18 Eylül 2021
Selden sonra TOKİ: Dereli’de taşkın bölgesinde yapılaşma ısrarı
Çiğdem AkbayrakGiresun Dereli’de sel felaketinden bir yıl sonra taşkın bölgesinde TOKİ aracılığıyla yeni binalar yapıldı. Belediye başkanı “vatandaş ısrar etti” diyerek kararı savunuyor, ama doğa savunucularına göre kesinlikle yapılaşma olmamalı
Karadeniz’de farklı tarihlerde onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan sel felaketlerinin ardından, taşkınların büyük tahribata yol açtığı dere yataklarında yapılaşmaya devam edilmesi tartışma konusu. Karadeniz’deki felaketi yakından takip eden uzmanlar, dere yataklarında yıkılan binaların olduğu bölgelerde yeniden ev ve dükkanların inşa edildiği, acil afet planları hazırlanmadığı takdirde yeni felaketlerin önüne geçilemeyeceği konusunda hemfikir.
Dere yatağında yeniden yapılaşmaya gidilen yerlerden biri Giresun’un Dereli ilçesi. 22 Ağustos 2020’de ilçe merkezinde yaşanan ve adı artık afet değil felaket olarak anılan sel nedeniyle Aksu çayının kenarlarında bulunan onlarca ev ve dükkân yıkıldı, kent genelinde 11, ilçenin geri kalanında ise bir kişi hayatını kaybetti. Bu yıl ise Artvin, Rize, Düzce, Kastamonu, Sinop ve Bartın’da aşırı yağışlar nedeniyle yaz ayları boyunca dere kenarlarında yıkıcı taşkınlar gerçekleşti. Onlarca kişi hayatını kaybederken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu aradan bir aydan fazla süre geçmesine rağmen 15 kişinin hâlâ kayıp olduğunu geçtiğimiz günlerde açıkladı.
Dereli ilçesinde dere yatağına yapılan binalar ve çarpık yapılaşma yoğun biçimde eleştirildi. İktidarın felaketin üzerinden sadece bir yıl geçtikten sonra yıkılan evlerin yerine TOKİ aracılığıyla yeni binalar dikmesi sosyal medyada büyük tepki topladı. Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde bu sene gerçekleşen taşkınların Dereli’deki sel felaketi ile en dikkat çeken ortak noktası dere yatağına yapılan yapılaşma.
Konuştuğumuz uzman ve doğa savunucuları, dere yatağında yapılaşmanın ölümcül sonuçları olacağının uyarısında bulunuyorlar. Çevre ve Ekoloji Hareketi’nden avukat Yakup Okumuşoğlu, “Dere yataklarını daralttığınız ve dere yataklarının çevresine konut yaptığınız zaman bu yıkımlar her zaman olacak demektir. Çünkü o dere, zamanında da gelmiş olduğu için biz oraya dere yatağı diyoruz” sözleriyle eleştiriyor bu yapılaşmanın doğaya aykırılığını. Ancak konuyu öncelikle, yeniden yapılaşmanın ardındaki sebepleri Dereli’nin en üst düzey yetkilisine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) seçilen Dereli Belediye Başkanı Zeki Şenlikoğlu’na sorduk. Gezegen’in sorularını yanıtlayan Şenlikoğlu, dere kenarına binaların yeniden inşa edilmesine gerekçe olarak Dereli sakinlerinin “ısrarını” gösteriyor.
Belediye başkanı: “Tehlike yine var ama dere oraya gelmiyor”
Şenlikoğlu, dere yataklarında yapılaşmayla ilgili “radikal kararların alınması ve uygulanması” gerektiğini kabul ediyor. Ancak, TOKİ tarafından inşa edilen binaların da belirli ölçüde güvenli olduğunu savunuyor. Şenlikoğlu’nun yetkililerin tavsiyelerine “rağmen” yapıldığını söylediği bu yapılaşma HES’lerle bezenen derelerin kenarında yer alan merkezlere örnek teşkil edebileceği için kritik. Şenlikoğlu’na dere yatağındaki yeniden yapılaşmayla ilgili gündeme gelen eleştirileri teker teker sorduk:
Yeniden yapılaşmada önlemler neler?
Binalar dereye sıfırdı. Şimdi o binalar 20 metre geriye çekildi. 2 metre 25 cm yükseltildi. 2 metre daha güvenli bir kota çekilmiş oluyor.
Peki, burada yine tehlike yok mu?
Var yine ama dere oraya gelmiyor. Cumhurbaşkanımız buraya geldiğinde “burayı tamamen taşıyın” dedi. Buradaki vatandaş bırakın taşınmayı, aynı yere yapılsın diye ısrar etti.
Siz nereye taşımayı planlıyordunuz? Felaketin ardından planınız neydi?
Daha güvenli uzak bir alana taşımayı planladık. Vatandaş istemez, burası ticari bir merkez olmuş. Eğer Dereli’nin merkezi dedikleri gibi 15-20 km uzağa götürülmüş olsa Dereli ilçe vasfını yitirmiş gibi olur. Aslında düşünce olarak güzel. Ama biz vatandaşın güvenliğini sağlamak, ama aynı zamanda ticaretini ve normal hayatını etkilememesi adına yaptık. Buna rağmen eleştiri aldık. Bir taşımadan, iki daha güvenli bir alandan bahsediyoruz. Daha güvenli alana yapma vatandaşın da gönlünü alarak olur. Vatandaş “biz aynı yerimizde kalalım” dedi. Ben kulağımla duydum. Çevre Bakanımız Murat Kurum konuşma yaparken İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu da vardı. Esnaf dedi ki “Allah razı olsun bizi kurtardınız, bizi aynı işyerlerimizde rahat bırakın biz çalışalım.” Bakan bey “biz sizi şimdi es geçtik. Ama biz iki sene, on sene sonra biz nasıl bir vicdanla kalacağız,” dedi. Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımız tamamen insanların can güvenliğini sağlamaya odaklandılar, sonrasında ise mal güvenliğini sağlamaya odaklandılar.
“Yöneticiler olarak duygusal kararları bırakıp radikal kararlar almamız gerekiyor. Radikal kararların uygulanması gerekiyor”
Böyle bir sel felaketinin ardından vatandaşın isteğine mi odaklanılmalıydı yoksa can güvenliğinin sağlanmasına mı öncelik verilmeliydi?
Bakanımız dedi ki Çevre ve Şehircilik, DSİ, Karayolları olarak üçümüz ortak kotlar oluşturup yüzyıllık su debisinin akışının hızını alacağız dediler. Bu, ona göre oluşturuldu. Bazen bilim, teknik bile yetersiz kalıyor. Hayat tecrübesiyle ikisini birleştirerek bir şeyler yapıyoruz. Bazen belediye olarak bazı projeleri eleştiriyoruz. Bizim için önce can güvenliği diyoruz. Dereli bizim için bir dersti ama Kastamonu’dan Sinop’tan sonra hiç şakası yok.
9 Eylül 2006 tarihli ve 26284 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 2006/27 nolu Dere Yatakları ve Taşkınlar’a ait Başbakanlık Genelgesi’nin 3. ve 4. maddeleri dere yataklarının daraltılması ile üzerinde yapılacak köprü ve menfezlere ilişkin kesin hükümler içeriyor. Burada ve dere yatağına ev yapılması arasında bir çelişki yok mu?
Yeni oluşan alanlarda kesinlikle kırmızı hatlarımızı oluşturuyoruz. Kırmızı hatlara kesinlikle imar izni vermeyeceğiz. Bizim amacımız dere yataklarına değil, daha çok yamaç arazilerine yerleşilmesini sağlamak. Artık bakanlığın izni yok, dere yatağına yerleşmeyi engelleyeceğiz. Afetler, travmalar çok büyük. Ben canlı olarak bu afeti yaşadım. Biz yöneticiler olarak duygusal kararları bırakıp radikal kararlar almamız gerekiyor. Radikal kararların sadece alınması değil, uygulanması gerekiyor.
“Dereli’de sıkıntılı bina çoktu, kentsel dönüşüme sokmamız gerekiyordu. Bu afet sonrasında sağlandı”
Peki, dere yatağında şu an bulunan yeni yapılan binalar tehlike arz etmiyor mu?
Dere yatağında sadece dükkanlar var, yerleşim yok. Birincisi, tehlikenin geldiği vadide 13 tane tersip bendi yapılıyor. Bu bentler baraj vazifesi görüp, oradaki kayaları ağaçları tutarak gelecek. Çarşı merkezindeki su akışı sağlanacak. Bu su akışının da suyu kesilerek gelecek. Birinci tedbir bu. İkinci tedbir dere kotlarından şehir yükseltildi. Üçüncü olarak da dereler 20 metre çekildi. Bu en zor şartlarda da güvenilir olacak mı? Biz bunun koruyacağını düşünüyoruz.
Bizim Dereli merkezde sıkıntılı bina çoktu, kentsel dönüşüme sokmamız gerekiyordu. Bu afet sonrasında sağlandı. Hazır olduğu zaman o caddedeki binaları bile hazır olduğu zaman ikinci etaba sokmamız lazım. Etap etap sıkıntılı binaları kentsel dönüşüme sokmamız lazım.
Bu binalar afet planına göre mi yapıldı?
Tabii. Zeminde sondaj yapıldı. Zeminde önce fore kazık yapılması düşünüldü. Gerek duyulmayınca temelleri normal binaların dört-beş katını taşıyacak şekilde yapıldı. Temeli tamamen doldurdular. Şu anda dere yataklarında eksik kalan duvarları yapıyorlar.
Buradaki yıkılan köprünün daha sonra daha alçak bir şekilde yapıldığı eleştirileri var. Ne söylersiniz?
O köprüde hata varsa düzeltmek için talimat verdik vatandaşlarımızın şikayetleri doğrultusunda.
Paleosismolog Demirtaş: “Taşkın yatakları yerleşime açılmamalı”
Belediye Başkanı Şenlikoğlu, TOKİ’nin öncülüğündeki yapılaşmanın Dereli sakinlerinin teşvikiyle, hukuka uygun ve güvenli biçimde yapıldığını öne sürüyor. Ancak bilim insanları ve doğa savunucuları, dere yataklarının hiçbir koşulda yapılaşmaya açılmaması gerektiğini belirtiyorlar.
“Burası bir hukuk devleti. Yasalar, yönetmelikler ve genelgeler çerçevesinde yapılaşmaya gidilir”
Dereli’deki yapılaşmayla ilgili görüşlerini aktaran uzman paleosismolog ve yer bilimci Dr. Ramazan Demirtaş’a göre taşkının yaşandığı bölgedeki yeniden yapılaşma ciddi bir risk ve yasalara aykırı. “Dereli’de bazı konutlar taşkın yatağından çıkıp eteklere yapıldı. Taşkın yatakları kesinlikle yerleşim ve yapılaşmaya açılmamalıdır,” diyor Demirtaş. Gelecekte, olası benzer 22 Ağustos 2020 sel afetini siz görmeyebilirsiniz, ancak çocuklarınız-torunlarınızın göreceğini sakın unutmayın,” diye sözlerine ekliyor.
Demirtaş, tehlikenin afete dönüşmemesi için risk artırıcı etkenlerin ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor. “Tehlikenin afete dönüşmesindeki en önemli etken insanoğlunun kendisidir,” diyen Demirtaş yetkililerin sorumluluğunun belirleyici olduğunu, yapılaşmanın bölge sakinlerinin istekleri doğrultusunda değil, yasa ve yönetmeliklere göre gerçekleşebileceğini vurguluyor: “Karar verici konumundaki yöneticilerin halka ve yerel yönetimlere riskli yerlere bina yapıp yapmayacaklarını söyleme hakları olamaz. Burası bir hukuk devleti. Yasalar, yönetmelikler ve genelgeler var. Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılaşmaya gidilir.”
Doğa savunucusu Okumuşoğlu: “Bentler suçun kabullenişi”
Çevre ve Ekoloji Hareketi’nden avukat Yakup Okumuşoğlu da Şenlikoğlu’nun açıklamalarını yeterince tatmin edici bulmuyor. Türkiye’de yapılaşmaya bağlı bir kazanç düzeni üzerinden ekonominin döndüğünü söyleyen Okumuşoğlu, kararların ticari kaygılar ve insanların talepleri doğrultusunda değil, imar planları, imar izinleri ve ruhsatlar çerçevesinde alınması gerektiğini söylüyor. Okumuşoğlu, Dereli Belediye Başkanı Zeki Şenlikoğlu’nun açıklamaları doğrultusunda Aksu çayındaki yapılaşmayı şu şekilde değerlendirdi:
Karadeniz’de sel felaketleri son yıllarda daha sık ve ölümcül. Karadeniz’de çarpık yapılaşma mı söz konusu, eskiden beri süregelen afetler mi bunlar?
Karadeniz’de eskiden de sel olurdu, ama artık seller ölümcül olmaya başladılar. Yağışların şiddeti ve sıklığı arttı. Ve Karadeniz bölgesinin yapısına hiç uygun olmayan yapılaşma, yollar, ağaç kesimleri, HES’lerden dolayı şiddetli ve sık yağışlar meydana geldiğinde, inşaatlarda oluşan hafriyatlar dere yataklarına doluyor. Dere yataklarına dolduğu zaman da söz konusu seller çok ölümcül ve yıkıcı olabiliyor. Tabii ki Karadeniz’deki çarpık yapılaşma temel sebeplerinden bir tanesi. Ne doğru dürüst imar planı, ne de imara uyanlar var. Dileyen dilediği yerden evine yol geçiriyor. Dileyen dilediği yerde tarla açıyor. Neticesinde de bunlar karşımıza geliyor, çünkü orman vasfını azalttığımızda toprağın ve ormanın su tutma yapısı bozuluyor. Şiddetli ve sık yağış halinde de yüzey akışları çok hızlı bir şekilde burada biriken hafriyatları dere yatağına taşıyıp, bir süre sonra da o dere yatağında oluşan birikintinin depolama yapmasına yol açıyor. Suyun gücüyle o depolanan malzeme bir sel halinde dere yatağından aşağı akıyor.
Karadeniz’deki sel felaketlerinde büyük resmi görebildik mi?
Büyük resmi görebildiğimizi düşünmüyorum. 2019’da Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Küresel İklim Değişikliği kapsamında Karadeniz Acil Eylem Planı diye bir eylem planı açıklamıştı. Bu Acil Eylem Planı’nda “Küresel iklim değişikliğine uyum sağlayabilmemiz için dere yataklarına bütün konutların kamulaştırılıp uygun ve güvenli yerlere taşıyacağız,” deniyordu. “Dere yataklarına kesinlikle yapılaşmasına izin verilmeyecek. 1/ 100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında yapacağımız değişikliklere uyduracağız kentlerdeki imar planlarını ve bu şekilde vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayacağız,” deniyordu.
“Karadeniz’de yeni yapıların yapılmasına artık izin verilmemesi gerekiyor. Dere yataklarında ve yamaçlarında olan yapılar kamulaştırılıp yapılaşmaya son verilmeli”
Fakat bugüne kadar herhangi bu anlamda bir değişikliğe rastlamadığımız gibi, örneğin bu yıl Çamlıhemşin’de dere yatağında yeni konutların TOKİ aracılığı ile yapılması için Çamlıhemşin Belediyesi bir imar planı hazırladı. Büyük resmi göremiyoruz çünkü bana göre büyük resmin arkasında büyük bir rant var ve ülkedeki ekonominin temeli bu rant. Ve bu rant olduğu müddetçe de ne yazık ki beton sevdası ve inşaatlardan yapılaşmadan uzak duramayacağımızı görüyorum. Yıkılan köprülerin yerine yine aynı köprüler muhtemelen yapılacak, yıkılan evlerin yerine muhtemelen yine evler dikilecek. Belki dere yatağına ıslah anlamında birtakım çalışmalar yapılacak ama özü şu: Dere yataklarını daralttığınız ve dere yataklarının çevresine konut yaptığınız zaman bu yıkımlar her zaman olacak demektir. Çünkü o dere, zamanında da gelmiş olduğu için biz oraya dere yatağı diyoruz. Buraya yapı yapıldığı zaman sel bugün gelmezse on sene sonra, on sene sonra gelmezse 20 sene sonra gelecek demektir. Dolayısıyla burada rantın öne çıktığı, bilimin ve mühendisliğin geri planda kaldığı, siyasi ve ekonomik rantın birlikte yürüdüğü bir süreç Türkiye’deki yapılaşma.
Sel bölgesinin yaşandığı yerde yapılaşma nasıl olmalı, ya da olmalı mı?
Sel bölgesinde yapılaşma kesinlikle olmamalı. Karadeniz’de kentlerin durması gerekiyor artık. Büyümemesi de gerekiyor. Çünkü Karadeniz’in kent yapılaşmasına uygun alanları dolmuş vaziyette ve artık bundan sonrası doğada dokunulmaması gereken noktalar. Ya dere yatakları ya yamaçlar. Karadeniz’de yeni yapıların yapılmasına artık izin verilmemesi, dere yataklarında ve yamaçlarında olan yapıların kamulaştırılıp yapılaşmaya son verilmesi gerekiyor.
“HES’lerde kapaklar açıldığı zaman taşkın suları çok hızlı bir şekilde dere yatağına dolabiliyor ve sele bir çarpan etkisi olabiliyor”
Dereli’de belediye başkanı sel felaketinden sonra dere yataklarından evlerin 20 metre daha geriye çekildiğini ve bentler yapıldığını söyledi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, sizce yeterli mi?
Bu suçun kabullenilişi. Böyle bir şey olamaz. Dere yatağındaki evleri 20 metre geriye çekmekle oradaki sellerden kurtulma şansımız yok. Dere yatağı dereye aittir. Doğaya ait olan bu alanlarda kesinlikle evler yapılmamalı. Bundan on sene sonra yağışların yüzde kaç artacağı, şiddetinin ne olacağını bilemiyoruz. Çünkü dünyanın bilemediği bir konu küresel iklim değişimi. Evleri 20 metre geriye çekmek orada yeterli bir önlem olmayacaktır.
HES’ler, dere yatağında bulunan evleri etkileyebilir mi?
Etkileyebilir. Ama HES’ler büyük barajlar şeklinde yapılmıyor, setlerle oluyor. Arkasında çok büyük de olmayan bir göl ağını oluşturuyor. Dolayısıyla gelecek ani selleri bir süre için durdurma etkisi olabilir. Proje tasarım dosyalarında, ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) raporlarında, kapakların açılması durumunda aşağıya alarm vermek gibi birtakım faydaları olabileceği belirtiliyor. Fakat herhalde bu alarm sistemleri de kurulu değil. Böyle büyük yağışlarda, o göl ağına gelen taşkının dibi tutulamazsa, odun ve taşlar kapaklara zarar verme noktasına gelirse bu kapaklar açılmak durumunda kalıyor. Kapaklar açıldığı zaman gölle beraber, taşkın suları da çok hızlı bir şekilde dere yatağına dolabiliyor ve orada oluşacak sele bir çarpan etkisi olabiliyor. Bu bakımdan daha dikkatli yapılması gerekir HES’lerin. Kaldı ki bizdeki HES’ler standartlarına uygun şekilde yapılmıyor. Dolayısıyla bu HES’ler yapılırken yolların açılması, dinamit atımları, dere yatağındaki çalışmalar sürekli bir hafriyat oluşumuna sebebiyet veriyor. Ve bu hafriyatlar da gelen taşkın suların hızıyla büyük bir güce dönüşüyor. Ve suyla beraber önüne ne katarsa onları yıka yıka devam ediyor. HES’lerin o anlamda inşa edilirken doğaya bırakmış olduğu yıkım, selleri tetikleyen çarpan etkisi yapan bir yan.
“İdare, etkin hukuk uygulamayıp ruhsatsız yapı yapan vatandaşı bir nevi esir alıyor. Arkasından ona dilediğini yaptırıyor”
Dere yataklarında olası bir felaket için risk analizi yapılmamışsa yeni felaketlere kapı aralanmış mıdır?
Türkiye’de böyle bir analiz risk analizi hiçbir yerde yok. Havza bazında yönetim dediğimiz birtakım Avrupa Birliği tarafından geliştirilmiş su havzalarını yönetme biçimi var fakat uygulaması yok. Türkiye de 26 havzaya bölünmüş vaziyette. Onlar da hangi havzada hangi baraj yapılabilir şeklinde değerlendirmelerle dolu. Ama onun dışında şu havzada şu riskler var, dolayısıyla da şu tedbirleri alalım denmiyor. Denmiş olsa zaten o ıslah projeleri yapılmaz ve o dere yataklarından çıkartılmış olurdu o insanlar. Ya da imar planı yapılmaz, ruhsat verilmezdi. İmarları, ruhsatları veren orada olan biteni görmeyen bütün idare aslında görevini kötüye kullanma suçunu işlemiş vaziyettedir bana göre.
Dereli Belediye Başkanı, “Cumhurbaşkanımız buraya geldiğinde ‘burayı taşıyın’ dedi. Buradaki vatandaş bırak taşınmayı sıfırı aynı yere yapılsın diye ısrar etti” şeklinde bir açıklama yaptı. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bunun yasası var hukuku var, imar planı var ruhsatı var. Kalkıp da ruhsat verilmeyecek olan bir yere vatandaş ev yapmaya kalkıyorsa derhal devletin harekete geçip oradaki o yapıyı durdurması gerekir. Eğer durdurmuyorsanız bir suça ortak olmuş olursunuz. Yarın, öbür gün ölecek olan insanların vebali de üzerinize kalır. Maalesef, özellikle Doğu Karadeniz’de dileyen dilediği yere ev yapıyor. Kimse ruhsat veya imara bakmıyor. Cumhurbaşkanının ‘yapılmasın’ dediği yerde rant durmuyor. Orada devletin önlem alması, cezaların caydırıcı olması gerekiyor. İdarenin hukuku uygulaması gerekiyor. İdare, etkin hukuk uygulamayıp oradaki ruhsatsız yapı yapan vatandaşı bir nevi esir alıyor. Arkasından ona dilediğini yaptırıyor. “İmar affı çıkartacağız” diyebiliyor. Oradaki siyasi rant budur.
Karadeniz’deki bu felaketlerin ortak noktası nedir, önlemenin yolu nedir?
Türkiye’de sadece betona bağlı bir ekonomik model var. Bu ekonomik rant durmadığı müddetçe, doğa sözünü sakınmadan söyleyecek gibi duruyor. Felaketler doğanın bir dilidir diyebiliriz. Doğa ufak ufak uyarılarını yapmıştır geçmişte. Ama artık doğrudan doğruya cevabını veriyor. Ranta değil akla bilime dayalı, Avrupa standartlarında şehircilik ilkelerine uygun planlarla Karadeniz bölgesini düşünmek lâzım. Karadeniz bölgesi çok dik yamaçlardan oluşan bir bölge. Küresel iklim değişimi, HES’lerden dolayı suların döngüsünün bozulması, pek çok barajın yapılması nedeniyle, yamaçlara, dere yataklarına yollar yapılması, yollarla birlikte betonlaşmanın artması, üzerine dere yataklarının daraltılmasıyla ıslah projelerinin genişlemesi ve ağaçların kesilmesi, tarlaların açılmasının çarpan etkisiyle oluşan sellerden bahsediyoruz. Bütün bunların ele alınıp bilimsel esaslarla çözüm geliştirilmesi gerekiyor.
Bugün Kastamonu Bozkurt’ta, dün Rize’de, Dereli’de: Karadeniz sahili boyunca şiddeti artan yağışlar, yamaçlarda ve dere yataklarında plansız yapılaşmanın etkisiyle taşkınlarda ciddi yıkımlara sebep oluyor. 2015’te Hopa’da meydana gelen sel felaketinde 11 kişi ölmüştü. Yeşil Artvin Derneği’nden Nur Neşe Karahan, bu sene de bir sel felaketinin yaşandığını belirterek, sürdürülen politikaların yanlışlığına işaret ediyor. “Bu felaketlerin hepsi yanlış yapılaşma, yanlış orman kesiminin etkilediği felaketler. Doğayı çok tahrip etmemek gerekiyor. Yıllardır bunlarla mücadele ediyoruz. Eskiden bu kadar büyük felaketler yaşamıyorduk,” diyor Karahan. Artvin ilini boydan boya kat eden Çoruh nehri üzerindeki HES’lerin etkileri ve Cerattepe’deki madencilik projesi Artvin halkını bir hayli endişelendiriyor. “Doğayı tahrip etmenin geri dönüşü çok zor,” diyor Karahan. “O yüzden kendimiz ve diğer canlılar için gelecek nesiller için bu yanlışlardan dönülmesi gerekiyor. Yaşam alanları sadece biz insanlar için değil dünyadaki tüm canlılar içindir. Herkesin ortak akılla hareket etmesi lazım. Başta yöneticilerin.”
Dereli, Karadeniz’de taşkınların yaşandığı kritik alanlarda doğaya ve iklim şartlarına uygun bir yaşam alanı yaratabilmek için bir model oluşturabilirdi. Belediye Başkanı Zeki Şenlikoğlu, her ne kadar TOKİ projesini savunsa dahi bu amaçtan bazı tavizlerin verildiğini kabul ediyor. Ancak biliminsanları ve doğa savunucularının görüşü, bu tavizler verilmeye devam ettikçe Karadeniz’de bu felaket manzaralarının tekrar edeceği yönünde. Dereli, Bozkurt’ta meydana gelen felaketlerin yenileri yaşanmaması için sel felaketlerinin ardından burada yapılacak yeniden inşaat çalışmalarını izlemek önem taşıyor. Dereli özelinde ise, her ne kadar daha güvenli olması için tedbir alınsa da aynı yapılaşma modelinin sürdürüldüğü ve doğayla daha uyumlu bir yenileme fırsatının kaçtığı göze çarpıyor.