Fotoğraf / "Fridays For Future" yürüyüşü, Bonn, Almanya, 2019. Mika Baumeister

17 Nisan 2021

Eğitimde iklim krizi: Canavarı sakladıkça bu oyuna devam ediyoruz

Fırat Fıstık

BAŞLIKTAKİ CANAVAR, İKLİM KRİZİ. GEZEGENİN ÇOCUKLARINI BEKLEYEN TEHLİKE. İKLİM KRİZİNE KARŞI ÖNLEMLERİN BAŞINDA EĞİTİM GELİYOR. BAZI ÜLKELER, BU KONUDA CİDDİ ADIMLAR ATSA DA, HALA STANDART BİR UYGULAMA BULUNMUYOR. TÜRKİYE’DE İSE BİR PROGRAM DAHİ YOK

Dünya üzerindeki milyonlarca insanın hayatını etkileyen ve gezegenin çocuklarını bekleyen tehlikelerin en başında gelen bir felaketle karşı karşıyayız: İklim krizi. Dünyanın bazı yerleri soğuyor, bazı yerleri ısınıyor, su seviyeleri bazı alanlarda ciddi şekilde yükseliyor, ormanlar tahrip ediliyor, toprak kaymaları artıyor… Tüm bunların önüne geçmek için ise ısrarla yapılan öneri, bir an önce harekete geçmek ve özellikle eğitimle çocukların iklim değişikliği konusunda, gelecek konusunda bilgilenmelerini sağlamak.

Birleşmiş Milletler, son 30 yıldır düzenlediği konferanslarda ve raporlarda iklim kriziyle mücadele etmek için eğitimi, yegâne yöntem olarak sunuyor. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 6. maddesi, ülkelerin iklim değişikliği eğitimini teşvik etmesini ve farkındalığı arttırmasını talep ediyor.

İtalya, müfredata alan ilk ülke oldu

İklim değişikliği eğitiminin amacı, temel ilkeleri anlamak, krizin etkilerini en aza indirebilecek bilinçli kararlar alabilen, sürdürülebilir, temiz, bilimsel bakış açısına sahip toplumların oluşmasına katkıda bulunabilecek bireyler yetiştirmek. Henüz bu konuda ortak bir öğretim programı oluşmuş değil ancak bazı ülkelerde deneysel, öncül örneklere de rastlanıyor. Örnek vermek gerekirse, İtalya, iklim krizini, tek başına ilkokul ve lise müfredatına alan ilk ülke oldu. Bir senedir İtalya’daki öğrenciler, Yurttaşlık Bilgisi dersi içinde iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve ekoloji konularını ders olarak görüyorlar. Hatırlanacağı üzere İtalya Eğitim Bakanı Lorenzo Fioramonti, öğrencileri okulu asıp iklim protestolarına katılmaları için teşvik ettiği gerekçesiyle muhalefetin ağır eleştirilerine maruz kalmıştı.

Kanada’da iklim değişikliğinin müfredata eklenmesi konusunda çok geniş katılımlı bir araştırma yapıldı. Yeni Zelanda’da ise bilim ajansları tarafından hazırlanan iklim krizi konulu materyaller okullara dağıtılmış ve okulların zorunlu olmasa da adım atması, etkinlikler oluşturması istenmişti.

Diğer ülkelerde eksik ya da yan unsur olarak veriliyor

2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, ülkeleri iklim eğitimi uygulamaya çağırıyor. Kanada, ABD, İspanya, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde iklim değişikliğiyle ilgili konular Türkiye’de olduğu gibi disiplinler arası bir yaklaşımla veriliyor. Almanya, Finlandiya, Avustralya ve İngiltere’de ise ortaokul müfredatında hem disipliner hem disiplinler arası yaklaşımla veriliyor.

Avustralya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde öğrenimde bilgilendirmeye ek olarak “hedef ve kazanımlar” esas alınırken, İspanya’da öğrencilere, iklim krizi konusunda veri analizleri dersleri yaptırılıyor. Bu sayede öğrenciler veri toplama, analiz etme bilgisine sahip oluyor. Almanya, İngiltere, İsveç, Kanada’da UNESCO’nun önerdiği öğrenme stratejilerinden faydalanılıyor, İngiltere ve Türkiye’de kısmen uygulansa da diğer ülkelerde sürdürülebilir kalkınma başlı başına bir konu olarak inceleniyor.

Türkiye’de nasıl?

Fakat bunların yanı sıra, tüm bu ülkelerde iklim değişikliği, diğer derslerin içerisinde, bağlantılı, bağımsız olmayan bir şekilde sunuluyor. Türkiye’de de durum elbette farklı değil. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Eğitim 2023” başlığıyla yeni eğitim vizyonunu açıklamış, ancak yüzyılımızın en önemli meselelerinden iklim krizi ve sürdürülebilirlikle ilgili özel bir içerik veya plan bu vizyonda yer almamıştı.

Türkiye’de ortaokul müfredatında 5., 6., ve 7. sınıflarda Sosyal Bilgiler dersinde, 5., 6., 7. ve 8. sınıflarda Fen ve Teknoloji dersinde iklim değişikliği konusu yer alıyor. Fakat iklim değişikliği başlı başına bir mesele olarak incelenmediği gibi uzmanlara göre müfredatta yüzeysel olarak işlenmiş durumda. Küresel ısınma, iklim değişikliği konularına kısmen değinilse de iklim okuryazarlığını oluşturan öğeler, iklim değişikliği ile bağlantısı kurulmadan sunuluyor.

“İklim sisteminin temel ilkeleri dahi öğrencilere iklim değişikliği ile bağlantısı kurulmadan veriliyor. Dünyada da örneği az”

ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık

ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık, 28 yılda eğitimin amaçlarına iklim okuryazarı birey ve toplum hedefi konmadığını belirtiyor ve şunları söylüyor: “İklim okuryazarı, iklim sisteminin temel ilkelerini anlayan, iklim hakkında bilimsel olarak güvenilir bilgiyi nasıl değerlendireceğini bilen, iklim krizinin etkilerini en aza indirebilecek kararlar alabilen ve sürdürülebilir bir toplumun varlığı için hareket eden bireydir. Ancak iklim sisteminin temel ilkeleri dahi öğrencilere iklim değişikliği ile bağlantısı kurulmadan veriliyor. Dünyada da örneği az.”

21 Ekim’de Millî Eğitim Bakanlığı ile Yuvam Dünya Derneği arasında iklim kriziyle mücadele başlığıyla bir iş birliği protokolü imzalandı fakat protokolün detayları açıklanmış değil. Arık, iklim değişikliğinin birçok karışık konuyla ilişkisi olduğunu ve salt müfredattaki değişikliklerle sorunun çözülemeyeceğini söylüyor ve ekliyor: “İnsan sistemlerinin kurgusu, kırılganlığı, esnek ve dayanıklı olmaması pandeminin, krizlerin etkilerini özellikle belirli insanlar için, çocuklar için çok daha derinleştiriyor. İçinde bulunduğumuz pandemiyi daha atlatamadan iklim krizi nedeniyle yeni pandemilerin geleceğini bilmek bizleri nasıl daha hızlı ve bütüncül planlamaya doğru harekete geçirmez?”

“DÜNYA İÇİN ‘İYİ ŞEYLER’ YAPMAKLA, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE KAVRAMLARI ÇOKTAN BİRBİRİNE GİRDİ. BU KONUYU ÖĞRETMEDİĞİMİZ ÖĞRETMENLER ŞİMDİ NASIL ÇOCUKLARA AKTARACAKLAR?”

Sağlık ve Çevre Birliği üyesi Funda Gacal

Sağlık ve Çevre Birliği’nden (HEAL) Funda Gacal ise “İklim değişikliğinin üstünü örttükçe canavarı tanıyıp bilen insanlar azalıyor” diyor ve ekliyor: “Eğer bir gence bu konuyu anlatamazsak, bu konuyu çözmesini ya da değişen ortama ayak uydurmasını nasıl bekleyeceğiz? Bu tam olarak, kaynayan sudaki kurbağaya tencereden bir çıkış olduğunu göstermemek. Şu anda iklim değişikliğinin yıllardır dünyaya anlatılmamasının acısını zaten çekiyoruz. Dünya için ‘iyi şeyler’ yapmakla, iklim değişikliğiyle mücadele kavramları çoktan birbirine girdi. Bu konuyu öğretmediğimiz öğretmenler şimdi nasıl çocuklara aktaracaklar? Zaten geç kaldık, canavarı sakladıkça bu oyuna devam ediyoruz.”

“POLİTİKACILARIN, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNUN MÜFREDATTA EKSİK OLDUĞUNUN FARKINDA OLMADIKLARINI DÜŞÜNÜYORUM”

Öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Doğanay Tolunay’a göre iklim krizini gündemine almayan karar vericilerin müfredata bunu eklemesini beklemek fazla iyi niyetli bir bakış açısı: “Politikacıların, iklim değişikliği konusunun müfredatta eksik olduğunun farkında olmadıklarını düşünüyorum. Diğer yandan birçok kavram birbiriyle karıştırılıyor. İklim değişikliği ile dolaylı olarak ilgili hatta hiç ilgisi olmayan konuların dahi iklim değişikliğiyle ilgiliymiş gibi algılandığı söylenebilir. Örneğin, çevre ile ilgili olarak çoğunlukla kirlilik üzerinde durulurken, bu üniteler aynı zamanda iklim değişikliği ile ilgili kabul edilmekte. Ya da ekoloji ve doğa konuları yeterince yer almazken, ‘Çevremizi kirletmeyelim’ gibi verilen konuların ekolojik okuryazarlığı arttırdığı iddia edilmekte. Halbuki çevre ve ekoloji birbirlerinden çok farklı, çevre kirliliği ile iklim değişikliğinin kesişme noktaları olsa da ayrı olarak ele alınması gerektiği ortada”

“Eğitim, insan merkezci olmamalı”

Arık, ayrı bir dersin olmasının dahi yeterli olmadığını, çözüm için en görünür seçeneği seçtiğimizde bunun olumsuz sonuçlar doğurabileceğini düşünüyor: “Kömür politikası, orman politikası, iklim politikasına baktığımda siyasi iradenin, eğitim alanında da yakın dönemde değişeceğini öngörmüyorum. Eğitimin amacının bizleri bu ölçüde bir insan merkezcilikten fersah fersah uzaklaştıracak, iklim krizini odağa alacak şekilde değişmesi talebini güçlendirmemiz çok önemli.”

Arık, 1992’de kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne vurgu yaparak, “İklim krizinin küresel ölçekte farkındalığı 29 yıldır var. İki kuşak anlamına geliyor. Bu süre içerisinde, iklim krizinin insan kaynaklı olduğuna dair bilimsel veriler inkâr edilemiyor. Etkileri de günlük yaşamımıza görünür ölçüde yansıdı. Ancak bu acil durum eğitim sistemine henüz tam yansımadı” diyor. Gacal’a göre ise sorun küresel ve sınır, sınıf tanımıyor. Bir taraftan ise Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı yürürlüğe sokmayan yedi ülkeden biri…

2100’ü düşünmek…

Çocuklar ve gençlerin, iklim değişikliği konusundaki düşünceleri şüphesiz çok daha berrak. Öte yandan onların eğitimi, geleceği değiştirmek açısından elzem. Arık, bu konuda şunları söylüyor: “Anne Çocuk Eğitimi Vakfı sayesinde bugün çok iyi biliyoruz ki erken çocukluk eğitimi bireyin tüm yaşamını önemli ölçüde etkiliyor. Ekofobi ve eko-endişeyi dikkate alarak sosyal-duygusal becerilerin güçlenmesini hedefleyen bir eğitim olması gerekiyor. Çocukların gelişimsel özelliklerini, biricikliklerini, kendi özel ihtiyaçlarını dikkate alan bir tasarım uygulanmalı.”

Bir diğer taraftan 2100 yılında, bugün doğan çocuklar 79 yaşında olacaklar ve gezegenimiz 2100 yılına kadar 4-5 derece daha ısınabilir, aşırı hava olayları oluşabilir, kuraklık şiddetlenebilir, ekosistemler daralabilir… Bu sebeple dahi çocukların eğitimi özel bir yer tutuyor. Prof. Tolunay, bu konuya özellikle vurgu yapıyor ve “Bugünün çocukları, aslında geleceğin karar vericileri. Bu farkındalıkları arttırarak bir türlü geriletemediğimiz iklim ve ekolojik krize dair farkındalığı artmış bu kuşak çözüm üretebilir” diyor.

Ne yapmalı?

Gacal’a göre ise iklim mücadelesi için çözümler üretmek de eğitimin değişmez bir parçası olmalı: “Tarım örneği üzerinden gidersek, gelecek 10 yıllık yağış ve kuraklık senaryolarını göz önünde tutarak bir ekim dikim yapabilmek lâzım. İklim okuryazarlığının yanı sıra fizik, biyoloji, kimya alanlarında temel bilgilerin öğrenilmesine de ihtiyaç var.”

Peki ne yapılmalı? Bu önemli soru, aslında önümüzde asılı duran, cevaplamaktan çoğu kez kaçındığımız bir soru. Arık, eğitim konusunda yapılması gerekenin, parçalı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, tek-tip eğitim sisteminin kökten değiştirilmesi gerektiğini savunuyor ve ekliyor: “Eğitimde son derece radikal bir değişime ihtiyaç var. Eğitimin finansmanından yönetimine, öğretmen politikalarından eğitimin içeriğine, eğitim ortamlarından başarı anlayışına tüm alanlarında radikal değişiklik gerekiyor. Eğitim sistemi tasarlanırken sağlık sisteminden, sosyal politikalardan, kentleşme politikalarından ayrı düşünülmemeli. Olması gereken, çocukların katılım hakkını en temel hak gören, bilimsel temellere dayanan, eleştirel düşünmeyi, medya okuryazarlığını güçlendiren, sadece bireysel değil toplumsal çözümlere de odaklanan, yerelleşen, ekofobi ve eko-endişeyi dikkate alarak sosyal-duygusal becerilerin güçlenmesini hedefleyen bir eğitim.”

Gacal’a göre ise yapılması gereken sorunu dürüstçe tanımlamak, anlatmak, kapalı kapılar ardından bir tür “sır bilim” olarak kalmasını engellemek: “Başka ülkeler 2030’da sıfır emisyonu hedeflerine koymuşken, bizim de net hedef belirlememiz, gençleri, girişimcileri, bilim insanlarını teşvik etmemiz gerekiyor. Yoksa bu bilgiyi de ithal etmek zorunda kalacağız. Bilgiyi alıp geliştirip, çözüm ortaya koyacak büyük bir enerjimiz ve genç nüfusumuz hâlâ var ama bu kadar gecikmenin üzerine hâlâ konu sündürülüyor.’’