olması için izin verildi ve bu rakama yaban domuzları dahil edilmedi. Belirtilen metinde her avcıya ikişer yaban domuzu “öldürme hakkı” tanındı. 2020-2021 av turizmi uygulama talimatında dikkat çeken bir diğer madde ise yabancı avcı, devlet misafiri ve diplomat kotaları. Yani devlet bir “avcıyı” ülkesindeki hayvanları öldürmesi için misafir olarak gösterip, onlara “avlanma hakkı” veriyor.
Hayvan hakları savunucuları avcılığa ve “av turizmi”ne karşı uzun yıllardır izleme çalışmalarıyla ve hukuki yollara başvurarak mücadele veriyor. Hayvan Hakları İzleme Komitesi raporlarına göre, 2018-2019 av sezonunda en az 4 bin 255 yaban hayvanı avcılar tarafından öldürüldü. Koyulan kurallar dışında avlananlar da var. Avukat Umur Yıldırım 2018’de yasadışı avlanan 6 bin 972 avcıya, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’na muhalefetten, toplam 6 milyon 506 bin 451 lira idari para cezası uygulandığını, “av turizmi” adı altında da 2 bin 546 yaban hayvanının öldürüldüğünü söylüyor.
Aynı şekilde Tarım ve Orman Bakanlığı’na göre, 2019’da 6 bin 265 kişiye “yasa dışı avcılıktan” 7 milyon 507 bin lira idari para cezası verildi. 2020’nin rakamları ise henüz açıklanmadı.
Yıldırım: Denetimlerin arttırılması hatta bu konuda birimlerin kurulması gereklidir. Av turizmi perdesi arkasında yapılanlar cinayetten başka bir şey değildir
Daha sıkı denetimler ve önleyici cezaların verilmesi gerektiğini söyleyen Avukat Umur Yıldırım, “burada sadece verilerden bahsetmiyoruz aslında bir canlının hayatından bahsediyoruz,” diyor. Cezaların caydırıcı olmadığını da özellikle vurguluyor. “Denetimlerin arttırılması hatta bu konuda birimlerin kurulması gerekiyor. Av turizmi perdesi arkasında yapılanlar cinayetten ve vahşetten başka bir şey değil,” diye ekliyor sözlerine.
Yunuslara Özgürlük Platformu Sözcüsü Öykü Yağcı avlanmanın devlet tarafından izne tabi tutularak meşrulaştırılması karşısında “tuzaklanarak, köşeye sıkıştırılarak veya sürek avıyla öldürülen, yaralı halde ölüme terk edilen ve cansız bedenine dahi şiddet uygulanan bu hayvanlara avcıların yaptıklarını ne zaman spor, hobi ve turizm olarak değil de saf şiddet ve işkence olarak görecekler?” diye soruyor.
Popülasyonu hızla azalan elmabaş patkalarının avlanmasına izin
Avlanmayı savunanlar her ne kadar prensipte nesli tükenmekte olan hayvanları avlamanın kesinlikle yasak olduğunu belirtse de, uygulamada bunun göz ardı edildiği çok fazla örnek sayabiliyoruz. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’ne göre, son 40 yılda üveyik popülasyonunun yüzde 78’i, elmabaş patkalarınınsa yüzde 50’si azaldı. Nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya olduğu belirtilen bu iki kuş türünün ise Türkiye’de avlanmasına bu yıl da izin verildi.
2015’te yine, normalde Türkiye’de avlanması yasak olan ayılar “av turizmi” kapsamına alındı. “Yalnızca Türkiye’den avcılar” tarafından 8 yaş üstü 15 erkek ayının öldürülmesine izin veren kararda her bir ayının hayatı için 10 bin TL değer biçildi. Bir sonraki yıl bir ayıyı öldürmenin cezası ise 15 bin TL oldu.
Kızıl geyiklerin de nesli tükenmek üzere. Ancak, yakın zamanda Güzelbağ eski Belediye Başkanı MHP’li Mehmet Kula, avladığı kızıl geyikle fotoğraf paylaştı. Ardından gelen tepkiler üzerine de “Devletin izin verdiği miktarda ücretini ödemek koşuluyla yasal bir avlanma yaptık,” dedi.
Bu açıklamada görüldüğü üzere, avcılığın bir başka boyutu da ekonomik. Devlet av turizmi faaliyetleri kapsamında birçok kalemden gelir elde ediyor. Bu kalemler arasında av pulu bedeli, yıllık avlanma harcı, konaklama ve av köpeklerine yapılan harcamalar yer alıyor.
Nevşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Osman Özer’in araştırmasına göre, av turizminin bir sezonda Türk ekonomisine yıllık getirisi yaklaşık 2 milyar dolar, yani bugünün rakamıyla hesaplanacak olursa 14 milyar 336 milyon 110 bin lira.
Işık: Avcıların ekonomik anlamda bir istihdam alanı oluşturmadıkları ve vazgeçilmeyecek bir ekonomik getiriyi de getirmedikleri ortada
Av turizmi sektörünün ekonomik bir büyüklüğü olmadığını söyleyen TBMM Çevre Komisyonu Üyesi ve HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık, “Avcılık turizmi adı altındaki cinnet ve cinayet halinin de gerekçesi olarak ülkeye döviz gelmesi gibi absürt bir gerekçe ile açıklanmaya çalışılıyor. Sadece av turizmi kapsamında para verip hayvan öldürme zevki olan sınırlı sayıdaki ruhsal bozukluk sahibi insanın değil, genel olarak avcıların ekonomik anlamda bir istihdam alanı oluşturmadıkları ve vazgeçilmeyecek bir ekonomik getiriyi de getirmedikleri de ortada,” diyor. Işık, altını çizerek ekliyor: “Ayrıca rantı ne kadar olursa olsun yaşam keyfi müdahalelere açık olamaz.”
Topaç: Tunceli ilinde yaban hayatı varlığının tam anlamıyla tespit edilememesi bırakın bölgeyi kalkındırmayı, belki de koruma altındaki türlerin yok olmasına da sebep olabilecektir
Av turizmi uygulama talimatında, “av turizmi”nden elde edilen gelirin bir kısmının av bölgesindeki köy ve beldelere verildiği yazıyor. Ancak en çok av ihalesi açılan bölgelerden biri olan Tunceli ilinde gazetecilik yapan Ercan Topaç, bölgenin kalkınmasından ziyade koruma altındaki türlerin yok olma tehdinin üzerinde durulması gerektiğini söylüyor: “Bölgedeki yaban hayatı varlığının tam anlamıyla tespit edilememesi bırakın bölgeyi kalkındırmayı, belki de koruma altındaki türlerin yok olmasına da sebep olabilir. Tunceli ili, Türkiye’nin en zengin yaban hayatı sahalarına sahip. Burası çizgili sırtlan, Anadolu parsı gibi türlerin yaşama ihtimalinin yüksek olduğu yerlerden biri.” Dersimliler yıllardır bölgelerinde avlanmaya karşı seslerini yükseltiyor. “Her türlü avcılık faaliyetine yönelik ciddi tepki var. Bu tepkinin en önemli nedeni kentin tamamına yakınının Alevi olması. Yöre insanları hiçbir canlının öldürülmesini hoş görmüyor. Hatta yaşlılar dualarını yaparken tüm insanlığın yanı sıra yabandaki kurda, kuşa da aç kalmaması için dualar ediyor,” diyor Topaç.
Hayvan hakları savunucularının girişimiyle bu yıl Türkiye’de nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya kalan 47 yaban keçisinin öldürülmesini kapsayan ihale mahkeme tarafından iptal edildi. Aynı şekilde Eskişehir’de kızıl geyik türünün korunması gerektiğine karar veren mahkeme bölgedeki av turizmine yönelik ihalenin iptaline karar verdi. Bakanlık temyize başvursa da mahkeme bakanlığın temyiz başvurusunu reddetti.
Aralık 2020’de yaşananlar av turizmi faaliyetlerine başka bir boyut kazandırdı. Antalya merkezli av turizmi acenteliği yapan bir firma, Amerikalı iş insanı Bradley Garrett Van Hoose’a Munzur Dağları’nda yaşayan kutsal hızır keçilerini öldürmesi için Doğa Koruma ve Milli Parklar Tunceli Şube Müdürlüğüne başvurdu ve keçilerin öldürülmesi için kişiye özel izin verildi. Bunun üzerine hem bölge halkı hem de Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu büyük tepki göstererek, sosyal medya hesabından, “Bizim için doğadaki hiçbir cana asla paha biçilemez. Dürbünlü silahı ve 50 mermisiyle dağ keçisini katletmek için gelecek olan kişiye sesleniyorum. Köylüler ve duyarlı tüm dostlarla orada seni bekliyor olacağım mesajını paylaşmıştı.” CHP Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu ise vali Mehmet Ali Özkan ile yaptığı görüşme sonrası iznin iptal edildiğini duyurdu.
“Hayvanları koruyan bir yasa hâlâ yok”
Hükümet 3 Şubat 2021’de hayvanların korunması için yeni bir yasa çıkarılacağını, taslağın ise iki hafta içinde Meclis’e sunulacağını açıklamıştı. Henüz ortada bir taslak yok, ancak yürürlükteki 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda ne gibi değişiklikler yapılacağına dair hükümet yetkilileri bir duyuru yapmış ve bazı ipuçları vermişti. Söz konusu duyuruda “av turizmi”ni en yakından ilgendirecek kısım ise, yasada “ev hayvanı” ve “evcil hayvan” ifadeleriyle bir ayrım yapılacak olması. Doğada “avlanan” hayvanlar, bu tanımlamanın içine girmiyor. Aslında yaban hayvanlarının yaşam hakkı şu ana kadar hiçbir yasayla korunmadı. Nitekim, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğal Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü’nün avcılığı destekleyen birçok resmi faaliyeti bulunuyor.
Yağcı: Bu hatalı algıyı kökten değiştirmeye çalışıyoruz; insanın, hayvanın ve yeryüzünün özgürlüğünün bir bütün olduğunu aktarmaya çalışıyoruz
Yasallaşması beklenen kanun teklifi ile ilgili Muazzez Orhan Işık şu ifadeleri kullanıyor: “Rant ve sermaye odaklı bir iktidarın getirebileceği taslağın hayvanlara yönelik her türlü işkence ve eziyeti azaltmayacağını da aslında biliyoruz. İktidar yine son dakika bir torba kanun çalışması kapsamında yasa taslağını gündeme getirecek ve ne sivil toplum kuruluşlarının önerileri ne de muhalefetin itirazlarını dikkate almayacak.”
Hayvan hakları savunucusu Yağcı ise süreci yakından takip etmek gerektiğini dile getiriyor. “Avcıların ve avı destekleyen bakanlıkların iddiasının aksine, doğanın dengesini korumak için avcılara ve insana gerek yok. Asıl bu dengeyi her türlü insan faaliyetiyle bozan biziz. Henüz kanun teklifi yasalaşmadan tepkimizi göstermeye devam edelim,” diyor.
Avlanmanın sonlandırılması için gerekli olan belki de en önemli unsur, toplumun hayvanlara yönelik bakış açısının değişmesi. Yağcı, bunun için yepyeni bir anlayış ihtiyacına değiniyor: “Asıl mesele hayvanların insan ve yasalar nezdindeki ‘mal statüsü’ Oysa onların da aileleri, sürüleri, yaşama amaçları, korkuları ve heyecanları var. Onlar da bizim gibi ölmek ve yavrularını savunmasız bir şekilde geride bırakmak istemiyor. Sadece avcılıkta değil, hayvanların sömürüye maruz bırakıldığı tüm alanlarla ilgili olarak bu hatalı algıyı kökten değiştirmeye çalışıyoruz; insanın, hayvanın ve yeryüzünün özgürlüğünün bir bütün olduğunu aktarmaya çalışıyoruz. Biz her şeyden önce doğal yaşam ortamlarında özgür yaşama hakkı ellerinden alınan tüm hayvanlar için avcılığın tamamen yasaklanmasını istiyoruz.”