Hayvan hakları savunucuları, Meclis’te kabul edilen Hayvan Hakları Yasası’ndan vazgeçilmesi için eylem düzenledi. | Fotoğraf: Hayvan hakları savunucuları yasayı Ankara Ulus Meydanı'nda protesto ediyor, 11 Temmuz 2021. Pir Haber Ajansı

Haber

22 Temmuz 2021

Hayvan haklarını korumayan
bir ‘koruma’ kanunu

Cansu Pişkin

Hak savunucuları, yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu teklifini ağır bir dille eleştiriyor. Bırakın hayvan hakları bakımından bir arpa boyu ilerlemeyi, yasa bu şekliyle hayvanların her türlü istismarına adeta zemin hazırlıyor

Yıllardır Meclis’te görüşülen, hak savunucuların ısrarla yürürlüğe girmesini talep ettiği Hayvanları Koruma Kanunu teklifi nihayet onaylandı. Ancak yeni yasa, hazırlık aşamasında bu alanda bilgi ve birikim sahibi tüm paydaşların sundukları görüş ve katkılar göz ardı edilmişçesine beklentilerin son derece altında kaldı. Taslak aşamasında ve komisyonda hayvan hakları savunucularına açılmadan çıkarılan yasanın, mevcut hâliyle sorunları çözmek yerine başka pek çok soruna yol açabileceği düşünülüyor.

Hayvan hakları savunucuları kanunda kayda değer hiçbir ilerleme olmadığını vurgulamakla birlikte, hayvanlar vasıtasıyla ticarî kâr sağlayan kurumlara tanıdığı imtiyazdan dolayı çalışmayı yürüten milletvekillerine ve hükümete büyük tepki duyuyorlar. Özellikle hayvanlara yönelik şiddet ve cinsel suçlarda ciddi bir gerileme olduğunun altını çiziyorlar.

“Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” hayvan hakları savunucularının ve muhalefetin tüm itirazlarına rağmen 9 Temmuz 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edildi. 14 Temmuz 2021’de Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 19 maddelik yasayla birlikte bir hayvana şiddet, işkence veya tecavüz durumunda dava açma hakkı hayvan hakları savunucularının elinden alındı. Tek şikâyet hakkı tarım müdürüne verildi. Hayvanlar üzerinden deneysel çalışmalar yapılmasına yasal dayanak sağlayan ifadelerin yer aldığı yasada, özel hayvanat bahçesi açma hakkına da izin verildi.

İçeriği ve uygulanabilirliği açısından birçok soru işareti barındıran yasadaki eksiklikleri ve olması gerekenleri hayvan hakları aktivisti Özge Özgüner, Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nden (HAKİM) Avukat Zeynep Betül Koçaklı, ve Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği (HAYKURDER) Başkanı Erman Paçalı değerlendirdi.

Özge Özgüner

Yine ‘hayvanseverlere müjde!’ olarak yansıtılan bir algı operasyonu ile karşı karşıyayız

Hayvan hakları aktivisti Özge Özgüner’e göre çıkarılan yasa “yeni” değil. 2004 yılından beri yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda ve Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yapılan, hak savunucuları tarafından eleştirilen birtakım değişiklikler içeriyor. Özgüner, Meclis’te onaylanan yasadaki sorunun yetersizliğinden öte, ortaya koyduğu bakış açısında yattığını söylüyor: “Yasa şu hâliyle bırakın hayvanların haklarından bahsetmeyi, insan çıkarını her şeyin üzerine koyan, insan ve hayvan haklarını birbiriyle karşıt noktalara koyarak hayvan haklarını görünmez kılan ve dolayısıyla suça teşvik eden bir yasa.”

2019’da TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kurulduğunu belirten Özgüner, aylarca süren çalışmaların ardından hayvan hakları örgütlerin dinlenerek hayvanların lehine tavsiyeler içeren, meclisteki beş partinin de üzerine uzlaştığı bir rapor hazırlanıp Meclis’e sunulduğunu hatırlatıyor. “Bu raporun içeriğinin tam anlamıyla hayvanların haklarını koruduğunu söyleyemeyiz ama mücadeleyi ileriye taşıyacak olması bakımından önemliydi,” diyor Özgüner. Raporda hayvan haklarında önemli eşiklerin aşılmasını sağlayacak uygulamaların hayata geçirilmesi söz konusu olduğunu söylüyor: “Hayvanların duygulu varlıklar olarak tanınmasını, birçok hayvan esarethanesinin kapatılmasını, şiddet uygulayan faillere hapis cezası verilmesini, hayvan terk edenlere, görevini ihlal eden belediyelere caydırıcı yaptırımların uygulanmasını tavsiye ediyordu. Biz de bu rapordan geri adım atılmaması yönünde aylarca mücadele yürüttük. On yıldan fazla süredir bu yasanın değişmesi gündemde. O zamandan beri hayvanlar için katliam anlamına gelen yasa tasarılarını defalarca geçirmeye çalıştılar. Yine ‘hayvanseverlere müjde!’ olarak yansıtılan bir algı operasyonu ile karşı karşıyayız.”

Yasanın adının ‘Hayvan Hakları Yasası’ olarak değiştirilmesi gündemdeydi. Ancak son anda bundan da geri dönüldü. Özgüner’e göre bu durum şaşırtıcı değil: “Biliyorlar ki, ‘hayvan hakları’ dediklerinde bunun bütün hayvanları kapsaması gerekecek, insan merkezci, hayvan sömürüsü üzerine kurulu bu düzen sarsılacak. Özellikle an akım medya bu algı operasyonunu yasanın meclisten geçmesinin gündemde olduğu son aylarda hız kesmeden sürdürdü. Sokak köpeklerini düşman ilan eden, acilen toplatılmalarını salık veren haberler yaptılar. Hayvanlar üzerinden para kazanan insanlar lobicilik yaptı, iktidarın ayakta kalması için yandaşlarının hayvan pazarlarına dokunulmadı. Bazı köşe yazarları iktidarı uyardı.” Medyanın da seferber edilmesiyle beraber büyük kazanımlar getirmesi beklenen bir yasa çalışması, çıkar gruplarının baskısı altında ciddi hak ihlallerine yol açacak bir şekilde yürürlüğe girdi. “Aylardır nasıl ki ‘İstanbul Sözleşmesi ile aile değerlerimizden olduk, aile kavramı sarsıldı, hayvan hakları yasası geçerse insanlığımızdan olacağız’ şeklinde tehlikenin boyutuna yüce insanlık adına dikkat çektiler. İnsanın hayvandan üstün olduğunu her fırsatta vurgulayan, hayvanların yaşadığı acıyı insanlarınkiyle kıyaslayarak önemsizleştiren, gözlerini kapamayı tercih eden bu insanlar yüzünden şu an hayvan hakları konusunda bu yasa ile bir adım ileriye gidemedik,” diyor Özgüner.

Zeynep Betül Koçaklı

Uygulamada failler hapis yatmayacak; üst sınırın üç yıla sabitlenmesinin sebebi de bu

Avukat Zeynep Betül Koçaklı, “sahipli” ve “sahipsiz” hayvan tanımının ortadan kaldırılması gerektiği halde bunun tam tersi bir tutum sergilendiğini söylüyor. Bunun sonucunda, yasanın uygulamasında hayvan savunucuları açısından ciddi erozyonlar söz konusu: “Sokakta yaşayan hayvanların zarar gördüğü ihtimallerde, suçüstü durumu yoksa vatandaşın şikâyet hakkı tamamen elinden alındı. Olayla ilgili soruşturma açılabilmesi, yani şikâyet hakkı yalnızca Tarım ve Orman Bakanlığının il ve ilçe müdürlüklerine verildi. Maalesef bu tutumla sokakta yaşayan hayvanlar hakkında herhangi bir olumlu ilerleme olmadığı gibi, şikâyet konusundaki insiyatif tamamen Tarım ve Orman Bakanlıkları İl ve ilçe Müdürlüklerine bırakıldı.”

Koçaklı, hayvanat bahçeleri ve yunus parkları için ise sadece şeklen düzenleme yapıldığını belirtiyor. Burada da işletmecilere tanınan çok ciddi tavizler var. “Doğal yaşam parkı’ adı altında hayvanlar daha geniş alanlarda insanların ‘hafta sonu etkinliklerine’ hizmet edecekleri şekilde hapis edilmeye devam edilecekler. Bizler en başından beri, hayvanların ne hayvanat bahçeleri ne de doğal yaşam parkı adı verilen nispeten daha refahçı görünen bu yerlerde hapis olarak tutulmasına karşı olduğumuzu söylemeye devam ediyoruz,” diyor Koçaklı. Yunus parklarıyla ilgili ise mevcut parkların on yıl içerisinde kapatılması ve yeni parkların kurulamayacağı hüküm altına alınırken, Koçaklı bu kez de kısıtlamaların hiçbir caydırıcılık içermediğini belirtiyor: “Bu yerlerin yeni yunus almaları, belirlenen süre içerisinde yunus parkını kapatmamaları veya yeni parkların kurulması hâlinde yasada öngörülen ceza yalnızca 25 bin TL. Bu tutar, kazancın yanında çok bir şey ifade etmediğinden, yunusları köleleştirenler nezdinde cezadan ziyade ancak mali bir yükümlülük niteliğinde.”

Koçaklı, yasada hayvan sirklerinin açılmayacağı yönünde yapılan düzenlemenin ise hayvan haklarına ilgisi bulunan insanların olumlu tepkilerini almak için konulduğunu ifade ediyor. “Türkiye’de zaten hayvan sirki bulunmuyor. Yurt dışından gelecek hayvan sirklerinin önü kapatılmadığı sürece bu değişikliğin boş bir düzenleme olduğunu söyleyebiliriz,” diyor Koçaklı.

Caydırıcılık eksikliği bakımından bir diğer unsur ise hapis cezaları. Koçaklı, basına yansıyan haberlerin halkı yanlış bilgilendirdiği görüşünde, zira üç yılın altındaki cezalar ertelendiğinden ötürü, ceza alanların hapse girmeleri aslında söz konusu bile değil. Yasada öngörülen cezalar şu şekilde:

– Nesli tehlike altında olan bir hayvanı öldürmek için bir yıl ila beş yıl;
– Bir hayvan neslini yok etmek için beş yıl ila 10 yıl;
– Hayvan öldürmek için altı ay ila dört yıl;
– Hayvanlara tecavüz ve işkence için altı ay ila üç yıl;
– Hayvan dövüştürme (“geleneksel” diye tabir edilenler dışında) için üç ay ila iki yıl hapis cezası.

Türkiye’de üç yılın altındaki cezaların ertelenecek olmasından dolayı “hapis cezası” öngörüldüğü şeklindeki ifadelerin büyük ölçüde gerçeği çarpıttığını söyleyen Koçaklı “uygulamada failler hapis yatmayacak. Zaten üst sınırın üç yıla sabitlenmesinin sebebi de bu. Ne eksik ne fazla olacak şekilde yeni infaz düzenlemesine göre cezaevine girilmeyecek nitelikte bir üst sınır belirlenmiş,” ifadelerini kullanıyor.

“Kısırlaştırma bahanesiyle öldürülmelerine yol açabilir”

Yasada bakımevleri açısından da birtakım yükümlülükler getiriliyor. Yasaya göre, büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 25 bini aşan büyükşehir ilçe belediyeleri ile diğer belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması için hayvan bakımevleri kuracak. Bu hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülecek. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ise sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürecek.

Böyle bir düzenleme hiçbir sağlık sıkıntısı olmayan, sokakta yaşayan hayvanların toplanarak tedavi / kısırlaştırma bahanesiyle öldürülmelerine yol açabilecek

Koçaklı bu düzenlemeyi ise şu şekilde değerlendiriyor: “Belediyelere getirilen sorumlulukların yeni olduğundan bahsedilemez, bu sorumlulukları zaten vardı. Getirilmesi gereken düzenleme ise mevcut durumda var olan denetimsizliği ve belediyelerin bu sorumluluklarından kurtulmak adına gerçekleştirdiği hayvan hakkı ihlallerini engelleyici düzenlemeler getirmek, belediyeleri de suç kapsamına almaktı. Özellikle ‘tedavi maksatlı olmayan müdahaleler’ akla sokakta yaşayan hayvanların yaşam haklarının ihlali niteliğindeki eylemler mi aklanmaya çalışacak sorusunu getiriyor. Böyle bir düzenleme tedavi adı altında hiçbir sağlık sıkıntısı olmayan, sokakta yaşayan hayvanların toplanarak tedavi/kısırlaştırma bahanesiyle öldürülmelerine yol açabilecek. Bu ve bunun gibi yaşanan ihlalleri bilen, yakından gözlemleyebilen hak savunucularını kandırmaktan çok uzak.”

Yasa, nüfusu 25 binin üzerinde olan yerlerde geçiçi rehabilitasyon merkezi kurulmasını zorunlu kılıyor. Nüfusu 25 binin altındaki bölgelerde ise tedaviye ihtiyacı olan hayvanlar en yakın bakımevine gönderilecek. Oysa Koçaklı’ya göre bakımevi kurma şartı hayvan popülasyonuna göre belirlenmeli. İnsan nüfusunun fazla olduğu yerlerde hayvan sayısı daha az. Oysa dağ başları, çöplükler, otoyol kenarları ve köyler insanlar ve belediyeler tarafından atılan hayvanlar ile dolu. Koçaklı, sorumlulukların nüfusa göre dağıtılmasındaki bazı risklere işaret ediyor: “Belediyelerin sınırları içindeki hayvan sayısını azaltarak sorumluluklarını da azaltma yönündeki düşünceleri sebebiyle süregelen eylemleri artacak; birbirlerinin sınırlarına, ya da hayvanların ölmesi amacıyla bırakıldıkları yerlere daha çok bırakılmaya başlanacaklar.”

“Fiili cezasızlık devam ediyor”

Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği (HAYKURDER) Başkanı Erman Paçalı yasa teklifinin hazırlanış sürecini “yangından mal kaçırır gibi yasa çıkarttılar” sözleriyle özetliyor. Paçalı, gerek baroların gerekse STK’ların yasa teklifine ciddi itirazlarda bulunduklarını söylüyor. Ancak Tarım Komisyonu’nda yaşanan şiddetli tartışmalar ve tüm itirazlara rağmen talep edilen düzeltmeler yapılmadan yasa Genel Kurula getirilerek oylandı ve kabul edilerek kanunlaştı. “Oldu bittiye getirdiler çünkü içeriği kamuoyunda tartışıldıkça nasıl bir aldatmaca olduğu daha görünür hale gelerek tepki çekecekti. O sebeple yasayı olumlu bir yasa algısı yaratacak söylemlerle tanıtıp kamuoyu durumu fark edene kadar apar topar kanunlaştırdılar,” diyor Paçalı.

Erman Paçalı

Hayvanlar pet-shop’larda vitrinde sergilenemeyecek ancak kataloglardan mobilya seçer gibi kedi köpek seçtirtip satışa devam edecekler

Paçalı, kanunun mevcut haliyle hayvan hakları savunucularının talep ettiği birçok düzenlemeyi içermediğine dikkat çekiyor. “Yasada hayatî riskler içeren düzenlemeler var. Hapis cezası var deniliyor, oysa bu büyük bir aldatmacadan ibaret. En tartışmalı konulardan biri buydu. Ceza alt sınırları infaz yasasına takılmayacak şekilde düzenlensin istedik ama kabul etmediler. O halde cezalara ertelenemez şerhi konulsun kanunda önerisi getirdik, o da olmadı. Verilen tüm cezalar infaz yasası nedeni ile yatar sınırın altında ne yazık ki,” diyor. Paçalı, caydırıcılığın bu denli sınırlı olduğu yasanın somut değişikliklere yol açacağı konusunda kuşkulu: “Hayvana tecavüz edenin, dövüştürenin, işkence edenin, öldürenin bir tek gün girip yatmayacağı bir yasal düzenleme ile kimi nasıl hapse atıp nasıl cezalandıracaksınız? Neresi caydırıcı bu düzenlemenin? Bu muydu beklenen yıllardır? Kâğıt üzerinde verilen ama uygulanamayan hapis cezalarını topluma cezasızlık son bulacak yalanıyla alkışlattılar. Oysa fiili cezasızlık devam ediyor.”

Pet-shop’larda hayvan satışlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin de getirilen kısıtlamalar Paçalı’ya göre göz boyamadan ibaret, zira sorunun kaynağını çözmekten imtina edilmiş. “Yaygın basında bu aldatıcı düzenleme artık hayvanlar mal gibi alınıp satılmayacak algısıyla servis edildi. Oysa yeni düzenleme çok daha berbat. Hayvanlar artık pet-shop’larda vitrinde sergilenemeyecek ancak mobilya seçer gibi kataloglardan kedi köpek seçtirtip satışa devam edecekler,” diyor Paçalı. Bu anlamda aslında değişen hiçbir şey olmadığını vurguluyor. “Üretim merkezlerinde fabrika gibi üretim devam edecek, katalogdan satış dönemi başladı. Bu teklif işkenceyi devam ettirip görünmez kılmayı hedefliyor sadece.”

Hayvan hakları savunucularının üzerinde özellikle durdukları konulardan biri de türcü ifadeler. Paçalı, yasada kullanılan “yasak ırk” kavramının  son derece aldatıcı olduğunu belirtiyor. Oysa yasa teklifi hazırlanırken çalışma bu tanımın kaldırılacağı belirtilmiş. “Yasa hazırlık sürecinde aylarca tartıştık bu konuyu. Komisyon raporuna yansıdı. Ama yapılan düzenleme tüm bu önerilerin uzağında ve tam bir fiyasko. Çenesi güçlü hayvanları silah olarak kullanan, agresif yetiştirenlerin kulağını bile çekmeyen yasa yine istismarcıdan yana oldu, binlerce hayvanı ölüme sürgün etmeyi tercih etti. Bu ırklara mensup hayvanlardan son derece uysal yetişmiş, hiç tehlike arz etmeyenler var.”

Paçalı, söz konusu yaklaşımın “bir katliam hazırlığı” ile eşdeğer olduğunu söylüyor. “Bir ırkı yasaklamak nasıl bir iş bilmezliktir. Üstelik eski yasada bu ırkların hangileri olduğu açıkça belliyken yeni yasadan bu ırkların hangileri olduğu çıkartıldı, bunu belirleme yetkisi de bakanlığa bırakıldı. Kapsamı genişletmek istiyorlar. Bakanlık canının istediğini yasak ilan edecek,” diyor. Oysa, Paçalı’ya göre en makûl çözüm önerisi ruhsatlandırma ve sorumluluğu sahibine yüklemekti. Komisyonda da böyle bir uygulama getirilmesi konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirtiyor. Yasak ve uygulanma şekli ise yasanın ruhuyla bir çelişki yaratıyor: “Daha da ileriye gitmek, mevcut yasadaki yasak tanımına ‘beslenmesi’ kelimesini eklemek akla zarar bir yaklaşım. Kanun güya hayvanları korumayı amaçlıyor ama hayvanları koruma kanunu bir canlının en temel ihtiyacı olan ‘beslenme’ ihtiyacının karşılanmasını yasaklıyor. Açlıktan ölsün istiyor.”

Hayvan hakları savunucuları eski yasadaki işkence, eziyet ve kötü muamele yasaklarının olduğu bölümle ilgili yapılan düzenlemeden de şikâyetçi. Küçücük bir ifade değişikliğinin dahi arkasında ciddi bir hukuki zemin oluşturma kaygısı olduğunu vurguluyor Paçalı ve şöyle devam ediyor: “Mevcut kanunun Madde 14 (a) bendinde yazılı olan ‘acımasız ve zalimce işlem yapmak’ ve (j) bendinde yer alan ‘işkence’ ibaresi madde metninden çıkartıldı ve yerlerine ‘muamelede bulunmak’ ibaresi eklendi. Bu hiç de masum bir değişiklik değil. Bu düzenleme deneysel çalışmalarda sokak hayvanları üzerinde bilinci açık iken, diri diri kesiler, kimyasallara maruz bırakma, yanıklar oluşturma, kırıklar oluşturma, açlık, korku gibi yüksek fiziksel ve psikolojik işkenceleri serbest hâle getirmeyi amaçlıyor.” Hukukî açıdan bu mümkün mü? Paçalı’ya göre evet. “Kelime anlamı bakımından ‘muamele’ bir davranışı, ‘işlem’ ise bir uygulamayı ifade eder. İşlem kelimesini kaldırıp yerine muamele kelimesini getirdiğinizde deneysel çalışmalarda yapılan işlemler cezalandırılamaz hâle geliyor. Hayvanları Koruma Kanunu diye teklif edilen şu rezilliğe bakar mısınız?”

Yaklaşık on yıldır beklenen, bir o kadar süredir tartışılan Hayvanları Koruma Yasası’nı hazırlayan yetkililer ve milletvekilleri hak savunucularının bütün beklentilerini boşa çıkardı. Bu yıllarda hayvan hakları savunuculuğu alanında odağına doğayı ve tüm canlıları alan yaklaşımların yaygınlaştığı bir çağda, Türkiye’de siyasetçiler Hayvan Hakları Yasası adı altında hayvanların yaşama haklarını tamamen garanti altına alan bir bakış açısını benimsemenin çok uzağında. Hayvan hakları savunucuları açısından mücadele yeniden başlıyor, bu sefer yeni yasanın yol açacağı hasarı azaltmak ve yakın gelecekte düzeltilmesini sağlamak için.