İsviçre'de halkın yüzde 61'i sentetik tarım ilaçlarının yasaklanmasına karşı çıktı. | Fotoğraf: Erich Westendarp via Pixabay.

16 Haziran 2021

İsviçre’nin yeşil hezimeti

Sezin Öney

İsviçrelilerin yüzde 61’i sentetik tarım ilaçlarının yasaklanmasına karşı çıktı. Fosil yakıtlara ve uçak biletlerine ek vergiler uygulanmasına yönelik teklifler de aynı referandumda reddedildi

İsviçre, tarihi bir fırsatı kaçırdı. 13 Haziran 2021 günü yapılan bir referandumda, sentetik tarım ilaçlarının yasaklanıp yasaklanmaması oylandı. Sonuç ise, “tarım ilaçları” lehine oldu: Yüzde 61’lik bir çoğunluk, yasaklanmalarını reddetti. Eğer ki İsviçre, yasaklanmalarını kabul etseydi, bu adımı atan ilk Avrupa ülkesi olacaktı. Şimdiye kadar dünyada, tamamen organik tarıma yönelen ilk ülke, Himalayalar’daki Butan. 2013’te alınan kararla Butan, 20 yıl içinde tamamen organik tarıma yönelecek.

İsviçre ise sadece Avrupa’da organik tarımın tamamen egemen olacağı ilk yer olmayı reddetmekle kalmadı, iklim krizine yönelik iki teklife daha sırtını çevirdi. Benzin, dizel, ısınmada kullanılan yakıtlar, bir başka deyişle fosil kaynaklı tüm enerjilere ve uçak biletlerine ek vergi getirilmesi teklifleri de geri çevrildi. Her iki teklif, İsviçre’nin Paris Anlaşması çerçevesinde üstlendiği yükümlülüklere erişebilmesini sağlamayı amaçlıyordu. Seçmenler, tekliflere yüzde 51 gibi bıçak sırtı bir oranla “Hayır” oyu verdi.

Bu durumda, İsviçre Çevre Bakanı Simonetta Sommaruga’nın ifadesiyle, ülkenin Paris Anlaşması’nı imzalayarak belirlediği 2030 yılı hedeflerine ulaşması “çok zor” hâle geliyor. İsviçre’nin hedefi 2030’da, karbon emisyonlarını 1990’daki seviyenin yarısına indirmekti. İsviçre, 2050’ye kadar da “sıfır karbon” noktasına gelmeyi hedefliyordu.

İsviçre Halk Partisi fosil yakıtları savunan lobilerle oldukça sıkı fıkı, Yeşiller ise ortak bir kampanya stratejisi bile oluşturamadılar

İsviçre, Paris Anlaşması’na 2017’de taraf oldu. Benzin ve uçak biletlerine uygulanmak istenen çevre vergisi ile beraber, tarım ilaçlarının yasaklanmasın reddedilmesi, öncelikli olarak seçmenlerin, “İsviçre’nin zaten yeşil ve çevreci bir ülke olduğu” algısına sahip olmalarından kaynaklanıyor. Referandumda oylanan çevre odaklı maddelere muhalif olanlar, İsviçre’nin küresel çaptaki emisyonların sadece yüzde 0,1’inden sorumlu olduğunu ve ülkenin daha fazla çaba göstermesi gerekmediğini öne sürüyordu. Ayrıca, seçmenlerin COVID-19 pandemisinin ülke ekonomisini daha kırılgan hâle getirmesinden endişe ettikleri de belirtiliyor.

Buna karşılık İsviçreli seçmenler, terörle mücadele konusunda emniyet ve yargıya daha kapsamlı yetkiler verilmesini onayladı. Yüzde 57’lik bir çoğunluğun onayladığı terörle mücadele düzenlemelerine göre, 12 yaşındaki çocukların bile “terörist” olarak yargılanması mümkün olacak. Avrupa’da 2015’ten sonra gerçekleşen radikal İslamcı terörizm saldırılarının yarattığı negatif algının etkisi altındaki seçmenler, son derece sert tedbirleri onaylamakta tereddüt etmedi. Böylece İsviçre, Avrupa’nın organik tarım konusunda öncü ülkesi olmaya sırtını dönerken, Avrupa’nın en sert terörizm yasasına sahip ülkesi olmakta beis görmedi.

İsviçre’de “yeşil dalga” neden duraksadı?

Oysa, 2019’daki İsviçre federal seçimlerinde Yeşiller’in çıkışından bahsediyorduk. Ne oldu da İsviçre’de siyasette “yeşil dalganın yükselişi” böyle kritik bir noktada duvara tosladı? Üstelik de, Almanya’nın yeni şansölyesinin Yeşiller’den olabileceği konuşulurken ve Avrupa Birliği kurumsal çatısı çerçevesinde son derece iddialı İklim Yasası’nı geçirirken…

Ekonomik kaygıların İsviçreli seçmenler üzerinde ciddi bir etkisi bulunmaması gerekir. İsviçre bilindiği gibi, dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden ve gayrisafi milli hasılası 76 bin dolara yakın. Bunun ötesinde, referandumda oylanan karbon emisyonlarına yönelik vergilerin çoğunluğu İsviçre halkının kendi cebine geri dönecekti. Karbon kaynaklı yakıtlara ve uçak biletlerine uygulanan ek vergiden elde edilen maddi kaynak, ağırlıklı olarak sağlık sistemine ve “yeşil ekonomi” için teknolojik yatırımlara harcanacaktı. Bugün İsviçre’nin ekonomisi, ağırlıklı olarak bankacılık sektörü nedeniyle son derece sağlam olsa da, “yeşil dönüşüme” kaynak ayırmayan ülkeler ister istemez, gelecekte sıkıntılar yaşayacaklar. Yeşil ekonomik dönüşüme öncelik veren ülkelere ayak uyduramayacakları gibi, ahlakî ve ilkesel olarak da dışlanır hâle gelecekler.

Dahası, eğer ki referandumda söz konusu vergiler onaylansaydı, yaşam tarzlarında hiçbir değişiklik yapmayıp fosil yakıtlara ve uçak seyahatlerine ağırlık veren bir İsviçreli aile yılda yaklaşık 100 CHF (yaklaşık 1000 TL/100 Euro) fazladan vergi ödemiş olacaktı.

Tüm bu tablo, “yeşil” gözüken İsviçre’nin gerçekte hiç de azımsanamayacak çevre sorunları olduğunu gösteriyor

Öte yandan, tarım ilaçlarının yasaklanması teklifi, bu tür kimyasalların hem kullanımını hem de ithalatının sonlandırılmasını öngörüyordu. Bu teklif, ağırlıklı olarak Cenevre, Zürih ve Basel gibi kentlerde onaylanırken, ülke genelindeki kırsal kesimde reddedildi. Çiftçiler başta olmak üzere, ülkenin kırsalındaki “Hayır” oyunun gerekçesi, İsviçre’nin zaten az tarım ilacı kullanan bir ülke olduğu. Ancak, gerçek hiç de böyle değil: OECD verilerine göre, İsviçre’nin boyutuna ve nüfusuna oranla kullanılan tarım ilacı, Türkiye’den bile fazla. Birleşmiş Milletler’in Tarım ve Gıda Kurumu FAO’ya göre, İsviçre’de hektar başına 5 kiloya yakın pestisit kullanılıyor. Türkiye’de ise bu oran, 2,7 kilogram. Avrupa Birliği’nin İstatistik Ofisi Eurostat’a göre de, 2011-2019 döneminde İsviçre’nin tarım ilacı kullanımı azalmasına rağmen, Avrupa genelindeki azalmanın gerisinde kaldı. Dahası, Türkiye’nin karbon emisyonları ile İsviçre’ninki arasında uçurum yok.

Tüm bu tablo, “yeşil” gözüken İsviçre’nin gerçekte, hiç de azımsanamayacak çevre sorunları olduğunu gösteriyor. Mesele olansa, siyaseten yeşil çizgiyi savunanların kamuoyuna gerçek tabloyu yeterince aktarıp, onları ikna edememesi. İsviçre’nin yeşil politikacıları arasında referandum ile getirilen tekliflerin “çok zayıf” olduğu düşüncesi hâkimdi. Yeşillerin liberal kanadında ise, vergilerin “yeşil fonda” toplanmasına fazla müdahaleci olduğu kaygısıyla soğuk bakılıyordu. Yeşillerin kendi aralarında referandum tekliflerinin üzerinde anlaşamaması, kamuoyunu da ikna edememelerine neden oldu.

Ülkenin en çok oy alan partisi ve hükümetteki dört partinin başını çeken İsviçre Halk Partisi’nin (SVP) yeşillikler arasından doğan bir güneşten oluşan logosuna bakılınca “çevreci” sanılabilir. Oysa bu parti, sağ popülizmin aşırıya kaçan temsilcilerinden ve İsviçre’nin son derece tartışmalı “göç karşıtı” politikalarının mimarlarından. 2009’daki minare yasağı referandumunun arkasında da SVP vardı. İsviçre Halk Partisi, aynı zamanda fosil yakıtları savunan lobilerle de oldukça sıkı fıkı. Referandumda SVP gibi partiler, bu gibi lobilerin desteğiyle büyük imkânlara sahipken, Yeşiller ortak bir kampanya stratejisi bile oluşturamadılar.

Böylelikle de, iklim krizi ve çevre koruma yolunda dünyaya örnek olabilecek yasal düzenlemeler İsviçre için şimdilik hayal oldu. Ancak, diğer ülkelerin İsviçre’nin bu hezimetine bakarak öğrenbileceği çok şey var.