24 Mart 2023
Hatay’da AFAD yavaş, hasar tespiti sorunlu, ihaleler hızlı
Sercan EngerekHatay’ın Tatarlı köyü ve Muradiye mahallesindeyiz. Halk, hasar tespit sürecinin sorunlu ilerlediği ve TOKİ’nin konut ihaleleri için harekete geçtiği bölgede demografik yapının ve kültürel dokunun korunamayacağından kaygılı
Hatay’ın Defne ilçesindeki 6,4 büyüklüğündeki depremden etkilenen kentin Arsuz ilçesine bağlı Tatarlı köyündeki evinin büyük bir bölümü yıkılan depremzedenin evine hâlâ hasar tespiti yapılamadı. Çiftçilikle uğraşan ev sahibi Ali Tatar, evinin her an yıkılma tehlikesiyle yaşıyor. İskenderun’un sahile yakın bir mahallesinde oturan İskender Kurt’a ait iki katlı evin ise kolonlarında sorun olmamasına rağmen binaya ağır hasarlı raporu verildi. Hatay’da hasar tespit çalışmaları sorunlu ilerleyip AFAD ve Kızılay’ın yardımları yetersiz kalırken, imar planı yetkisinin tümden aktarıldığı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı TOKİ, Hatay’da yeni yerleşim yerleri açmak ve konut ihaleleri için harekete geçti. Hatay’da yeniden inşa süreci yerel idare ve meslek odaları dışarıda tutularak yürütülüyor. Yereldeki aktörler depremlerde en çok yıkımın olduğu Hatay’ın kültürel çeşitliliğinin, demografik yapısının, mekânsal dokusunun korunamayacağından kaygılı. Hatay Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Özçelik, Antakya’da yıkımın en çok olduğu Asi Nehri çevresine yönelik Çevre Bakanlığının hazırlayacağı yeni imar planlarına ilişkin bina seyreltmenin anlaşılabilir olduğunu belirtirken mülkiyete dair de hak kayıplarının yaşanabileceğini vurguladı.
Tatarlı, 300 haneli bir sahil köyü. İskenderun’dan Samandağ istikametine giderken de gelirken de köy yoluna saptığınızda yol kenarları sağlı sollu mandalina, limon, portakal, defne ağaçlarıyla dolu. Evler meyve bahçelerinin hemen girişinde yer alıyor. Yeşilin türlü renkleriyle, kırmızıya çalan mandalinasıyla bulutların dağın eteklerine kadar indiği bu köyde doğa bambaşka bir kimliğe bürünüyor.
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.8 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin 31. günü Tatarlı köyünde kısa bir mola veriyoruz. Yol kenarlarında evleri yıkılan ve az hasarlı olsa bile henüz evlerine giremeyen insanların çadırları dizili. Ali Tatar depremlerde ağır hasar alan iki katlı evini gösteriyor önce. “Bu binada” diyor, “üç hane yaşıyorduk. Alt katta babam ve kardeşim oturuyordu. Üst katta biz oturuyorduk. Burası ilk depremden sonra gelen yetkililer tarafından orta hasarlı gösterildi. İkinci depremden sonra da bu hâle geldi.”
“Ev yıkıldı, harabeye döndü. İçerden eşya almaya bile giremiyoruz. Kendimizce önlem almaya çalışıyoruz ama burada çocuklarımız var. Geri kalan bölümler her an çökebilir”
Eve ön taraftan baktığınızda yıkım pek anlaşılmıyor. Tatar ile binanın arka cephesine doğru yürüyoruz. Binanın kolonları patlamış, duvarları yıkılmış. Çoluk çocuk son anda kurtulmuşlar. Ali Tatar’ın eşi Seçil Tatar o anları “Depreme ikinci kattaki evimizde yakalandık. Dışarı zor attık kendimizi. Yağmur, fırtına, deprem; hepsini art arda yaşadık. Kayınbabam binadan saniyeler ile kurtuldu. Olduğu yerden kalkar kalkmaz duvar hemen yıkıldı. Kurtuluşu mucize oldu” diye anlatıyor. Depremde aileden can kaybı olmamış ama akrabalarından ölen çok olmuş. Karaağaç’ta henüz evlenen 25 yaşındaki yeğenini ve eşini kaybettiklerini söylerken Ali Tatar’ın yüzünde derin bir elem oluşuyor. Hatay’da kiminle konuşsanız depremde ya ailesinden ya da akrabalarından bir kimseyi kaybetmiş.
Lise çağında bir kızı ve iki oğlu olan Tatar ailesi, deprem olduğundan beri mandalina bahçesine kurdukları çadırda kalıyor. Çadırı kendi imkânlarıyla bulmuşlar. AFAD ve Kızılay uğramamış köye. Köyde göçük altında kalan olmamış ancak en az 40 ev yıkılmış. Tatarlı köyünün sakinleri hep bir ağızdan “Can kaybı olmaması en büyük tesellimiz ama enkaz altında kalan olsaydı hiç kimse buraya ulaşamazdı” diyor.
Depremlerden sonra arama-kurtarma çalışmaları Hatay’ın merkez mahallelerinde bile günler sonra başladı. Resmî açıklamaya göre Hatay’da 19 bin 388 insan öldü. Fakat Hatay’ın mahallesinde köyünde, fabrikasında tarlasında kiminle konuşsanız bu veriye inanmıyor. Herkes can kaybının daha fazla olduğu kanısında. Antakya’nın, İskenderun’un, Samandağ’ın, Defne’nin mahallelerinde hâlâ dokunulmamış yüzlerce enkaz var.
Evi yıkıldı, enkazla baş başa bırakıldı
Tatar ailesinin evi en büyük hasarı Kahramanmaraş depremlerinden 15 gün sonra olan Defne depreminde aldı ve evin büyük bir bölümü yıkıldı. İlk depremdeki hasar tespitinden sonra bir daha hasar tespiti yapılmadı evlerine. Bina resmî kayıtlara göre hâlâ orta hasarlı. Tatar, “Böyle bir eve girip oturulur mu?” diye soruyor: “Ev yıkıldı, harabeye döndü. İçerden eşya almaya bile giremiyoruz. Kendimizce önlem almaya çalışıyoruz ama burada çocuklarımız var. Geri kalan bölümler her an çökebilir. E-devletten bakıyorum. İtiraz etme seçeneği çıkmıyor. Muhtara sordum. ‘Benim de bir bilgim yok’ dedi. Biz mi bildireceğiz? Yoksa devletten bir yetkili gelip yine hasar tespiti mi yapacak? Bilmiyoruz!” Hiçbir devlet yetkilisinin gelip kendilerini aydınlatmadığından şikâyet eden Tatar, “Bize başınızın çaresine bakın deseler, yine evimizi yapmak için uğraşacağız. Şimdi TOKİ konut yapacakmış ama inşaata nerede başlanmış. Bilmiyoruz! Bize TOKİ’den ev vermeyi düşünüyorlarsa buradaki yerimiz, toprağımız, tarlamız ne olacak?” diyor.
Ailesi üç nesil boyunca çiftçilikle uğraşan, kendisi çiftçilikle geçinemediği zamanlarda Alanya’da inşaat işçiliği yapan 40 yaşlarındaki Ali Tatar, asla köyden gitmek gibi bir düşüncelerinin olmadığını söylüyor. Köylülerle sohbet ederken depremden sonra köyden hiç kimsenin göç etmediğini öğreniyoruz.
Ailelerin, depremin en çok travma yarattığı çocuklarının başka şehirlerde eğitimini devam ettirmesi için çabaları, iş yerlerini kaybetmesi de göçün diğer nedenleri arasında
Hatay’ın caddelerinde ise yoğun bir hareketlilik var; eşya taşıyan pikaplar, daha büyük kamyonlar, hususî aracıyla bir yerden bir yere gidenler… Bir tek şehiriçi toplu ulaşım araçları çalışmıyor. Antakya’da bazı marketler ve restoranlar dışında her yer kapalı. Şehir merkezinden, özellikle de yıkımın en çok olduğu Antakya ve Samandağ’dan şehrin köylerine doğru bir göç yaşanıyor. Antakya, Samandağ, Defne merkezinin sokakları enkaz yığınları arasında gece kapkaranlık…
Köylerde evler birer ikişer katlı ve bahçeli olduğu için insanlar buradaki evlerine veya köylerdeki akrabalarının yanına gidiyor. Gidemeyenler ise şehrin muhtelif yerlerinde oluşturulan çadır kentlerde, evlerinin yakınlarına kurdukları çadırlarda yaşamını devam ettirmeye çalışıyor. 1,61 milyon nüfuslu Hatay’dan Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın açıklamasına göre yıkım nedeniyle başka şehirlere göç edenlerin sayısı 650 bin civarında. Göçün daha çok arama-kurtarma çalışmalarının yapılamadığı, yaşamını yitirenlerin hâlâ altında olduğu büyük bir enkaza dönüşen apartmanların, işyerlerinin bulunduğu; devletin vaktinde çadır, yiyecek, su ulaştıramadığı kent merkezinden yaşandığı gözleniyor. Ailelerin, depremin en çok travma yarattığı çocuklarının başka şehirlerde eğitimini devam ettirmesi için çabaları, iş yerlerini kaybetmesi de göçün diğer nedenleri arasında. Fakat insanların aklı yıkılan, hasar alan evlerinde, işyerlerinde… Bir gün geri dönmenin inancıyla yaşıyorlar.
Ev sahipleri mülkünün kamulaştırılmasını istemiyor
Depremde evi yıkılmamış veya az hasar almış insanlar ise yerini yurdunu bırakmamakta kararlı görünüyor. İskenderun’un Muradiye Mahallesi’nde mesleği kaynakçılık olan İskender Kurt, evinin hasar tespitinde yapılan yanlışlığa dikkat çekiyor. Kurt’la ağır hasarlı raporu verilen evini geziyoruz. İki katlı evin görünürde kolonlarında patlama olmamakla birlikte odaların bazı duvarlarında çatlak var sadece. Kurt, hasar tespitinin üstünkörü yapılmasına tepki gösteriyor:
“Hasar tespiti için gelen yetkililer kolonların sağlamlığını tam olarak kontrol etmeden, demirine, beton durumuna bakmadan sadece fotoğrafını çekip gittiler. Ağır hasarlı olduğunu söylediler. Sonra e-devletten baktık ki ağır hasarlı raporu vermişler. Neye dayanarak ağır hasarlı denildi? Gelip balyozla vursunlar. Bakalım kolon yıkılacak mı? Gelen görevlilere evin kolonlarını göstererek ‘Bu mu ağır hasarlı’ dedim. Bunu yaptığım için bana ‘Sen müteahhit misin?’ diye terslendiler.”
Kurt, şu an oğlunun bahçesindeki çadırda eşiyle birlikte kalıyor. 63 yaşındaki Kurt, yardımların kendilerine ulaşmadığını söylüyor. Bir tek muhtardan su geldiğini, mahallede internet kesik olduğu için interneti kullanamadıklarını ekliyor sözlerine. Depremden önce imara açık olan mahalledeki evinin direkt ağır hasarlı olarak kayıtlara geçirilmesinden öfke duyan Kurt, “Ben binamın doğru dürüst kontrol edilmesini istiyorum. Göz var izan var. Bina duvar çatlakları dışında hiçbir hasar almadı. Bu yüzden evim hakkında yıkım kararı alınmasını, evimin yıkılmasını istemem. Bu mahalleden gitmeyi düşünmüyorum. Burası benim evim. Müteahhide de vermeyeceğim. Kamulaştırılmasını da istemiyorum. Ben tadilat yapıp burada oturmaya devam edeceğim” diyor.
“Çadır sıkıntımız var. Bana beş tane çadır gönderiyorlar. Şu an bu mahallede en az 130 çadıra ihtiyaç var”
Muradiye Mahallesi, İskenderun’un merkezdeki sahil mahallelerinden biri. Depremden önce imara açık olan mahallede binalar müstakil ve ikişer üçer katlı. Mahalle daha önce kentsel dönüşüm uygulanmak istenen Dumlupınar Mahallesi ile komşu. Muhtar Ömer Faruk Bilgili’nin verdiği bilgiye göre Muradiye’de biri kamuya ait olmak üzere 10 civarında yıkılan veya ağır hasar alan bina var. Bilgili, acil yıkılması gereken iki binadan birinin mahalledeki Sağlık Ocağı olduğunu belirtiyor. Kolonları patlayan Sağlık Ocağı’nın binası yola eğik şekilde duruyor. “Çadır sıkıntımız var. Bana beş tane çadır gönderiyorlar. Şu an bu mahallede en az 130 çadıra ihtiyaç var” diyen Bilgili, yardımların yetersiz kaldığını belirtiyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının hasar tespit raporuna göre depremlerde en fazla yıkım Hatay’da yaşandı. Antakya’da 3 bin 79, Kırıkhan’da 893, Samandağ’da 351, Defne’de 227, Altınözü’nde 263, Hassa’da 258, İskenderun’da 216 bina yıkıldı. Rapora acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkık bina sayısı 25 bin 822, konut sayısı 85 bin 724, ticarethâne sayısı 19 bin 646, ahır sayısı 449 olarak kaydedildi. Kayıtlı 130 bin binadan 5 bin 696’sı ile bağımsız bölümden 23 bin 90’ı yıkılırken, 6 bin 318 binada ve 19 bin 505 bağımsız bölümde hasar tespiti yapılamadı.
Mülkiyette hak kayıpları yaşanabilir
Depremde ilk saatler hayatî olduğu hâlde arama-kurtarma çalışmaları gecikirken, kurumlar arasında koordinasyon sağlanamazken, iaşe desteği yetersiz kalırken depremin vurduğu iller için derhâl Olağanüstü Hâl (OHÂL) ilân edilerek yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 11 ilde imar planı yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredildi. Doğal süreçte büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından hazırlanan 5 binlik ve binlik nâzım imar planlarına ilişkin mülk sahibinin itiraz hakkı bulunuyordu ancak yetkinin Çevre Bakanlığına devrinden sonra yapılacak planlarda ilân-askı-itiraz gibi denetim mekanizmaları ortadan kalktı.
Depremin etkilediği illerde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi doğrultusunda Çevre Bakanlığı, ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı ve hasarsız ya da ruhsatlı-ruhsatsız bina ayrımı yapmaksızın mahalle ve mahalle statüsündeki köylerde istediğinde kamulaştırmaya gidebilecek. Çevre Bakanı Murat Kurum, orta hasarlı binaların da ağır hasarlı binalarla aynı statüye alınacağını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orta hasarlı binalar için “Güçlendirme yapmadan yeniden yapılsın” talimatı verdiğini açıkladı.
Resmî Gazetede 24 Şubat’ta deprem bölgesinin yeniden imarı için yayımlanan 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini değerlendiren Hatay Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Özçelik, Çevre Bakanlığı aracılığıyla merkezî otoriteye geniş yetkiler tanındığı görüşünde. Yemek kültüründen mimarisine, mekânsal dokuya değin Hatay’ın tarihinden gelen özel bir sosyo-kültürel yapısı olduğunu söyleyen Özçelik “Doğru kararlar alınmadığı, doğru uygulamalar yapılmadığı durumda Antakya’da bu kültürel çeşitliliğin, mekânsal dokunun kaybolma riski büyük. Antakya’da, özellikle de Asi Nehri’nin çevresinde bir yapı seyrelteme yapılması düşünülüyor. Bunun şehrin ruhuna uygun olarak yapılması elzem. Fay hatları üzerine ve yumuşak zemine yapı yapmaktan kaçınarak önlem alınması anlaşılabilir ama hem yapı seyreltme olacağı hem de bina kat sayıları düşük tutulacağı için orada daha az konut üretileceğinden mülkiyet sorunları gündeme gelecek” diyor.
“İnşaata hemen başlanmasında seçimlerin de payı var”
Yüksek mimar Özçelik, depremzedeler için kalıcı konutların inşaatına çok hızlı başlandığını, bunda da yaklaşan genel seçimin etkili olduğunu vurguluyor. İmar-iskân konularıyla ilgili Çevre Bakanlığı tarafından bilgilendirme toplantıları yapıldığını ancak bunun yetmeyeceğini, yerel ve sivil kurumların imar planlama sürecinin bir paydaşı yapılmasının önemine dikkat çekiyor. Hatay gibi kültürel çeşitliliği bulunan, kozmopolit bir kent için ortak akılla hareket edilmesi gerektiğini belirten Özçelik, şunları söylüyor:
“Şimdi tam da seçim sath-ı mailine girildi. Siyaset ve propaganda süreçleri de işin içine girdiğinden depremzedeler için kalıcı konutların yapımına çok hızlı başlanmak, en azından konutların temellerinin atıldığı kamuoyuna gösterilmek isteniyor. Ancak bu hız güvenli yapıların inşa edilmesi için de etüt çalışmaları için de uygun mimarî için de mekânsal dokuya uygunluk açısından da ciddi riskler taşıyor. Bilimin doğasına da aykırı bir durum. Güncel siyasetin bu kadar belirleyici olduğu bir dönemde iki ay sonra birçok şey de değişebilir. Yerel yönetimlerin, meslek odalarının, akademisyenlerin içinde olduğu demokratik ve katılımcı bir imar planlama zeminin oluşturulması ve ona göre yol alınması gerekir.”
126 sayılı kararname belirsizliğe neden oldu
İmar/iskân planında süreç il ve ilçe belediyelerinin yetkisi bakanlığa geçtiği için sivil ve yerel kurumlar, meslek odaları, üniversiteler ve mülk sahipleri dışarıda bırakılarak yürütülüyor. Hatay’ın mahallelerinde, köylerinde konuştuğumuz insanlar ise geleceğe dönük büyük bir belirsizlikle yaşıyorlar. 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi şu soruları gündeme getirdi:
> Halkların barış içinde yaşadığı çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli Hatay’ın kültürel çeşitliliği, demografisi ve mekânsal dokusu nasıl korunacak?
> Deprem bölgesindeki halkın imarlı, tapulu mevcut yeri ne olacak?
> Geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan köylüler, bahçeli müstakil evi olan mülk sahipleri yaşam alanlarından uzaklaştırılacak mı?
> Şehir merkezindeki imarlı arsasında yurttaşın yıkılan ve ağır hasarlı evini yeniden yapabilme veya az ve orta hasarlı binasını güçlendirme, tadile etme hakkı elinden mi alındı?
> Hâlâ enkazı kaldırılmayan apartmanlarda mülkiyet hakkı bulunanların durumu ne olacak?
Kültürel çeşitliliğin korunmayacağı yönünde endişeler var
Depremin vurduğu illerde 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre meraları, tarım arazilerini ve orman alanlarını da kapsayacak şekilde Çevre Bakanlığına bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ve müteahhitlik şirketleri tarafından şehirlerde yapılacak konutlar için rezerv alanlar (yeni yerleşim yerleri) ilân edilecek. İlân edilecek yeni yerleşim yerlerinde Hatay’da 40 bin 426, köylerde 14 bin 141 adet konut yapılacağı duyuruldu. Bakan Kurum, Hatay’da bin 677 konutun yapımına başladıklarını söyledi. Resmî açıklamalara göre bunlardan 821’inin Payas’ta, 364’ünün Altınözü’nde yapılacağı biliniyor. Ayrıca Kurum, Amanos Dağı eteklerinde Antakya’nın yerleşim sürecini başlatacaklarını da açıkladı.
ANKA’nın ulaştığı yeniden yapılaşma planlarının yer aldığı Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberine göre ise yapılması planlanan konutlar için 10 ayrı proje üzerinden Antakya’da 8 milyon 617 bin metrekarelik bir alan ayrıldı. Antakya’daki konut projelerini Kalyon, NEF, Tahincioğlu ve Optimal adlı müteahhitlik şirketleri yürütecek. 200 bin metrekarelik Belen Proje Alanında Tahincioğlu, proje müellifi Kayabay Mimarlık; Samandağ’da 600 bin metrekarelik Mağaracık Proje Alanında Kalyon şirketleri toplamda 4 bin adet konut üretecek. Ayrıca 1 Mart’ta TOKİ, İskenderun ilçesinin çeperindeki Düğünyurdu Mahallesi’nde yapılacak 492 kalıcı deprem konutu için açtığı ihaleyi en düşük teklifi sunan Oraka İnşaat’a verdi.
“Yerel aktörleri devre dışı bırakırsanız bu kadim şehrin tarihine ihanet etmiş olursunuz. Hatay hıza, plansızlığa, ranta kurban edilmeyecek denli kıymetli bir şehir”
Antakya’nın “yeni yerleşim yerlerine taşınacak olması” kültürel ve ekonomik açılardan ne anlama geliyor? Hristiyanların, Yahudilerin, Ermenilerin, Alevilerin, Sünnilerin yaşadığı mahallelerin, köylerin bulunduğu, farklı anadillerin konuşulduğu Hatay’da her bir inanca sahip halkın kendine özgü bir kültürü, yaşama biçimi ve çeşitli ritüelleri var. Antakya Çevre Koruma Derneğinin eski başkanı Selda Asker, Antakya’nın tarihî ve kültürel dokusunun korunamayacağından kaygılı. Depremde evi ağır hasar alan ve kuzenlerini kaybeden Asker, “Hatay’da her bir topluluk kendi içinde dayanışma içinde yaşar. Daha da ötesinde Hatay insanlar, topluluklar arası dayanışmanın, bir arada yaşama kültürünün biricik örneğidir” diyor.
Antakya’da dünyanın ilk sokak aydınlatmasının yapıldığı yer olarak bilinen Kurtuluş (Herot) Caddesi’nde Habib-i Neccar Camii, yanında Sarımiye Camii ve onun yanında Katolik Kilisesi, kilisenin çaprazında da Musevi Havrası bulunuyor. Bu ibadethânelerin hemen az ilerisinde 1910’lu yıllarda Fransız mimarlar ve Halepli ustaların emekleriyle inşa edilen ve gül sulu dondurması, ‘haytalı’sı ile özdeş Affan Kahvesi var. Bunlar gibi özgün mimarisiyle bir şehri kültürel, insanî açıdan birbirine kenetleyen, şehrin ruhu olan bu tarihî mekânlar depremde ya yıkıldı ya ağır hasar aldı ya da zarar gördü. Habib-i Neccar Camii’nin kubbesi çöktü, Sarımiye Camii’nin minaresi yıkıldı, kilise ve havranın çatısı zarar gördü, Azizler Petrus ve Pavlus Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Protestan Kilisesi çöktü. Eğer Hatay yaşatılmak isteniyorsa kilise, havra, cami gibi tarihî mekânların aslına uygun olarak onarılması gerektiğine vurgu yapan Asker “Bu mekânları mekân yapansa buranın insanlarıdır. Mekânlar insanla yaşar” diyor. Asker, bu yüzden insanların tarih boyu kendi ibadet merkezlerinin çevresinde konumlandığını söylüyor.
“Göç edenler yine dönecek”
Art arda yaşanan depremlerde Antakya’nın merkezinde en çok yıkım Asi Nehri’nin çevresindeki binalarda oldu. Kendini iklim aktivisti olarak da tanımlayan Selda Asker, Amik Gölü’nün 1955’ten itibaren kurutulmaya başlanmasıyla Asi Nehri’nin yatağının değiştirildiğini, oradaki binaların da nehrin üzerine yapıldığını hatırlatıyor. “Elbette yeniden yapılaşma bilimin ışığında zemin etütleri yapılarak, bilimsel yöntemler ve çağdaş inşaat teknolojileri kullanılarak yapılmalı” diyen Asker şu uyarıyı yapıyor:
“Antakyalıların burada bir yaşama biçiminin, bayramlarının, özel günlerinin; kendine has bir kültürü olduğu unutulmamalı. İnsanları mahallesinden, köyünden kopararak şehrin uzak noktalarına taşırsanız, birbirinden uzaklaştırırsanız yüz yıllık yaşama biçiminden de mahrum bırakırsınız. Bu şehrin üniversitelerinde saygın arkeologlar, şehrin tarihini, mimarî dokusunu bilen akademisyenler var. Bir oldu bitti ile değil de onların da paydaş olduğu bir yeniden plan ve yapılaşma komisyonuna benzer bir kurul kurulması gerekir. Yerel aktörleri devre dışı bırakırsanız bu kadim şehrin tarihine ihanet etmiş olursunuz. Hatay hıza, plansızlığa, ranta kurban edilmeyecek denli kıymetli bir şehir.”
Asker, depremlerde yıkım nedeniyle Hatay’dan göç edenlerin şehre yeniden döneceğini düşünüyor. Hiç kimsenin mahallesinden, köyünden ayrılmak istemediğini söyleyen Asker, “Hatay’da insanlar çadırlarını evinin önüne kurdu. Evini, işini kaybeden, deprem sonrasında kalacak çadır bile bulamayan, yiyeceğe ulaşamayan, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar ise gitti. Ama inanın Hataylılar buradan gitmek istediği için değil, zorunlu kaldığı için gitti. O gidenler bir gün yine buraya dönecek. Bir evi olmasa da evlerinin ve işyerlerinin mülkü, hayatı, hâtırası, çocukluğu, eşi dostu; her şeyi bu şehirde.”
Mülk sahipleri borçlandırılacak; kiracılarla ilgili bir çözüm sunulmadı
İmar planlamanın tek merkezden yapılıp mevcut yerleşim yerlerinin direkt belirlenecek rezerv alanlara taşınacak olması “Hatay’ın kimliksizleştirilme süreci” olarak yankılanırken, yapılması muhtemel konutlara depremzedenin nasıl sahip olacağı da belirsizliğini koruyor. Siyasî iktidarın konut politikasına göre TOKİ ile müteahhit şirketlerinin yapacağı konutlara depremzede yüzde 60’ını devletin yüzde 40’ını ise kendi karşılayarak girip oturabilecek. Ancak evlerin kaç milyon liradan satışa çıkarılacağı belli değil.
Sadece evi ağır hasarlı veya evi yıkılmış olan afetzede konutlara iki yıl ön ödemesiz 20 yıl borçlanmak suretiyle sahip olabilecek. Afetzede depremden önce Doğal Afet Sigortalar Kurumu (DASK) sigortasını yaptırmış olma şartıyla konut ve konutlar için verilecek krediden yararlanabilecek. Tapusu bulunan depremzedenin kalıcı barınma sorununda “çözümün” konut satışı olarak formüle edilmesi; kiracılık etmiş depremzedeyle ilgiliyse bir çözüm yolu sunulmaması ‘sosyal devlet’ kavramı açısından tartışma konusu.