29 Ağustos 2021
Sel bölgesinden izlenimler:
Siren sesleri, çığlıklar, çaresizlik ve adım adım gelen felaket
Fırat Fıstık
Dere yatağına kurulan evler, ıslah projeleri, duvarlar ve HES’lerin kıskacında yaşayan Karadenizliler her sene yeni bir sel felaketiyle karşılaşıyor, canlarından oluyorlar. Bu bataklıkla yüzleşmek ise hepimizin elinde…
Kastamonu, Sinop ve Bartın’ı etkileyen sel felaketinde AFAD’ın açıkladığı son verilere göre 82 kişi hayatını kaybetti, 16 kişi ise hâlâ kayıp. Bir hafta önce her yerde tartışılan konu ise neredeyse unutuldu. Karadeniz’in “makus talihi” havası yavaş yavaş yerleşti. Böyle bakıldığını düşünüyorum çünkü bunun temel bir sebebi var: Ne bu tür taşkınların sebepleri ve etkilerinin neden arttığı yeterince ortaya çıkarılıyor, ne de yaşanan yıkım karşısında birileri hesap veriyor.
Yetmiş bir kişinin hayatını kaybettiği Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde sadece çöken Ölçer Apartmanı’nın müteahhidi Mehmet Özkan tutuklandı, onun dışında hiçbir soruşturma yapılmadı. Özkan ifadesinde “hepsini belediyeden onay alarak yaptım” derken, Özkan’ın avukatı Mehmet Tuna “şartları oluşmadığı halde rant için burayı imara açanlar sorumludur” diye ekleyecekti.
Polis, sadece 10-15 dakika önce uyarı yapıyor
Kastamonu Bozkurt’a taşkının üçüncü günü gittim. İlk vardığımda olağanüstü bir çabayla, ilçenin tamamını kaplamış balçıklar temizlenmeye çalışılıyor, harap olmuş evler, arabalar kaldırılarak ilçe normale döndürülmeye çalışılıyordu. Fakat kiminle konuşsam su seviyesinin yükselmesinden itibaren gereken uyarının yapılmadığından şikayet ediyordu. Öyle ki, taşkın yaşanmadan sadece 10-15 dakika önce polis anons yapmış, bu anonsun üzerine arabalarını kurtarmak için sokağa çıkanlar sele teslim olmuşlar. Binalar hızlı şekilde tahliye edilmemiş, yol kapanmış, mahsur kalanlar iki gün boyunca kendi hallerine bırakılmış…
Bozkurt’tan geçen Ezine Çayı’na ilişkin Orman Bakanlığı’nın 2019’da yayınladığı rapor açıkça taşkın uyarısında bulunuyor. Dere yatağına kurulan evler, yerleşim yerlerinin neredeyse Ezine Çayı’nın bitişiğinde bulunması bunca can kaybının temel sebeplerinden. Bir de buna, çay üzerindeki köprülerin kemerli yapılmak yerine betonla düz şekilde yapılması eklenince, su köprülerden yüksek basınçla merkeze giriyor ve 4-5 metreye kadar yükseliyor.
Bölge halkı ne düşünüyor?
Bozkurt’ta yaşayanlardan biri sel anını “böyle afet ilk defa görüyoruz. Çöp atmaya çıkmıştım, polisler bangır bangır ‘Bayramgazi’de baraj, HES patlamış, evlerinizden çıkın’ dediler bize” sözleriyle aktarırken, konuştuğum bir kadın ise yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Üzerimdekilerle, pijamalarımla evden çıktım. İki bine yakın insan koşuyordu. Yukarıdan sel geliyor, alttan da yol kayıyor. Kastamonu yolunda arabalar sıkıştı. O göçen evleri sabaha kadar izledik. Ben hâlâ onun şokunu atamadım. Kız yurdu çöktü, hepsi çöktü. ‘Bizi kurtarın’ diyenler, çığlıklar…”
Bozkurt’ta 31 Mart yerel seçimlerinde AKP’nin yüzde 53 oy almış,, MHP’nin oyu ise yüzde 42 olmuştu. Yani ülkeyi yöneten iktidarın yüzde 95 oy aldığı, 5 bin nüfusluk bir ilçeden bahsediyoruz. Taşkın sonrası arama kurtarma çalışmalarını gözlemlerken, bakanlarla da karşılaşıyoruz. Bakanların olduğu her yerde Bozkurt sakinleri isyan ediyor. Özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum alanda bulundukları süre boyunca tepkilerden kaçamadılar.
Bir köşede itfaiye, AFAD, gönüllü ekipler balçık altından – ilçenin merkezini neredeyse 1-1,5 metre balçık kaplamıştı – hâlâ sağ olan insanları kurtarmaya çalışırken, bir taraftan da hayatta kalan Bozkurtlular kayıp yakınlarına ulaşma telaşında. Fakat çoğundan kötü haber geliyor. Sokaklardan geçen iş makinalarının, dozerlerin aralıksız sesi, itfaiye, ambulans sirenlerine, ağlayışlara ve çığlıklara karışıyor…
Geçmişe bakmak…
Karadeniz’in genelinde olduğu gibi Kastamonu ve Sinop ilk kez su taşkınlarıyla karşılaşmıyor. Her sene, özellikle Ağustos ayında yaşanan taşkınlar, bu sefer bir felakete dönüştü. Öyle ki, bir Bozkurtlu şöyle diyor: “Bozkurt, Bozkurt olalı böyle bir felaketle hiç karşılaşmadı.” Karadenizliler, Ağustos aylarını bu sebeple “ölü ay” olarak anarken, asıl sorulması gereken soru şu: Her yıl yaşanan bu taşkın, bu sene neden bu kadar büyük bir felakete dönüştü?
Sebebini düşünürken geçmişe bakmakta yarar var. Giresun Dereli’de geçen yıl bu zamanlarda dere taşmış ve 11 kişi hayatını kaybetmişti. Artvin Yusufeli, Trabzon Araklı yine ilk anda aklıma gelen sel felaketlerinden. Peki, ne yapıldı bunların ardından? Hiçbir şey.
Hiçbir şey diyorum çünkü merkezi yönetim ve ilgili belediyelerin bu felaketlerin ardından tek vaatleri daha sağlam binalar inşa etmek oluyor. Fakat dere ıslah projeleriyle, duvarlarla, HES’lerle her geçen gün hem suların özgürce akması engelleniyor, hem de verilen imar izinleriyle insanların canı hiçe sayılıyor.
Hesap verebilirlik açısından yapılan tek şey ise yıkılan binaların müteahhidini tutuklamak. Müteahhidin elbette önemli bir sorumluluğa sahip, ancak bu büyük resmin içindeki küçük bir parça. Diğer parçalar sorgulanmadıkça bu dev bataklık Artvin’de, Sinop’ta, Trabzon’da, Kastamonu’da karşımızda duruyor. Yeni felaketler yaşanmadan onlarla yüzleşmek ise hepimizin elinde.