20 Mayıs 2021
İkizdere direnişi: Karadeniz’de doğa talanının resmi
Tansu PişkinTürkiye’de doğa mücadelesinin kalbi haftalardır Rize’nin İkizdere ilçesinde atıyor. Cengiz Holding’in taş ocağı inşaatına karşı direnmekte kararlı olan İkizdereliler hükümete şu sözlerle sesleniyor: Doğanın siyaseti olmaz
“Az önce kendi tapulu arazimizin bahçesinde türkü söyledik hep beraber. Jandarmalardan biri hemen telefon görüşmesi yaptı. Özel tim yığıldı ardından. Duyuyor musunuz bilmiyorum, anons geçiliyor. Bize kendi evimizin bahçesinden dağılmamız gerektiğini, gitmezsek müdahale edeceklerini söylüyorlar.”
Rize, İkizdere’de haftalardır Cengiz Holding ve şirketin desteğini arkasına aldığı AKP hükümeti ortaklığında yürütülen taş ocağı projesine karşı direnenlerden, ağacın kesilmesine ağaca çıkarak engel olan Zeynep Baş ile görüşmemiz esnasında yaşandı bu konuşma.
İyidere sahiline yapılacak olan lojistik limanın inşaatında kullanılmak üzere “ihtiyaç duyulduğu” gerekçesiyle açılacak taş ocağına karşı İkizdere halkının direnişi bir aydır devam ediyor.
Köylülerin büyük bir kararlılıkla yürüttüğü mücadele karşısında Cengiz Holding ısrarla, hız kesmeden ağaç kesme çalışmalarını sürdürüyor. Yurttaşların tepkisi dinmeyince hükümet de Cengiz Holding’in yanında seferber oldu. Köyde 16 Mayıs’ta Rize Valiliği kararıyla “kısmî olağanüstü hâl (OHAL)” ilan edildi. Yürüyüş ve basın açıklaması yapmak 15 gün süreyle yasaklandı.
Zeynep Baş ile yaptığımız görüşme de bu kısmî OHAL sürecinde gerçekleşti. “Öyle bir OHAL ki kendi evimizin önünde türkü söylememiz yasak,” dedi Baş.
İkizdereli kadınlar anlatıyor
İkizdere’de direnişin başladığı ilk günden bugüne ağaçların tepesinde, dere eteğinde, dozer önünde hep en çok kadınları gördük. Jandarma müdahalesiyle beraber bu kadınların yerlerde sürüklendiğini ve gözaltına alındığını da… Yaşam alanlarına sahip çıkmak, geçim kaynaklarını korumak için her zorluğu göze alan kadınlar Zeynep Baş ve Nazire’nin ağzından İkizdere direnişini dinledik. Söz İkizdereli kadınlarda:
Zeynep Baş: Doğanın siyaseti olmaz
“Yaşam alanlarımızın, organik çay bahçelerimizin, derelerimizin yok olmasını, doğamızın katledilmesini istemiyoruz. Toz bulutu içerisinde yaşamak, kirli hava solumak istemiyoruz. Bizler suyumuzu derelerimizden alıp içiyoruz. Şu anda sularımız kirli akıyor. Çoğumuzun geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Yoğurdumuzu, peynirimizi, sütümüzü hazır almayız, kendimiz yaparız. Zengin insanlar değiliz biz, her şeyimizi doğadan kazanıyoruz. Dolayısıyla yaşam alanımızı terk etmek, geçim kaynaklarımızı bırakmak, bir santimetrenin dahi yok edilmesini istemiyoruz.
“Hükümet buraya göz koydu ama biz burayı vermeyeceğiz. Buradaki tavır bir oy veya parti meselesi değil. Doğanın siyaseti olmaz. İkizdere için birçok şey söylediler. Doğru, İkizdere yüzde 95 civarında AKP’ye oy vermiş bir bölge ama bu demek değil ki doğasını savunmayacak.
“Öyle bir OHAL ki evimizin önünde türkü söylememiz yasak”
“Dolayısıyla hükümetin tavrını doğru bulmuyoruz, mana da veremiyoruz, çocukluğumuzu bizden almasınlar. Atalarımızdan kalan mirasımız, kendi çocuklarımıza da bırakacağımız yerler bunlar. Cumhurbaşkanımızın bu alanı görse böyle bir doğa katliamına izin vereceğini de düşünmüyoruz hiçbirimiz.”
Nazire: Allah’ın yarattığını kul yapamaz ki
“Biz çocukken deprem nedir bilmezdik, yıllar önce hemen evimizin 100 metre ötesinde bir taş ocağı açtılar. Orada patlattıkları dinamitler yüzünden depremi yaşadık, bütün eşyalarımız gitti. Yabani hayvanlar ormanda barınamadığı için köyün merkezine indi. Hem hayvanlar yuvasından oldu hem de bizler ne geceleri ne gündüzleri rahatça sokağa çıkamadık. Bu taş ocağının da başımıza aynı şeyleri getireceğini biliyoruz. Suyumuz, tarım alanlarımız yok olacak evimizde rahat oturamayacağız. Şu anda patlama olmadığı halde biz o kepçelerin sesinden bile uyuyamıyoruz. Sabaha kadar çalışıyorlar, hiçbir şekilde huzurumuz yok. Gece kalkıyoruz su içmeye, bakıyoruz su yok. Derelerimizi kurutuyorlar. Her türlü korkunç şeyi yaşatıyorlar bize burada. Çocukluğumuzun geçtiği yerleri talan ediyorlar.
“Ağaç dikeceksin ama kaç yılda büyüyecek o ağaç? 250 yaşında ağacımız var burada. Şimdi ekseniz ağacı, hangimiz görecek onu bir daha?”
“Ulaştırma Bakanı geldiğinde biz ona sadece üç tane soru sorduk. Neden burayı seçtiklerini, açılmış taş ocaklarından neden almadıklarını, yukarılardaki kullanılmayan çorak arazilerden neden taş alınmadığını öğrenmek istedik. Bakan bizi dinlemedi bile ama biz onu yuhalamışız gibi gösterildi. Biz sadece derelerimize, vadimize dokunulmamasını istedik, bir saygısızlık yapmadık. Biz devlete karşı gelmiyoruz, sadece doğamızı korumak istiyoruz.
“Benim annem yaz kış orada yaşıyor. Çayla, mısırla, hayvancılıkla geçiniyor. Bugüne kadar devletten yardım beklemeden ayakları üstünde kavrulan bir insan. Şimdi diyorlar ki onları yok edip düzelteceğiz. Ama Allah’ın yarattığını kul yapamaz ki. Ağaç dikeceksin ama kaç yılda büyüyecek o ağaç? Orada sadece çam ağacı yok ki; gürgen var, kestane var, ceviz ağaçları, meyve ağaçları var. Şimdi hepsi gitti. 250 yaşında ağacımız var bizim burada. Şimdi ekseniz ağacı, hangimiz görecek onu bir daha? Zaten bugüne kadar hangi taş ocağında rehabilitasyon yapılmış? Onlar yapana kadar bizim burada yaşayacaklarımız ne olacak? Yağmur yağmadığı halde her gün heyelan oluyor burada. Yağmur yapınca dağ olduğu gibi aşağı gelecek, ne yapacağız biz?”
İkizdere’nin siyaseti
Yaşadıkları toprakları savunan kadınlar “doğanın siyaseti olmaz” dese de, hükümet bugüne kadar Türkiye’nin dört bir yanında kamu yararıyla çelişen sayısız projeyi ısrarla destekledi. Doğal kaynakları korumak yerine kazanç sağlamanın yolları arandığında, işin içine siyasetin girmesi de kaçınılmaz oluyor.
Nitekim İkizdere’deki taş ocağı projesinde ortaya çıkarılan usulsüzlükler bunun en canlı kanıtı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Ali Öztunç’un kamuoyu ile paylaştığı bir belge gösterdi ki taş ocağı projesinin sahibi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı. Bakanlık iletişim adresi olarak ise Cengiz Holding’in mail adresini gösteriyor…
Ali Öztunç: Talan projesi
CHP Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztunç, direnişe destek vermek için bölgeye ziyarette de bulundu, burada köylüleri dinledi ve onlarla nöbet tuttu. “Ben ilk gittiğimde bir şelale vardı bölgede, artık o şelale yok. Yolu açmak için ağaçların hepsini kestiler. Şu an varmak istedikleri yere sadece 200 metrelik bir mesafeleri kaldı,” diyen Öztunç, bölge halkının direnişinin siyasi görüş fark etmeksizin sürdüğünü ancak hükümetin hiçbir şekilde dinlemediğini belirtiyor:“Çünkü hükümetin gözünde Mehmet Cengiz, Rize’den daha değerli, Rize’den daha büyük, hatta Türkiye’den dahi daha büyük.”
“Bakan araştırma yaptıklarını, en iyi taşın burada olduğunu söyledi; ÇED raporunda alan araştırmasına gerek olmadığına dair bir ibare gördük”
Öztunç projedeki usulsüzleri ise şu sözlerle özetledi: “Son 8-10 yıldır AKP özellikle Karadeniz’e göz dikmiş durumda. Karadeniz Bölgesi’ndeki pek çok vadide, derede yatırımlara izin verdiler. Bir çayın üzerinde beş ya da altı HES projesi olduğuna dahi şahit oluyoruz. Yeşil Yol projesinden hidroelektrik santrallere (HES) taş ocaklarından altın madenlerine kadar bunların tamamı Karadeniz’i talan etme projesidir. İkizdere de tabii ki bunların içinde. Lojistik limanı projesi yapılabilir fakat başka yer yokmuş gibi ihtiyaç olan taşı ısrarla tarımın, hayvancılığın yoğun yapıldığı, yaşam alanı olan bir yerden yapmak istiyorlar. Halk direniş halinde fakat hükümetten hiçbir şekilde geri adım yok.
“Öte yandan her gün yeni bir skandalla karşılaşıyoruz. Bakan önce araştırma yaptıklarını, en iyi taşın burada olduğunu söyledi; ÇED raporunda alan araştırmasına gerek olmadığına dair bir ibare gördük. Lojistik limanında 8 bin kişinin çalışacağını ve bu yüzden mecbur olduklarını söyledi; limanın ÇED raporunda 300 kişi yazdığını gördük. Kendisinin bakan olarak Cengiz Holding adına dilekçe verdiğini ortaya çıkarttık, ona cevap dahi vermedi. Ancak belli ki Cengiz Holding çok bastırıyor ve onu kırmamak için Bakanlık böylesine güzel bir bölgeyi talan ediyor.
“Sadece Karadeniz değil sahil bölgelerinin tamamına göz dikmiş durumdalar. Bodrum’da 1 milyon metrekarelik bir araziyi, Datça’da Kargı Koyu’nu özelleştirmeye açtılar, sanayi tesislerinin tamamını sattılar… 128 milyar doları buharlaştırdıkları için para arıyorlar. Bulamayınca da elde kalan koyları, ormanları satıyorlar.”
Murat Çepni: İnsanlar işleriyle tehdit edildi
Aslen İkizdereli olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili ve Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Murat Çepni ise dozerlerin jandarma eşliğinde köye girmeye başladığı 23 Nisan’dan itibaren bir hafta boyunca köylülerin yanında kaldı.
İkizdere köyünün Eskencidere Vadisi’nin bir kolu olduğunu söyleyen Çepni, vadinin birbirine bağladığı iki köyde yaşayanların arıcılıkla, hayvancılıkla ve tarımla geçimini sağladığını, aynı zamanda köylüler içme suyunu da bu vadiden karşıladığını hatırlattı.
“Karadeniz sahil yolu, HES’ler, Yeşil Yol, taş ocakları, dolgu limanlar… Karadeniz bir saldırı konseptiyle karşı karşıya”
Çepni, proje sürecine ilişkin bir diğer usulsüzlüğe de dikkat çekti. Bundan iki yıl önce başka bir şirket aynı yerde taş ocağı açmak istedi. Ancak şirket proje dosyasına İkizdere’den değil de İzmir’de ağaçsız, düz bir araziden fotoğraflar koydu. Projeye itiraz edilmesiyle başlayan mahkeme sürecinde fotoğrafların başka bir yere ait olduğu anlaşılınca yürütmeyi durdurma kararı verildi. Aynı yerde iki yıl sonra, bugün, Cengiz Holding çalışmalarına başlamış oldu.
Çepni, İkizdere’de 23 Nisan’dan itibaren başlayan direnişi, Karadeniz’de yıllardır süren doğa talanını şu sözlerle anlattı:
“23 Nisan’da dozerler alana girmeden önce köylüler köyün girişinde projeye karşı çadırlarla bir direniş alanı kurmuştu. Dozerler 23 Nisan’da o günkü sokağa çıkma kısıtlamasını fırsat bilerek çalışmaya başladı ve yollar jandarma tarafından tutuldu. Köylüler dağlardan alana geldi. 3-4 gün boyunca dozerin çalışması bu şekilde engellendi. Çok yoğun bir asker ablukası yaşandı. Dozer çalıştırılmak istendi. Karşımızda şirketten ya da devletten bir muhatap da yoktu. Sadece askerler ve dozer vardı. 26 Nisan’da köylülere gazlı ve fiili bir saldırı gerçekleşti. Altı köylü gözaltına alındı. Yaşlı insanlar yerlerde sürüklendi, yaralandılar. Saldırıdan sonra her gün asker ablukası biraz daha arttırıldı. Köylülerin alana gelişi zorlaştırıldı. İnsanlara evlerinin bahçelerinde olmalarına rağmen kısıtlamadan ötürü para cezaları yazıldı. Karakol görevlileri köylüleri işleriyle ve kazançlarıyla tehdit etmeye başladı. Her türlü kirli yöntem devreye sokuldu.”
“Bu taş ocağı da yapıldığı takdirde vadideki çay üretimi, bal üretimi bitmiş olacak”
“Karadeniz’i betonlaştırdılar”
İkizdere’nin sadece taş ocaklarıyla değil genel bir talanla karşı karşıya olduğunu söyleyen Çepni, Karadeniz’in derelerini tutan HES’lerden, “duble yol” çalışmalarıyla ile delinen dağlardan, açılan tünellerden de söz etti.
Karadeniz’de korkunç bir inşaat yükü ve orman katliamı yaşandığını vurguladı ve ekledi:
“Bu taş ocağı da yapıldığı takdirde vadideki çay üretimi, bal üretimi bitmiş olacak. Su zaten çalışma başlar başlamaz kirlendi ve son noktada dere tamamen kapandı. İki yıl boyunca burası tamamen bir inşaat alanına dönecek.
“Karadeniz sahil yolu, HES’ler, Yeşil Yol, taş ocakları, dolgu limanlar… Karadeniz bir saldırı konseptiyle karşı karşıya. Tümden betonlaştırılmış ve peşkeş çekilmiş bir halde. İnsanlar yoksullaşıyor. Tarım ve hayvancılık bitme aşamasına gelmiş. Hiçbir yatırımın olmadığı tam tersi insanların göç etmek zorunda kaldığı bir bölge. Ama AKP iktidarı her yerde olduğu gibi Karadeniz’de de nerede bir ağaç bir su görse orayı ranta çevirmek için kırk dereden su getiriyor. Şirketler para kazansın, palazlansın diye halkı açlığa, yoksulluğa mahkûm eden bir siyaset sahibi AKP.”
“Bakanlık şirketleşmiş”
Sahte bir fotoğrafla başlanan işin, yıllar sonra başka bir şirket tarafından, bu defa bilgilendirme dahi yapılmadan devralındığını vurgulayan Çepni, bölgeye gelen yetkililerin tavır ve tutumlarına da değindi:
“Yetkililer köylülere sadece iki yıl kalacaklarını, ondan sonra da bölgedeki tahribatı ‘rehabilite edeceklerini’ söylediler ve oradaki insanlar için bu ocağın bir iş imkânı olduğu gibi aşağılayıcı, onur kırıcı tekliflerde bulundular. İnsanlar ‘burada doğduk, burada yaşıyoruz, karnımızı burada doyuruyoruz’ demelerine rağmen onlar yapılacak olan lojistik liman inşaatını bir devlet bekası hâline getirdiler.”
“Hangi proje olursa olsun hangi yatırım olursa olsun doğanın ve insanların yaşamlarını sıkıntıya sokacaksa eğer, o projeyi savunmak mümkün değil. İnsanların yaşam alanlarını, geleceğini yok eden, ekosistemi yok eden bir projeyi devlet savunmamalıdır. Devlet ormanları korumakla yükümlüdür. Tam tersi olması gerekirken insanlar ormanları, tarımı devletten korumaya çalışıyor. Ortada bir şirket de yok çünkü bunun devlet projesi olduğunu söylüyorlar. Bakanlık şirketleşmiş, şirket bakanlık hâline gelmiş demektir bu.”
Talan 90’larda başladı
İkizdere direnişi en çok da Karadeniz’de yıllardır devam eden doğa talanı sonucunda meydana gelen sellerin, heyelanların, yıkımların, kayıpların geniş bir tablosunu önümüze koyması açısından sarsıcı oldu. HES’lerdi, madendi, yoldu derken bitmeyen inşaat hâli, daralan yaşam alanları bir şekilde herkesi ses çıkarmaya itti. Karadeniz’de 1990’lardan itibaren başlayan ve bugün İkizdere ile “bak bu da olmuştu” diye hatırladığımız o tablonun ayrıntılarını yazar ve ekolojist Cemil Aksu anlattı:
“Karadeniz’de artık tarımın son demlerinin yaşandığı bir süreç hâkim. 12 Eylül’den beri tarıma verilen destekler kesildiği için çay tarımı da fındık tarımı da ve bu ikisi altında teşvik edilen kivi üretimi gibi tarımsal faaliyetler de Karadeniz’in geçimini sağlayamadı. Bu yüzden birçok köy boşalmış ya da yazlık hâline dönüşmüş durumda.
“Cengiz Holding, Kolin gibi birçok şirketin devletten aldığı ihalelerle zengin olma macerasının başlangıç noktası Karadeniz sahil yoluydu”
“Şu an taş ocağının etkileyeceği köy ise yaz kış dolu olan bir köy ve vadideki en büyük köylerden birisi. Bu açıdan köylülerin son tarım alanlarını yok olmasını kaygı ve tepkiyle karşılamalarını anlamak gerekiyor. Orada sadece bir çevre direnişi yok aslında, emekçi köylüler yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını koruma mücadelesi veriyor.
“Kirazlıyayla’dan Bodrum’a kadar ülkenin birçok yerinde verilen mücadeleler hem çevre hem emekçi halk mücadelesi aslında. Karadeniz açısından ise İkizdere’deki bu isyan yılların birikimini ifade ediyor. İkizdere vadisinde şu an neredeyse 15 tane HES var. 2005’ten beri başlayan bu HES’lerin yapımı sırasında da bir sürü tüneller açıldı, yan yollar yapıldı. Bu liman projesi için de aynı şey geçerli. Şirketler kendi alacakları paraları yüksek göstermek için bir sürü keyfî düzenlemeler yapıyor ve bunu da çok rahatlıkla ilgili bakanlıklarda, çevre ve şehircilik il müdürlüklerinde onaylattırabiliyorlar. İkizdere şu an tam bir talan vadisi durumunda. Tünellerden etrafınızdaki doğayı bile göremiyorsunuz ve bu İkizdere’de 2005’ten beri sürüyor.
“Mesut Yılmaz döneminde başlatılan Karadeniz sahil yolu projesi vardı. Denize dolgu yapılarak yol inşa edildi. O dönemde birçok bilim insanı raporlarla projeye itiraz etti. Sahilde dolgu yapılması yerine kuzeyde yol yapılması ya da karayolu yerine demiryolu gibi önerilerde bulundular. Siyasi iktidar Karadeniz’i doldurmayı tercih etti ve bu krizin hikâyesi de orada başladı. Karadeniz sahil yolunda yapılan yolsuzluklardan dolayı o dönemin bir bakanı Yüce Divan’da yargılandı. Fakat sonuçta Karadeniz sahil yolu açıldığı zaman da yine bir bakan ‘yanlış bir projeydi ama çok para harcandığı için biz de bitirmek zorunda kaldık,’ diye bir açıklama yaptı.
“İkizdere’de taş ocağı açılması tamamen Cengiz Holding’in iş ritmine göre verilmiş bir karar. İdare, Cengiz Holding’in boş kalmaması için uğraşıyor”
“İşte bugün karşımızda olan Cengiz Holding, Kolin gibi birçok şirketin devletten aldığı ihalelerle zengin olma macerasının başlangıç noktası da Karadeniz sahil yoluydu. Bu yol toplamda üç etapken 13 etaba bölünerek hiçbir ihale kanununa uyulmadan 13 şirkete dağıtıldı ve bu şirketler bu yol üzerinden zenginleşmeye başladı. Ardından, Karadeniz’de hem bilime akla hem de ekolojiye aykırı projelerin arkası kesilmedi. Yol bitti, HES’ler başladı, Giresun’da deniz doldurularak havaalanı yapıldı, şimdi Rize’de aynı şekilde bir havaalanı yapılıyor… yani 90’lardan beri Karadeniz’de dolgu yapılıyor ve bunu yapmak için de envai çeşit bitkinin, canlının yuvası olan vadilerde taş ocağı gibi tarumar etme yöntemleri kullanılıyor.”
“Bütün projeler durmalı”
Aksu, yetkililerin tüm açıklamalarında ısrarla vurguladıkları “rehabilitasyon” söylemlerine de değindi ve Türkiye’de bugüne kadar taş ocağı ya da maden ocağı gibi orman alanlarında tahribat yaratan projelerden sonra hiçbir ıslah çalışması yapılmadığını, “rehabilite edeceğiz” sözlerinin “açık açık yalan söylemek” olduğunu ifade etti.
“Zararın neresinden dönülse kardır denilerek tüm projeler durdurulmalı,” diyen Aksu, felaketlerin önüne ancak bu şekilde geçilebileceğini söyledi:
“İkizdere’de taş ocağı açılması tamamen Cengiz Holding’in iş ritmine göre verilmiş bir karardır. Rize-Artvin Havalimanı dolgusu bitti, artık üst yapının inşa sürecine gelindi ve hemen İyidere Lojistik Limanı devreye sokuldu. İdare, Cengiz Holding’in boş kalmaması için uğraşıyor. Bugün artık İkizdere’de şu gerçek görüldü; Cengiz değil hükümet var. Jandarmasıyla, bakanlarıyla, bürokratlarıyla hatta yandaş medyasıyla hükümet orada. Bugün İkizdere’de katliam yapan Cengiz Holding değil bizzat hükümettir.
“Karadeniz yıllardır AKP’ye en çok oy veren bölge oldu ama şimdi görüyoruz ki AKP’ye verilen desteğin bedelini ödüyor. Kaybolan doğayla, her sağanaktan sonra oluşan sel felaketiyle biz bunu ödüyoruz ve ödemeye de devam edeceğiz. Karadeniz daha kıyamet yaşayacak, bu artık kaçınılmaz. Doğadan ne alırsan doğa onu senden geri alır. Kırk yıl uğraşır bir bina yaparsınız dört dakika sallantıda o bina canınla birlikte gider. Biz bunu Rize’de, Trabzon’da, Giresun’da yaşadık. Dolayısıyla bu iktidara, bu iktidarın yanlış politikalarına desteğin bedeli Karadeniz’e ağır oldu ve olmaya da devam edecek. Susuzluğun, sellerin, orman katliamının önünü açan bu felaketlerden kaçınmanın tek yolu da doğa talanı temalı tüm projelerin durdurulmasıdır.”
Cumhurbaşkanı kararıyla acele kamulaştırma
Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı İyidere sahiline yapılması planlanan lojistik liman için 2020’de ihaleye çıkıldı. İhaleyi 1 milyar 719 milyon lira karşılığında iktidara yakınlığıyla bilinen Cengiz İnşaat ve Yapı&Yapı A.Ş. ortaklığı kazandı.
Projede deniz dolgusu öngörülüyordu. Bu nedenle ham madde temini için taş ocakları ve bağlantı yoluna ihtiyaç duyuldu. Ham madde ihtiyacının karşılanabilmesi için Eskencidere Vadisi’nde bulunan Cevizlik ve Gürdere köylerinde 17 adet parsel için acele kamulaştırma kararı çıkarıldı. Karar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla 19 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bunun üzerine köylüler harekete geçerek, vadinin girişine çadır kurup nöbet tutmaya başlarken, alınan kararı da yargıya taşıdı. Ancak inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz Holding çalışanları 21 Nisan’da jandarma eşliğinde vadiye girerek taş ocağı için yol açma çalışmalarına başladı.
Vadi girişine barikat kuran jandarma köylülerin alana girişini engelledi. Direniş süresince köylülere gazlı ve fiili müdahaleler gerçekleşti. Gözaltına alınanlar oldu, birçok kişiye de koronavirüs tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasına uymadığı gerekçesiyle para cezası kesildi.
Bu sırada Cengiz İnşaat’ın 3 Mart 2021’de kapasite artışı talebiyle başvuru yaptığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 11. Bölge Müdürlüğü’nün, şirkete yeni bir taş ocağı açması için izin verdiği ortaya çıktı.
Eylemlere rağmen çalışmalarına aralıksız devam eden Cengiz İnşaat, konuya ilişkin ilk kez yaptığı yazılı açıklamasında “hammadde temin edilmesi planlanan” taş ocağının yerinin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından seçildiğini söyledi.
İkizdere-Eskencidere Vadisi dünyada koruma altındaki 200 vadiden biri ve aynı zamanda doğal sit alanı
İkizdere’de direnen halk için “marjinal gruplar” ifadesini kullanan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu da 10 Mayıs’ta köylüleri ikna etmek için bölgeye gitti. “İkizdere Lojistik Limanı için almamız gereken en uygun taşın olduğu bölgede yaşayan bazı vatandaşlarımızın rahatsızlığı oldu,” diyen Karaismailoğlu, “Eğer 10 tane ağaç etkilenecekse yerine 100 tane ağaç ekeceğiz. 13,5 hektarlık bir alanda liman için olmazsa olmaz olan taşın dolgusu için burası kullanılıp, iki yılı doldurmadan buradan çıkmayı taahhüt ediyoruz,” diye konuştu.
Karaismailoğlu bölgeden protestoyla uğurlandı, sonra da halkın kandırılmaya çalışıldığını öne sürdü.
Rize Valiliği 16 Mayıs’ta İkizdere ilçesi sınırlarında polis ve jandarma sorumluluk bölgelerinin tamamında “kamu düzeninin sağlanması” gerekçesiyle eylem ve etkinlikleri 15 gün süreyle yasakladığını duyurdu.
İkizdere neden önemli?
İkizdere-Eskencidere Vadisi Türkiye’nin eşsiz doğal alanlarından biri. Dünyada koruma altındaki 200 vadi arasında ve aynı zamanda doğal sit alanı. Ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Termal ve Kış Turizmi Yeni Destinasyonu” olarak belirlenmiş durumda. Yörede bakanlık tarafından “örnek yayla” modeli uygulanması planlanıyor.
Dolayısıyla bölge hem örnek yayla hem doğal sit alanı hem de turizm alanı olarak geçiyor. Ünlü Anzer ballarının yapıldığı Anzer Yaylası, Çamlık Mesiresi, Çağrankaya Yaylaları ve Ovit Dağı da İkizdere içinde yer alıyor.
İlçenin ekonomisi genel olarak tarıma dayalı. Başlıca tarım ürünleri çay ve patates ancak az miktarda kivi, mısır, armut ve fındık da yetiştiriliyor. Yaylacılık metoduyla sığır ve koyun beslenirken arıcılık da bölgedeki bir diğer geçim kaynağı.
Vadide şu anda faal 15 adet HES, iki adet de taş ocağı bulunuyor.