Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı 28 (COP28) bu yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde, 30 Kasım - 12 Aralık'ta gerçekleşti. | Fotoğraf: COP28.com

20 Aralık 2023

“Fosil Yakıtlar”: Sakıncalı kavramdan odak noktasına

Sezin Öney

Gezegenimiz bir COP28’i daha geride bıraktı. Dünyanın en önemli iklim toplantısında bu kez ne farklıydı? Ne başarıldı ve tabii neler başarılamadı?

Birleşmiş Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde, 30 Kasım – 12 Aralık’ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP28) boyunca “fosil yakıtlar” gündemin başlıca konusu oldu. Fosil yakıtların, iklim krizini tetiklemekte oynadığı rol; bu konudaki “sebep-sonuç ilişkileri” katılımcıların büyük çoğunluğu tarafından tanındı. Ve bardağın dolu tarafından bakarsak, fosil yakıt kullanımın tarih olması ile ilgili ilk önemli adım atılmış oldu.

“Fosil yakıtları”, iklim ve çevre konularını tartışırken çok telaffuz ediyoruz: o zaman, neden COP28’de “malumun ilanı” neden bu kadar önemli?

Şimdiye değin, “fosil yakıtlar” kavramı COP’ların sonuç bildirgelerinde ve iklim krizine dair kilit belgelerde mümkün olduğunca az kullanılıyordu. Şimdi gerçekten de, 195 ülkenin küresel ısınmanın sanayi devrimi önceki seviyelere göre 1,5 derece ile sınırlanmasını sağlama taahhütünü sağlayan Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana ilk büyük küresel “söz” verildi.

Dubai Mutabakatı, “fosil yakıtlara” veda dedi

Paris İklim Anlaşması’nın kabul edildiği COP21’den bu yana ilk kez yapılan, “Küresel Durum Değerlendirmesi” (Global Stocktake-GST) ile beraber, COP28 Konferansı’nın kapanışımda “Dubai Mutabakatı”na varılmış oldu.

21 sayfalık “Dubai Mutabakatı”nın 196 paragrafında öne çıkan madde şu: “Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan, adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde geçiş yapılması, bu kritik on yılda adımların hızlandırılması ve bilime uygun olarak 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşılması”.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC) bilimsel değerlendirmelerine göre, 2050 yılına kadar “net sıfır” sera gazı emisyonu hedefine erişilebilmesi, 21. yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklıkların 1,5 derecenin üzerine çıkmasını önlemek için elzem. 2050’ına değin net sıfır sera gazı salınımı hedefinin gerçekleştirebilmesi için de, öncelikle emisyonların 2030 yılına kadar 2019 seviyelerinin yüzde 43’üne ve 2035 yılına kadar da yüzde 60’ına düşürülmesi gerekiyor. Oysa, sera gazı emisyonları her sene artmaya devam ediyor: 2030’a sadece 7 yıl kaldı.

1995 yılında Berlin’de düzenlenen ilk COP’tan bu yana ilk kez, “fosil yakıtlar”, konferansın nihai metnin odağından yer aldı

Bardağın dolu tarafı: dönüm noktası

Yapılması gerekenlerle yapılanlar arasındaki uçurum böyleyken, COP28’de, fosil yakıtlardan daha temiz enerji kaynaklarına geçiş çağrısında bulunan yeni bir küresel nihai metni üzerinde anlaşmaya varılması gerçekten de önemli. Hatta, fosil yakıt kullanımının sona ermesi konusunda böyle bir anlaşmaya varılması tarihi bir dönüm noktası.

Dönüm noktası çünkü bu noktaya yaklaşık 30 yılda gelinebildi: 1995 yılında Berlin’de düzenlenen ilk COP’tan bu yana ilk kez, “fosil yakıtlar”,  konferansın nihai metnin odağından yer aldı. “Daha temiz alternatiflerle değiştirilmesi gereken enerji kaynakları” olarak “kömür, petrol ve doğal gazdan” özellikle bahsedildi.

2021’deki COP26 Glasgow İklim Paktı’nda, kömür kullanımının “azaltılması” için taahhütte bulunulmuştu. COP26 başlarken Konferans Başkanı Alok Sharma, Glasgow’un “kömürün geride bırakıldığı” yer olmasını umduğunu söylemişti. Ancak, görüldüğü gibi “kömürsüz” bir dünya bile çok yükseklerden uçan bir hedef olmuştu. Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleşen COP27’de fosil yakıtlara söz verilmesi dahi mümkün olamamıştı.

28. COP’ta, fosil yakıtların sonunda geride bırakılması konusunda anlaşmaya varılması için bir uzlaşı sağlanması da kolay olmadı. Üstelik de, fosil yakıt endüstrisi ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) temsilcileri böyle bir adıma karşı yoğun lobi faaliyetleri yürüttü. Ortak bir bildiri üzerine uzlaşılamadığı için, COP28’in noktalanması 36 saat uzadı.

Azerbaycan’ın da COP29’a ev sahipliği yapacak olmasıyla beraber, fosil yakıt lobisinin alınan kararlarda etkisinin artacağı endişesi de yaşanıyor

COP28 ile de ilgili, “bardağın dolu kısmı” diyebileceğimiz diğer nokta, iklim krizi ile ilgili her farklı tarafı bir araya getirebilmesi. İnanç gruplarından yerli halklara, 97 bin kişi COP28 için Dubai’de buluştu.  Tabii, bu kişiler arasında 2456 fosil yakıt şirketinin temsilcisi de vardı. Fosil yakıt şirketlerinden katılımcıların tam sayısını Büyük Kirletenleri Atın (Kick Big Polluters Out-KBPO) Koalisyonu’nun araştırıp açıkladığı verilerden biliyoruz. 2021’de Glasgow’daki COP26’da sadece 503 ve Şarm el-Şeyh’teki COP27’de 636 fosil yakıt şirketi temsilcisi vardı. Dubai’deki konferansta ise, rekor sayıdaki katılımla, fosil yakıt lobisinin en büyük ülke delegasyonlarıyla yarışır hale geldiğine dikkat çekelim. Belki de, bu duruma şaşmamak lazım. Malum COP28’in Başkanı Sultan el Cabir’in kendisi bir fosil yakıt şirketinin yöneticisi: Birleşik Arap Emirlikleri’nin petrol şirketi Adnoc’un başında. Fosil yakıt şirketlerinin katılımı konusunda el Cabir, bu COP’un “en herkesi içeren” iklim konferansı olduğunu öne sürüyordu.

Elbette, fosil yakıtlar geride bırakılacaksa, o sektör ile de diyalog kurulması gerekiyor. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra, Azerbaycan’ın da COP29’a ev sahipliği yapacak olmasıyla beraber, fosil yakıt lobisinin alınan kararlarda etkisinin artacağı endişesi de yaşanıyor. Mısır’ın 2022’deki ev sahipliğini de sayarsak, COP toplantılarının ev sahipleri de artık fosil yakıt zengini ülkeler.

El Cabir’i ve onun gibi fosil yakıt şirketlerinin çalışanlarının COP’ta yükselen profilini eleştirenler ise, durumu sıklıkla, “Barış konferansına silah tüccarlarını davet etmeye” benzetiyorlar

Bardağın boş tarafı…

Tam da, bu noktada “bardağın boş tarafına” geliyoruz.

Tamam, fosil yakıtların geride bırakılmasına yönelik taahhüt sonunda yapıldı. Ama, fosil yakıtların azaltılarak geride bırakılmaya başlanması aslında söz konusu olan taahhüt.  Dubai Mutabakatı metninde “phase out” yerine “phase down” kelimesinin kullanılması bile, başlıbaşına ciddi bir ödün. “Phase out” kullanılmış olsaydı, “aşamalı olarak geride bırakmak” kastedilmiş olacaktı. “Phase down” ise aşamalı olarak azaltmak manasına geliyor. Suudi Arabistan’ın metinde “fosil yakıtlar” kelimelerinin geçmesini dahi istemediği, Rusya’nın ise “phase out” kavramına sert biçimde muhalefet ettiği düşünülürse, ortaya çıkan metin kazanım sayılabilir mi? Durumu böyle görenler var. Ama metnin sulandırıldığını ve son halinin, gerçekten de fosil yakıtların terkedilmesi anlamına gelmediğini öne sürenler hiç de haksız değil.

Dahası artık, fosil yakıt şirketlerinin temsilcilerinin bilfiil ülke delegasyonlarının parçası olarak COP’a katıldığını görüyoruz. Avrupa Birliği’nin kendisi BP, ExxonMobil gibi fosil yakıt şirketleri delegasyonunun parçası olarak Dubai’deki COP’a getirdi.

COP28 ile dünya çapında en çok ses getiren haberlerden bir tanesi, Sultan el Jaber’in, “küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak için fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımının sonlandırılması gerektiğini gösteren hiçbir bilim ya da senaryo olmadığını iddia etmesi” idi. Bu açıklamasında el Cabir, fosil yakıtların kademeli olarak ortadan kaldırılmasının, “dünyanın mağaralara geri götürülmesi istenmediği sürece”, sürdürülebilir kalkınmaya olanak sağlamayacağını da söylemişti.

Sultan el Cabir, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kraliyet ailesinden değil. “Liyakat” yoluyla, ülkesinin fosil yakıt şirketi Adnoc ile beraber yenilebilir enerji şirketi Masdar’ın da yöneticisi. Diğer bir deyişle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin yenilebilir  kaynaklara geçiş sürecini de el Cabir yönetiyor. ABD’nin İklim Değişikliği Özel Temsilcisi John Kerry’ye göre, el Cabir’in kariyeri, COP başkanlığı ve ötesinde de iklim krizindeki değişime öncülük için ideal bir bileşim sunuyor. El Cabir’i ve onun gibi fosil yakıt şirketlerinin çalışanlarının COP’ta yükselen profilini eleştirenler ise, durumu sıklıkla, “Barış konferansına silah tüccarlarını davet etmeye” benzetiyorlar.

“Şu anki verilere göre, 3 derece bir ısınma ile karşı karşıyayız. Bu da, hala çok ağır ölçüde ve kitlesel olarak insanların acı çekmesi demek…”

COP eşittir “halkla ilişkiler” mi?

Sonuçta, COP28 de önceki konferanslar gibi bir kez daha, “bardağın dolu tarafını görmeyi seçenler” ve “bardağın boş tarafının ağır bastığını” düşünenler arasında bir bölünme ile sonlandı.

Dünyanın önde gelen iklim aktivistleri, özellikle de genç kuşaklar, anlaşmanın yetersizliğini ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki yavaş ilerlemeyi eleştiriyorlar.

Örneğin iklim aktivisti Greta Thunberg, 2018 yılından bu yana ilk kez bir COP toplantısına katılmayarak, “yeşil aklama” olarak adlandırdığı “yanıltıcı” uygulamaları protesto etti. Thunberg, COP buluşmalarının, “halkla ilişkiler toplantılarına” dönüştüğünü öne sürüyor.

Öte yandan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Genel  Sekreteri Simon Stiell, (görevi gereği de) umutlu olmayı seçenlerden. Stiell, “Fosil yakıtların defterini Dubai’de tamamen kapatmadık ama sonuç, sonun başlangıcı” diyordu.  Buna karşılık Stiell, “Şu anki verilere göre, 3 derece bir ısınma ile karşı karşıyayız. Bu da, hala çok ağır ölçüde ve kitlesel olarak insanların acı çekmesi demek…Küresel durum değerlendirmesi bize açıkça yeterince hızlı ilerlemediğimizi gösterdi-ancak ilerlemeye doğru ivme de kazanılıyor.”

Görüldüğü gibi, bardağın dolu kısmına vurgu yaparken bile, “şüphecilikle” yaklaşılıyor. COP28 ile ilgili  konuşulacak başka konular da var: Konferansın ilk gününde onaylanan “Kayıp ve Zarar Fonu” ve tabii, 2024’te COP28’de verilen sözlerle ilgili neler yapıldı konularını da başka bir  yazıda ele alalım.