18 Mart 2023
Kapısuyu köyünde su yok,
yardımlar ulaşmıyor
Sercan Engerek
Depremden 33 gün sonra Hatay’ın Kapısuyu köyündeyim. Taş taş üstünde kalmayan köye seyyar tuvalet ve yıkanma kabinleri gönüllülerin girişimiyle depremin 39. günü getirildi. Su boru hattının ağır hasar gördüğü köyde halk su ihtiyacını uzak noktalardaki tankerlerden taşıyor
Pazarcık, Elbistan, Defne merkezli depremlerde Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Kapısuyu köyü büyük yıkımın yaşandığı köylerden oldu. Köyün yarısından fazlası yıkılırken köyün içme ve kullanma suyunu karşılayan su sistemi çöktü. Depremler olduğundan beri su verilmeyen ve elektriklerin sık sık kesildiği köyde yöre halkı su ihtiyacını uzak noktalardaki tankerlerden taşıdığı suyla karşılıyor. Köye seyyar tuvalet ve yıkanma kabinleri ise Afet gönüllülerinin girişimleriyle getirtildi. Ancak tuvalet ve yıkanma kabinlerine su hattı çekilemedi. Kendi imkânlarıyla temin ettikleri çadırlarda, brandalardan oluşturdukları barakalarda yaşayan köylüler bulaşıcı hastalıkların yaşanmaması, özellikle de su ve hijyen konusunun çözülmesi için çağrı yaptı.
Kapısuyu köyü birçok inanca, kültüre ev sahipliği yapan, insanların yüzyıllar boyu barış içinde yaşadığı Hatay’da 500 haneli bir Sünnî köyü. Bir dağ köyü olan Kapısuyu’nda depremlerde en az 250 ev ağır hasar aldı veya yıkıldı. Bin 923 nüfuslu köyde depremlerde iki can kaybı yaşandı. Birbiriyle akraba olan köy halkı evlerinin bahçesine, tarlalarına kurduğu çadırlarda ve barakalarda bir arada yaşıyor. Hâlâ çadır ulaştırılamayan onlarca aile var. Ermenilerden kalan köyün meydanında kiliseden dönüştürülen cami ise ağır hasarlı. Depremde köyün yolları çökerken yıkılan binaların taşları ise ara sokakları kapatmış durumda. Köye bir akşam vakti konuk oluyoruz.
Köyde çiftçilik yapan Mehmet Coşkun, yakınında çadır kurdukları evinin önünde karşılıyor bizi. Evi depremlerde ağır hasar almış. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından gelen yetkililer eve kesinlikle girilmemesi gerektiğini söylemiş. Coşkun, “Hayatın boyunca zar zor bir ev yaparsın, o da gider. Yaşım elli. Ben bir daha nasıl ev yapacağım? Nasıl yeni bir düzen kuracağım?” diyor.
En büyük sorun tuvalet
Çadırın yanına kurulan masanın etrafı çok geçmeden dolup köylüler deprem sonrası yaşadıklarını anlatırken yüzlerindeki hüzün, titreyen seslerindeki öfke hemen dikkati çekiyor. Köye gittiğimizde tuvalet ve yıkanma kabinleri yoktu. Depremzede Coşkun, biraz da çekinerek ağır hasarlı evlerine giremedikleri için yıkanamadıklarını, tuvalet ihtiyaçlarını kendilerinin oluşturduğu alanlarda gidermeye çalıştıklarını söylüyor. Depremin ancak 39. gününde seyyar tuvalet ve yıkanma kabinleri Afet gönüllülerinin girişimleriyle getirtilse de henüz su bağlantıları yapılamadı.
Kapısuyu, Hatay’da Akdeniz’in en güzel göründüğü köylerden. Sayfiye yeri Çevlik plajının hemen üstünde yer alıyor. Köyün ilk sakinleri Ermenilerin yaptığı binaların çoğu yıkılmış. Depremzedelerden Mehmet Emre Uçar ile evinin yanına gidiyoruz. Defne merkezli 6,4’lük depremde ağır hasar alan bina yıkıldı yıkılacak durumda. Evin bulunduğu sokağın yolu en az 30 santimetre çökmüş. Yoldaki yarık yukarıdan aşağı doğru uzayıp gidiyor.
Köy birinci derece sit alanı statüsünde yer alıyor. Evi ağır hasar alan Mehmet Coşkun, köyün geleceğinden duyduğu kaygıyı anlatıyor: “Burası sit alanı olduğundan evlerimiz için belki kaçak yapılanma diyecekler ama dedelerimin zamanından beri bu köyde yaşıyoruz. Burada evlendik. Çocuklarımız burada doğdu. Devlet yıllarca elektriğimi, suyumu vermiş. Bunlar üzerinden vergi alınırken bana denmemiş ki senin evin kaçak.”
“Buradan gitmeyiz”
Evleri yıkılanlara, yaşamı bu kadar güçleşen insanlara “Buradan gitmeyi hiç düşündünüz mü?” diye sorduğumda yine Kapısuyu’nda kalmak istediklerini söylüyorlar. Köyün sakinlerinden Yusuf Yiğit, “Belki evimin bulunduğu parsel inşaat için uygun olmayabilir ama gücümüz olursa evimi yine bu köye yapmak isterim. Buranın havasıyla, suyuyla toprağıyla bir bütün olmuşuz. Buradan nasıl gideriz” diyor.
Akşam vakti köyün sokaklarında gezerken insanların branda bezinden yaptıkları çadırlara rastlıyorum. Üç-dört aile aynı çadırda kalıyorlar. Depremde kopan büyük kaya parçalarının yanından geçerek bir çadıra konuk oluyorum. Ailesi, yaşlı teyzesi ve akrabalarıyla evin tandır bölümüne yaptıkları barakada yaşayan Hikmet Külahlı, depremde oğlunun eşinin ve torununun hayatını kaybettiğini söylüyor. Külahlı, kısa bir sessizliğin ardından “Hatay’da nasıl bir yıkımın olduğu sonradan görüldü ve buraya çok geç gelindi. Özellikle de depremin ilk günlerinde süreç çok ağır yürüdü. Doğru dürüst acımızı bile yaşayamadık” diyor. Başsağlığı dileyerek ayrılıyorum yanlarından.
“Vali, milletvekili geldi, derdimizi dinlemedi”
Köylüler çadırın yanındaki bir odun sobası etrafında dertlerini konuşmaya devam ediyor. Tekrar oturuyorum yanlarına. Gençlerden biri bir bardak çay getiriyor. Sohbet derinleşiyor. Mehmet Coşkun, iki sözün arasında köylerine gelen devlet yetkililerini hatırlatıyor. Bir süre önce milletvekili adaylığı için istifa eden Hatay Valisi Rahmi Doğan ve Ak Parti’den milletvekili Hüseyin Yayman’ın taziye için Kapısuyu köyüne geldiğini öğreniyorum. Coşkun, vali ile milletvekilini hatırlayınca geriliyor: “Burada derdimizi anlatacaktık. Dediler ki, ‘Biz taziyeye geldik. Şimdi yeri değil.’ Zor günler yaşıyoruz. Nezâketen bile olsa bizi dinleyen olmadı. Bu süreçler ilgili bizi aydınlatan yok. Gelip ‘Kardeşim senin evin yıkıldı. Eşyan, hayvanların öldü. Ne yapacaksın?’ diye soran yok.”
Kapısuyu’nda insanlar çaresizlikleriyle baş başa kalmış. Kendilerini yalnız hissediyor. İnternet sık sık kesildiği için iletişim kanallarının kapandığından şikâyet eden köyün gençleri şimdiye kadar ihtiyaçların karşılanamamasına tepkili. Hararetli tartışma gece geç saatlere kadar sürüyor.
Kiliseden dönüştürülen ağır hasarlı caminin minaresi tehlike saçıyor
Ertesi gün öğleden sonra yine Kapısuyu’na geliyoruz. Minaresi ayakta olsa da depremde köyün camisi, köy kahvesi büyük hasar almış. Tek açık dükkân Mustafa Coşkun’un bakkalı. Bakkal depremde orta hasar almış. Cami işte o bakkalın hemen yanında yer alıyor. Ermenilerin yaşadığı dönemde, 200 yıl önce kilise olarak inşa edilen bina 1959’dan sonra minare eklenerek camiye dönüştürülmüş. Ancak hasar aldığı için minare her an yıkılacak durumda. Coşkun, “Anıtlar Kurulunu aradım. Hatay’daki müdürlükle irtibata geçmemi söylediler. Fakat burası deprem bölgesi. Hiçbir kurumun binası ayakta değil. Kimseye ulaşamadık. Sonra kurulu tekrar aradım. ‘Buradan insanlar gelip geçiyor. Bir canımız daha giderse sorumlusu sizsiniz’ dedim. Hâlâ daha müdahale edilmedi” diyor.
Coşkun, depremin ilk günlerinden itibaren yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Yardımların geç ulaşmasından şikâyetçi. Yardımların sadece köyün yanından geçen anayolun kenarındaki çadırlara geldiğini söylüyor. “Yukarı tarafta ailelerin yaşadığı en az 10-15 çadır daha var. Buralara hiçbir yardım gelmiyor. Devlet yetkilileri ihtiyaç sahiplerini tek tek tespit edip yardımları ona göre paylaştıramaz mı?” diyen Coşkun, kaldıkları çadıra depremin ancak 15. gününde güç bela ulaştıklarını anlatıyor:
“Deprem olmuş. Yağmur yağıyor. Hava soğuk. Evlerimiz yıkılmış. Acilen bir çözüm bulmamız gerekti. Defne, zeytin topladığımız brandalarla kendi çadırımızı yaptık. 27 kişi günlerce bu çadırda kaldık. Sonra muhtara çadıra ihtiyacımız olduğunu söyledim. ‘Karakolda var ama vermiyorlar’ dedi. Çevlik karakoluna giderek çadır istedim. Dediler ki, muhtarın gelmesi lazım. Bana çadırı vermediklerini söyleyen de muhtar hâlbuki. Ben buradan çadır almadan gitmeyeceğim dedim. İçerde kaymakam, tarım müdürü filan toplantı yapıyorlarmış. Kaymakamla görüşmek istediğimi söyledim. Orada sahil güvenlikten bir astsubay gördü beni. Ona derdimi anlattım. ‘Bana bir saat ver’ dedi, ‘bir saat sonra seni arayacağım.’ Sonra ‘çadırını gel al’ diye aradı. Böyle ulaştık çadıra. Şimdilik idare ediyoruz ama önümüzdeki aylarda havalar ısınacak. Burada yılan çok olur. Artık konteynerlere ihtiyaç var.”
Çiftçilikle de uğraşan Coşkun’un 80 yaşlarında astım hastası bir annesi ve yürüyemeyen bir babası var. Tuvalet ihtiyacını çok zor şartlarda karşıladıklarını söylerken öfkesini gizlemeden “Elektriklerimiz sürekli kesiliyor. Dedim ki annemin oksijen tüpü için bir tane jeneratör ayarlayın bize. Şu dönemi atlatalım. Sonra yine geri alın. Ama sesimizi duyan olmadı” diyor.
“Hayvanlar aç sefil durumda kaldı”
Köyün sokaklarını gezerken yıkımı bu kez gündüz gözüyle görüyoruz. Köyde taş taş üstünde kalmamış. Tarihî köyde her yer yıkılan binaların taşlarıyla dolu. Taşların, maloz yığınlarının üzerinden geçerek ilerliyoruz. Sokaklardan birinde 50’li yaşlarda bir kişiye rastlıyoruz. Adı Hüseyin Kaynak, çiftçi. Altında ahırı olan iki katlı evinin kolonları patlamış. Evini, ahırını gösteriyor bize. Evi girilmez durumda. Canlarını ve hayvanlarını son anda kurtarmışlar: “15 ineğimi de enkaz altından çıkardım. Hayvanları besleyecek yemimiz ve samanımız yok.”
Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkındaki Kanuna göre devlet afet dönemlerinde kayıtlı veya kayıtsız hayvan ayırt etmeksizin çiftçilikle geçinenlerin afet nedeniyle oluşan zararını yüzde 70’e kadar karşılamakla mükellef. Fakat köye şimdiye kadar sadece bir defa yem yardımı yapılmış. Çiftçilik yapan Yusuf Yiğit’in de evi ve ahırı 6,4’lük Defne depreminden sonra ağır hasar almış, hayvanlarını bin bir zorlukla enkaz altından çıkarmış. “Benim dört tane sığırım vardı. Bir çuval yem verdiler. Bu hayvanlar için bir çuval yem ancak iki-üç günlük. Bir insan nasıl yiyip içiyorsa hayvan da öyledir. Hayvanlarımız zayıfladı. İki yıldır baktığım 500 kiloluk hayvan 300 kiloya düştü. Hayvanlarım aç, sefil durumda kaldı.” diye anlatıyor yaşadıklarını.
Kapısuyu’nda insanlar geçimini ekip biçerek, hayvancılıkla ve tarım işçiliğiyle sağlıyor. Köyde yüzlerce defne, zeytin, portakal ağacı bulunuyor. Defne sabunu, zeytin, portakal üretiyorlar. Mevsimine göre de domates, biber, patlıcan gibi sebzeler yetiştiriyorlar. Maydanoz köyde en çok yetiştirilen tarım ürünlerinden. Fakat hasat tam deprem dönemine denk geldiği için maddî yönden de büyük kayıpları olmuş.
Köyün su nakil hattı çöktü, köylü onarılmasını istiyor
Köyde çözülmesi gereken en acil konu su sorunu. Hem tarlalarını suladıkları hem de içme ve kullanma suyu olarak kullandıkları kaynak suyunu köye nakleden boru hattı depremde hasar almış. Mustafa Coşkun’la ormanın içindeki patika yoldan o su kaynağının bulunduğu yere doğru yürüyoruz. Daha önce bir bölümüne kadar araçların da girebildiği o yol depremde dağdan kopan kaya parçaları nedeniyle kapanmış. Taşların üzerinden su kaynağına doğru tırmandıkça ciğerlerine dağ havasının dolduğunu hissediyor insan. Ama sarp kayalar da bir o kadar ürkütüyor insanı. 3-4 kilometrelik bir yürüyüşten sonra nihayet su kaynağına varıyoruz. Metreküplerce taş parçasının üzerine düştüğü su boruları parçalanmış. Ancak kaynağın çıkış noktasından gürül gürül bir su sesi geliyor hâlâ.
Suyun 90’lı yıllarda kurulan boru hattı ve dinamo sistemiyle köye nakledildiğini söyleyen Coşkun, “Suyun kaynağı sarp kayalık bir bölgede. Kayaların düşme tehlikesi var. Burada iş makineleri nasıl çalışacak? Su kanalı nasıl onarılacak? Bilmiyoruz. Yetkilileri bir an önce çözüm bulmaya davet ediyoruz” diyor.
Köyün kaderi işte bu su kanalının onarılmasına ya da su kaynağından köye yeni bir su sistemi kurulmasına bağlı. İlk yazın ekinleri tarlalarda o suyla sulanacak. Köye Afet gönüllülerinin çabalarıyla getirtilen tuvalete de yıkanma kabinlerine de su bu şekilde gelmiş olacak. Altyapısı hasar alıp içme, kullanma suyu ile kanalizasyon suyunun birbirine karıştığı Hatay şehrinde köyün dağ suyuna yeni bir kanal yapılabilirse köylü içme suyuna bu şekilde kavuşacak.