12 Kasım 2022
Tarih dolu unutulmuş bir semt: Darağacı
Sercan EngerekBir zamanlar “idamların yapıldığı yer” olarak anılan İzmir’in Darağacı semti Rum işçilerin meskeniydi. Şimdilerde tamir atölyelerinin ve bir sanat kolektifinin yer aldığı semtin çevresinde gökdelenler yükselirken, mahalleli yerinden edilme kaygısı taşıyor
“Bir gün çarşıdan eve dönüyordum. Anacadde üzerindeki otobüs durağında indim. Geç bir saatti. Şoförün ilgisini çekmiş. Utana sıkıla ‘Abla sen nereye gidiyorsun?’ dedi. ‘Evime’ dedim. ‘Burada ev var mı?’ diye sordu. ‘Olmaz olur mu? Burası Darağacı. Ben burada doğup büyüdüm’ dedim. Burada bir mahalle olduğu pek bilinmiyordu.”
İzmir’de Fatma Kaçaro’nun doğup büyüdüğü ve 33 yıldan bu yana muhtarlığını yaptığı Darağacı, tarihi Alsancak Garı ile Alsancak Stadyumu’ndan başlayıp Halkapınar’a doğru uzanan, üzerinde eski fabrikaların, işyerlerinin, tır garajlarının, depoların bulunduğu caddenin arkasındaki mahalle. Cadde üzerindeki tamir atölyelerinin çokluğu oranın küçük bir sanayi bölgesi olduğu izlenimini uyandırıyor önce. Ama sokaklarında ilerledikçe kapısını çaldığınız birer ikişer katlı evlerden her birinin ayrı bir hikâyesi olduğu anlaşılıyor çok geçmeden. Bir zamanlar Rum işçilerin meskeni olmuş burası. Fabrikaların artmasıyla ilerleyen yıllarda tam bir işçi mahallesine dönüşmüş Darağacı. Altı yıl önce sanatçıların mahalleye yerleşerek bir sanat kolektifi kurmaları ise Darağacı’na yeni bir soluk getirmiş. Kolektifin çağdaş sanat yaratılarını sunduğu sergi sona erse de mahalleye gittiğinizde en güzel murâlleri (duvar resmi) orada görmeniz mümkün. Ancak odak noktanızı değiştirdiğinizde semtin milyonlarca liralık konutların, ofislerin satıldığı rezidans-gökdelen projeleriyle çevrelendiği görülüyor.
“Dedem idam iplerini görmüş”
Darağacı, İzmir’in Konak ilçesine bağlı Umurbey Mahallesi’nin sınırlarında kalan mevkinin adı. Semtte Darağacı ismiyle bulunan anacaddenin adının Cumhuriyet döneminde Şehitler olarak değiştirilmesi oranın aslen Darağacı olduğunu unutturmamış mahalleliye. Sözlü kültürde Darağacı hâlâ bir dönem idamların yapıldığı yer! Semt konuştuğum eski sakinlerinin hemen hepsinde böyle yer etmiş. Yaşlı bir mahalle sakini anacaddenin orada kayınpederinin tanık olduğu bir idam olayını anlatırken, Darağacı’nda yaşamış bir ailenin üçüncü kuşağı olan 74 yaşındaki Fatma Kaçaro semtin tarihine ilişkin şunları söylüyor: “Alsancak İlkokulunda okudum ben. Bugünkü Alsancak Stadı’nın bir bölümü ve bir süre güzel sanatlar fakültesi olarak kullanılan binaların olduğu yerde bir Ortodoks (Rum) Mezarlığı vardı. Okul ise hatırladığım kadarıyla saha ile tren garının arasında bir yerdeydi. Okula bu mezarlığın ve sahanın önünden geçerek giderdim. Okulun Rumlardan kalma harika bir binası vardı fakat yıktılar. Mezarlığı ise kaldırdılar. Dedem uzun yıllar önce işte bu mezarlık bölgesindeki ağaçlarda insanların idam edildiğini anlatırdı. Dedem ağaçlarda o idam iplerini görmüş hep.”
“Evet, evler bakımsızlıktan kötü görünüyor, kimi komşumuz öldü, kimi taşındı, buranın eskileri pek kalmadı artık ama bu mahalle benim hayatım”
Çocukluğu 1950’li yıllara denk gelen Kaçaro’nun Darağacı’na ilişkin hatırladıkları bunlardan ibaret değil. “Ben çocukken Rum evleri vardı burada. Antonia bu sokağın sonunda oturuyordu. Despina’nın evi dayımın eviyle yan yanaydı” diyor. İzmir büyük yangından önce Müslüman, Rum, Ermeni, Musevi nüfusun bir arada yaşadığı kozmopolit bir yapıdaydı. 1914’teki sayıma göre 211 bin 13 nüfuslu şehir merkezinde 100 bin 356 Müslüman, 73 bin 676 Rum, 24 bin 69 Musevi, 10 bin 61 Ermeni yaşıyordu. Darağacı ve bugün Kahramanlar denilen Mortakya, Rumların yoğun olarak yaşadığı semtlerdendi. Bu semtlerdeki mahalle ve sokak isimleri de Rumcaydı. 13 Eylül 1922’de Kültürpark’ın yerindeki Ermeni mahallesinde başlayan yangın birbirine bitişik olan bu semtlere de sıçradı ve pek çok ev ve işyeriyle birlikte Mortakya’daki Aya Yani Ligaria, Aya Apastolos Kiliseleri, Darağacı’ndaki Aya Taksiarhos, Aya Markella Kiliseleri kül oldu.
1914’teki sayıma göre 211 bin 13 nüfuslu şehir merkezinde 100 bin 356 Müslüman, 73 bin 676 Rum, 24 bin 69 Musevi, 10 bin 61 Ermeni yaşıyordu
Darağacı’nda bugün yalnızca iki Rum evi var. 75 yaşındaki Zeycan Hanım böyle bir evde yaşıyor. 60 yıl önce mahalleye gelen ve orada evlenen Zeycan Hanım ile eşi, oturduğu bu evi yıllar önce Rum asıllı Elena Hanım’dan satın almış. Zeycan Hanım “İlk geldiğimizde burada çok Rum komşumuz vardı. Kimi öldü, kimi de evini satıp gitti. Elena Hanım da Alsancak’tan bir ev aldı. Onunla çok samimiydik” diye anıyor eski komşusunu ve ondan kalan bir hâtırayı gösteriyor.
Zeycan Hanım, elinde bir avuç hurmayla dönüyor, “Düşenlerden tadımlık” diyor. Yaşam adına mahallede Rumlardan kalan tek iz o ağaç şimdi
Başımı yukarı doğru kaldırdığımda koca bir palmiye ağacıyla karşılaştığımı zannediyorum önce. Yaşlı kadın, metrelerce uzunluktaki bu ağacın bir hurma ağacı olduğunu söylüyor: “Bu evin ilk sahibi Elena Hanım’ın ailesi dikmiş onu. Eskiden ağacın boyu kısaydı. Her yıl salkım salkım, kilo kilo toplar, komşularımıza dağıtırdık. Verdiği hurma herkese yeterdi. Şimdi ağaç epeyi uzadığı için artık toplayamıyoruz.” Ağacın en dikkat çekici özelliği verdiği hurmanın çekirdeksiz olması… Evin önünde beni kısa bir süre bekleten Zeycan Hanım, elinde bir avuç hurmayla dönüyor, “Düşenlerden tadımlık” diyor. Yaşam adına mahallede Rumlardan kalan tek iz o ağaç şimdi.
Bir işçi mahallesi
19. yüzyılda dünyanın en önemli ticaret-ihracat limanlarından olan İzmir rıhtımının yakınında olması ve sınırının Alsancak Garı’ndan başlamasının etkisiyle şehrin sanayisi Darağacı’nda kurulmuş. İlk başta un değirmenlerine mekân olmuş Darağacı. Avrupa’da başlayan Endüstri Devrimi buraya da ulaşmış ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi geliştirmesiyle, Rum ve Yahudi tüccarların, Levantenlerin girişimleriyle şehirde fabrika sistemine ilk kez burada geçilmiş. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 1867’de Havagazı Fabrikası’nın, 1892 ve 1895 yıllarında un fabrikalarının, 1895’te Şark Sanayi Kumpanyası’nın, 1918’den önce kiremit fabrikasının, 1920’den önce Tariş Alkol Fabrikası’nın, 1928’de Gomel Yağ Fabrikası’nın, Elektrik Fabrikası’nın ve 1953’te Sümerbank Basma Sanayi’nin açılmasıyla bir zamanların en önemli ticaret ve üretim merkezi olmuş. Üzümün, incirin taşındığı ahşap kutu imalathaneleri burada açılmış. İşgücünü karşılayabilmek için Ege adalarından getirilen Rum ahali ilk buraya yerleşmiş. Fabrikalarda çalışan işçilerin yerleşmesiyle Darağacı’nın kaderi de emekle, alın teriyle yoğrulmaya başlamış.
Darağacı’nda bugün bazısı restore edilen, bazısı başka işlevlerle kullanılan, bazısı kapatıldıktan sonra metruk hâle gelen veya yıkılan fabrikaların faaliyette olduğu dönemlerden izlere rastlamak mümkün. Emine Hanım mahalleye 55 yıl önce Bergama’dan gelmiş. İki katlı bir evin önünde otururken rastladığım Emine Hanım mahalleye gelişini “Bergama’da tarlalarımız vardı. Tütün ekiyorduk. Ama çiftçilik artık bizi geçindirmemeye başlamıştı. Hatta daha da çok borçlu çıkıyorduk. Burada eşimin halası vardı. Onun vesilesiyle geldik. Sonra eşim buradaki Gomel Yağ Fabrikası’na girdi. 20 yıl burada işçi olarak çalıştı” sözleriyle anlatıyor. 80 yaşlarındaki Emine Hanım’a “Eviniz” diyorum, “Ev sizin mi?” Kiracı olduğunu söylüyor. 35 yıl önce vefat eden eşi üzerinden aldığı maaşla geçinen Emine Hanım, dokuz yıl önce 57 yaşındaki kızını kaybetmiş, “Dert kahır çok ama insan her şeye katlanıyor” dese de acının kederin izleri okunuyor yüzünden.
İzmir’in Levantenleri’nden Verbeke ailesinin uzun bir süre iplik ve kumaş ürettiği Şark Sanayi ve Cumhuriyet döneminde kurulan Sümerbank Basma Sanayi, Darağacı’nda büyük bir alanı kaplıyor. Tescilli binalarından bazıları 2007’den beri okul olarak kullanılan atıl durumdaki Sümerbank Basma Sanayi’nin çam, palmiye, dut gibi farklı türde onlarca tescilli ağacın bulunduğu arazisine il emniyet müdürlüğü için hizmet binası yapılacağı açıklandı.
Balkan göçmenlerinin yaşadığı Çamdibi’nden ve civar semtlerden bu bölgedeki fabrikalara işçiler hep yürüyerek gidip gelirmiş. Şark Sanayi’nin yan cephesinden başlayan caddenin adı bugün hâlâ aynı: İşçiler Caddesi!.. Oradan geçerken ilk dikkati çeken etrafı taş duvarlarla örülü metruk fabrikanın arazisindeki su deposu oluyor. Fabrikanın dış duvarında ise kuytu bir köşede bir çeşme olduğu görülüyor. Fabrikanın sahiplerinden Maurice Verbeke, 17 yaşında ölen oğlu Pierre Verbeke’in anısına 1941’de yaptırmış bu çeşmeyi. Mahalleli “Şimdi akmıyor ama bu çeşmenin suyuna doyum olmazdı” diyor. İşte bu metruk fabrikanın doğu yönündeki cephesine paralel sokaklardan birinde görüyorum Erol Yörük’ü. Elindeki bastondan destek alarak yürüyen 76 yaşındaki Yörük mahalleye yıllar önce Akhisar’dan gelmiş. Uzun yıllar çay ocağı işleten Yörük’ün kardeşleri ise Şark Sanayi’de işçi olarak çalışmış. Tek katlı bir binada kiracı olan astım hastası Yörük emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyor.
“Göçmen bürosu yaklaşık beş yıldır burada. Her gün çoluk çocuk onlarca göçmen gelip gidiyor. Çoğunluk Suriyeli göçmenler”
Semtin adını ilk kez duyanlar kelimenin anlamı itibariyle orayı bir daha hiç unutmadı belki ama Darağacı, kentin çeperlerinde yaşayan insanların mahalleleri gibi yıllarca unutulmuş, ihmal edilmiş bir semt. Kentin farklı yerlerinden, farklı kentlerden gezmeye, eğlenmeye gelen insanları ağırlayan az ötedeki Alsancak’ın, Kordon’un nasıl pırıltılı bir kalabalığı varsa semt olarak Darağacı bir o kadar yalnız olduğunu düşündürüyor ilk başta.
Resmî kayıtlara göre 409 nüfuslu olan Darağacı’nın iç kısmında otomobil, motosiklet tamir atölyeleriyle iç içe olan müstakil evler genelde bir veya iki katlı. Mahalleden gidenlerin, vefat edenlerin ardında bıraktığı binalar bakımsızlıktan yıkıldı yıkılacak durumda. Çoğu evin dış cephesinin sıvası dökülüyor. Ama öteden beri bir yaşam var burada. Bir sokakta topladığı kâğıtları ayıran bir insana, öbür sokakta önünde kışlık odunların istiflendiği bir eve rastlıyorsunuz. Bir atölyeden çekiç sesi gelirken, bir tamirhanenin önünde semaver yanıyor, yaşlı bir kadın da kapısının önünde akşam yemeğine hazırlık yapıyor.
Göç İdaresi Müdürlüğü’nün Kayıt Güncelleme Merkezi de bu mahallede yer alıyor. Merkezin karşısında bakkalı olan Veli Elbirlik “Göçmen bürosu yaklaşık beş yıldır burada. Her gün çoluk çocuk onlarca göçmen gelip gidiyor. Çoğunluk Suriyeli göçmenler” diyor. Yıllar önce savaşın, çatışmaların içinden çıkıp gelen insanların yüzünde acı bir tebessüm var.
“Her şey dayanışmayla yapılıyor. Sanatçının metruk bir evde enstalasyon, mural, grafiti yapmak için evin sahibine ulaşması gerektiğinde komşulardan yardım alıyoruz”
Darağacı’nda yaşayan bir sanat topluluğu
Darağacı’nda binaların cephesindeki muraller ise daha oraya girer girmez dikkatinizi çekiyor. Biraz daha içlere doğru yol alınca metruk bir evin bir sanat çalışması için kullanıldığını görüyorsunuz. Merakınız daha da artıyor… Az ötede bir oto tamircinin karşısında uzaktan depo yapısını andıran bir yer göze çarpıyor. Yaklaşınca içindeki sanat objelerinden, duvardaki resimlerden, figürlerden buranın bir sanat atölyesi olduğunu fark ediyorsunuz. Mahalleye 2016’dan itibaren yerleşen sanatçıların kurduğu Darağaç Kolektifi’nin mekânı burası. Sanatçılar her gün burada toplandıkları için adına Karargâh demişler.
Darağacı Kolektifi mural, heykel, enstalasyon (yerleştirme), performans, fotoğraf gibi dallarda üretim yapan sanatçıları ve sanat topluluklarını mahallede bir araya getiriyor. Çekirdek kadrodaki 13 sanatçı mahallede yerleşik olarak yaşıyor; evleri ya da atölyeleri burada. Kamusal alanda yeni yöntemler deneyen sanatçılar mahallede artık kullanılmayan evleri de sanat üretiminin parçası yapmış. Mahallede tamir atölyesi olan motor, kaporta ustalarının da kimi zaman bu üretim sürecine katıldığı bir kolektif çıkmış ortaya. Darağaç Kolektifi’nin kurucularından Cenkhan Aksoy “Burada hemen her şey ivedilikle ve dayanışmayla yapılıyor” diyor. Daha önce sokağın mekân olarak kullanıldığı sanatsal işler yapılsa da Darağaç Kolektifi’nin mahalle ölçeğinde bir ilk olduğunu söyleyen Aksoy, kolektifi şöyle anlatıyor: “Burada bir sanatçı yapıtını elbette bireysel üretiyor. Ama onu tamamladıktan sonra sahaya indiğinde sergileme yerinin seçiminden hayalindekini mekânda uygulayabilmesi için fikir alışverişine kadar bir ortaklık söz konusu. Bu sürece mahalledeki bir zanaatkâr, bir büfeci de dâhil… Mesela bir sanatçının metruk bir evde enstalasyon, mural, grafıti yapmak için o evin sahibine ulaşması gerektiğinde iletişim hâlinde olduğumuz komşulardan yardım alıyoruz.”
Kira ücretlerinin şehrin “merkezî konumda” olan bazı yerlerine göre nispeten düşük olduğu mahallede kâr amacı gütmeyen Darağaç Kolektifi, gelirinin bir bölümünü, kolektif dışında ürettiği sanatsal işler üzerinden gelir elde eden kolektif üyesi sanatçıların kendi aralarında oluşturdukları kumbara sistemiyle sağlıyor. Sergi faaliyetleri ve kolektifiçi projelerin yürütülmesinde ise uluslararası bazı fonlardan yararlanıyorlar. Aksoy, kendilerine fon veren sivil toplum kuruluşlarının koşulları ile mekâna özgü sanatı, çağdaş sanat disiplinini sanatsevere ücretsiz ulaştırabilme amaçlarının örtüştüğünü söylüyor.
Kolektif ekim ayında “Rotasyon” adıyla yedinci sergisini açtı. Performans sanatlarının öne çıktığı sergiye İstanbul, Eskişehir, Antakya, Muğla, Mardin, Çanakkale gibi illerden 60 eserle 140 sanatçı ve sanatçı topluluğu katıldı. Bir mahalle olarak Darağacı’ndan da ilhamla Darağacı sokaklarında üretip sergileyen sanatçılar çağdaş sanata yeni bir boyut kazandırmış. Mahallenin üniversitelerden, sanat çevrelerinden epey ziyaretçisi var.
Üç, beş, on milyon liralardan satışa çıkarılan “Alsancak’ta deniz manzaralı, havuzlu-bahçeli konutlar” ile bölgedeki rantı takip edebilmek mümkün
Rezidansların, gökdelenlerin ortasında kaldı
Darağacı semti son yıllarda buradaki sanat kolektifiyle anılıyor artık. Semtin eskileri hep bir arada oldukları eski günlerin bir daha yaşanmayacağını bilse de sanatçılar ile mahalleli arasında samimi, yapıcı bir diyaloğun olduğu gözleniyor. Ancak orada yaşayan sanatçıların da atölyesi olan ustaların da diğer mahalle sakinlerinin de ortak kaygısı Darağacı’nın bir gün inşaattan elde edilecek rant uğruna kurban edilmesi… “Evet, evler bakımsızlıktan kötü görünüyor, kimi komşumuz öldü, kimi taşındı, buranın eskileri pek kalmadı artık ama bu mahalle benim hayatım. Burada hâlâ insanların iyi kötü birbirine koştuğu, birlikte yiyip içtiği bir mahalle var” diyor muhtar Kaçaro.
Umurbey Mahallesi, deniz tarafı sayılmazsa üç taraftan kuşatılmış durumda. Biri bu mahallede olmak üzere semtin çevresinde en az dört gökdelen, rezidans projesi var. Darağacı’ndaki proje Alsancak Stadı’nın arkasında Tariş Birliği’ne ait kamu arazilerinin de içinde olduğu bir alanda uygulanıyor. Umurbey’le komşu Halkapınar Mahallesi’nde özel bir hastanenin de açıldığı Şaraphane mevkiinde yükselen beş gökdelenden biri 1912’de açıldıktan sonra farklı zamanlarda şarap ve rakı da üretilen eski Bomonti-Nektar Bira Fabrikası’nın arazisine inşa edildi. Son açıklanan rezidans projesi ise Darağacı’yla komşu, eski adı Mortakya, günümüzde “Murtake” diye anılan Ege Mahallesi’nin bir bölümünde uygulanacak.
Umurbey, Ege ve Halkapınar Mahalleri’ndeki proje uygulamalarının temeli 2000’lerin başında Alsancak Limanı ile Turan arasında 550 hektarlık alanın “Yeni Kent Merkezi” olarak belirlenmesiyle, bölgenin ticaret, turizm ve kültür amaçlı kullanılabileceğini içeren imar planının onaylanmasına dayanıyor. Bölgeyle ilgili imar planı 2003’te İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylandıktan sonra müteahhitlerin baskısı üzerine 2013’te revize edilerek kullanım türlerine “rezidans” ve “yüksek nitelikli konut” türleri de eklenmişti.
“Burada da üç beş sene sonra gökdelenler yapılır. Ömrü çok yok buranın. Yani yine yerimizden olacağız”
Darağacı’nda binalar kırık dökük olsa da her bir binanın tapusu dolayısıyla sahibinin mülkiyet hakkı sabit. Ancak burası için resmî bir “dönüşüm projesi” olmasa da, Anayasa mülkiyet hakkına dokunulamayacağına hükmetse d,e mahalleli bir gün evini, atölyesini kaybetmekten kaygılı. Mahalleye 2008’den sonra Kahramanlar semtinden “sürgün edilerek” gelen 12 motosiklet tamircisinden biri olan Tuncay Topal, “Burada da üç beş sene sonra gökdelenler yapılır. Ömrü çok yok buranın. Yani yine yerimizden olacağız” diyor. 25 yıllık atölyesinde otomobil motoru tamir eden Şeref usta da benzer görüşte. Son yıllarda ekonomik krize rağmen hızla ilerleyen bu projeler Darağacı ve çevresinde sınıfsal açıdan bir değişime gebe görünüyor. Üç, beş, on milyon liralardan satışa çıkarılan, metrekaresi 50 bin liradan tanıtılan “Alsancak’ta deniz manzaralı, havuzlu-bahçeli konutlar” ile bölgedeki inşaat projeleri ile dönen rantı takip edebilmek mümkün.
Darağacı nasıl bir mevki adı oldu?
Araştırmacı Talât Ulusoy’a göre semtin adı Çınarlı, Mersinli, Halkapınar semtleri gibi oranın da ağaçlık bir bölge olmasından geliyor. Ulusoy, “Kumpanya: Devasa Presa” başlıklı yazısında “Darağaç” ile Darağacı kelimelerinin karıştırıldığına dikkat çekiyor. İzmir’de buharlı sanayi ilk olarak 1922 öncesinde Punta adıyla anılan Alsancak’ta kuruluyor ancak daha sonra fabrikaların çoğalmaya başladığı “Yeni Zaman”da “istimli sanayi” “Darağaç”a doğru genişliyor. Ulusoy’a göre “Darağaç” denilen bu ağaçlık alan fabrikaların kurulması, fabrikada çalışan işçilerin barınma ihtiyacının karşılanması gibi nedenlerle imara açılsa da bölgenin adı değişmiyor. Darağacı’nda kayıtlara geçen en eski tarihli fabrikalar ise 1867’de açılan ve binası restore edilerek günümüzde kültür-sanat etkinlikleri için kullanılan Havagazı Fabrikası ve bir Rum tüccar tarafından 1895’te kurulan ve şu an Yaşar Müzesi olarak kullanılan Eski Un Fabrikası…
Semtin adı yazılı metinlerde çoğunlukla Darağacı olarak geçiyor. Darağacı, denize kıyısı olan ve bugünkü İzmir Limanı’nın arkasındaki bölgenin adı. Araştırmacı Yaşar Ürük 1775, 1786, 1792 yıllarındaki kayıtlardan hareketle şehrin o tarihteki coğrafi konumuna dikkat çekiyor ve o tarihlerde Darağacı kıyılarında teknelere bakım yapılan bir kalafathane olduğunu anlatıyor. Ürük semtin adını da orada bulunan kalafathane dolayısıyla “teknelerin çekildiği kızağın adı olan darağacından veya şahmerdandan aldığını” yazıyor.
Sözlü kültürde hâlâ “bir dönem idamların yapıldığı yer” olarak anılan Darağacı’nın sözlükteki karşılığı “ölüm cezasının infaz edildiği sehpa.” TDK Sözlüğü’nde “yağlı ip” diye de tanımlanıyor. Farsça ve orta Farsça kökenli “Darağacı” isminin kökü “dār veya dar.” Nişanyan Sözlük’te bu hecenin ilk anlamı ağaç; ikinci anlamları çarmıh, haç, idam ağacı. -dar hecesiyle kurulan en eski cümle 1451’de “Ferec Ba’d eş-Şidde” adıyla ortaya çıkan hikâyelerde “beni bazarda iletdiler, kollarımdan dâra asakodılar” diye geçiyor.
Darağacı isminin bir mevki/semt adına dönüşmesi ise Osmanlı döneminde şehrin yönetimini ele geçiren ve şehri despotik bir biçimde yöneten Kâtipoğlu ailesine mensup Mehmed Efendi’nin yaptırmış olduğu idamlarla ilişkilendiriliyor. 18. yüzyılda İzmir’de ekonomik açıdan güçlenen, en parlak döneminde Konak’tan Alsancak’a, Bozyaka’ya değin şehrin birçok yerini “parselleyen” Kâtipoğlu ailesi, 1700’lerin ortasından itibaren âyan sıfatıyla şehrin idaresinde de söz sahibi olmuştu. Konak meydanında bir konak inşa ettirerek -sonradan hükûmet konağına dönüşen bu konak, mevki-meydan olarak Konak’ın adı olmuş- şehri buradan yöneten Kâtipoğlu ailesine ilişkin bir tez yazan Nergiz Çelen, Kâtipoğlu Mehmed Efendi’nin İzmir’in Eşrefpaşa semtinde “büyük çınar ve kavak ağaçlarının dallarına keyfî olarak adam astırmasıyla bilindiğini” anlatıyor. Çelen, ailenin ulaştığı servetin, yönetimi tamamen ele geçirmesinin rahatlığıyla şehri zorbalıkla yöneten derebeyi Mehmed Efendi için “Şeriata uygun idamları ise Darağacı mevkiinde yaptırmış, idam edilen her kişi başına da top atışı yaptırarak bunu halka duyurmuştur” diyor.