31 Temmuz 2021
İklim değişikliğinin Türkiye’ye
münhasır sonuçları
Filiz Gazi
Temmuz’un son haftası Türkiye’nin dört bir yanında orman yangınları çıktı. İklim krizi nedeniyle yangınlar sıklaşırken, ihmal ve umursamazlığın sonucu bu yangınların doğaya ve tüm canlılara tahribatı artıyor
“Dünyanın ekolojisi açısından ne olup bittiğine baktığınızda sanki frenleri olmayan bir otobüste yokuş aşağı gidiyormuşuz ve didişiyormuşuz gibi. Evrim tarihine ve insan toplumlarının, yok olmuş toplumların tarihine baktığınız zaman görüyoruz ki, aslında her şey için çok geç oluncaya kadar kimse bir şey değiştirmiyor.”
Arundhati Roy, Çekirgeleri Dinlemek
Tüketim alışkanlığı, kapitalizmin yıkıcılığı, sonunun felakete doğru gideceği apaçık teknolojik gelişmeler, uluslararası şirketlerin yeryüzünü öğüten makineler olması ve başlarındaki canavarların doymak bilmez hırsları, ekolojiye uyumlu olmayan kentleşme, konfor bağımlılığı derken bugün vardığımız nokta çeşitli kıyamet senaryoları. Öyle ki bu senaryolar edebiyattan sinemaya adeta bir sektör hâline geldi. Yeryüzü geri dönüşü olmayan bir yere doğru hızla sürüklenirken hemen her kuşağın bencil tesellisi, o korkunç senaryoyu kendi kuşağının görmeyeceğinden neredeyse emin olması.
Gelmekte olan felaketin adı konulmuş olsa da ağır çekim gelen tehlike çoğumuz için endişe verici bulunmuyor. Dünyanın her yerinden tek tek gelen haberlerin toplamının söylediği şeyin korkutucu gelmemesinin bir nedeni de henüz oturduğunuz eve ulaşan bir yangının olmaması. Kavurucu sıcağın kent olanakları içerisinde klimalı ev ve AVM’lerde deyim yerindeyse atlatılıyor olması. “İklim değişikliği” dünyanın boğuştuğu sorunlar arasında “şimdilik” ertelenebilecek bir sorun gibi görünüyor. Küresel ölçekte iklim değişikliğine ilişkin dünya politikaları da bu rahatlığa sırtını yaslıyor. Yaşanabilir bir gezegen için kömür, petrol ve doğalgazdan vazgeçmek demek birçok insan için “mağaralara mı dönelim?” gibi bir çıkarımla kapatılabilecek kesinlikte bir konu görünüyor.
KONDA Araştırma ve Danışmanlık Şirketi, “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı 2019” anketi kapsamında, Türkiye’nin 29 iline bağlı 100 ilçenin 151 mahalle ve köyünde 2745 kişiyle yüz yüze görüşerek altı soru yöneltmişti. Bu sorulardan biri de “Türkiye iklim değişikliğinin etkilerini ne zaman hissedecek?” sorusu. Türkiye’de her iki kişiden biri, “iklim değişikliğinin etkilerini şimdiden hissediyoruz” derken, bu soruya “gelecek 10 yılda hissedeceğiz” diyenlerin oranı yüzde 12. Toplumun sadece yüzde 3’ü etkilerin hiç hissedilmeyeceğini düşünürken, yüzde 23’ü ise “bilmiyorum” yanıtı vermiş.
Oysa sıradan bir günün sıradan bir haber bülteni “Bilmiyorum” yanıtının geçersizliğini gözlere serecek kadar felaket ötesi haberlerle dolu.
Son 10 yılın ortalamasına göre yılda ortalama 2 bin 631 adet orman yangınında 9 bin 096 hektar ormanlık alan yanmışken, sadece 2020 yılında 3 bin 399 adet yangında 20 bin 971 hektar alan yandı
Türkiye 28-30 Temmuz tarihleri arasında 24 ilde 80’den fazla orman yangını gördü. Şaşırtıcı şekilde medyada yer bulan yangın haberlerinin geçmiş yıllardan farkı söndürülemeyecek kadar geniş bir alanda olmasıydı. Üstüne üstük yangınların bir kısmı Marmaris, Bodrum gibi tatil beldelerinde yaşandı. Sosyal medyaya düşen görüntüler arasında beach club’lerde müzik çalarken, yanan orman manzarası panoramik olacak şekilde kayda alındığı videolar bile vardı.
Ege’ye sıçrayan yangınlarda yaklaşık 15 bin hektar zeytinlik ve defne alanının yok olduğu açıklandı. Yangın nedeniyle binlerce hayvan ölürken; bazı köyler ile turistik tesisler boşaltıldı. Bu satırlar yazılırken halen ormanlar yanmaya devam ediyor, hayvanlar ölüyor.
Kıyılardaki yapılaşma kapanma kısılmaya neden olabilir
2018’de Yunanistan’da, Atina’nın da içinde bulunduğu Attiki bölgesinde yer alan Melissi, Kineta ve Mati’de çıkan yangın rüzgârın etkisiyle kısa sürede yerleşim bölgelerini sarmıştı. Yangında 170’e yakın insan yaralanmış, alevlerden kaçamayan 81 insan ölmüştü. Can pazarına dönüşen Atina’da balıkçılar, sahil güvenlik ve tatilciler 700’den fazla kişiyi teknelerle güvenli bölgelere taşımıştı. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, Atina yakınlarında meydana gelen yangından sonra şu açıklamayı yapmıştı:
“Bu ihtimal, bize hiç de yabancı değildir. Atina’daki yangında ölümleri arttıran başlıca faktörlerden biri de aynı şekilde çok tanıdıktır. Can kayıpları ağırlıklı olarak, bir tatil beldesi olarak bilinen Mati’de gerçekleşmiştir. Burada gerçekleşen ölümlerin başlıca sebebi ise bölge sakinlerinin, bölgeye turist olarak gelenlerin yangından kaçış yolu bulamamaları, adeta kapana sıkışmalarıdır. Ülkede yapılan yorumlar, kaçış yolu bulunamamasının sebebinin kıyılardaki yoğun yapılaşma olduğu şeklindedir. Ülkemiz ile benzer bir şekilde Yunanistan’da da kıyı kesimleri yapılaşmaya ve dolayısıyla ranta açılmış, yangının kurbanları tek kaçış yolu olan denize ulaşmakta dâhi güçlük çekmiş, yanarak ya da dumandan boğularak yaşamlarını yitirmiştir. Yani bu felaket, ülkemiz için de önemli bir uyarı olmuştur.”
Orman Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sabahattin Bilge, bu öngörünün gerçekleşmesini şaşırtıcı bulmuyor:
“Küresel iklim krizi bugün mü konuşuluyor? 10 senedir söyleniliyor. Eksiksiz bir şekilde ekiplerin hazır hâlde tutulması gerekiyor. Bizim ülkemizde sıcaklık ve rutubet ilişkisi son derece zayıf. Bundan sonra daha da kötü olacağını biliyoruz. Manavgat’ta yaşandı. Yangın yaşam alanına ulaştı. Teyakkuz durumunda olmaktan başka çare görünmüyor şu anda. Bu saatten sonra eğitilmiş ekip nereden bulacaksınız? Bu saatten sonra uçak olsa ne olur? Kara harekâtı zayıfsa, hava harekâtının hiçbir faydası olmaz. Yangın söndürmeyi yerden koordine etmek gerekiyor.”
Büyük orman yangınlarıyla ilgili yapılan birçok araştırma, iklim değişikliğinin ve artan sıcaklıkların etkisine dikkat çekiyor. Yangın havadaki oksijen, sıcaklık ve yakıt olarak adlandırılan orman tabanında bulunan otsu veya ince yanıcı materyallerin belli bir oranda bir araya gelerek yanma reaksiyonu vermesi ile başlıyor. Literatürde bu üç unsur “yangın üçgeni” olarak tarif ediliyor.
Yangın ekologları, Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz havzasında Haziran–Eylül arası tarihleri “yangın sezonu” olarak adlandırılıyor. Gelecekte çok sıcak iklim koşulları altında, yangın sezonlarının uzayacağı ve orman yangınlarının sayısında ciddi artışlar olacağı tahmin ediliyor.
Türkiye’deki orman yangınları Orman Genel Müdürlüğü (OGM) sayfasında yer alan “Orman Yangınları” segmentinden takip edilebiliyor. Buraya bakıldığında yangınların hemen hemen her yıl belirli sayıda olduğu gözüküyor. Orman Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre Türkiye’de; yıllık ortalama yanan alan miktarında ciddi bir azalma, buna karşılık yangın sayılarında ise büyük bir artış olduğu görülüyor. Nitekim son 10 yıl ortalamalarına göre yılda ortalama 2 bin 631 adet orman yangınında, yılda ortalama 9 bin 096 hektar ormanlık alan yanmışken, sadece 2020 yılında 3 bin 399 adet orman yangınında 20 bin 971 hektar ormanlık alan yangınlardan etkilenmiş.
Son 10 yıllık verilere göre; Muğla 321, İzmir 276 ve Antalya 230 adet orman yangını ile yıllık ortalama en fazla yangın çıkan orman bölge müdürlükleri. Yıllık ortalama en fazla ormanlık alanın yandığı orman bölge müdürlükleri ise sırasıyla İzmir (bin 496 hektar), Kahramanmaraş (bin 389 hektar) ve Antalya (862 hektar). On yıllık (2011-2020) yangınların çıkış nedenleri değerlendirildiğinde; yangınların yüzde 31’inin ihmal ve dikkatsizlik, yüzde 6’sının kasıt, yüzde 5’inin kaza, yüzde 47’sinin nedeni bilinmeyen yangınlar olmak üzere yüzde 89’unun insan, %11’inin ise yıldırımdan kaynaklı olduğu belirlenmiş. Burada dikkat çeken husus şu: “Nedeni bilinmeyen yangınlar 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 31 seviyelerinde iken, sayılarının giderek artması sonucu son on yıl ortalamasının yüzde 47 seviyelerine ulaşmasıdır.”
“A bölgesinde 10 yılda bir yangın çıkıyorsa ve insan faaliyetleri sonucunda burada yangınlar iki senede bire düşüyorsa, işte o zaman doğal yangın rejimi değişmiş oluyor”
Yangın ekoloğu İsmail Bekar, öncelikle “İrili ufaklı yangınlar zaten hep var. Yangın mevsimi bitmeden bu yıl daha fazla yangın çıkmış diyemeyiz” diyor.
Orman yangınlarının sık olarak görüldüğü Akdeniz ülkeleri arasında Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan, ABD, Kanada ve elbette Türkiye gibi ülkeler yer alıyor.
Yangına bağımlı ekosistemler
Bekar, Akdeniz iklimi yaşayan bölgelerde yangınlar olabileceğini ve hatta bazı ekosistemlerin varlıklarını yangınlara borçlu olduğunu anlatıyor:
“Türkiye için Çanakkale’den Adana’ya kadar ulaşan kıyı kesimini Akdeniz ekosistemi olarak adlandırıyoruz. Dünyada Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde belirli aralıklarla yangınlar çıkar. Kaliforniya buna çok net bir örnek. Keza Güney Avustralya, Güney Afrika’nın uç kısmı buralar Akdeniz ikliminin görüldüğü yerler. Biz bu bölgeleri ‘yangına bağımlı ekosistemler’ diye adlandırıyoruz. Bu ekosistemler varlıklarını yangına borçludur. Yüzbinlerce yıldır buna alışmış bir ekosistem var. Buradaki bitkiler yangına karşı çeşitli adaptasyonlar gerçekleştirmiştir. Mesela bazı tohumlar yangın sıcaklığına maruz kalıp bu sıcaklık sonrası çimlenmelerini artırıyorlar ya da çam kozalakları yangın sayesinde patlayarak içindeki tohumları fırlatıyor. Her ne kadar ana bitki ölmüş olsa da bir sonraki nesle kendini aktarabiliyor. Dünyanın yaşını düşündüğümde biz denizde damlayız. Bu yüzden yanan alana bakıldığında, burada artık orman bitti denilemez. Yanan alanlar geri gelecektir.”
“Bir yangın alanına yapabileceğiniz en büyük kötülük gidip ağaç dikmenizdir. Tohumlara zarar veriyorsunuz, küldeki mineralleri yok ediyorsunuz”
Bekar, yangınlar sonrası ormanların kendi ekosistemlerini telafi edebildiklerini söylese de iklim değişikliğinin bir sonucu olarak şuna dikkat çekiyor:
“Sıcakların artması, yağışların azalması ortamı yangına daha eğilimli hale getiriyor. A bölgesinde her 10 yılda bir yangın çıkıyorsa ve insan faaliyetleri sonucunda burada yangınlar iki senede bire düşüyorsa, işte o zaman doğal yangın rejimi değişmiş oluyor. Bu kadar ani değişiklikler ekolojik felaketlerin başlaması demek.”
“Şunu da eklemek gerekir: Bir yangın alanına yapabileceğiniz en büyük kötülük, o yangın alanına gidip ağaç dikmenizdir. Çünkü oraya girdiğinizde tohumlara zarar veriyorsunuz, yangın sonrası ortaya çıkan küllerdeki mineralleri yok ediyorsunuz.”
Bu konudaki handikap ise şu: Anayasa’nın 169. maddesi yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilmesini hükme bağlıyor. Yangın ekoloğu İsmail Bekar’ın aktardığı bilimsel çalışmalar ise bunun en doğru yolunun ekosistemi kendi akışına bırakmak olduğunu gösteriyor.
Türkiye’deki orman yangınlarının daha çok denize sıfır konumdaki ormanlık alanlar olması dikkat çekici. Bu yüzden sıklıkla yangınların bilinçli çıkarıldığı düşünülüyor. Kaldı ki nerdeyse her yanan alana turistik tesislerin kısa süre içinde kondurulduğu bilinen bir gerçek. Örneğin son yangınlarda Bodrum, Güvercinlik Koyu’ndaki Titanik Hotel’in inşa edildiği alan 2007’de yanmıştı. Yanan alana inşa edilen hotele bu kez yangın ulaşmadı. Ancak drone uçaklarla çekilen görüntüler manidardı.
5 Temmuz 2007’de Güvercinlik mahallesinde 100 hektarlık Kızılçam ağaçlarının bulunduğu ormanlık alanda yangın meydana gelmiş, yangın sonucunda 250 hektar orman alanı ile 30 hektara yakın tarım arazisi ve zeytinlik yok olmuştu. Dönemin Muğla Orman Bölge Müdürü ve eski AKP Antalya Milletvekili İbrahim Aydın bu yangından sonra şunları söylemişti: “Ormanlık alanlar ve imar yerleri belli. Kesinlikle iddia ediyorum ki yanan yerler ne 2B kapsamında olacak ne de imara açılacak. Dışarıda söylenenlere itibar edilmesin. Yakın zamanda yanan yerleri temizleyeceğiz. Ekim ayında ilk yağmurlarla birlikte tohumlama ve fidan dikimi yaparak yeşillendireceğiz.” Ancak bu ifadelere rağmen yanan arazinin büyük bir bölümünde lüks oteller yapıldı. Bölgede yer alan La Blanche Island isimli otel 2012’de, Titanic Deluxe Bodrum 2016’da, Lujo Bodrum Hotel 2018’de açıldı.
Bütün kamu kuruluşları gibi THK da batırıldı
Aynı anda birçok yerde çıkan orman yangınları sonrası Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, “envantermizde yangın söndürme uçağı yok” diye açıklama yaptı. Haliyle bu açıklama kamuoyunun tepkisine yol açtı. Çünkü aynı bakanın seyahatlerinde Cessna Citation VI tipi özel jet kullandığı biliniyor.
Uçak yoksa pilota niye ihtiyaç olsun? THK (Türk Hava Kurumu) Merkez Denetleme Kurulu Başkanı Bayram Duman, konuyla ilgili açıklama yapmak üzere bağlandığı Halk TV yayınında tam da bunu söyledi: “Bekleyen uçakları kullanabilecek pilot ve teknisyenler işten çıkarıldı!”
“Boeing 747 uçakların bir tanesini satsalar 20 tane yangın söndürme uçağı alabilirler.”
Yangınların sürdüğü sıralarda Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, yine Halk TV canlı yayınına bağlanarak THK’yı aradığını ve görüşecek yetkili bulamadığını söylemişti. THK Kayyım Heyeti Başkanı Cenap Aşçı, bu esnalarda nikâha gittiğini söyleyerek eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Dün akşam itibariyle çocukluğuna şahit olduğumuz bir hanım kızımızın nikâhı vardı, gittik, biz nikâh bitiminde ayrıldık. Şu hassasiyet bizde vardır, şehitlerimizin, orman yangının olduğu gün bizim eğlenmemiz mümkün değil. Gittik kendilerine mutluluklar diledik, hemen ayrıldık, geldik işimizin başındayız. Vatandaşımızda, şöyle bir beklenti var THK Başkanı dahil herkes yangın çıktığında yangına koşturacak, orada bulunacak diye. Bu işin asıl vazifesi olan yer Orman Genel Müdürlüğü.”
Orman yangınlarındaki çaresizlik öyle bir hal aldı ki, Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen’in “Kimse telefonumu açmıyor” diyerek yere yığıldığı dramatik fotoğraf sosyal medyada hızlıca yayıldı.
Sabiha Gökçen’de Pegasus’a ait uçağın pistten çıktığı kaza sonrası açıklamaları nedeniyle işinden atılan pilot Bahadır Altan, THK’nun geldiği noktayı şu sözlerle anlatıyor: “THK’nun batırılması bilinçli bir çaba sonucu oldu. Bütün kamuya ait kuruluşlar nasıl özelleştirme süreciyle batırıldıysa bu kurum da öyle batırıldı. Türkiye’nin bir orman yangını bölgesi olduğu gerçeğini hiç düşünmeyen bir iktidarın ihmalinin bir sonucu bu yaşananlar. İtibar için milyon dolarlık uçaklar saklayan iktidar, hem de bunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı var. Yangın söndürme için dışardan yardım alacak duruma gelmesi kadar kötü bir itibarsızlık olabilir mi?”
“Boeing 747 uçakların bir tanesini satsalar 20 tane yangın söndürme uçağı alabilirler. Helikopter alevlere sanki bir kova su atıyormuş gibi bir görev görür. Uçak ise bunun on mislini alevlerin üzerine adeta bir yorgan gibi serer. Helikopterin ikinci dezavantajı fazla alçaldığı zaman yangına körük vazifesi görebilmesi. Fazla alçalamadığı için yukardan attığı su buharlaşabiliyor.”
“Hava Kuvvetleri’nin elinde bir sürü uçak var. C130, C160 nakliye uçakları yangın söndürmede önceden de kullanıldı. İçerlerine su tankları yerleştirilebiliyor ve yangına müdahale uçağı haline getirilebiliyor. Türkiye’deki iktidar bunu yapmıyor.”
“Uçakların sürekli uçulabilir sertifikaları var. THK’na kayyum atıldığında bunlar durduruldu. Hangarda bekleyen uçağın beklemesi de bir maliyettir. Bakım gibi bazı maliyetleri var. THK bunları karşılamayacak durumda ya da karşılamıyor. Pilotlarına da ihtiyaç duymadıkları için işten çıkarıldılar. THK’na kayyum atanması, tek adam rejiminin bir sonucu. Halbuki özerk yapılar bunlar. Son THK Başkanlığı yapan, Balyoz davasında hapis yatmış Ahmet Bertan Nogaylaroğlu çok iyi bir ekip kurmuş ve çok güzel adımlar atıyordu. Sonra bu ekipler tasviye edildi.”
Orman mühendisi Cihan Erdönmez, Haziran ayı başında Yeşil Gazete’de Türkiye’de artacak orman yangınlarına dikkat çekmiş ve orman mühendisinden orman işçisine kadar Orman Genel Müdürlüğü’nde (OGM) yoğun bir şekilde hissedilen personel yetersizliğinin çözülmesi gerektiğini ifade etmişti.
Bu yazıda Ormancılar Derneği’nin açıklamasına yer verilmişti. Derneğin açıklamasında, orman yangınlarıyla mücadele eden orman muhafaza memurları ve yangın işçilerinin eğitimi için hâlihazırda sadece Antalya’da bulunan Uluslararası Ormancılık Eğitim Merkezi’nin kullanıldığı yazıyor. Tek başına Antalya’daki eğitim merkezinin yetersiz kaldığına vurgu yapılıyor.
“Bingöl, Lice ve Dicle’de yangınlar devam ediyor. Burada da ekipman yetersizliği mevcut ama zaten müdahale etme niyeti yok”
Personel yetersiz kaldığı için çıkan orman yangınlarında birçok insan yangın söndürme ekiplerine gönüllü olarak destek verdi. Marmaris’teki yangına motoruyla su taşıyarak destek veren 25 yaşındaki Şahin Akdemir ise alevlerin arasında kaldığı için öldü. Akdemir, devlet imkânları kullanılmadığı için ölen sayısız insandan birisi. Yine Manavgat’ta yangına müdahale ekibinde yer alan dört yangın işçisi alevlerin arasında kaldı ve ikisi kurtarılamadı.
Orman Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sabahattin Bilge, erken müdahalenin çok önemli olduğunu hatırlatarak bilhassa orman devriyelerinin artırılması gerektiğini söylüyor.
Dünyanın bazı yerlerinde ise artan orman yangınları söndürmede yetersiz kalındığı için kölelik düzenini aratmayacak uygulamalara geçilmiş durumda Kaliforniya’da yeterli sayıda itfaiyeci bulunmadığı ve mali kaynak olmadığı için saati 1 dolar karşılığında mahkûmlar çalıştırılıyor.
Batı konuşuluyor, burası konuşulmuyorsa artık bunu dillendirmeye gerek yok
Türkiye’nin doğusunda yaşanan orman yangınlarına ise müdahale edilmediği biliniyor. Bir diğer konu ise buradaki yangınların ülkenin gündemine hiç girmiyor oluşu. Tarım Orkam-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Nasır Demirkıran bu durumu şöyle anlatıyor: “Şu an konuştuğumuz sıralarda Bingöl, Lice ve Dicle’de yangınlar devam ediyor. Burada da ekipman yetersizliği mevcut ama zaten müdahale etme niyeti yok. Güvenlik sebebiyle de müdahale kısıtlı bir şekilde yapılıyor. Yani 20 saat yandıktan sonra kontrol altına aldık deniliyor. Bazı bölgelerin uzun yıllardır bilerek yakıldığı iddiası da bulunuyor. Diğer taraftan burada devamlı olarak kesim yapılıyor. Şırnak Cudi tarafında örneğin…”
Demirkıran, son iki yıldır yangınların arttığını belirtiyor. Buna bir neden askerî operasyonların olduğunu ekliyor.
“Vicdana sahip olan insan baktığı zaman her tarafta ekolojik tahribatın olduğunu anlar. Batı konuşuluyor, burası konuşulmuyorsa bunu artık çok dillendirmeye de gerek yok. Burada sadece orman alanlarına tahribat yok. Mardin bölgesinde açılan gübre fabrikalarından, siyanürle altın aramaya, Hasankeyf’ten balık ölümlerine kadar gündeme getirmeye çalıştık ama olmadı.”
Bu yazıyı yazdığım sıralarda sahte sosyal medya hesaplarından, yangınları Kürtlerin çıkardığı haberleri yayılmaya başlandı. Körüklenen ırkçılık, orman yangınlarını hayli hayli ikinci plana itecek trajik olaylara umarım neden olmaz.
İklim değişikliği, hemen bütün ülkeleri ilgilendiren bir dert olsa da her ülke kendi meşrebine, yönetimdeki becerilerine göre sonuçlarını farklı yaşayacak gibi duruyor. Görünen o ki, Türkiye açısından durum epey zor…