21 Temmuz 2022
Çukurova tarlalarının en yaygın mahsulü: Plastik
Vedat ÖrüçÇukurova’nın verimli topraklarında tarımda kullanılan plastik miktarı her geçen gün artıyor. Bir kısmı zehirli kimyasal içeren plastik atıklar tarım işçileri tarafından satılmak veya ısınmak üzere toplanıyor ya da toprağa karışıyor
Plastik atık dendiğinde ilk akla gelen, ambalajlar ve naylon poşetler. Ancak bu atıklar yalnızca ürünlerin dağıtımı ve tüketicilere ulaştırılması için kullanılan plastiklerle sınırlı değil. Özellikle tarımda ciddi bir plastik kullanımı söz konusu. Tarım üreticileri, verimli topraklarıyla anılan Çukurova’da bile daha fazla mahsul elde edebilmek amacıyla tarlaları plastiklerle kaplıyor.
Türkiye’nin büyük ölçekli endüstriyel tarım üretiminin yapıldığı başlıca bölgelerinden biri Adana. Belirli bitki türünün çok yaygın olarak uzun yıllar boyunca yetiştirilmesine dayanan tarım yöntemlerinden monokültür bu bölgede yaygın. Çiftçiler, verimi artırmak veya her mevsim erken hasat alabilmek için tarımsal faaliyetlerinde birçok farklı teknik ve uygulamadan yararlanıyor. Bu uygulamalardan en yaygın olanı ise üretimde çeşitli amaçlarla plastiğe başvurulması. Özellikle ucuz ve yüksek kâr getirisi nedeniyle çiftçiler örtü altı tarıma yani seracılığa yöneliyor. Ancak üretimin her aşamasında yüksek miktarda plastik girdiye ihtiyaç duyulan bu yöntem geride tonlarca plastik atık bırakıyor. Peki, bu uygulama hem doğa hem de insanlar için ne sonuçlar doğuruyor?
Bunun için ilk durağım Mart ayında Adana’nın Karataş ilçesi. Tarımsal plastik kullanımı hakkında Karataşlı çiftçilerle görüşüyorum. Öncelikle, bölgedeki çiftçilerin çoğu yüksek girdi maliyetleri nedeniyle iş bırakma noktasında. Yıllarca ailelerinden devraldıkları geleneksel organik tarım yöntemleriyle çiftçiliği sürdürmüşler, fakat artan maliyetler nedeniyle artık organik tarım yapmadıklarını, mazot ve gübre gibi ağır girdi maliyetlerini hafiflettiği için daha çok örtü altı tarımı tercih ettiklerini belirtiyorlar. Bu yöntem, topraktaki ısı ve su kaybını önleyerek bitkileri hızlı yetiştirdiği için erken hasat sağlıyor ve bunun sonucunda çiftçiler kâr edebiliyor. Ancak bu yöntem için ya bir kat ya da iki kat “tek kullanımlık” plastik malç (sera örtüsü) kullanıyorlar. Hatta bazı çiftçiler daha erken hasat alabilmek için ekinlerini üç kat plastik örtüyle kaplıyor.
“Mahsulün fiyatı 1 lira artarken masrafımız 10 lira arttı”
Salih Karahan, Karataş ilçesinin Tuzla mahallesinde örtü altı tarım yapan çiftçilerden biri. 25 yıldır çiftçilik yapıyor. Karahan ile, yağmurlu bir öğle sonrası tarım işçileri ile birlikte ekilen fidelerin üzerine plastik örtü sererken karşılaşıyoruz. Kendisine gazeteci olduğumu söylediğimde “çiftçiye destek verilmiyor” diye başlıyor sözlerine. Yağmur yağdığı için beni kolumdan tutup tarım işçilerinin yemek ve dinlenmek için tarla kenarında kurdukları çadırın altına götürerek çay içmeye davet ediyor. İşçilerin meraklı bakışları altında çadıra yöneldiğimde, bir tarım işçisinin çadırın ön tarafında kaya parçalarından yapılmış ilkel bir ocağın üzerinde çay demlediğini görüyorum. Etrafımızda duman tütüyor ve her yer yanık plastik kokuyor. Çünkü ocak, tarlalardan kalan plastik örtü parçalarıyla tutuşturulmuş.
Yanan plastiğin dumanı etrafında çaylar doldurulurken neler yetiştirdiklerini soruyorum. Çiftçi Karahan gülümseyerek, yağmur altında hararetle çalışan işçilerin bulunduğu tarlayı gösteriyor bana. “Plastik yetiştiriyoruz” diyor. Ansızın Karahan’ın yüzünde bir kızgınlık ifadesi beliriyor. “Tarım ülkesiyiz, ekonomimiz bununla dönüyor ama artan maliyetler çiftçinin belini büktü. Mahsulün fiyatı 1 lira artarken masrafımız 10 lira arttı, çiftçi artık tarımdan uzaklaşıyor,” diye sitem ediyor.
Karahan, yaklaşık 150 dönümlük arazisinde genel olarak domates, biber, kavun, karpuz, patlıcan, yer yer mısır ve fıstık gibi tarım ürünleri yetiştiriyor. Bu sezon da arazisinin yarısına karpuz, diğer yarısına biber ve patlıcan ekmeyi planladığını belirtiyor. Erken hasat alabilmek için de havaların ısınmasıyla nadasa bıraktığı tarlasında karpuz yetiştirmeye Şubat ayının sonlarında başlamış. Fakat harcadığı emeğin karşılığını alamayacağından oldukça endişeli olduğunu vurguluyor. Çünkü risk alıp artan enflasyondan etkilenmemek için sezon başında bankadan kredi çekerek tarla ekimi için gerekli olan malzemeyi fiyatlar ucuzken satın aldığını söylüyor. Ancak hasat sonrası beklediği kârı elde edemezse tarlasından veya güçlükle satın aldığını belirttiği traktöründen olabilir. Ki daha önce, Ziraat Bankası’ndan kullandıkları tarım kredisini ödeyemedikleri gerekçesiyle haciz yoluyla traktörleri ellerinden almış.
“On yıl önce bu kadar plastik malzeme kullanmazdık, ekinimizi ekerdik ve sadece sulardık. Ancak toprağı plastiğe alıştırdık”
Karahan, 20 yıldan fazla geleneksel tarım yöntemleri ile çiftçilik yapmış. Ama artık mazot ve gübre gibi ihtiyaçların maliyetlerini karşılayamıyorum bu nedenle farklı yöntemlere yönelmek zorunda kalmış. Geleneksel tarım yöntemlerini bırakarak, neden plastiğe yöneldiğini şu şekilde açıklıyor: “Seracılık daha etkili bir yöntem. Mesela hem damla sulama hem de plastik malç kullanıyorum, çünkü işimizi çok kolaylaştırıyor. Su maliyetim 15-20 yıl önceki kadar değil. Damla sulama boruları suyu çok tasarruflu bir şekilde dağıtıyor, tam da ihtiyacım olan şey bu. Malç kullanmazsam, fidelerin yanında zararlı otlar büyüyor. Ayrıca topraktaki ısı kaybını engelleyerek nemi tutuyor. O zaman hasadı normalden daha erken alabiliyoruz. Dolayısıyla gerekenden daha az gübre, ilaç ve mazot kullanıyorum.”
Ardından, Karahan’ın tarla komşusu Seyfullah Kaçar ile konuşuyorum. Aynı zamanda ziraat mühendisi de olan Kaçar, plastik kullanımına Karahan kadar olumlu yaklaşmıyor. “Günümüzde birçok tarım ürününün üretiminde oldukça fazla plastik kullanıyoruz. Üstte sera örtüsünü, altta malç dediğimiz naylon örtüyü veya damlama hortumlarını kullanıyoruz. Ya da gübre ve ilaç gibi malzemelerin plastik kutuları var,” diyor Kaçar. Plastik kullanımı son yıllarda artmış ve bu, Kaçar’a göre, uzun vadede tarıma zarar veren bir yöntem. “On yıl önce bu kadar plastik malzeme kullanmazdık, ekinimizi ekerdik, birkaç defa da sadece sulardık. Ancak toprağı plastiğe alıştırdık. Plastik kullandıkça toprağın yapısı bozuldu ve eskisi kadar artık verim alamaz olduk. Mesela ilk yıllar sera için tek kat plastik örtü kullandığımızda iyi verim alabiliyorduk. Ancak zaman ilerledikçe verimin düştüğünü gördük, verim düştükçe de daha fazla plastik örtü kullanmaya başladık.”
Çiftçilerin ikram ettiği çayı içtikten sonra Kaçar’ın tarlasını geziyorum. Hatlara ayrılmış ancak daha henüz ekilmemiş tarla üzerine tarım işçileri damlama sulama sistemini kuruyor ve ardından plastik malç seriyor. Plastik malç üzerine ise karpuz fideleri ekildikten sonra 30 santimetre yüksekliğinde tünel seraları kuruluyor. Bunun için de bir veya iki kat plastik örtü kullanılıyor. Kaçar’ın, üretimin her aşamasında plastik malzeme kullanımı gerektiren bu uygulamadan memnun olduğu söylenemez. Ancak kâr edebilmek ve çiftçiliği devam ettirebilmek için “plastik kullanmaya mecburum” diyor.
Tarlaları gezdikten sonra Kaçar’ın plastik macerasının İspanya’da katıldığı bir tarım fuarında başladığını öğreniyorum. Kaçar, bu gezi esnasında tarımsal plastik kullanımının işleri ne kadar kolaylaştırdığına şahit olduğunu ve daha sonra gördüğü uygulamaları kendi tarlasında uygulamaya başladığını anlatıyor. Fakat tarlasının artık plastiğe bağımlı hale geldiğine inanıyor, bu nedenle de örtü altı tarımdan vazgeçemiyor. Kaçar bu durumu “bir kere bulaştık bir daha geri dönemeyiz” diye tarif ediyor.
Bir dönüm karpuz 50, çilek 65 kilo plastikle büyüyor
Bölgede en yüksek tarımsal plastik ayak izine sahip ürünler kavun, karpuz ve çilek. Örneğin bir dönüm karpuz veya kavun tarlasında malç, damlama sulama boruları ve sera örtüleri dahil olmak üzere ortalama 50 kilo, çilek ise 65 kilo plastik yüküyle büyüyor. Fakat kullanılan plastik malzemeler tek kullanımlık olarak üretildiği için her hasat sonrası geride ciddi oranda atık kalıyor. Nitekim dolaştığım tarım alanlarının neredeyse tümünde tarımsal faaliyette kullanılan plastik atıklara rastlıyorum. Genellikle çiftçiler veya tarım işçileri bu atıkları toplayıp bir çukur içerisinde yakıyor. Bunu bazen kendi lehlerine kullanıp zirai dona karşı ısı kalkanı oluşturmak amacıyla yapıyorlar. Bazen de araziye ya da en yakın sulama kanalına terk ediyorlar. Hatta bazı alanlarda mevsimlik tarım işçilerinin ısınmak amacıyla plastik yaktıklarına şahit oluyorum.
“Plastiği ya yakıyoruz ya da hasattan sonra tarlayı sürerek toprağa karışmasına izin veriyoruz. Tarla yılar içerisinde plastikle doluyor”
Aslında çiftçiler tarım arazilerinde bırakılan plastiklerin toprağı kirlettiğinin farkında. Özellikle geri dönüştürülebilen plastiklerin toplanması konusunda ciddi bir çaba gösterdiklerini anlıyorum. Ancak tarımsal plastik malzemelerin birçoğu, “kullan-at” yaklaşımına uygun olarak üretildikleri ve kalitesiz oldukları için geri toplanamıyor. Genellikle güneş, nem, rüzgâr ve yağmur gibi atmosferik koşulların etkisiyle oldukça hızlı parçalandıkları için sökülme veya toplanma sırasında plastikler parçalanarak toprağa karışıyor. Kaçar, bu nedenle çiftçiler arasında plastik atıkların toplanması ya da geri kazanımı gibi faaliyetlerin zayıf olduğunu söylüyor. “Aslında kabaca plastik atığın bir kısmını, yani geri dönüştürülebilenleri topluyoruz. Ancak malzemelerin çoğu tek kullanımlık olarak üretildiği için toplamayı pek tercih etmiyoruz,” diyor Kaçar. “Toplamaya kalkıştığımızda ellerimizde parçalanıyor. O yüzden ya yakıyoruz ya da hasattan sonra tarlayı sürerek toprağa karışmasına izin veriyoruz. Dolayısıyla tarla yılar içerisinde plastikle doluyor.”
Plastik örtü kullanılan tarlaların toprağı önemli miktarda mikroplastik kalıntı içeriyor. Bu konuda, Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden deniz biyoloğu Doç. Dr. Sedat Gündoğdu 2021 yılında mikroplastik kirliliği üzerine yaptığı araştırmada bir kilogram toprakta 32 mikroplastik tespit etti. Araştırmaya göre hasat sonrası plastikleri toplanan tarlaların mikroplastik miktarı, toplanmayan tarlalara göre daha düşük. Ayrıca tarımdaki aşırı plastik kullanımı ve toprağa kontrolsüzce terk edilen plastikler uzun vade topraktaki verimi düşürüyor.
Gündoğdu, yaptığı araştırmada plastiklerin doğaya bir kere dahil olduktan sonra orada kirletici olarak çok uzun süreler kalabildiğini belirtiyor. “Bazı tür plastikler zaman içerisinde bulundukları ortamda fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerden kaynaklı olarak bozulma ve parçalanmaya uğrayabiliyorlar. Makro boyutta görüntü kirliliği yaratmasının yanında tekrar toplanması da mümkün. Ancak bahsi geçen faktörlerden kaynaklı olarak, doğada kaldıkları süre içerisinde genellikle mikroplastik olarak adlandırılan 5 milimetreden daha küçük parçacıklara dönüşebiliyorlar,” diyor Gündoğdu. “İşte bu halde hem gözle fark edilmeleri zorlaşıyor hem de yarattıkları etki artıyor. Aslında tarımsal plastiklerin en büyük problemlerinden biri bu.”
Biriken atıklar ve “ekmeğini plastikten çıkaranlar”
Karahan tarımsal plastik kirliliğinin geri dönüşümle aşılabileceğini savunuyor. Ancak plastik sınırlı ölçüde geri dönüştürülebilen bir malzeme ve geri dönüşüm en nihayetinde plastiğe bağımlılığın kalıcılaşmasına yol açıyor. Kaçar’ın bahsettiği üzere Çukurova’da hâlihazırda bir geri dönüşüm zinciri var, fakat tarım faaliyetlerinde kullanılan plastik malzemelerin kalitesi o kadar düşük ki, geri dönüşüm firmaları tarafından kullanılacak özellikte değil. Böyle olunca tarımda kullanılan plastiklerin atıkları toplanmıyor. “Firmaların daha fazla kâr hırsı yüzünden malzemeler istediğimiz gibi üretilmiyor, toprağımız kirleniyor,” diyen Kaçar’a göre tarım malzemeleri satan tedarikçilerin plastikleri dönüştürülebilen özellikte üretmesi halinde hasat sonrası tarlada kalan bütün plastik malzemeleri en azından hammadde olarak kullanılması mümkün olacak.
Çukurova’da çiftçiler hasadın ardından tarlalarını bir sonraki sezona hazırlamak için önceki hasattan kalan atıkları temizlemekle işe koyuluyor. Temizleme masrafını da kendi cebinden ödememek için tarlalarda kalan ve geri dönüştürülebilen plastikleri değerlendirmek üzere bir geri dönüşüm alıcısı ile anlaşma yapıyorlar. Alıcı ise çoğu zaman ya geri dönüştürülebilen plastikleri doğrudan onları toplayan mevsimlik tarım işçilerinden satın alıyor ya da çiftçilere teminat amacıyla belli bir yevmiye karşılığında ödeme yapıyor.
“100 dekar tarlanın plastik atığından bana kalan net para kabaca günlük 750-800 TL. Şimdi ben bu parayla geçineyim mi yoksa fabrikaya patron mu olayım?”
Nuri Altundaş, bu plastik alıcılarından biri. On yıldır eşi ile birlikte geri dönüşüm işi yaptığını söylüyor. İşini ise, “ekmeğini plastikten çıkarmak” diye tarif ediyor. Tarlalarda arta kalan malç, damlama boruları, sera örtüleri ve ilaç kapları gibi plastik malzemelerini topladığını belirtiyor Altundaş. Onun için her plastik parçası nakit para demek. Bu yüzden çiftçilerin tek kullanımlık malzeme kullanmasından yakınıyor. “Artık eskisi gibi kazanamıyorum,” diyor Altundaş. “Çiftçiler eskisi kadar kaliteli malzeme kullanmıyor, topladığımız plastiklerin çoğu çöpe gidiyor.”
Karataş’ta bir çiftlikte yaşayan Altuntaş, sabahın ilk ışıklarıyla çıktığı tarlalarda gün boyunca topladığı plastik atıkları evinin bahçesinde biriktirerek ayrıştırıyor ve geri dönüşüm tesislerine satıyor. Ona göre Adana’da sektörün bu kadar büyümesine sebep olan ve geri dönüşüm ekonomisinin ana omurgasını oluşturanlar geri dönüşüm işçileri. Ancak tarladan plastik toplayan işçilerin “büyük pazarın bir parçası” olamadığını söylüyor.
Plastik tarımsal üretimin merkezinde olunca, yoksulluktan kurtulmak için bir fırsat olarak görülüyor işçiler arasında. Altuntaş’ın hayali de büyük bir geri dönüşüm tesisi işletmek. Ama tarla plastiğinden yeteri kadar kazanamadığı için bu hayal ona çok uzak. “Fıstık tarlalarından çok miktarda sulama borusu topluyoruz. Örneğin 100 dönümlük bir fıstık tarlası bin 600 kilo plastik getiriyor. Genelde israf oranı yüzde 30 civarında. Zaten hortumların içinde her zaman çamur veya su bulunuyor. Satmam için geriye kalan plastik atık kabaca bin 100 kilo ağırlığında oluyor” diyor.
Mevsimlik tarım işçileri plastik toplamayı meyve hasadına tercih ediyor, çünkü ücretler her günün sonunda hemen ödeniyor
Fiyatların hızla yükseldiği 2022 yılının ilk yarısı itibariyle kilogram başına 3 lira 20 kuruş kazandığını anlatıyor Altuntaş. Dolayısıyla bir tonu aşkın plastikten elde ettiği kazanç kendi ifadesiyle “yaklaşık 3 bin 500 TL.” Maliyet de hesaba katıldığında plastiğin aslında işçilere bir gelecek sunmadığı ortaya çıkıyor. “Çiftçiye ya da işçiye önceden ödenen ücret, yiyecek, yakıt, para vb. gibi tüm bu giderler toplamdan düşüldüğünde 100 dekar tarladan bana kalan net para kabaca günlük 750-800 TL,” diyor Altuntaş. “Şimdi ben bu parayla geçineyim mi yoksa fabrikaya patron mu olayım? Yani anlayacağın tarladan çıkmadan o hayal bize çok uzak.”
Plastik, yoksulluk ve çaresizliğinin sonuçlarından biri
Çukurova’nın tarımsal atık döngüsü çiftçilerin bütün hayatlarını kuşatmış. Mesela Karataş’ın Karagöçer köyünde dere kenarına inşa ettikleri derme çatma çadırlarda yaşayan tarım işçileri adeta plastikle bütünleşmişler. Barınma, ısınma gibi ihtiyaçlarını bile plastikten karşılıyorlar. Çadırda yaşayan işçilerden biri olan 56 yaşındaki Ömer Yücel yaklaşık 20 yıldır tarımda çalışıyor. Yücel, ilk yıllarda her hasat mevsimi Çukurova’ya ailesi ile birlikte gelip mahsulleri topladıktan sonra kazandıkları parayla memleketi Şırnak’a geri dönüyormuş. Ancak tarımsal plastik kullanımın artmasıyla birlikte hasat sonrası tarlalarda kalan plastikleri toplamayıp biraz daha fazla para kazanabilmek için büyün yıl Çukurova’da kalmaya karar verdiklerini anlatıyor.
Yücel’in anlattığına göre mevsimlik tarım işçileri plastik toplamayı meyve hasadına tercih ediyor, çünkü ücretler her günün sonunda hemen ödeniyor. Mevsimsel kazançlar ise ancak ürün satıldıktan sonra ödeniyor ve bu süre altı ayı bulabiliyor. İşçiler meyve hasadında 2022 yılının ilk yarısı itibariyle günde yaklaşık 10 saat çalışma karşılığında 100 TL kazanırken, plastik hasadında bu ücretin karşılığı 120 TL olabiliyor.
İşçiler son derece toksik kimyasallara, zehirli dumanlara ve mikroplastiğe maruz kalıyor
Yücel, tarlarda artık çok fazla plastik kullanıldığı için tarım işçilerinin plastik toplamada daha fazla para kazandığını söylüyor. “Daha önce plastiklere çok fazla talep yoktu. Çiftçiler on yıl önce ‘gel bedava al’ derdi, ancak bugün dekar başına para istiyorlar,” diyor Yücel. “Plastik atık alıcıları hasat sonrası bize gelir ‘şu tarlada şu kadar plastik toplama işi var’ derler, biz de gider toplarız. Günde yaklaşık 10 saat çalışır, gün sonunda da paramızı alırız. Bu bizim için bir ek gelir olsa da, neredeyse tüm sezon boyunca meyve hasadından kazandığımız paradan fazla kazanıyoruz.”
Ayrıca, tıpkı tarım işçiliğinde olduğu gibi plastik toplama ve geri dönüşüm zincirine de kayıt dışılık ve güvencesizlik hâkim. Çok düşük ücretlere çalıştırılan sığınmacılara, çocuk işçilere bu zincirin her kademesinde rastlamak mümkün. Ayrıca işçiler herhangi bir korunma sağlanmadan son derece toksik kimyasallara, zehirli dumanlara ve mikroplastiğe maruz kalıyor.
Atık toplayıcılarının çoğu çadır yerleşimlerinde yaşayan mevsimlik tarım işçileri ve Suriyeli sığınmacılar. Plastik toplamada çok sayıda çocuk da çalıştırılıyor. Karataş’ta plastik sulama borularının toplandığı bir tarım arazisinde karşılaştığım 28 tarım işçisinin 12’si Suriyeli göçmendi. Bunlardan yedisi, aile ekonomisine katkı sağlamak için plastik atık işçiliğine dahil edilen 14-16 yaş arasında çocuktu. Ancak plastik toplayan çoğu işçi gibi çocuklar da koruyucu ekipman (eldiven, maske vb.) kullanmıyor. Bunun sonucunda toksik kimyasallara maruz kalıyorlar. Hatta kimyasal zirai ilaç dolu damlama sulama borularını toplarken, pestisitli sular gözlerine ve ellerine sıçrıyor. Bu yüzden sıkça zehirleniyorlar.
“Arada bir kusuyordum, sonradan öğrendik ki damlama borularında kalan ilaçlar beni zehirlemiş”
21 yaşındaki plastik toplayıcısı Zeynep Balcı bu işçilerden biri. Üniversitede çocuk gelişimi okuyan Balcı, masraflarını çıkarabilmek için yazları hasat sonrasında çadırda yaşayan ailesinin yanına dönüp tarlalarda plastik topluyor. Sık sık zehirlendiğinden artık zirai ilaçlara karşı bağışıklık kazandığını düşünüyor. Ancak zehirlenmesinin hayati riski taşıdığının farkında. Buna rağmen tıbbi yardım almadığını söylüyor. “Zehir kutularını [pestisit kapları] ve damlama borularını çok değerli oldukları için topluyorum. Hurdacı normal plastiğin kilosunu 2,5 TL’den alırken bir kilo zehirli kutu ya da damlama borusunu 4 TL’den alıyor,” diye anlatıyor. Bu plastiklerin içlerinde bazen son derece toksik pestisitler oluyor. “Çiftçiler bunları böcekleri öldürmek için kullanırlar ama bilirsiniz, çıplak elle toplamanız çok tehlikelidir. Mesela bir keresinde bütün gün çalıştım ve eve geldim. Yorgunluktan kendimi komada gibi hissediyordum. Ellerim ve ayaklarım titriyordu. Arada bir de kusuyordum. Sonradan öğrendik ki damlama borularında kalan ilaçlar beni zehirlemiş,” diyor Balcı. Küçük bir gelir uğruna işçilerin kimyasallara maruz kalmasına göz yumuluyor. “Bu yıl iki kez başıma geldi ama doktora gidemedim. Sadece çalışmaya devam ettim.”
Yoksulluk her yerde farklı yüzlerle ortaya çıkıyor. Çukurova Bölgesi’nde de plastik kullanımıyla. Karataşlı tarım işçileri mülksüzlük, güvencesizlik, yoksulluk ve sosyal-ekonomik sermaye yetersizliği gibi çok sayıda olumsuzluğu bir arada yaşıyor. Yaptığım görüşmelerde plastikten maddi imkânsızlıklar nedeniyle günlük ihtiyaçlarını karşılamak için bir imkân olarak söz ediliyor. İşçiler yakıt ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için bile plastik kullanıyorlar. Tarlaya gittikleri zaman geri dönüşüm döngüsünün dışında kalan plastik malçları toplayıp ısınmak ve yemek pişirmek için yakıyorlar. Çukurova özelinde Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu (GIZ) tarafından bu yıl yapılan güncel bir araştırmaya göre, plastiklerin yakılması sonucu yayılan dioksin ve furanlar gibi birçok ağır metaller kalp hastalıkları ve kanser başta olmak üzere birçok hastalığa yol açıyor.
“Sobaya naylon katıyoruz, altımıza naylon seriyoruz. Her yerimiz naylon, kömür alamıyoruz”
Mevsimlik tarım işçisi olan Garibe Özer altı kişilik ailesi ile birlikte elektriği olmayan 3 metrekarelik bir çadırda yaşıyor. Çadırlarını ziyaret ediyorum. Boğazımda hemen bir yanma hissi beliyor. Sonradan fark ediyorum ki bir yandan soba tutuşuyor. Boğazımdaki yanma nedenini anlamak uzun sürmüyor çünkü Özer “Ateşi tutuşturmak için naylon yaktık” diyor. Bunun sağlığa zararlı olduğunu söylüyorum ancak ısınmak için mecbur olduğunu söylüyor. “Bu naylon genellikle tarım arazilerinde kalıyor. Satılabilir olmadığından kendi ihtiyacımız için biz de topluyoruz. Onunla yemek pişirir ve sobayı yakarız,” diyor Özer. Hayatta kalabilmek için sağlığa zararlarına göz yummak zorundalar. “Riskli biliyoruz ama ne yapalım? Sobaya naylon katıyoruz, altımıza naylon seriyoruz. Her yerimiz naylon. Her şey ateş pahası olduğu için de kömür alamıyoruz. Mesela bir çuval un almak için çocuklar üç gün çalışmak zorunda. Siz söyleyin ne yapalım, nasıl yaşayalım? Yani anlayacağınız ne ölüyüz ne sağ, naylon yakmaya mecburuz.”
25 Mart’ta Environment International isimli hakemli dergide yayınlanan bir araştırmada artık mikroplastiklerin ve nanoplastiklerin insan kanına karışabildiği ortaya kondu. Hollanda’da gerçekleştirilen çalışmada 22 gönüllü insandan alınan kan örneklerinde 700 nanometre ve daha büyük plastik partiküllerin varlığına rastlanıldı. İngiltere’de yapılan benzer bir araştırmada ise insanlardan alınan akciğer dokularında küçük plastik parçacıkları tespit edildi. Bilim insanları bu mikroplastiklerin akciğerde kanser dahil çeşitli hastalıklara yol açabildiğini belirtiyor. Bu vakalarda saptanan mikroplastikler içerisinde en fazla olanı ise tarımsal faaliyetlerde kullanılan polietilen türdeki geri dönüştürülemeyen tek kullanımlık plastiklerden.
Doç. Dr. Sedat Gündoğdu tarımsal plastik uygulamalarının biyolojik çeşitliliğe zarar verdiği için ciddi bir gıda güvenliği ve çevre sağlığı sorunu oluşturduğuna dikkat çekiyor. “Literatürden biliyoruz ki tarımsal plastikler parçalanarak mikro ve nanoplastiklere dönüşüyor. Bunların da yapılan çalışmalarda bitki bünyesine transfer olabildiğini görüyoruz,” diye uyarıyor. “Aşırı plastik üretimi ve buna bağlı olarak da plastiğin aşırı düzeyde kullanımı ortaya plastik bulaştırılmış insanı çıkarıyor.”
Tarımsal plastik kullanımı katlanarak artıyor
Tarımsal plastikler biyolojik çeşitliliğin azalması, küresel iklim değişikliği (sera gaz emisyonu), azot ve potasyum kirliliği ve toprakların bozulması gibi olumsuz etkilere neden oluyor. Ancak buna rağmen tarımsal plastik kullanımı her yıl katlanarak artıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun 2021 yılında yayınladığı rapor göre dünya genelinde plastik kullanımı ciddi oranlara ulaştı. Sadece 2021 yılında dünya genelinde tarımsal üretim amacıyla yaklaşık 12,5 milyon ton plastik tüketildiği tahmin ediliyor. Ayrıca bu plastiklerin çoğu tek kullanımlık olduğu için ancak geçtiğimiz yıl yalnızca yüzde 9’u geri dönüşüme tabi tutulmuş. Gıda güvenliğinin tehdit altında olduğuna dikkat çeken (FAO), tarımsal plastik kullanımı nedeniyle toprakların okyanuslardan daha fazla mikroplastik kirliliği içerdiğini vurgulayarak tarımsal plastik kullanımının azaltılması çağrısında bulunuyor.
Türkiye açısından durum çok daha kritik. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2021 yılında plastik üretimi 10.8 milyon tondu ve bunun da ortalama 432 bin tonu tarımsal amaçlı kullanıldı. Tarımsal amaçlı plastik kullanımında en önemli kullanım alanı ise örtü altı yetiştiriciliği (seracılık) oluşturuyor. Türkiye örtü altı yetiştiriciliğinde dünyada ilk dört ülke arasında. Avrupa’da ise İspanya’nın ardından ikinci sırada yer alıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2019 yılında paylaştığı son verilere göre ise toplam örtü altı tarım varlığı 790 bin dekara ulaşmıştı. Toplam örtü altı üretimi ise 6.7 milyon tondan oluşuyor. Çukurova bölgesi 2.2 milyon ton ile bu üretimde yüzde 29 gibi büyük bir paya sahip.