18 Temmuz 2021
Londra haykırıyor: Arabadan in!
Nida DinçtürkFosil yakıtlara dayalı ulaşım seçenekleri, Londra’nın iklim kriziyle mücadele planında hedef belirlenen ilk ‘düşman’
Türkiye’deki yaşantımın son beş yılı, aile üyelerimin dönemsel ataklar halinde gelen sorularına karşın neden araba satın almayı mantıklı bulmadığımı açıklamakla geçti. Yazılı olmayan kurallara göre Türkiye’de bir insan doğuyor, büyüyor, okuyor ve iyi bir işe girdiğinde bir araba ediniyor, öncesinde ya da sonrasında evleniyor, işler yolunda giderse bir de ev alıyor. Bense ehliyetimi 18 yaşında almış olmama rağmen bir araba edinmeyi mantıklı bulmuyordum. Araba kullanmaktan keyif almıyordum. Zaten İstanbul gibi korkunç trafiğiyle meşhur bir kentte bir de kişisel aracınla trafiğe çıkmanın stres seviyesini ikiye katlayacağını düşünüyordum. Üstelik toplu taşıma araçlarında biri sizin yerinize aracı kullanırken bir şeyler okuyabilme, izleyebilme ya da uyuyabilme seçeneğini düpedüz ucuz bir lüks sayıyordum.
Tüm bunların yanında bir yerden bir yere gitmek için kullanmak zorunda kaldığıma sevindiğim tek araç bisikletti. Bisikletliler için hiç de dostane koşullar sağlamayan İstanbul trafiğine, yine aile üyelerimin “deli olmalı” anlamındaki bakışları altında, bisikletimle katılmayı tercih ediyordum. Böyle bir bilinçle çok geçmeden sadece kendim için değil, dünya için de bir şeyler yaptığımı düşünmeye başlamıştım ancak İstanbul gibi araç sayısının günden güne hızla arttığı bir kentte biz bir avuç bisikletlinin direnişi kentin karbon emisyonunu kurtarmaya yetecek gibi değildi. Üstelik koşullar ve politikalar da hiç bizden yana değildi.
2019 yılında Londra’ya taşınırken uçak bagajına valizimin yanında bir de bisikletimi verdim. Açıkçası Londra’ya taşınırken en heyecanlandığım şeylerden biri, bisiklet dostu bir kentte yaşamak ve İstanbul’a kıyasla bisikletimi gerçekten bir ulaşım aracı olarak kullanabilecek olmamdı. Londra’ya geldiğimde ise bisikletle daha konforlu bir gündelik yaşama kavuşurken, Londra’nın nasıl da otomobil dostu bir şehir olmadığını hayretle fark ettim. Araç park alanlarının kısıtlılığı kadar şehrin dört bir yanında işleyen düşük emisyon uygulamaları durumu benzinli araçların aleyhine çeviriyordu.
2019’da 27 kilometre yol araç trafiğinden arındırıldı ve 2041’de başkentteki tüm yolculukların yüzde 80’inin yürüyerek ya da bisikletle yapılması isteniyor. Şu an bu rakam yüzde 63
Karbon emisyonu ile mücadelede dünyanın en iddialısı
Küresel iklim krizinin en büyük öncüllerinden biri olan karbon emisyonuyla mücadelede İngiltere oldukça iddialı bir ülke. 2019 yılında, Teressa May iktidarında İngiltere karbon emisyonunu sıfıra indirme sözü veren ilk G-7 ülkesi olmuştu. Bu hızlı reflekste belki tarihinde aşırı kömür kullanımına bağlı olarak kitlesel ölümler kaydetmiş bir ülke olması, belki de dünyayı en çok kirleten 20 ülkeden biri olmasının etkisi vardı. Takvimler 2020 yılını gösterdiğinde ise yeni başbakan Boris Johnson daha yakın tarihli bir iddia ortaya koyup 2030 yılı sonunda karbon emisyonunu en az yüzde 68 azaltmayı hedeflediklerini açıkladı.
Bununla beraber hükümet Birleşik Krallık’ta, 2030 yılına kadar benzin ve dizel yakıtlı yeni araç satışını yasaklayacağını duyurdu. Bu sürece kadar tüm araçların yerini elektrikli araçlara bırakması planlanıyor ve elektrikli araç kullanımı teşvik ediliyor; şehrin dört bir yanına araç şarj istasyonları yerleştiriliyor. Hatta geçtiğimiz Mayıs ayında, İngiltere’deki araç şarj istasyonlarının sayısının arttırılması çalışmaları 300 milyon sterlinlik bir fonla desteklendi. Bu değişime, birçok otomobil firması da uzun dönem kiralama gibi düşünülebilecek ‘abonelik sistemleri’ni araçları elektrikli ikamelerine geçiş yapılabilecek şekilde düzenleyerek katılıyor. Kurumsal firmaların da araçlarının dönüşümü için yaklaşık 12 milyar sterlinden fazla harcama yapması bekleniyor.
Londra’da egzoz sesi de dumanı da azalıyor
Dokuz milyonluk nüfusuyla Londra, İngiltere’de karbon emisyonunun en yüksek olduğu yer. Fosil yakıtlara dayalı ulaşım seçenekleri, Londra’nın iklim kriziyle mücadele planında hedef belirlenen ilk ‘düşman’ gibi görünüyor. İngiltere’nin düşük karbon emisyonu iddiasına, Londra’nın belediye başkanı Sadıq Khan agresif bir aksiyon planı ekledi. 2019 yılında uygulamaya alınan Ultra Low Emission Zone (ULEZ), şehrin çeşitli noktalarına fosil yakıtlı araçların girişini kısıtladı ve ücrete tabi kılarak bir nevi caydırma politikası izlenebilmesini sağladı. Şehri karbon emisyonundan arındırma planı, sınırlarını giderek genişletiyor. Bu politika gereği, araçlar boyutlarına göre 12,5 sterlinden 100 sterline kadar varan ücretlerle karşılaşabiliyor ve sistem asla mola vermiyor, 7/24 çalışıyor.
Pandemide bisiklet trafiği gözle görülür düzeyde artmıştı. Normalleşmeyle beraber Londralılar iyiden iyiye daha fazla bisiklet kullanıyorlar
Tüm bunların öncesinde de Khan’ın şehir politikası gereği, şehir merkezinden başlayarak araç girişinin yasak olduğu sokak ve cadde sayısı artıyordu. Buna göre 2019’da toplamda 27 kilometre yol araç trafiğinden arındırıldı ve yine bu hedef doğrultusunda 2041’de başkentteki tüm yolculukların yüzde 80’inin yürüyerek ya da bisikletle yapılması isteniyor. Şu an bu rakam yüzde 63. Khan, bu planı sadece karbon emisyonunu azaltmak için değil, yayaların şehirde güvenli ve huzurlu biçimde dolaşabilmeleri için de önemsiyor. Bu planı desteklemek üzere şehirdeki bisiklet yollarının neredeyse kesintisiz uzayıp gittiğini ve şehir içindeki bisiklet kullanımını arttırmak için işlek noktalara kiralanabilir bisiklet istasyonları kurulduğunu da not etmek gerek.
Peki, kişisel araç kullanımını azaltmakta ve araçların dönüşümünü teşvik etmekte oldukça başarılı görünen bu plan, toplu taşımada nasıl işliyor? Londra’nın taksi ve otobüs filosu da yavaş yavaş yerini elektrikli araçlara bırakıyor. Bununla beraber, Uber gibi alternatif ulaşım sistemleri de bu politikaya sadakatle uyum sağlıyor.
2020 yılının başı itibariyle İngiltere’yi de pençesine alan koronavirüs pandemisi karbon emisyonunun azaltılması ve bisiklet kullanımının artışı için neredeyse bir fırsata dönüştü. Hiçbir zaman sokağa çıkma yasağının uygulanmadığı Londra’da otobüs şoförlerini koruyabilmek için aylar boyunca otobüslerin ön kapıları kullanım dışı bırakıldı ve aslında otobüsler bir süreliğine ücretsiz oldu. Buna rağmen, henüz normalleşme adımları atılmamışken bile şehirdeki bisiklet trafiği gözle görülür düzeyde artmıştı. Normalleşme adımlarıyla beraber Londralılar iyiden iyiye daha fazla bisiklet kullanmaya başladılar. Hatta hükümet, pandemide açıkladığı yardımlara bir 50 sterlinlik bisiklet onarım desteği ekleyerek bu krizi neredeyse bisiklet kullanımını yaygınlaştırmak için bir fırsata çevirdi.
Dünya’nın en büyük metropollerinden biri olan Londra, tamamıyla karbonsuz hava sahasına dönüşmek için emin adımlarla ilerliyor ve büyük iddiasında yanılmamak için işini şansa bırakmıyor. Avrupa Çevre Ajansı’nın verileri tüm bu çabaların bir sonuca ulaşabileceğine dair umut vaat ediyor.