Fotoğraf / Beykoz Çevre Dayanışması

17 Nisan 2021

Beykoz’da öğrenciler örgütleniyor: Keyfi orman talanına hayır!

Paul Benjamın Osterlund

Türk-Alman Üniversitesi öğrencileri, Beykoz’daki kampüslerinin bitişiğindeki ormanlık alanın imara açılmasına karşı mücadele başlattı: Sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız

Üniversite öğrencileri 2021’in başından beri sadece akademik özerklik ve özgürlükleri savunmak için değil, kampüslerinin etrafındaki doğayı korumak amacıyla da seslerini yükseltiyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde cumhurbaşkanı tarafından atanan rektör Melih Bulu’ya karşı protestolar sürerken, boğazın diğer yakasında başka bir öğrenci grubu gündemde daha az yer bulan bir mücadele veriyor.

Türk-Alman Üniversitesi’nin öğrencileri, eğitim gördükleri kampüslerinin bitişiğinde, Beykoz’un yeşil yamaçlarında yer alan 111 bin metrekarelik ormanlık alanın imara açılmasına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 7 Ocak’ta alınan bir karara karşı bir kampanya başlattı.

Arazinin yasal statüsünün değiştirilmesi, 20 farklı ağaç türünün barındıran yemyeşil ormanlık alanın yerine, tıpkı İstanbul’un dört bir tarafında olduğu gibi adeta betondan bir örtüyü andıran yeni site ve rezidansların, iş yerlerinin ve AVM’lerin yükselmesine neden olabilir. Kentte son yıllarda gittikçe hızlanan denetimsiz büyüme ve şehrin üçüncü köprü ile yeni havalimanı hattı üzerinde kuzeye doğru genişlemesi şimdi de Beykoz’un boğaz gören sırtlarını tehdit ediyor.

Beykoz çoraklaştırılmaya çalışılıyor

“İkinci köprünün Asya ayağında konumlanan Kavacık, plazalar ve apartmanlarla çoktan Levent’in devamı haline gelmiş durumda. Bu ilerleyiş ise üçüncü köprünün ve üçüncü havalimanın yapılmasıyla kuzeyden de ilçeyi kuşatma altına alındı,” diyor imar kararına karşı harekete geçen öğrencilerden Ayşenur Sunar. Türk-Alman Üniversitesi’nde lisans eğitimini sürdüren Sunar aynı zamanda yeni kurulan Beykoz Çevre Dayanışması’nın da bir üyesi. Sunar’a göre imar kararı, daha önce yapılaşmanın merkezine görece uzak olduğu için varlığını sürdüren Beykoz sırtlarındaki ormanlık alanların yeni inşaat projelerine açılacağının göstergesi. “Beykoz dört bir yanından kırpılarak çoraklaştırılmaya ve doğal güzelliğini yitirmeye zorlanıyor,” diyor Sunar.

Öğrenciler destek çağrısına devam ediyor

Bu durum karşısında Türk-Alman Üniversitesi öğrencileri seferber olmuş. Öğrenciler sadece kampüs içinde harekete geçmekle kalmamış, Beykoz’da yaşayan ve “bu keyfi orman talanına hayır demek isteyen” yurttaşların bir araya gelebilmesi için Beykoz Çevre Dayanışması’nı kurmuş. Kampüs dışında, tüm ilçede seslerini duyurmak için pazarlarda bildiriler dağıtmış. Ayrıca benzer imar kararlarının iptali için mücadele veren Beykoz Kent Dayanışması ve Kuzey Ormanlar Savunması’yla da işbirliğine girmiş. “İmara açılma konusunda itiraz etmek için yazılı dilekçeler topladık ve dilekçeleri [Beyoğlu Belediyesi’ne] teslim ettik, binanın önünde engellemelere rağmen basın açıklaması yaparak halkın itirazlarını ilettiğimizi ve sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı duyurduk. İmara açılan ormanda küçük bir ekiple yürüyüş düzenledik. Haber kanalları ve Beykozlu insanlardan olumlu geri dönüşler aldık,” diye anlatıyor çalışmalarını Sunar. Grup ayrıca #BeykozOrmanlarınaDokunma ve #BeykozNefessizKalmasın gibi etiklerle sosyal medyada kampanyalarını görünür kılmaya çalışıyor.

Türk-Alman Üniversitesi’ndeki öğrencilerin bu girişimi üniversitelerde kampüs çevresinde yeşil alanların yok edilmesine karşı yürütülen ilk kampanya değil elbette. Gezi Parkı eylemlerinden iki ay önce ODTÜ öğrencileri, Ankara’nın en büyük yeşil alanlarından biri olan kampüslerinin içinde yol inşaatı için ağaç kesilmesine karşı büyük protestolar düzenlemiş ve eylemlere destek için ülke çapında binlerce kişi destek için sokaklara dökülmüştü. 2019’de ise öğrenciler iki ayı aşkın bir süre boyunca ODTÜ kampüsünün kavaklık alanında yurt inşaatlarında ağaç kesilmesine karşı gece gündüz nöbet tutmuştu.

ODTÜ’de yaşanan bu emsaller Türkiye’de üniversite öğrencileri arasında, kampüs ve çevresindeki doğayı korumak konusunda sorumluluk sahibi olduklarına dair bilincin arttığını gösteriyor.

“Kampüsün yapılacağı alanın Beykoz seçilmesinin nedeni, ‘doğayla iç içe’ bir üniversite gerçekleştirme isteğiydi”

Türk-Alman Üniversitesi iki ülkenin ortaklığında 2010 yılında kurulduktan sonra ilk öğrencilerini 2013/2014 eğitim yılında kabul etmeye başladı. Sunar, üniversiteye milyonlarca euro yatırım yapan Almanya’dan temsilcilerin kampüsün yeşil bir alan içinde konumlanmasını özellikle talep ettiğini söylüyor. “Türk-Alman Üniversitesi kurulurken özellikle Alman tarafının Almanya’da önem verilen bir konsept olan ‘doğayla iç içe üniversite’nin İstanbul’da da gerçekleşmesini istediklerini ve okulun yapılacağı alanın Beykoz’da seçilmesi kararının bu doğrultuda verildiğini biliyoruz.” İmar kararı, doğayla iç içe üniversite deneyimi yaşamak isteyen üniversitenin öğrencilerini son derece rahatsız etmiş. “İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Sarıyer ve Beykoz her zaman İstanbul’un büyük ölçüde yeşil kalmış en büyük bölgeleriydi. Belki çocukluğun verdiği saflıkla sıranın bu ilçelere de geleceği hiç aklıma gelmemişti. Yaz aylarında piknik yapmaya gittiğimiz, oyunlar oynadığımız alanların sermaye uğruna yerini çirkin binalara bırakmasını düşünmek bile çok üzücü” diye anlatıyor Sunar.

Her ne kadar Türkiye’de siyasetin yargı üzerinde baskısı ve kontrolü artsa da, mahkemeler doğa talanıyla sonuçlanacak projelerin iptali için hâlâ yurttaşların başvurabileceği en önemli mecralar. Beykoz’daki imar planına karşı yurttaşlardan gelecek tepki hukuki süreçte ormanlık alanın korunması lehine bir karar çıkması için büyük önem taşıyor. Nitekim akademideki siyasi baskı, çevre talanına karşı bile üniversitenin ellerini kollarını bağlamış durumda.

“Çevre sorununa yönelik itiraz her ne kadar zararsız görünse de, üniversite rektörlüğünün dolaylı olarak hükümeti karşısına alacak bir tavır sergilemesi pek mümkün durmuyor”

“İmar kararı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çıktı. Dolayısıyla üniversitenin bu noktada yapabileceği davacı olmakla sınırlı durumda. Bununla birlikte bir çevre sorununa yönelik itiraz her ne kadar zararsız görünse de, üniversite rektörlüğünün dolaylı olarak hükümeti karşısına alacak bir tavır sergilemesi pek mümkün durmuyor” diyor Sunar. Buna rağmen üniversitelerden destek talep edeceklerini de ekliyor: “Konuya dair öncelikli muhatabımız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır, itiraz talebimizin reddedilmesi durumunda Türk-Alman Üniversitesi başta olmak üzere Beykoz’daki bütün üniversite yönetimlerinden desteklerini isteyeceğiz. Ancak dürüst olmak gerekirse üniversitenin Türkiye kanadından bir destek göreceğimizi düşünmüyoruz.”

Kampüs içinde ve dışında aylardır devam eden Boğaziçi Üniversitesi protestolarının ve Beykoz’da oluşan dayanışmanın gösterdiği gibi, öğrenciler daha özgür ve doğa dostu bir akademi için mücadele vermekten kaçınmıyor. Sunar ve onun gibi öğrenciler verdikleri mücadelenin sadece Beykoz ya da İstanbul ölçeğiyle sınırlı değil, küresel bir boyutu olduğunu da özellikle vurguluyorlar: “Temiz hava almak, rahat hissetmek İstanbul’da her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Ve bu talan ne yazık ki sadece Beykozluları ya da İstanbulluları etkilemiyor. Hava kirliliği, küresel ısınma, iklim krizi gibi sorunlar da bu fütursuz ormansızlaştırmanın küresel sonuçları.”