16 Mart 2022
BM İklim Değişikliği Paneli: Kısa vadeli politikalar 1.5°C hedefi için yetersiz
Seda KaratabanoğluIPCC’nin son raporunu değerlendiren CAN Europe Direktörü Martinelli: “Tüm dünyada sivillerin acı çektiği bu korkunç günlerde daha fazla insani felaket istemiyoruz. 1.5°C hedefinde kalmak, olumsuz iklim etkilerini büyük ölçüde sınırlayabilir”
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık” başlıklı raporu, yerkürenin sera gazlarının etkisiyle ısınması sonucu iklim felaketlerinin gün geçtikçe arttığına dair bilimsel verilere dayalı son derece ciddi bulgular ortaya koydu. Rapora göre 2008’den bu yana, yıkıcı sel ve fırtınalar her yıl 20 milyondan fazla insanı yerinden etti. Günümüzde, dünya nüfusunun yarısı yılda, en az bir ay su güvencesizliği ile karşı karşıya. Orman yangınları, birden fazla bölgede geçmişe göre daha geniş alanlarda etkili oluyor ve onarılması imkânsız zararlara yol açıyor. Yakıcı kuraklıklar, aşırı sıcaklıklar ve rekor düzeyde sel felaketleri şimdiden milyonlarca insanın gıda güvenliğini ve geçim kaynaklarını tehdit ediyor.
Birleşmiş Milletler’in oluşturduğu IPCC’nin iklim kriziyle ilgili 34 binden fazla yeni bilimsel çalışmayı bir araya getirerek hazırladığı rapor, çok geniş bir ortak kabulü yansıtması açısından büyük öneme sahip. Farklı alanlardan 270 bilim insanının katkılarıyla hazırlanan ve 195 hükümet tarafından onaylanan rapor, 14-26 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirilen genel kurul oturumunun ardından kamuoyuna sunuldu.
➀ Rapor ne diyor?
İklim krizinin ekosistemler ve toplumlar üzerindeki etkilerinin incelendiği raporda, önceki IPCC değerlendirmelerine göre bu kez çözümlere daha fazla odaklanılıyor. IPCC ayrıca farklı çalışma alanları arasındaki entegrasyonu arttırmayı de önemsiyor. Raporda yer verilen, iklim değişikliğindeki riskleri değerlendirmeyi sağlayacak birçok bilgi, paleoiklim başta olmak üzere çeşitli bilim dallarının ortak çalışması ve gözlemler sonucu kaleme alınmış. Buna ek olarak raporu hazırlayanlar sürdürülebilir, esnek ve adil bir gelecek zemininde iklimle ilişkili riskleri azaltmaya yönelik adımlar öneriyor. Bilim insanları ayrıca artan emisyonların insanlar ve çevre için oluşturduğu risklere de dikkat çekiyor.
➁ Nasıl bir iklim politikası olmalı?
Raporda yapılan en önemli uyarı iklim politikalarının kapsamıyla ilgili. Şu anda 1.1°C olan küresel ısınma artışını 1.5°C’de tutmak için hayata geçirilecek kısa vadeli eylemlerin yeterli olmayacağı vurgulanıyor. Bu politikalarla insan yaşamında ve ekosistemlerde iklim değişikliği kaynaklı yaşanan kayıpların daha yüksek ısınma seviyelerine göre önemli ölçüde azalabileceği belirtiliyor. Ancak tüm kayıpları ortadan kaldırmak için çok da uzun soluklu stratejiler gerektiğine dikkat çekiliyor. Hâlen yürütülmekte olan emisyon politikaları ve taahhütler ise hayli yetersiz. Zira bilim insanları, bu politikaların olduğu gibi uygulanmasının dünyayı yaklaşık 2.3-2.7°C ısınma noktasına getireceğini söylüyor.
“Ukrayna’da, Rusya’da, bölgede ve tüm dünyada sivillerin acı çektiği bu korkunç günlerde, daha fazla insani felaket istemiyoruz. IPCC raporu çok net: 1.5°C hedefinde kalmak, olumsuz iklim etkilerini büyük ölçüde sınırlayabilir”
Görüşlerini Gezegen ile paylaşan İklim Eylem Ağı (CAN) Europe’a göre iklim krizi uzak bir gelecek değil, günümüzün gerçeği. Kaybedecek zaman yok, ve zaman gün geçtikçe daralıyor. IPCC raporunu, iklim krizini gezegendeki tüm insanları ve doğanın yaşamı nasıl etkilediğine dair en kapsamlı belge olarak tanımlayan CAN Europe, karbondiyoksit ve diğer ısı tutucu emisyonların, hükümetlerin Paris Anlaşması kapsamında kabul ettiği 1,5°C sınırı içinde tutmayı mümkün kılacak şekilde hızlı hareket edilmesi gerektiğini vurguluyor. Kuruluş ayrıca tüm ülkelere, hükümetlerdeki karar vericilere ve Avrupa’daki tüm şirketlere, fosil yakıtlardan arındırılmış bir enerji sistemine hızla geçiş yapmaları için eylem çağrısında bulunuyor.
CAN Europe Direktörü Chiara Martinelli de Gezegen’e yaptığı açıklamada durumun aciliyetine dikkat çekiyor: “Ukrayna’da, Rusya’da, bölgede ve tüm dünyada sivillerin acı çektiği bu korkunç günlerde, daha fazla insani felaket istemiyoruz. İklim değişikliğinin etkilerine ilişkin yeni IPCC raporu çok net: 1.5°C hedefinde kalmak, olumsuz iklim etkilerini büyük ölçüde sınırlayabilir.” IPCC raporunda üç milyardan fazla insanın çok hassas koşullarda yaşadığı ve etkilerin önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde artacağı sonucuna varıldığını söyleyen Martinelli, “gelişmiş ülkeler, iklim değişikliğinin etkilerinin ön saflarında yer alan insanların ihtiyaçlarını karşılayan yenilikçi finansman seçenekleri yaratırken, mevcut finansal ve teknik araçlara dayanan pratik destek sağlamalıdır” diyor.
➂ İklim krizi insan sağlığına doğrudan nasıl etki edebilir?
Raporda bilim insanları Covid-19 pandemisinin iklim üzerindeki etkilerinin de değerlendiriyor. Pandeminin sağlık sistemi yatırımlarının yetersizliğini ortaya çıkardığının özellikle altı çiziliyor. Bilim insanlarına göre bu yetersizliklerin pek çoğu aynı zamanda iklim krizi açısından riskleri de arttırabilir. Dikkat çekilen bir diğer nokta ise iklim krizinin etkilerinin, sosyal eşitsizliğin artmasıyla daha da kötüleştiği. Bilim insanları özellikle sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlere, kentsel kırılganlıkları azaltmak ve riskleri yönetmek için hâlihazırda sosyal ve ekonomik kalkınma üzerine çalışan kurumlarla koordineli bir şekilde eyleme geçmelerini tavsiye ediyor.
Rapora göre iklim krizinin insan salgınlara doğrudan etkisi de söz konusu olabilir. İklim koşullarının değişmesiyle sivrisinek kaynaklı dang hummasının bu yüzyılının sonuna kadar milyarca kişiye yayılması riskine dikkat çekiliyor. Fiziksel sağlığın yanı sıra iklim aşırı olaylarından kaynaklanan travma, geçim kaynaklarının ve kültürün kaybı nedeniyle insanların ruh sağlığının olumsuz etkilendiği belirtiliyor. Ayrıca aşırı sıcaklık nedeniyle sağlık sorunları ve erken ölümlerde önemli artışların yaşanacağı, hatta yeni hastalıkların ortaya çıkabileceği konusunda uyarılar yapılıyor.
➃ İklim krizinin sosyoekonomik sonuçları ne olacak?
Aşırı hava olayları ve buna bağlı olarak yaşanan sel ve kuraklığın yol açtığı gıda krizi ve yetersiz beslenme insani krizleri derinleştiriyor. Bu durumdan özellikle küçük ada devletlerinin orantısız bir şekilde etkilendiğini aktaran raporda, sıcak hava dalgası, hava kirliliği ve temel alt yapının sınırlı kapasiteleri nedeniyle kentlerde gözlemlenen iklim değişikliğinin insan sağlığı için yüksek risk oluşturduğuna da dikkat çekiliyor. Kentlerdeki bu olumsuz etkiler ise daha çok sosyal ve ekonomik olarak marjinalleşmiş kent sakinleri arasında, yani gayri resmi yerleşim yerlerinde yoğunlaşıyor.
Özellikle tropik bölgelerde, sıcaklık ve kuraklığın birleşik etkileri insanları tehdit ediyor. Artan sıcaklık tarımsal verimde ani ve önemli kayıplara yol açarken, işgücü verimliliği düşecek ve sıcaklığa bağlı ölümler artacak. Bu nedenle insanlar kuraklığa bağlı kayıpların üstesinden gelmek için daha fazla çalışamayacak durumda olacak. Gıda fiyatları yükselecek ve ailelerin gelirleri düşecek. Aynı zamanda gıda güvenliğini tehlikeye atan ve yetersiz beslenmeye yol açan yıkıcı bir eşleşme gerçekleşecek.
Dünya genelinde yaklaşık 3.4 milyar insan kırsal alanlarda yaşıyor ve birçoğu iklim değişikliğine karşı oldukça savunmasız konumda. Söz konusu insanları için sosyal koruma programlarına entegre etmek için yapılacak temel altyapı hizmetlerinin iklim değişikliğine direnci artıracağını belirten IPCC raporu, oluşturulacak sosyal güvenlik ağlarıyla kırsaldaki ve kentlerdeki en savunmasız kişilerin iklim değişikliğine karşı uyum kapasitelerinin artırılması öngörülüyor.
➄ Türlere ve biyolojik çeşitliliğe etkisi ne olacak?
İklim değişikliği aynı zamanda türlere ve tüm ekosistemlere zarar veriyor. Altın kurbağa ve Bramble Cays Melomys (küçük bir kemirgen türü) gibi hayvanların soyları, küresel ısınma nedeniyle yok oldu. Uçan tilki, deniz kuşları ve mercanlar gibi diğer hayvanlar toplu ölümler yaşıyor. Binlercesi de daha yüksek enlemlere ve yüksekliklere gitmek zorunda kaldı.
Bitki örtüsündeki yok oluş da ciddi boyutlarda. Raporda mangrovların deniz seviyesinin yükselmesine karşı koyamayacağı ve büyük ölçekli ağaç ölümleri gerçekleşeceği gibi değişiklikler öngörülüyor. 1.5°C’lik ısınmada dünyadaki birçok buzul ya tamamen yok olacak ya da kütlelerinin çoğunu kaybedecek. Bu neden 2030 yılına kadar 350 milyon kişi daha su kıtlığı yaşayacak ve karasal türlerin yüzde 14’ü yüksek yok olma riskiyle karşı karşıya kalacak.
➅ Türkiye için öne çıkan riskler neler?
Bilim insanlarının bulguları ışığında artan iklim felaketlerinin ise dünyanın “yeni normali” hâline geleceğini söyleyebiliriz. Ancak kuraklık, sel ve fırtına gibi aşırı iklim olaylarının en savunmasız bölgelerdeki insanları diğer bölgelerdeki insanlara kıyasla öldürme olasılığı 15 kat daha fazla. Bu bölgelerin içinde de risk sınıflandırması sosyoekonomik kriterlere, yani yerleşim yerinin güvenliği, cinsiyet, etnik köken, gelir seviyesi gibi değişkenlere göre yapılıyor.
IPCC’ye göre aşırı hava olaylarına karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkesi Türkiye. Raporda, emisyon salınımı önemli ölçüde azaltılsa bile 2050 yılına gelindiğinde Avrupa’da aşırı sıcaklar sonucu gerçekleşen ölüm sayısının yılda 30 bin kişiye ulaşabileceği belirtiliyor. Artan ısınmaya bağlı olarak ölüm sayısının bu yüzyılın sonuna kadar üç kat artması bekleniyor.
Su sıcaklıklarındaki artış denizdeki biyolojik çeşitliliği de etkileyecek. Emisyon salınımı düşük seviyelerde görülse dahi, Akdeniz balık türlerinin yaklaşık yüzde 10’u kaybolacak. Bu oran eğer sıcak artışı yüksek seviyede gerçekleşmesi durumunda yüzde 60’a yükselebilir. Diğer coğrafyalarda olduğu gibi Türkiye’de de deniz seviyesinin yükselmesi sahildeki yaşam alanlarını tehdit ediyor.
Isınmanın artmasıyla Türkiye’nin su varlığında azalma gerçekleşecek. Özellikle İstanbul kuraklığa bağlı ekonomik kayıp karşısında en kırılgan kent durumunda. Emisyonların yüksek olması durumunda ise Beyşehir Gölü 2070 yılına gelindiğinde tamamen kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
IPCC raporu, en az 170 ülkenin iklim politikalarının adaptasyonunu da içeriyor, ancak birçoğu henüz planlamanın ötesine geçerek uygulamaya konulmadı. Mevcut uyum seviyeleriyle ihtiyaç duyulanlar arasında, büyük ölçüde sınırlı mali destekten kaynaklanan bir boşluk var. Ancak karamsar tabloya rağmen mevcut uyum seçenekleri, yeterince finanse edilirlerse ve daha hızlı uygulanırlarsa iklim risklerini azaltabilir.