12 Mart 2022
Bilirkişi raporu çıkalı dört ay oldu: ‘Bizim İkizdere’miz artık bitti’
Tansu PişkinBilirkişiler İkizdere’de Cengiz Holding’in taş ocağının doğayı tahrip edeceğine dair raporlarını dört ay önce mahkemeye sundu. Ancak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadığı gibi, acele kamulaştırma kararlarıyla şirkete arka çıkıldı
Rize’nin İkizdere ilçesinde yerel halkın yaklaşık bir yıldır eylemlerini sürdürdüğü taş ocağı için bilirkişilerin verdiği “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararının teknik olarak yeterli ve uygun olmadığını belirtmesinin üzerinden neredeyse beş ay geçti ancak hâlâ bir işlem yapılmadı.
Bilirkişi 14 Ekim 2021 tarihli raporunda, proje tanıtım dosyasının eksik ve yetersiz olduğuna dikkat çekmiş, yapılacak taş ocağının ekosisteme zarar verecek yapıda olduğunu kaydetmişti. Raporda vurgulanan bir diğer nokta, alternatif alanlar konusunda yeterince inceleme yapılmadığı ve projenin usulsüz olduğu yönündeydi. Rapor, Cengiz İnşaat’ın projesine karşı aylarca direnen bölge halkı için bir umut kaynağı olsa da yürütmenin durdurulması ve iptal talepleriyle açılan davanın görüldüğü Rize İdare Mahkemesi henüz bir duruşma tarihi dahi açmadı.
Tabii bu sırada önünde yasal olarak hiçbir engel olmayan şirket, çalışmalarına durmak bilmeden devam etti. Önündeki tek engel nöbetlerle, eylemlerle direniş gösteren insanlardı. Köylülerin taş ocağına karşı bir araya geldikleri direniş alanı bir gece acele kamulaştırma kararıyla halkın olmaktan çıkıp Cengiz İnşaat’ın himâyesine geçti. Acele kamulaştırma kararları sadece bu alanla sınırlı kalmadı, sayısını net olarak öğrenemesek de çok sayıda köylünün tarlalarının bulunduğu araziler için de bu karar verildi. Suyu kirlenen, doğası katledilen bölge halkı bir gecede geçim kaynaklarını da kaybetmiş oldu.
Mahkeme ek bilirkişi raporu istedi
Bilirkişi raporuna rağmen mahkemenin adım atmaması üzerine İkizderelilerin avukatlarından Yakup Okumuşoğlu, herhangi bir işlem yapılmamasını gerekçe göstererek dosyada aşama kaydedilmesi, dosyanın tekemmül ettirilmesi talepleriyle çok sayıda dilekçe yazdı. Nihayet mahkeme, Ulaştırma Bakanlığı ve Rize Valiliği’nin dosyaya sunduğu itirazları da göz önüne alarak bir ara karar verdi ve ek bilirkişi raporu alınmasını istedi. Dosya yaklaşık bir ay önce bilirkişiye gitti, ancak bilirkişiler raporu hazırlayamadıklarını söyleyip bir ay ek süre istedi. Vadideki yıkım da bu sürede devam etti.
“Ocak 2021’de açtık davayı, bir yıl geçti üzerinden. İki yıl da yargı süreçlerinde geçer derken istediklerini yine yaparlar. Çünkü Türkiye’de uygulama bu”
“İktidarla yakınlığı ile bilinen Cengiz İnşaat işin içinde. Bu nedenle mahkeme için de oldukça güç bir karar, arada kaldıklarını düşünüyorum,” diyen avukat Yakup Okumuşoğlu, böyle bir durumda hukukun alması gereken tavrı bir kanun maddesiyle hatırlatıyor. “İdari yargılama usul kanunu 27. Maddesinde denir ki ‘etkisi tükenecek işlemlerde idarenin savunması dahi alınmadan yürütmeyi durdurma kararı verilebilir’ Şimdi bütün dünyanın gözü önünde o ağaçlar kesildi. Yerine koymak mümkün mü? Hayır, değil. O kadar dağ taş patlatıldı, hafriyatlar çıkarıldı. Bunu mahkeme duymadı mı? Mutlaka duydu. Ancak bir yürütmeyi durdurma kararı dahi verilemiyor” diyor Okumuşoğlu. “Mahkemeyi de mevcut siyasi konjonktürü de anlıyorum fakat adalet de hukuk da bu değil.”
“Rize İdare Mahkemesi’ni Yeşil Yol’dan tanıdık”
Özellikle Doğu Karadeniz olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nin tamamı çok sık yol, tünel, taş ocağı, maden, hidroelektrik santraller (HES), baraj gibi birçok projeyle gündeme gelirken, bu projelerin en büyüklerinden biri Yeşil Yol’du. Yakup Okumuşoğlu, yaylaları geniş, asfalt yollarla birbirlerine bağlamayı hedefleyen ve yaklaşık 2 bin 600 km uzunluğundaki bu yola karşı açılan davanın da avukatlarından biriydi. Dava dosyası ise yine Rize İdare Mahkemesi tarafından incelenmişti.
Okumuşoğlu’nun aktardığına göre Rize İdare Mahkemesi, Yeşil Yol’un yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle açılan davayı bilirkişi görüşü dahi almadan “yol mera alanlarından geçiyor ve bu alanlarda da vatandaşların hakkı yok” diyerek reddetti. Avukatlar itiraz ederek kararı istinafa taşıdı ve istinaf, idare mahkemesinin kararını kaldırdı.
Dava tekrar başlayınca mahkeme bu defa bilirkişi raporu istedi ancak uzun bir süre keşfe gidilmedi. Nihayet bir sürü dilekçeden sonra bilirkişi incelemesine karar verildi. Rapor, Yeşil Yol projesi hakkında olumsuz görüş verdi ancak mahkeme tıpkı İkizdere’de olduğu gibi uzun bir süre karar vermedi.
Avukatlar projenin yapımının sürdüğünü belirterek “artık yol bitti, karar verin” diye dilekçe verince duruşma yapıldı. Mahkeme hemen karar vereceğini söyledi ancak bu ara kararın ardından da üç aylık bir zaman daha geçti ve karar açıklanana kadar yol bitti. Avukatlar “yol bitti, artık karar verebilirsiniz” deyince mahkeme o beklenen kararını nihayet açıkladı: “Çevreye zarar olabilir ama ekonomik faaliyetler çevreye verilecek zarardan daha önemlidir. Kamu yararı ekonomik faaliyetlerdir” diyen mahkeme en sonunda davayı reddetti. Karar tekrar istinafa taşındı ve istinaf, idare mahkemesinin kararını yine kaldırdı. Rize İdare Mahkemesi bu defa proje için iptal kararı verdi, fakat yol çoktan bitmişti.
“Biz idare mahkemesinin bu pratiklerini biliyoruz” diyen avukat Okumuşoğlu, İkizdere için de benzer bir sürecin işletileceğini öngörüyor. “Zaten üç yılda projenin biteceği söyleniyordu. Biz Ocak 2021’de açtık davayı. Bir yıl geçti üzerinden ve geriye kaldı iki yıl,” diyor. “İki yıl da yargı süreçlerinde geçer derken istediklerini yine yaparlar. Çünkü Türkiye’de uygulama bu.”
Taş ocağı Bakanlığa sunulan ÇED dosyasında yoktu
Projedeki en büyük usulsüzlüklerden bir tanesi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın lojistik liman için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvururken hazırladığı ÇED dosyasında gösterdiği taş ocağı açılmayacağı taahhüdüne karşılık taş ocağı açılması. Bakanlık ÇED dosyasında lojistik liman için ihtiyacı olan taşı, yakın civardaki mevcut izinli ve ruhsatlı taş ocaklarından karayolları nizamnamesine uyarak taşıyacağını beyan ediyordu. Dolayısıyla ÇED kararını veren Çevre Bakanlığı da taş ocağıyla ilgili herhangi bir çevresel değerlendirme yapmadı ve lojistik limanla ilgili “ÇED Olumlu” kararı verdi.
Fakat aynı Ulaştırma Bakanlığı daha sonra Rize Valiliği ile iletişim halinde lojistik liman için taş ocağı açmak istedi ve alanın büyüklüğünü 25 hektarın altında tutarak ÇED sürecinden muaf oldu, “ÇED Gerekli Değildir” kararı aldı. “Koskoca bakanlığın diğer bakanlığa yapmayacağını söyleyip arkasından gidip valilikten taş ocağı izni almak suretiyle yürüttüğü bir faaliyet söz konusu. Yüz kızartıcı. Bunlar bir devletin ciddiyetiyle bağdaşmayacak hareketler,” diyor Okumuşoğlu. “Ne savunma verirlerse versinler hangi piyasa bilimcisinden rapor alırlarsa alsınlar orada bir görüntü var ve hepimiz görüyoruz onu. O görüntüyü bilirkişi raporuyla, ÇED süreciyle, mahkeme kararıyla vesaire kimse açıklayamaz. Kral çıplak.”
“Elimiz kolumuz bağlı, bizim devletimiz de Cengiz’den yana.”
Avukat Okumuşoğlu, bölgede geriye kalan araziler için de acele kamulaştırma girişimlerinin devam ettiğini ve onlarla ilgili ayrıca davalar açtıklarını söylüyor. “Bazen Karayolları yapıyor bu işi bazen de Ulaştırma Bakanlığı. Acele kamulaştırma dediğiniz şey el koyma işi. Milletin arazilerini düşük fiyatlarla ellerinden alıp şirketlere veriyorlar” diyor.
“Bir baktık ki tapulu arazimiz bizim değilmiş…”
Funda Okyar 44 yaşında, İkizdereli bir kadın. Kendisi şu an Tokat’ta yaşasa da her yaz ailesinin yaşadığı köyüne, İkizdere’ye gidiyor. Direniş sürecinde de İkizdere’deymiş Okyar. Hatta geçtiğimiz günlerde maliyeden kendisine gelen bir yazıda o günlerde “sokağa çıkma yasağını deldiği” gerekçesiyle dört ayrı para cezası kesildiğini öğrenmiş. Toplam 3600 lira borç çıkarılmış Funda Okyar’a. Şimdi de annesinin arazileri acele kamulaştırmayla ellerinden alınıyor: “Annem sabaha karşı bir ses duyup dışarı çıkıyor ve jandarmanın etrafı sardığını görüyor. Çalışmaya müdahale edilmesin diye kimseyi evden de çıkarmıyorlar. Bir de bakıyoruz ki sonunda tapulu arazimiz bizim değilmiş.”
Köyde yaşayan insanların bütün varlığı toprakları. “Annemin çayı, patatesi, soğanı, fasulyesi her şeyi vardı. Geçim kaynağıydı orası annemin ve artık yok. Ceviz ağaçlarımızı, üzümlerimizi yok ettiler. Annem artık evi de gidecek diye korkarak bekliyor ama ‘Ölürsem de burada ölürüm bırakmam’ diyor. Bir aylığına İstanbul’a gitse orada bile duramıyor bu kadın,” diyor Okyar. Yaz sonunda Tokat’a geri dönen Okyar, “fotoğrafları gördükçe, yıktıkları yerlere baktıkça çocukluğumuzun gittiğini hissediyoruz” diyor.
Sadece acele kamulaştırma kararları değil. Musluktan akan suyu her türlü ihtiyaçları için kullanan İkizdereliler artık sularını da içemiyor. Okyar’ın söylediğine göre, Ekim 2021’in sonlarında Sağlık Bakanlığı’ndan yetkililer köye gidip sudan numune almış ve su için “kesinlikle kullanılamaz” kararı vermiş. Köylüler artık diğer köylerden su taşıyarak ya da hazır su alarak ihtiyaçlarını karşılıyor: “Ben şu an 44 yaşındayım, doğup büyüdüğüm o yerde bir gün hazır su aldığımı bilmem. Şimdi ya hazır alıyoruz ya da karşı köye gidip el arabasıyla bidonları doldurup taşıyoruz. Hayvanlarımıza da içiremiyoruz bu suyu. Ama elimiz kolumuz bağlı, bizim devletimiz de Cengiz’den yana.”
“Sadece benim 500 cevizimi kesti, öbür komşularınkini demiyorum bile. Bunlardan ne bir kuruş verdi ne de başka bir şey”
80 yaşındaki Terhan Baş ise sabah namazı için kalktığında abdest alırken fark ediyor sudaki kirliliği. “Bizim oranın suyu o kadar güzeldi ki tatlı bir suyu vardı. Bir gün sabah kalktım abdeste ağzıma su verirken bir şeyler geliyor, dilim acıyor. Dedim bakayım toprak, taş. Bizim İkizdere’miz bitti. Millet gelip bizim dereden arabalarla su taşırlardı. Şimdi su içen hasta oluyor. Bizi yıktı kapattı, Allah ocağını yıksın kapatsın onun.”
Baş’ın 60 senedir nice emeklerle ekip biçtiği tarlaları, ağaçları da acele kamulaştırma kararıyla el konulan araziler içinde kalmış. Mart ayının sonunda evini de bırakıp yaylaya gideceğini anlatıyor: “60 senedir biz burada mısır ektik, çay ektik. Büyüklerimiz biraz toprak buldular mı bizi çağırıp derdiler ki gelin şu toprağı koyun da iki mısır olsun orada. Öyle yaptık ne hallerle yaptık biz bu tarlaları. Üzüm diktim, incir diktim, her şeyi yetiştirdim. Sabaha yarım saat kala kalkardık giderdik meşeye, toprağın altını gözümüz görmezdi ellerimizle bula bula ekerdik o bahçeleri. Şimdi geldi kırdı oraları. Sadece benim 500 cevizimi kesti, öbür komşularınkini demiyorum bile. Bunlardan ne bir kuruş verdi ne de başka bir şey. Ağaçları kesti odununu da aldı gitti.”
Baş, İkizdere’nin eski halinden eser kalmadığını söylüyor. “Yolları kestiler. 30-40 araba taş toprak çekiyor. Aramızda 10 metre yok. Şimdi ben burada yatıp nasıl rahat edeyim sesten, kokudan, tozdan. O kadar güzeldi ki bizim orası gelen bayılırdı. Güzel ormanın içiydi, şimdi gör orayı oldu soyulmuş bir dağ. Arazimizi alıp yol ettiler. Evin karşısından yol, altından yol, üstünden yol. Yol baba yol. Mazot kokusundan ne balkonda oturabilirsin ne keyif edebilirsin. Bir evimiz kaldı elimizde. Şimdi Mart ayının sonunda gideceğim, çaylık yok, tarla yok bir şey yok gidip yaylada kalacağım. Benim zamanım geldi ben öleceğim ama çocuklarımı düşünüyorum. O kadar kişinin ahını aldılar illaki bulurlar. Biz görmeyiz ama çocuklarımız görürler.”
Dağıstanlı: Vadinin ruhu yok oldu
Ekolojist Eren Dağıstanlı ise İkizdere’nin geleceği için hâlâ umutlu. Mahkemenin şu an yürütmeyi durdurma kararı vermesi ve kararın hemen uygulanması durumunda “biz el ele verir doğayı yeniden yeşertiriz” diyor. Ancak bölgede artık arıcılık yapılamayacağına emin olduklarını ve derede bir canlı yaşamı kalmadığını da ekliyor. Yıkımın doğal hayatı nasıl etkilediğinin ancak bahar aylarında görülebileceğini belirtiyor Dağıstanlı.
“Dereler kirlendi, hafriyatla dolduruldu. Kestane, kayın, gürgen gibi çok sayıda ağaç yok edildi ve hala yok ediliyor. İnsanlar tozun toprağın içine gömüldü ve kamyonların, yıkımın gürültüsüne hapsedildi. Son olarak da insanların yaz boyu nöbet tuttukları fiili bir direniş alanına döndürdükleri eski bir fabrika alanı olan yer de acele kamulaştırmayla el konularak yıkıldı,” diye özetliyor bölgedeki son durumu. “Büyüleyici bir faunası vardı buranın. Şimdi aynı dağa dönüp baktığında zikzak çıkan çıplak bir yol ve tırmanan iş makinalarından başka bir şey göremiyorsunuz. Vadinin ruhu yok olmuş durumda.”
İkizdere direnişi Nisan 2021’den beri sürüyor
Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılacak olan lojistik liman inşaatında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan taş ocağı için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, ilçedeki İşkencedere Vadisi’nde 22 Mart 2021’de acele kamulaştırma kararı alındı. Bunun üzerine köylüler harekete geçerek, vadinin girişine çadır kurup nöbet tutmaya başlarken, alınan kararı da yargıya taşıdı. Ancak inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz Holding çalışanları 21 Nisan 2021’de vadiye girerek taş ocağı için yol açma çalışmalarına başladı.
Jandarma eşliğinde gelen şirket çalışanları, vadi girişine çadır kurup nöbet tutan vatandaşlardan çadırlarını kaldırmalarını istedi. Nöbet tutan vatandaşların tepkilerine rağmen çadırlar kaldırılırken, jandarma vadi girişine barikat kurdu.
Kısa sürede iş makineleri çalışmaya başlarken, bölge halkı da vadiye akın etti. Vatandaşlar, vadide çalışma yapan firma yetkilerinin herhangi bir izinlerinin olmadığını, yapılan çalışmanın yasa dışı olduğunu söyledi. Direnen köylüler, eylemleriyle iş makinalarının alandan ayrılmasını sağladı.
Kolluk kuvvetleri köylülere sokağa çıkma yasağına uymamaktan dolayı para cezası uyguladı. Köylüler cezalara rağmen direnmeye devam etti. 25 Nisan 2021’de yolları kesilen köylüler orman içlerinden iş makinalarının yanına geldi ve faaliyetin durmasını ve jandarmanın çekilmesini istedi.
Jandarma çekilmedi ve direnişin sürmesi üzerine köylülere biber gazı ile müdahale etti. Müdahale esnasında bazı kadınlar yaralandı, köylüler de gözaltına alındı. Aralarında İkizdere Dernekleri Federasyon Başkanı Ziya Yıldırım’ında olduğu köylüler daha sonra serbest bırakıldı. Köylülere üç günlük sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle de para cezası kesildi.
Direnişe rağmen inşaat sürerken Cengiz İnşaat’ın 3 Mart 2021’de kapasite artışı talebiyle başvuru yaptığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 11. Bölge Müdürlüğü’nün, şirkete yeni bir taşocağı açması için izin verdiği ortaya çıktı. Bu sırada köylüler avukatları aracılığıyla projeyi yargıya taşıdı.
Bilirkişi ne dedi?
Davanın görüldüğü Rize İdare Mahkemesi bilirkişi keşfi yapılmasına karar verdi. Ekim ayında bölgede incelemeler yapan bilirkişiler hazırladığı raporu 14 Ekim 2021’de mahkemeye sundu. Raporda, şirketin sunduğu proje tanıtım dosyasının (PTD) eksik ve yetersiz olduğuna, madenin bölgenin ekosistemine zarar verileceğine dikkat çekildi.
PTD’de bölgedeki orman varlığına ilişkin eksik bilgiler yer aldığını belirten bilirkişiler, dosyada yer almayan Kızılçam gibi 20’nin üzerinde yapraklı ağaç bulunduğunu ve oluşacak tahribatın yöre halkı açısından yaşam alanları yönüyle kabul edilemez olduğunu vurguladı. Faaliyet sonrasında ise bölgenin ağaçlandırılması süreci ile ilgili yeterli bilgi olmadığı ifade edildi.
Bilirkişiler, arazinin eğimli olması erozyon riski taşıdığını ve bitki örtüsünün kaldırılması riski artırdığını belirtti. Ayrıca PTD’de, yer altı ve yer üstü sularına ilişkin bilgilerin bilimsel ve teknik anlamda eksik olduğu ifade edildi.
Cengiz Holding’in açmak istediği taş ocağı, doğal sit alanı olan İkizdere-İşkencedere Vadisi’nde yer alıyor. Vadi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Termal ve Kış Turizmi Yeni Destinasyonu” olarak belirlenmiş durumda. Yörede bir yandan da Bakanlık tarafından “örnek yayla” modeli uygulanacak. Dolayısıyla bölge hem örnek yayla hem doğal sit alanı hem de turizm alanı olarak geçiyor. Ünlü Anzer ballarının yapıldığı Anzer Yaylası, Çamlık Mesiresi, Çağrankaya Yaylaları ve Ovit sınırları da İkizdere içinde yer alıyor.
İlçenin ekonomisi genel olarak tarıma dayalı. Başlıca tarım ürünleri çay ve patates ancak az miktarda kivi, mısır, armut ve fındık da yetiştiriliyor. Yaylacılık metoduyla sığır ve koyun beslenirken arıcılık da bölgedeki bir diğer geçim kaynağı. Dünyada koruma altında olan 200 vadiden biri olan ve Cengiz İnşaat tarafından taş ocağı için kullanılacak olan İkizdere Vadisi’nde altı adet Hidroelektrik Santrali çalışırken, iki taş ocağı da aktif olarak faaliyette.