Fotoğraf: Flickr.

20 Haziran 2023

‘Avrupa kalesi’ne sığınamayanlar

Yücel Özdemir

Zorunlu göçün temel sebepleri artarken, Avrupa Birliği sınırlarını tamamen kapama yönünde adımlar atıyor. Üstelik, mevcut politikaların sonuçları daha altı gün önce Akdeniz’de yüzlerce insanın ölümüne sebep olmuşken

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü arifesinde, 14 Haziran’da, Yunanistan’da Mora Yarımadası açıklarında batan ve yaklaşık 600 mültecinin hayatına mal olan büyük felaket tam anlamıyla Avrupa Birliği’nin (AB) son bir kaç yıldır izlediği “mültecileri Avrupa sınırlarına yaklaştırmama” politikasının sonucu.

Bu büyük felaket ya da katliamdan altı gün önce Lüksemburg’da toplanan AB İçişleri Bakanları, bu politikayı sağlamlaştırmak için aldıkları kararlar bu nedenle önem taşıyor. Zirvede AB ülkeleri arasında uzunca bir süredir tartışma konusu olan ortak sığınma politikasında sağlanan uzlaşmada, daha önce alınan kararlar çerçevesinde Avrupa Sınır ve Sahil Güvenliği Ajansı (Frontex) üzerinden önlemlerin artırılmasına dikkat çekildi. Bununla beraber, AB sınır ülkesine canlı ulaşmayı başaran mültecilerin ise geri gönderilmek üzere kamplarda tutularak hedefteki ülkelere (Almanya, Hollanda…) ulaşmalarını engelleme konusunda anlaşmaya varılmıştı. İltica başvuruları kabul edilenler kota esasına göre AB ülkelerine dağıtılacak. Almak istemeyen ülkeler mülteci başına 20 bin euro ödeyerek mültecilerden ‘kurtulacak’. Başvuruları kabul edilmeyenler ise ya geldikleri ülkelere ya da ‘güvenli üçüncü ülkelere’ gönderilecekler. Mültecilerin bu ülkelerle hiç bir bağlantısının olmaması ayrıca eleştiri konusu.

Mora Yarımadası açıklarında meydana gelen büyük felaketin ardından bu kararın altında imzası olan bakanlar, utanmadan üzüntülerini ifade ederken, bir kez daha böylesine büyük felaketlerin olmaması çağrısında bulundular. Suçu, yardımı kabul etmeyen mültecilere, zamanında yardıma gitmeyen Yunan sahil güvenliğine atanlar da oldu.

Ne var ki yöneticiler sadece son kararların değil, yıllardır bir kale gibi savunulan Avrupa’ya izinsiz, kaçak yollardan girişlerin engellenmesi için alınan güncelik önlemlerinin bundaki rolünü hiç gündeme getirmediler. Sığınmacılara yardım örgütleri ise tam tersine asıl olarak bu önlemlere dikkat çektiler.

Yunanistan’ın başkenti Atina’da, 15 Haziran günü sosyalist siyasi partiler, örgütler ve bazı sendikalar Akdeniz’de gerçekleşen mülteci faciası nedeniyle sokağa çıktı. | Fotoğraf: Elif Görgü, Evrensel gazetesi.

‘En tehlikeli rota’: Akdeniz

Kuşkusuz bu, Mora Yarımadası açıklarındaki ilk felaket değil. AB’nin izlediği mülteciler politikası daha önce de benzer toplu ölümlere yol açtı. 18 Nisan 2015’de İtalya açıklarında batan gemide 700’den fazla mülteci hayatını kaybetti. Buna rağmen Avrupa’ya ulaşmada “en tehlikeli rota” olarak ifade edilen Akdeniz’de ölümler yaşanmaya devam etti. Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre Akdeniz’de 2014’ten bu yana yaklaşık 27 bin mülteci hayatını kaybetti. Suriye savaşının da etkisiyle mülteci akının en yüksek olduğu 2016’da 5 bin 136’ya kadar çıktı. Kovid-19 önlemlerinin zirvede olduğu 2020’de ölenlerin sayısı bin 449’a düşerken geçen yıl 2 bin 406’ya kadar çıktı. Bu yıl 17 Mayıs’a kadar ise bin 154 kişi hayatını kaybetti. Son olayı da eklediğimizde daha yılın yarısında ölenlerin sayısının 2 bine yaklaştığı görülüyor. Akdeniz üzerinde yardım gemilerinin sayısı artırılmadığı takdirde ölümlerin geçen yılı geçeceği bugünden söylenebilir. Akdeniz artık “Mare Nostrum (Bizim Deniz) değil Afrika’dan Avrupa’ya geçenler için “ölüm denizi” haline gelmiş durumda.

Türkiye ile AB arasında imzalanan anlaşma ve Balkan rotasının kapatılması Akdeniz’deki ölümlerin artmasına yol açan faktörler arasında. Zira, son felakette ölenlerin izlediği rota bunu gösteriyor. Afganistan ve Pakistan’dan İran’da geçen mülteciler bu kez Türkiye’ye değil Irak-Suriye-Mısır-Libya hattından İtalya’ya ulaşmaya çalıştılar.

Göç sebepleri artıyor

Denilebilir ki AB, ‘Avrupa kalesi’ne illegal girişleri engellemek için her türlü yola başvuruyor. Gelişmeler bütün engellemelere rağmen Afrika ve Asya’nın yoksul ülkelerinden savaşta, yoksulluktan, siyasi baskılardan, küresel ısınmanın yol açtığı kuraklıktan, kıtlıktan ötürü Avrupa’ya göçün devam edeceğini gösteriyor. Göçe neden olan sorunların sorumluları arasında, silah üretip satan ve küresel ısınmaya yol açan çok sayıda Avrupalı tekel, otoriter rejimlere destek veren Avrupa ülkeleri de var.

Bu büyük insanlık dramının son bulmasının tek yolu ise hiç kimsenin ülkesini terk etmek zorunda kalmadığı bir dünyanın kurulması. Bu olmadığı sürece umuda yolculuk, tehlikeli yollara, toplu katliamlara rağmen devam edecek.