31 Mart 2025
Bursa 2050’yi planlıyor
Bursa Büyükşehir Belediyesi, 2050’ye kadar geçerli olacak bir Çevre Düzeni Planı oluşturmak için hummalı bir çalışma yürütüyor. Ekoloji mücadelesi verenler, “kentin anayasası” olarak gördükleri planın tasarımı kadar, uygulanmasının da önemli olduğunu belirtiyor
Bursa Büyükşehir Belediyesi, kentin geleceğini şekillendirecek 25 yıllık Çevre Düzeni Planı’nın yakında tamamlanacağını duyurdu. Kentsel planlamada nadir rastlanan uzun vadeli projeksiyonlardan biri olacak bu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın üzerinde 12 üniversite ve 32 akademisyen çalışıyor. Ayrıca, kentteki birçok paydaşla da görüşmeler düzenleniyor. Planla beraber, ‘Bursa Plan’ adı altında, planın tasarımını ve koordinasyonunu üstlenecek bir ajans büyükşehir belediyesi bünyesinde kuruldu.
Türkiye’de kentsel planlama süreçlerinde birçok değişken rol oynuyor. Kentlerin çeperlerinde yeni yapılaşmalar ve kentsel dönüşüm süreçleri, altyapı ve yol çalışmalarını öncelikli kıldı. Ayrıca, yasal statüsü olmayan alanlarda siyasi iradenin sıkça devreye girdiğine tanık olduk. Tüm bu nedenlerden dolayı kentsel planlama çalışmaları, özellikle de birçok büyük ilçeyle eşgüdümün gerekli olduğu büyük kentlerde zaman zaman sekteye uğradı.
Peki, Bursa’da yakında açıklanacak Çevre Düzeni Planı’nın başarılı olması için hangi koşullar gerekli? Bursa’nın temel sorunlarını ele alıyor mu? Daha çok altyapı ve yapılaşmaya mı odaklanıyor, yoksa kenti 2040’lara taşıyacak yenilikçi ve sürdürülebilir bir vizyon mu ortaya koyuyor? Bursa’nın kirlilik ve atık yönetimi gibi kökleşmiş sorunlarına somut bir cevap sunuyor mu? Planın yaklaşımı, iklim değişikliğinin etkilerinin çok daha kuvvetli bir biçimde hissedileceği 2030 ve 2040’lar için yeterli mi?
Neden yeni bir plana ihtiyaç duyuldu?
Bursa Büyükşehir Belediyesi, yerel seçimlerin ardından, planlama çalışmalarını yürütmek için kolları sıvadı. 2024’ün Ağustos ayında, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mustafa Bozbey, “Planlı bir Bursa için yeni bir sayfa açıyoruz” açıklamasında bulunarak gerek plan hazırlıklarını gerekse Bursa Plan’ın kuruluşunu ilk kez duyurdu. Böylece, alanda çalışan birçok kişinin “Kentin Anayasası” olarak değerlendirdiği yeni bir Çevre Düzeni Planı hazırlıkları da başladı.
“1998’de onaylanan projenin ne kadarı uygulandı ona da bakmamız lazım açıkçası, 30 seneye yakın zaman geçmiş.”
Bursa Plan’ın Genel Koordinatörü, yüksek şehir ve bölge plancısı Uluay Koçak Güvener, Çevre Düzeni Planı’nın hazırlığında şehir plancısı, mimar, peyzaj, çevre mühendisi gibi alanlarda uzmanlaşmış 41 kişiyle çalıştığını söyledi. Güvener, çalışmaların 15 farklı sektöre, yani bir bakıma konu başlığına ayrıldığını anlattı. Bu sayede, bir dizi soruya yanıt aranarak, kente dair Çevre Düzeni Planı’nı temelini oluşturacak somut bulgular elde edilmek isteniyor. Güvener’in aktardığına göre, üzerinde çalışılan sorular arasında şunlar yer alıyor: “Yerleşimin doğal yapısı, kırsal alanları, tarımı nedir? Yer bilimine yönelik fayları nerelerdedir? Sıvılaşma potansiyeli olan yerler var mıdır? Gölleri, nehirleri neresidir? Alt yapısı, sanayisi, ticareti nedir?” Tam 15 üniversiteden 32 akademisyenin katkı sunduğu bu çalışmada elde edilen bulgular, analiz edildikten sonra plana dahil edilecek.
Güvener, Bursa’da 1/100.000 ölçekli Çevre Düzenleme Planı’nın projeksiyon yılının 2020’de bittiğini belirtiyor. “Planın yeni projeksiyon yılına göre yapılması gerektiğinden şu an 2050’deki Bursa’yı planlamak üzere 1/100.000 ölçekli ÇDP çalışmasına başlandı,” diyor Güvener. Beş senelik boşluğa dikkat çektiğimde “Önceden yapılmış olsaydı tabii daha iyi olabilir, daha özel spesifik projeler daha önce başlardı. Geç kalındığını net bir şekilde söyleyemem, çünkü 1998’de onaylanan projenin ne kadarı uygulandı ona da bakmamız lazım açıkçası, 30 seneye yakın zaman geçmiş,” diye sözlerine ekliyor. Hiç kuşkusuz, birçok değişkene rağmen 25 yıl boyunca uygulanabilecek bir plan hazırlamak için kapsamlı bir ön çalışma ve güçlü bir analiz gerekiyor.
“Mesela ilçe belediyesi çıkıp, ‘burası tarım alanı ama ben sanayi alanı yaptım’ diyebiliyor. Aslında bu işlem üst plana aykırı; dava açılsa kazanılır.”
Güvener, plan çalışmasında katılımcılığa da öncelik verdiklerini vurguluyor. Bursa’daki muhtarların yanı sıra, gerek Mustafakemalpaşa, İnegöl ve Gemlik gibi büyükşehir belediyesinin dışında kalan nüfusu kalabalık ilçelerdeki, gerek Büyükorhan, Keles, ve Orhaneli gibi daha kırsal ilçelerdeki muhtarlarla çalıştaylar düzenlediklerini anlatıyor. Bu sayede, şu ana kadar Bursa’daki 1.060 muhtarın yarısıyla görüşülmüş. Güvener’in aktardığına göre, muhtarlar en çok altyapı, ulaşım ve imar sorunları üzerinde durmuş. Ayrıca, Bursa Plan görevlileri sivil toplum kuruluşları, odalar ve diğer kurumlarla da görüşmelerin yapıldığını anlatan Güvener, hane halkı anketine de başvuracaklarını belirtti. Son olarak, nüfus ve göç ile ilgili çalışmalar da planladıklarını belirtti.
“Anayasaya karşı işlenen suç gibi değerlendirilmeli”
Peki, böylesine kapsamlı bir çalışmayla oluşturulan Çevre Düzeni Planı, kentin belirsiz ve gelişigüzel bir şekilde büyümesini engelleyebilir mi? Kentin önemli ve aktif sivil toplum kuruluşlarından Bursa Su Kolektifi’nin üyesi Caner Gökbayrak, planı ihlal etmenin çok daha sıkı yaptırımlara bağlanması gerektiğini savunuyor. “Çevre Düzeni Planı çalışmalarında, plan notları ve plan paftaları hazırlanabiliyor. Plan paftalarıyla kent içinde sanayi, turizm ve tarım alanlarının sınırlarını çizerek kaçak yapılaşmayı önlemek mümkün,” diyor Gökbayrak. Bu planlar sayesinde, derelerdeki ve havadaki kirliliğin kontrol altına alınabileceğini ve kentin belirli bir ölçüde düzenli, sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulabileceğini vurguluyor. Planın geçerliliğini korumasının tek yolunun hukuki denetimden geçtiğinin altını çizen Gökbayrak, “Anayasa’ya karşı işlenen suç kanunlarımızda nasıl en büyük suçlar sınıfında değerlendirilebiliyorsa, [Çevre Düzeni Planı’nın] da bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum,” ifadelerini kullanıyor.

Kestel bölgesindeki Uludağ Organize Sanayi Bölgesi. Fotoğraf: Bursa Su Kolektifi
Gökbayrak, Çevre Düzeni Planı’na aykırı her işlem suç sayılırken, bundan bir önceki 22 yıllık sürece plana rağmen plansızlığın hakim olduğunu söylüyor. Bir şehir plancısı arkadaşından edindiği bilgiye göre, geçtiğimiz dönemde 3 buçuk yıllık bir zaman diliminde 3 bin 360 tane plan değişikliğine gidildiğini aktarıyor Gökbayrak. Değişikliğe gidilen planların çoğunlukla küçük ölçekli, yani 5 bin ve bin ölçeklerinde olduğunu, zira 100 bin ölçekli plan değişikliklerinin Büyükşehir Belediye Meclisi’nde, küçük ölçeklilerin de İlçe Belediyeleri’nde değiştirilebildiğini belirtiyor. “Mesela ilçe belediyesi çıkıp, ‘burası tarım alanı ama ben sanayi alanı yaptım’ diyebiliyor. Aslında bu işlem üst plana aykırı; dava açılsa kazanılır. Ancak dava açılmadığı için her plan değişikliği yeni bir düzensizliğe yol açıyor,” diyor Gökbayrak.
Gökbayrak, üst plana uyumsuz değişiklikler engellenmediği sürece Türkiye’deki çevre düzeni planlarının ne etkili olabildiğini ne de bir işe yaradığını vurguluyor. Oysa dava açıldığında, üst plana aykırılık gerekçesiyle bu değişikliklerin iptal edildiğine defalarca şahit olduğunu da ekliyor.
“Evsel atıksa evsel atık, endüstri ise endüstri, tarımsa tarım, bütün atıkları durdurmamız lazım.”
Planların yürütülmesinde işlerliği kökten sarsan işlem ise imar affı. Gökbayrak, 2018’de İmar Affı çıkması sonucu çok sayıda kaçak yapının belli bir ödeme karşılığında yasal statüye kavuştuğunu anlatıyor. Ayrıca, yapılan inşaatlar yasal statüye kavuşturulurken, ovaların parçalanmış veya kirletilmiş olması, kanalizasyonun nereye gittiği belli olmaması gibi yasaya aykırı bir dizi ihlalin denetimine engel olan da yine imar affı. “İşin kötü tarafı buradan sonra başlıyor,” diyor Gökbayrak. 2019-2024 yılları arasında, Bursa Ovası üzerinde, en doğuda Kestel’den en batıya doğru Nilüfer, Nilüfer Çayı ve onu besleyen dereleri takip eden çalışmalarına değiniyor. Uydu görüntülerinden yararlandıkları bu çalışmalarda Bursa Su Kolektifi, inceledikleri alanda çok sayıda kaçak tesis belirlemiş. Uydu görüntülerinde bir yıl öncesine bakıldığında, tesislerin bulunduğu yerlerin yemyeşil ova veya tarla olduğunu açıkça saptayabilmişler. Ancak, imar affının etkisiyle yalnızca bir yıl içinde birçok alana bina yapıldığını, bunların yüzde yirmisinde herhangi bir tabelanın bile olmadığını ortaya koymuşlar. Bursa Su Kolektifi, bu çalışma sayesinde imar affının kaçak yapılaşmayı nasıl tetiklediğini belgeleyebilmiş.

Caner Gökbayrak
Gökbayrak, kaçak yapılaşmayı denetleyecek iki kurum olduğunu söylüyor: Bunlardan birincisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’yken, diğeri Büyükşehir Belediyesi. Kolektif, çalışma sonrasında bulgularını Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ilettiğinde, söz konusu kaçak yapılaşma bilgileri dahilinde olduğunu “ancak önüne geçmek için bir şey yapamadıkları” cevabını almış. “Nasıl yapamadıklarını bize anlatmadılar. Biz makul bir karşılık alamadık,” diyor Gökbayrak, bu sonuçları valilikle de paylaşmaya hazırlandıklarını söyleyerek. “Plan yapmak güzel, elbette yapılsın. 1/100.000 ölçekli bir plan mutlaka yapılsın. Ama bu plan yapıldıktan sonra, ya da yapılmadan önce, şu an ki haliyle, hâlâ devam etmekte olan o tarım alanları ihlallerini, ovanın ihlallerini durduracak bir çalışma da muhakkak gerekli,” diye ekliyor.
Sanayi atıkları: “İklimi değiştiremeyiz, ama kirlilik yükünü azaltabiliriz”
Bursa’nın en köklü çevre sorunlarından biri Nilüfer Çayı ve Marmara Denizi’ndeki kirlilik. Bursa’nın önemli içme suyu kaynaklarından Nilüfer Çayı’na dökülen atıklar, hem Bursalıların sağlığını tehdit ediyor hem de ciddi ekolojik tahribata yol açıyor. Benzer şekilde, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıkların Marmara Denizi’ne kontrolsüz deşarjı, denizdeki kirliliği artırıyor. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Dr. Mustafa Sarı, bu atıkların Marmara Denizi’ndeki azot ve fosfor yükünü arttırması sonucu, deniz yüzeyindeki sıcaklıklar gibi etmenlerle birleşince müsilajı da tetiklediğini belirtiyor.
Sarı, sanayi atıklarının sadece yüzde 30’unın arıtıldığını, yüzde 70’inin hiç arıtılmadan Marmara Denizi’ne ve çevresindeki akarsulara “boca edildiğini” vurguluyor. Müsilaj oluşumuna dair Sarı şunları ifade ediyor: “Üçlü tetikleyiciye baktığımızda, iki tanesi kontrolümüzün dışında: iklimi değiştiremiyoruz, deniz suyu sıcaklıklarında bir farklılık oluşturamıyoruz. Buna gücümüz yetmiyor. Marmara Denizi’nin orijinal yapısının değişme ihtimali de yok. O zaman, kontrol edilebilir elimdeki tek tetikleyici parametre Marmara Denizi’nin kirlilik yükünü azaltmak.” Sarı, 2021’de Marmara Denizi’nde ciddi bir müsilaj oluştuğunu ve 2024 Ekim itibarıyla müsilajın yeniden görülmeye başlandığını belirtiyor. Dolayısıyla, Sarı’nın sözünü ettiği kirlilik, Bursa’nın güncel sorunlarından bir tanesi olarak öne çıkıyor.

Nilüfer Barajı, kuraklıktan çok ağır biçimde etkileniyor. 2024’ün Kasım ayında barajdaki su oranı yüzde 2’ye kadar gerilemişti. Fotoğraf: Ayşegül Erkaya Arslan
Sarı, Nilüfer Çayı’nın kirletilmesinde de yine aslan payının sanayilerde olduğunu vurguluyor. “Benim teklifim çok basit,” diyor Sarı. “Kim ‘böyle bir şey yok’ diyorsa, Nilüfer’in boğazından girelim. Ben göğüs çizmemi giyeceğim, elime ölçüm cihazlarımı alacağım. Nilüfer Çayı boyunca yürüyelim. Nerede oksijen değeri değişirse, etrafa bakalım. O etrafta kim var, sorumluları bulalım.” Sarı’ya göre, kentin en önemli su kaynaklarından birini kirletenlerin kim olduğu çok açık. “Tam 50 yıldır Marmara Denizi’nin çevresinde yaşayan kentler, denizi adeta bir foseptik çukuru gibi kullandı. Şimdi arıtma tesisleri yapıldı, bir kısmı da çok güzel çalışıyor. Onun için yapmamız gereken bu duyarsızlıktan vazgeçip, evsel atıksa evsel atık, endüstri ise endüstri, tarımsa tarım, bütün atıkları durdurmamız lazım.”
Bursa Su Kolektifi’nden Gökbayrak gibi, Sarı da sorunları çözmenin ancak yasalara harfiyen uyulmasıyla mümkün olduğunu söylüyor. “Yerel yönetim, merkezi yönetim ve özel sektörün mutlaka bu hassasiyeti göstermesi gerekiyor,” diyor Sarı. “Yasaları uygulayacağız, denetimimizi artıracağız ve kimsenin derelerimizi, denizlerimizi kirletmesine izin vermeyeceğiz.”

Profesör Mustafa Sarı, daha önce Gezegen için hazırlanan “Marmara’ya Ne Oldu?” adlı video haberde Marmara’da müsilajın neden yeniden görüleceğini anlatmıştı. Görsel: Mustafa Ünlü
Gökbayrak ise, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kolektifin de önerilerini alacakları bir çalıştay düzenleyeceklerini aktardı ve bununla ilgili temkinli iyimserliğini dile getirdi. “Çalıştayda, gerçekten işin içinde olan ve konuya hâkim kurumlar yer almalı. Konuya uzak kişiler veya kurumlardan fikirler alınacaksa, yazılı katkı istenmesi yeterdi,” diyor Gökbayrak. “Bu aşamada, sorunları bilen kişilerin kapsamlı bir çalışma yürütmesi ve toplantıların birkaç saate sıkıştırılmadan, birkaç hafta sürecek tartışmalar sonucunda somut bir çıktıya ulaşması gerekiyor.” Bu yaklaşımın sağlanması halinde Çevre Düzeni Planı’na göstermelik değil, somut bir katkıda bulunulabileceğini belirtiyor.
Plan, 2040’ların vizyonuna uygun mu?
Bursa’da 1998’de hazırlanan önceki Çevre Düzeni Planı’ndan bu yana iklim bilimi büyük ilerleme kaydetti. Birçok kent, emisyonlarını azaltmak için net sıfır hedefleri belirliyor ve planlarını tamamen karbondan çıkış ile enerji verimliliği esaslarına göre oluşturuyor. Bu çerçevede, Avrupa Birliği’nin “Net Sıfır Şehirler” girişimi kapsamında, 35 ülkeden 112 şehir (aralarında İstanbul ve İzmir de bulunuyor) 2030’a kadar “iklim nötr” ve “akıllı şehir” kriterlerini karşılamayı taahhüt etti. Anlaşılacağı üzere, bu şehirlerdeki gelişim farklı aşamalarda. Aralarında, geliştirdiği yol haritalarıyla “pilot” olarak gösterilen şehir ise İsveç’in üçüncü büyük kenti Malmö.
“Sanayi, madencilik, ısınma ve ulaşım kaynaklı sera gazı emisyonları için ayrı stratejiler oluşturulacaktır. Kent içindeki sanayi planlamalarında ve sanayi yönetiminde kirletici emisyonlar önemli bir faktör olarak ele alınmaktadır.”
“İklim nötr” kavramı, bir kentin sebep olduğu emisyonları, onları ortadan kaldıran uygulamalarla dengelemesi anlamına geliyor. Bu hedef, karbonsuz enerji yatırımları, ulaşım ve ısıtma sistemlerinde enerji verimliliğinin artırılması, atık yönetimi gibi çeşitli unsurları kapsıyor. Bu sebeple, kentin altyapısını ve planlamasını a’dan z’ye biçimlendiriyor.
Yeni Çevre Düzeni Planı kapsamında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden sorularıma 24 Mart’ta aldığım yazılı yanıtlarda, emisyon ve kirliliği azaltmaya yönelik önemli bilgiler paylaşıldı. Yapılan açıklamada, bulgular toplandıktan sonra, analiz aşamasında iklime duyarlılığı yüksek olan bölgelerin inceleneceği ve sektörlere yönelik karbon ayak izi azaltma önerileri sunulacağı belirtildi. Açıklamada, karbon salımı ve enerji tüketimi analizlerinin “Enerji Altyapısı ve Yenilebilir Enerji” çalışma grubu aracılığıyla gerçekleştirileceği ve ilçeler ile sektörler bazında ayrıştırılarak değerlendirileceği ifade edilerek, “Bu çalışmayla Bursa’nın iklim nötr bir kent olma hedefine dolaylı bir şekilde katkı sağlanacaktır” dendi.

Bursa Plan, 2024’te kuruldu ve çalışmalarına başladı. Fotoğraf: Ayşegül Erkaya Arslan
Belediye ayrıca, çevre kirliliği ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişkiyi bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, hava kalitesini koruma, su yönetimini iyileştirme, atık yönetimi ve ekosistem hizmetlerini güçlendirme stratejilerinin geliştirileceğini belirtti. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Sanayi, madencilik, ısınma ve ulaşım kaynaklı sera gazı emisyonları için ayrı stratejiler oluşturulacaktır. Kent içindeki sanayi planlamalarında (gerek OSB gerekse dağınık işletmeler) ve sanayi yönetiminde kirletici emisyonlar önemli bir faktör olarak ele alınmaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve hava kirliliği durumu dikkate alınmaktadır.”
Çevresel etki değerlendirilmesinde hava kirliliğini azaltmak için öngörülen stratejilerden birinin de Bursa’daki trafiği planlamak olduğu ifade edildi. Belediye önümüzdeki dönemde bu konuda bir eylem planı hazırlayarak, toplu temiz ulaşım seçeneklerinin geliştirmeyi vaat ediyor.
Belediye, iklim nötr ajandasıyla uyuşacak şekilde, hava kirliliğini ve kent içi sıcaklık artışlarını önlemek için yeşil altyapıyı ve doğal karbon yutaklarını (şehir ormanları, yeşil çatı sistemleri, dikey bahçeler) yaygınlaştırmayı hedefliyor. Binalardaki enerji verimliliği için konusunda ise açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “Kentsel ısı adası etkisinin minimalize edilmesi için binalarda enerji verimliliği sağlayan pasif tasarım tekniklerinin ve düşük karbonlu yapı malzemelerinin kullanımının teşvik edilmesi, biyoenerji, hidrojen ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kent genelinde yaygınlaştırılması sağlanacaktır.”

Orhaneli Termik Santrali. Fotoğraf: Bursa Su Kolektifi
Su kaynaklarının korunması ve afete dirençli kent stratejileri kapsamında doğa temelli çözümlerin önerileceği ifade ediliyor: “Dere yatakları ve taşkın alanları korunarak sel riskini azaltan doğa temelli çözümler önerilecektir. Şebeke suyu kayıplarını önlemek için akıllı su yönetim sistemleri geliştirilerek, kent genelinde su verimliliği artırılacaktır. Sanayi tesislerinde kapalı döngü su sistemleri önerilecektir.”
Toprak kirliliği ve yeşil alan yönetimi stratejisi kapsamında ise, karbon yutak kapasitesinin genişletilmesinin yanı sıra, toprak kirliliği haritalarının oluşturularak, hassas bölgelerin belirlenmesi hedefi konmuş. Bununla beraber, sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşviki, endüstriyel tarımın çevresel etkilerinin minimalize edilmesi, doğal yaşam alanlarının arttırılması gibi önlemle söz konusu. Açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “Kırsal ve kentsel alanlarda ağaçlandırma çalışmaları artırılarak karbon yutak kapasitesi genişletilecektir. Kent düzeyinde toprak kirliliğinin kapsamlı olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi, toprak kirliliği haritalarının oluşturulması, tarımsal planlamanın bu haritalar baz alınarak yapılması ve hassas bölgelerin belirlenecektir. Toprak verimliliğini korumak için sürdürülebilir tarım uygulamaları teşvik edilmeli, endüstriyel tarımın çevresel etkileri minimize edilebilmelidir. Kent içi sulak alanlar ve dere ekosistemleri koruma planları yapılarak, doğal yaşam alanları artırılarak ekolojik bütünlük sağlanabilecektir.”
Depreme karşı direnç için planlama şart
Bursa’nın bir özelliği de, bütün Marmara Bölgesi gibi, aktif bir deprem bölgesi olması. Kuzey Anadolu fay hattının güney kolu Bursa’dan geçiyor. Ayrıca, Bursa’nın çevresinde çok sayıda daha küçük fay hattı da bulunuyor. Bursa Plan’ın Genel Koordinatörü Uluay Koçak Güvener görüşmemizde, oluşturdukları Çevre Düzeni Planı’nın depreme hazırlık işlevi de gördüğünü vurguladı.

Bursa Plan Genel Koordinatörü Uluay Koçak Güvener
“Bursa’nın bir deprem bölgesi olması nedeniyle, yaklaşık 500 hektarlık bir alanda depreme dayanıklı bir kentsel planlama modeli oluşturuyoruz,” diyor Güvener. “Bu modelle, gelecekte güvenli bir yaşam alanı oluşturmanın yanı sıra, yolların ve yeşil alanların nasıl erişilebilir kılınacağını da planlıyoruz. Amacımız sürdürülebilir ve güvenli bir kent oluşturmak.” Belediyenin yazılı olarak ilettiği cevapta da bu çalışmalar kapsamında, afet sonrası oluşabilecek enkaz ve atıkların yönetilebilmesi için kriz anında hızlı uygulanabilir atık yönetim planlarının oluşturulacağı belirtildi.
Bursa için uzun vadeli, kapsamlı ve ayrıntılı bir Çevre Düzeni Planı hazırlanıyor. Bu planın hem bugünün ciddi sorunlarına bir cevap sunması hem de Bursa’yı 2050’lere taşıması iddialı bir hedef. Bu hedefin gerçekleşmesi, planın tasarımındaki başarı kadar, ne kadar sıkı bir şekilde uygulanacağına da bağlı.
Bu haber Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği İkili İşbirliği Programı desteğiyle yürütülen program kapsamında yayınlanmıştır. İçeriği P24’ün sorumluluğundadır. Birleşik Krallık Büyükelçiliği içerikten sorumlu tutulamaz.