22 Eylül 2021
Pandemide Türkiye’nin fosil yakıtlara ayırdığı kamu desteği, yenilenebilir enerjiden 200 kat fazla
Alican AcanerlerEnergy Policy Tracker’ın verilerine göre, pandemi süresince Türkiye fosil yakıtların geneline en az 14.09 milyar dolar kamu fonu taahhüt etti. Aynı dönemde yenilenebilir enerjiye ayrılan bütçe ise toplam kamu desteğinin yüzde 0.5’i
Rekor sıcaklıklar, aşırı kuraklık, orman yangınları ve seller, geçen 2021 yazı küresel ısınmaya karşı kapsamlı bir iklim politikası geliştirme ihtiyacını bir kez daha gösterdi. Kuzey yarımkürede, Kanada’dan Akdeniz bölgesine çok sayıda doğal felaketler yaşanırken, Ağustos ayında açıklanan 2021 Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu da iklim krizinin etkilerine dair son derece vahim bulgular sundu. Rapor, karbon emisyon hedeflerine ulaşılsa bile küresel sıcaklıkların dengelenmesinin çok uzun süreceğini ortaya koyuyor. Altmış altı ülkeden iki yüzün üzerinde biliminsanı ve uzmanın katkısıyla hazırlanan rapordaki veriler, sera gazlarında anlamlı düşüşler yaratan politikalar uygulamadıkça devam eden küresel sıcaklıktaki artışın 1.5°C, hatta 2°C seviyelerine sınırlanamayacağını gösteriyor.
Pandeminin ilk aylarında tüm dünyada uygulanan karantina önlemleri sonucunda karbon emisyonları ölçülebilir miktarda azalmıştı. Biliminsanları da hükümetleri ekonomik teşviklerle fosil yakıt şirketlerini desteklemelerinin olumsuz etkileri konusunda uyarmıştı. Ancak Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinden feragat eden altı ülkeden biri olan Türkiye’de, pandeminin başından beri hükümetin sera gazı emisyonlarında en fazla payı olan fosil yakıtlara yönelik desteği hız kesmeden devam ediyor. Uzmanlar, denetimsiz ve düzensiz enerji yatırımlarının bu trendi körüklediğinin altını çizerken, ülkenin yenilenebilir enerjiye olan yatırımlarının ağırlıklı olarak hidroelektrik santrallere (HES’lere) dayandığını ve bu yapının artık sürdürülebilir olmadığını belirtiyor.
Ülkelerin fosil yakıtlara olan bağlılığını izlemek için oluşturulan Energy Policy Tracker’a (Enerji Politikaları İzleme Aracı) göre 2020’nin Ocak ayından sonra fosil ve yenilenebilir enerjiye olan yatırımlarda makasın en açık olduğu ülkelerden biri Türkiye. Türkiye’nin pandeminin ilk günlerinden 1 Eylül 2021’e kadar fosil yakıtları desteklemek için ayırdığı bütçe yaklaşık 14,09 milyar dolar (kişi başına 168.85 dolar). Yenilenebilir enerjiye ayrılan bütçe ise sadece 71,26 milyon dolar (kişi başına 0.85 dolar). Bu, fosil yakıtlara taahhüt edilen desteğin, yenilenebilir enerji için ayrılan bütçenin yaklaşık 200 katı olduğu anlamına geliyor. İklim krizinin Türkiye’de artık apaçık hissedilen etkilerine rağmen fosil yakıtlara yönelik kamu desteğinin bu boyutlara ulaşmış olması oldukça endişe verici.
Fosilden çıkış için eylem planı yok
Energy Policy Tracker, Türkiye’nin fosil yakıtlara için verdiği 14 milyar dolarlık taahhüdü ve diğer enerji yatırımlarını resmî hükümet kaynaklarına, politika belgelerine ve kamuya açık kaynaklardan elde ettiği bilgilere dayandırıyor.
Energy Policy Tracker için Türkiye’de enerji ve iklim ekonomisi verilerini derleyen Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFİA) kurucusu Bengisu Özenç, sadece enerji arzı verilerine değil, üretilen elektriği tüketen alanlara da – yani araçlar, ulaştırma sektörünün tamamı, bina yapımı, sanayide alınan önlemler – bakıldığını söylüyor. Bu sebeple, araştırmada elde edilen veriler enerjinin kullanıldığı hemen hemen her alanı kapsıyor.
Devletin fosil yakıta teşvikleri devam ettikçe düşük karbon ekonomisine geçmek mümkün değil
Peki, araçta yer verilen meblağlar nasıl hesaplanıyor? Özenç, bir ülkede herhangi bir destek politikası açıklandığında eğer söz konusu politikaya bağlı bir bütçe öngörülüyorsa, bu verinin veritabanına dahil edildiğini söylüyor. İzleme çalışmasını yapan uzmanlar, bir destek yahut teşviğin ana çerçevesi tanımlanıp mali büyüklüğünü belirtilmediği zamanlarda ise “bu ne büyüklükte desteğe denk gelir” diye herhangi bir araştırma yapmıyorlar, yani tahmini değerlere dayalı hesaplamalardan kaçınıyorlar. Yalnızca resmî belgelere yansıyan sayıları temel alan kaynakları dikkate alınarak, meblağlarda çarpıtma ihtimali en aza indiriliyor.
Özenç, Türkiye ile ilgili bir buçuk yıllık süre zarfında açıklanan ve kayıtlara geçen 19 politika aracının içerisinde göze çarpan unsurların Avrupa Yeşil Mutabakatı’nda ele alınan politikalarla benzer olduğunu belirtiyor. “Mutabakatın öngördüğü dönüşüm planının bize sınırda karbon vergisi ile gelen maliyetleri var. Birden o maliyetleri görünce Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı bazı değişiklikler oldu. Rekabeti kaybetmeden piyasada nasıl olabiliriz telaşında nasıl dönüşebileceğiz sorusunu tartışmaya başladık. Çünkü mutabakatın öngördüğü dönüşüm aslında çok maliyetli,” diyor Özenç. Avrupa’nın karbon emisyonlarını azaltmak için öngördüğü müdahalelerin Türkiye gibi ülkeleri de doğrudan etkileyeceği buradan anlaşılıyor.
Özenç’e göre fosil yakıta teşvikler devam ettiği sürece düşük karbon ekonomisine geçmek mümkün değil. Veritabanında da görüldüğü gibi Türkiye’nin aslında yenilenebilir enerji alanında yaptığı bazı yatırımlar var. Ancak bu yatırımlar yeterli düzeyde değil. Buna rağmen fosil yakıt sektörünün ekonomideki ağırlığı korunmaya devam ediliyor.
“Türkiye’nin durumu bu: Hâlâ fosil yakıtlara yatırımcı bulmaya çalışan bir ülke”
Özenç, Türkiye’nin geçen aylarda açıkladığı Yeşil Eylem Mutabakatı’nda da “yeşil tarafların” daha görünür kılınmasına rağmen, fosilden çıkış için bir türlü gerçekçi bir eylem planı sunulmamasının bir eksiklik olduğunu vurguluyor. Yani yürürlüğe giren politika araçlarının sunuluşu her ne kadar çevreci olsa da nitelikleri aslında öyle değil.
“Fosil yakıtlara eskisi kadar yüksek teşvik var. Araca da baktığımızda yeşil ve fosil dağılımı sadece destekler üzerinden takip edilebildiği için tam olarak yansımıyor olabilir, ama Türkiye’nin durumu bu: Hâlâ fosil yakıtlara yatırımcı bulmaya çalışan bir ülke,” diyor Özenç. “Yurt dışı yatırımları da bu yönden almaya çalışılıyor. Çin ile yapılmakta olan Hunutlu Termik Santrali mesela, diğerlerinin içinde fosile ayrılan bütçenin artmasına sebep olan şeylerden biri de bu.”
“Hükümet HES’leri yenilenebilir enerjiden sayıyor”
Türkiye, G20 ülkeleri arasında Meksika ve Birleşik Krallık ile beraber fosile dayalı enerjiyi en fazla kullanan ülke. Buna sebep olan faktörlerin başında fosil yakıtlar konusunda şeffaflıktan yoksunluk ve devlete ait teşebbüslerle, özellikle de Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) niteliğindeki yatırımlar üzerinden kömür üretimine (kömür maden ocakları da dahil olmak üzere) ve fosil yakıt tüketicilerine verilen yüksek destekler.
Yenilenebilir enerji boyutunda da hükümetin yaklaşımı çağdaş olmaktan uzak. Yapılan açıklamalarda yenilenebilir enerji alanındaki atılımlar ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin yenilenebilir enerji başta olmak üzere enerji yatırımında önde gelen ülkelerden biri olduğunu sık sık tekrarlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin ülkeyi bir enerji üssü haline getirecek projeler yürüttüğünü savunuyor.
“Hâlihazırdaki teşviklerle, üretilen kömüre piyasa fiyatının üstünde bir bedelle alım garantisi veriliyor”
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Kasım 2020’de yayımlanan Yenilenebilir Enerji raporuna göre 2025’e kadar Türkiye’nin yenilenebilir enerjiden elde ettiği enerjiye 22,2 gigawatt (GW) ekleyerek, toplam üretimi 66,8 GW’a ulaştırması bekleniyor. Ancak söz konusu açıklama ve hesaplarda HES’ler de yenilenebilir enerji kategorisinde yer alıyor. Özenç, uluslararası literatürde artık böyle olmamasına rağmen, Türkiye’de idarenin yenilenebilir/yenilenemez enerji sınıflandırmasını güncellemediğini söylüyor. Yani Türkiye’de HES’lere ayrılan bütçe, dünyadaki genel ve güncel yaklaşımın aksine, yenilenebilir enerji olarak sayılıyor.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Üyesi Orhan Aytaç da HES’lerle ilgili bu ayrımın yenilenebilir enerji ve fosile bağımlılık tartışmalarını anlamlandırmak açısından önem taşıdığını vurguluyor. “Siz hidroelektrik potansiyeli kullanalım diye meraları, ormanlık alanları yok ederek bir inşaat yürütüyorsanız ve oradaki hafriyatı dere yataklarına boşaltıyorsanız, daha yapım ve planlama aşamasında doğaya geri dönüşü olmayan bir zarar veriyorsanız, zaten baştan yenilenebilir enerjiden söz etmeniz mümkün değildir,” diyor Aytaç. Yenilenebilir enerji olmayan ve fosile olan bağımlılığı azaltmak için ihtiyaç duyulan çabaları baltalayan HES’lere olan bağımlılığı “hükümet destekli bir furya” olarak yorumluyor.
“Bütün bu yatırımlar gelecekte ne olacağı düşünülmeden yapılıyor”
Son yıllarda fosil yakıtlara doğrudan yatırımlar azalma eğiliminde. Ancak bu somut göstergeye rağmen, fosil yakıtların diğer enerji kaynakları arasında oranı hâlâ yüksek. Aytaç’a göre durumu bu hâle getiren sebeplerin en başında bu teşvik ve destek politikaları var: “Hâlihazırdaki teşviklerle, üretilen kömüre piyasa fiyatının üstünde bir bedelle alım garantisi veriliyor ve kapasite geliştirme maksadıyla yerli kömür, doğalgaz ve bazı hidroelektrik santrallere yapılan yatırımlara destek sağlanıyor, doğalgaza ayrılan yakıta sübvansiyonlar veriliyor ve böylelikle kurallar, kanunlar ve uygulamalar aracılığıyla fosile ayrılan kaynağın yelpazesi genişliyor.”
Çözüm: Uzun vadeli projeksiyonlar ve bütüncül yaklaşım
İklim krizinin hissedilen tüm etkilerine rağmen Türkiye’de fosil yakıtlara verilen destekle yenilenebilir enerjilere verilen destek arasındaki uçurum sürüyor. Peki, nasıl oluyor da tüm dünya emisyon azaltma politikaları uygulama eğilimindeyken, aradaki bu fark Türkiye’de giderilemiyor?
Aytaç’a göre Türkiye’nin fosil enerjiye olan bağlılığı ülke çapındaki tüm sektörlere de sıçrayan bir bilimsel planlamanın eksikliğinden kaynaklanıyor. “Sanayi, tarım ve elektrik, bunlar birbirleriyle ilintili. Siz bu sektörlerden birinde bilime dayalı karar almazsanız ve yanlış projeksiyonları dayatırsanız, diğer sektörlerde de bundan etkilenerek yanlış kararlar alınabilir. Bu yanlışlarla başlayan fosile olan bağlılık da şimdi kendisini bize ödettiriyor,” diyor Aytaç. Bu da Türkiye’nin bütüncül ve bilimsel temelleri olan bir enerji politikasına ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
“Bu halde devam edersek geri dönülemez ve bize yüksek maliyetler olarak yansıyan bir patika içerisine gireriz”
Özenç de çözümün kaynakları çeşitlendirebilmekte ve buna uygun ekonomik koşulları yaratmakta olduğunu söylüyor. Yapılan enerji yatırımlarının hepsinin aslında Türkiye’yi uzun vadede bağladığını belirtiyor Özenç. Geleceği görebilmek için belirlenen politikalara dair otuz, kırk yıllık projeksiyon yapılmasının önem taşıdığını vurguluyor. Aslında sorun temelinde çok basit: “Bütün bu yatırımlar gelecekte ne olacağı düşünülmeden yapılıyor.”
Sektörlerin sadece kendi süreçlerini dönüştürmesi de yeterli değil. Özenç, elektrik arzının da dönüştürülmesi gerektiğinin altını çiziyor: “O sektörlerin aldığı elektriğin nasıl üretildiğinin de diğer sektörleri ilgilendiren bir durum olması gerekli. On sene sonrasını düşünerek şimdiden bir yatırım portföyü geliştirmek gerekiyor, sonuçta enerji talebi de Türkiye’nin gelişen nüfusu ile artacak ve – enerji verimliliği ile dengelenmeye çalışılsa bile – artan enerji talebini karşılarken bizim artık ‘karbon ekonomisi’ diyebileceğimiz uluslararası ticareti bağlayan bu önlemlerin nasıl gelişeceğini düşünerek bir yatırım planı yapmamız gerekiyor,” diyor Özenç. Acilen iklim politikası geliştirmediği takdirde bugün verilen destekler yakın bir gelecekte Türkiye’yi çıkılması zor açmazların içine sokabilir. “Bu halde devam edersek geri dönülemez ve bize yüksek maliyetler olarak yansıyan bir patika içerisine gireriz.”
Kamu desteğinde fosil yakıtlara ayrılan payda Türkiye’dekine benzer dengesizlikler çoğunlukla Norveç, Suudi Arabistan ve Rusya gibi enerji üreten ülkelerde görülüyor. Paris İklim Anlaşması’nın ardından tüm dünyada artık projeksiyonlar net sıfır emisyon hedefi üzerinden yapılıyor. Son birkaç yıldır fosil yakıtlara yönelik birçok ülkede kamu desteğinin azalmaya başladığı biliniyor.
Fosil yakıta hükümetlerce verilen desteğin azalması gerektiğinin yine altını çizen çalışmalardan biri de IPCC’nin 9 Ağustos’ta medyayla paylaştığı rapor oldu. IPCC’ye göre karbon yatırımlarının azalması sadece sürdürülebilir kalkınma için değil, sosyal adalet ve eşitlik için de mühim. Isınmayı sınırlama için gösterilecek çaba, barınma, gıda sistemleri, sürdürülebilir tarım, temiz suya erişim ve kamu sağlığı gibi temel birçok temel haklara doğrudan etkileyen kararlara dayanıyor. Enerjideki dümen değişikliğine bir hükümetin ayırdığı bütçenin baştan sona ekonominin her ayağını dönüştürecek olması nedeniyle fosil yakıtlara verilen taahhütleri basit bir teşvik ya da yabancı yatırım elde edebilme yönteminden çok öte bir politika kararı. Eğer Türkiye iklim politikası ve karbondan çıkış için bir yol haritası geliştirecekse, bu ancak kamu desteklerine dair mevcut tablonun tamamen tersine dönmesiyle mümkün.