Adana'nın Karahan beldesi yakınlarında, Greenpeace Türkiye'nin araştımasında ortaya çıkardığı ithal plastik atık kirliliği. | Fotoğraf: Caner Özkan, Greenpeace.

17 Haziran 2021

Sıfır veriyle ‘sıfır atık’ politikası: Plastik çöp verilerine ulaşılamıyor

Alican Acanerler

Türkiye’de plastik atık miktarının ne kadar arttığına dair somut veriler elde etmek mümkün değil. Plastik çöpleri ayrıştıracak ve ölçebilecek altyapı eksik, koordinasyon yetersiz, Sıfır Atık politikası plastik atığın sürekliliğini sağlamak üzerine kurulu

Covid-19 pandemisi bir buçuk yıldır milyarlarca insanın sağlığını tehdit ediyor. Bulaşıcı bir virüs, dünyada yaşayan neredeyse herkesin günlük hayatının değişmesine neden oldu. Öte yandan, öyle pandemiler var ki kaynağı insan, durmaksızın yayılmalarının sebebi günlük yaşantımızda daha fazla konfor arayışımız. Tehdit ettikleri ise doğa, denizler, bütün canlılar, geleceğimiz. Bu pandeminin adı: plastik. Tek aşısı, bütün ülkelerin bu sorunla yüzleşip, kapsamlı ve tavizsiz politikalar belirlemeleri. 

Düşük maliyeti yüzünden tüm önlemlere rağmen kullanılmaya devam eden plastik türlerinin çoğu geri dönüştürülemiyor ve su kaynaklarına ulaşarak deniz ve okyanus ekosistemlerine karışıyor. Mikroplastik kirliliği olarak adlandırılan bu durumun doğa ve insan üzerindeki etkileri çok büyük. Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Projeler Lideri Nihan Temiz Ataş, denizlerdeki kirliliğin en büyük nedeninin mikroplastikler olduğunu söylüyor. Bugün Türkiye, Akdeniz’i en çok kirleten ikinci ülke. Öte yandan plastik dendiğinde sorun sadece ambalajlardan ibaret değil. Maske ve eldiven gibi Bireysel Koruyucu Ekipman (PPE) kullanımının pandemide  yaygınlaşması yüzünden plastik salgınının boyutları arttı. Bu duruma salgın süresince internetten yapılan alışverişlerde tükettiğimiz plastik miktarı eklenince, plastik dağlarından çözümü göremez hâle geldik. 

Türkiye’de evsel plastik atıkların yol açtığı kirlilik tüm dünyayla benzer bir eğilim gösteriyor. TÜİK’in 2018 yılı verilerine göre belediyelerin yıllık çöp üretimi yıllık 32,2 milyon ton. Bunun yüzde 10’u ise plastik ve ambalajlardan oluşuyor. Türkiye’de yaşayan ortalama bir ailenin dört kişi olduğu göz önünde bulundurulursa aile başına 1,6 ton çöp düşüyor. Üstelik eve kapanma döneminde tüketimin arttığını varsayarsak güncel rakamın daha da yüksek olması kuvvetle muhtemel. Peki, Türkiye’de atıkların türüne göre ne kadar arttığı izleniyor mu? Ayrıştırmanın hangi ölçümler doğrultusunda daha etkin kılınabileceğine dair somut eylem planları var mı? Bu soruların izinde İstanbul örneğini mercek altına alalım. 

İstanbul’da çöpler ayrıştırılmıyor, ölçüm ve takip yok

İstanbul, 17 milyona yaklaşan nüfusuyla çöp sorununun en çok hissedildiği kentlerin başında geliyor. Sanal alışveriş, kentsel dönüşümle değişen alışkanlıklar, yeni bölgelerin yerleşime açılması gibi etkenlerle megakentin çöp sorunu her geçen gün daha da artıyor. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) internet sitesinden atık yönetimine ilişkin detaylı bir bilgiye ulaşmak zor. Gezegen adına Atık Yönetimi Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmede Büyükşehir’in hatları keskin bir çöp ve ayrıştırma politikasına sahip olmadığını öğreniyoruz. Büyükşehir Belediye Kanunu’nun kendilerine verdiği yetkiler arasında çöp toplama ve ayrıştırma olmadığını vurgulayan yetkililer, konu hakkında daha ayrıntılı bilgi verirken çok önemli bir eksikliğin altını çiziyorlar: İstanbul’da çöpler ayrıştırılmıyor bile.

Plastik atık oranının yıl yıl dağılımına dair ‘ilçe belediyelerinden talep edilen ambalaj atığı verileri 2020’de daha düşük gerçekleşti’ gibi bir ifade hariç somut sayılara ulaşamıyoruz

Yaptığımız telefon görüşmesinin ardından Atık Yönetimi Müdürlüğü tarafından mail olarak iletilen bilgilendirmede İBB’nin, “5216 sayılı kanununun ilgili maddesi gereğince atıkların kaynağında toplanması hariç; evsel atıkların aktarma istasyonlarından depolama sahasına taşınması, düzenli depolama sahalarında bertarafı, bu sahalarda oluşan çöp sızıntı suyunun arıtılması ve çöp gazından elektrik enerjisi elde edilmesi ile organik atıktan kompost veya ATY üretimi faaliyetlerini yürüttüğü” belirtiliyor. Bunun yanı sıra, İBB’nin görev tanımında “tıbbi atıkların toplanması ve bertarafı, evsel atık benzeri ticari, endüstriyel ve kurumsal atıkların bertarafı ve imhası ile İstanbul genelinde ana arterlerdeki şehir temizliği hizmetlerini vermek” gibi yükümlülükler bulunuyor.

 

CİMER aracılığıyla 3 Mart 2021’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sorduk: ‘Son beş yılda plastik tüketimine dair veriler nelerdir?’ Bilgi edinme başvurumuza cevap verilmedi

2017’de gerçekleşen bir yönetmelik değişikliği sonucu her türlü ambalaj atığının kaynağında ayrı toplanması çalışmaları ilçe belediyeleri tarafından yürütülüyor. Ayrıca, Türkiye’de çöplere ve atığa yönelik herhangi bir bilgi almaya çalıştığınızda karşınıza çıkan Sıfır Atık Yönetmeliği’ne göre kaynağında ayrı biriktirilen atıkların birbirleriyle karıştırılmadan toplanmasına yönelik altyapıyı geliştirip yaygınlaştırmakla da ilçe belediyeleri yükümlü. Ancak bunun etkili bir biçimde yürütülüp yürütülmediğine dair herhangi bir bulguya ulaşamıyoruz.

İBB Atık Yönetimi Müdürlüğü, evsel atıkların tüm ilçelerden “karışık” olarak toplanıp getirildiğini açıklıyor. Kaynağında ayrı toplanmış ambalaj atıklarının nasıl değerlendirileceği ise ilçe belediyelerinin inisiyatifinde bulunuyor. Çoğunlukla evlerimizde tükettiğimiz plastik evsel atıklar, bizler evimizde ayrıştırsak dahi yemek ve diğer atıklarımızla karışık şekilde İBB’nin merkezi atık sistemine karışıyor. 

Greenpeace: Temel sorun ‘şeffaflık eksikliği’

Peki, plastik atıklar İBB’nin merkezine getirildikten sonra ne şekilde işleniyor? Burası da belirsiz. Yetkililer, kaynağında ayrı toplanan ambalaj atıkları ve bunların içerisinde yer alan plastik atıklarla ilgili verilerin İBB’de bulunmadığını belirtiyor. Söz konusu plastik atıkların tüm atıklar içerisindeki oranının yıllara göre dağılımını sorduğumuzda ise, “ilçe belediyelerinden talep edilen ambalaj atığı verilerinin 2020 yılı için diğer yıllara nazaran daha düşük gerçekleştiğine” dair bir ifade dışında somut sayılara ulaşamıyoruz. Bahsedilen veri, İBB Açık Veri Portalı’nda da bulunmuyor. 

Tıbbi atıkların toplanma süreci hakkındaki sorulara ise Atık Yönetimi Müdürlüğü, ilgili yönetmelik gereği sağlık kuruluşlarında “karışık halde” toplanan atıkların plastik poşetlere konup ağızları kapatıldıktan sonra geçici tıbbi atık depolarından Büyükşehir Belediyesi’ne ait araçlara teslim edildiği yönünde cevap veriyor. Tıbbi atıklar İstanbul genelinde PPE’lerle ayrıştırılmadan, dahası plastiklere konup bertaraf tesislerine taşınıyor ve bertaraf ediliyor, yani usulüne uygun biçimde yakılıyor. Dolayısıyla tıbbi atık miktarıyla ilgili bilgiler sadece kaynağı olan ilgili sağlık kuruluşlarından temin edilebiliyor. Bunun yanında, tıbbi atıkların yakılması havaya ve doğaya saldığı toksinler açısından oldukça endişe verici.

Nihan Temiz Ataş: ‘Atığın ne miktarda hangi geri dönüşüm tesisinde hangi ürüne dönüştüğünü, hangi oranda yerel hangi oranda ithal atığın dönüştüğünü kamuya açık bir şekilde takip edememekteyiz’

İBB yetkilileri sorularımıza verdikleri cevapta, Türkiye’de tıbbi atıklar içerisinde yer alan özellikle PPE’lerin geri dönüşümünün söz konusu olmadığını belirterek konunun aslında ulusal bir eylem planı gerektirdiğini ifade ediyorlar. Oysa hükümet tarafından plastik atıklara yönelik bir eylem planının geliştirilmediğine tanık oluyoruz. Şimdiye kadar medyaya yansıyan bu yönde atılmış somut bir adım bulunmuyor. 

Greenpeace’ten Nihan Temiz Ataş bu yaşanılan problemlerin atık yönetiminin hem yerel hem de ithalat boyutunda şeffaflık eksikliği sorunundan kaynaklandığını belirtiyor. “Gelen atığın ne miktarda hangi geri dönüşüm tesisinde dönüştüğünü, hangi oranda yerel hangi oranda ithal atık dönüştüğünü ve dönüşen atığın hangi ürüne dönüştüğünü kamuya açık bir şekilde takip edememekteyiz,” diyor Ataş. Atıkla mücadele için gerekli en temel verilerden yoksun olduklarının da altını çiziyor: “Plastik çöp verisine maalesef ne İstanbul özelinde ne de Türkiye özelinde ulaşabilmekteyiz. İstanbul’un göbeğinde Alibeyköy’de yola atılan plastik geri dönüşümüne dair durumun vehametini bize gösteriyor.”

TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 2018’de belediyeler tarafından geri kazanım yöntemine göre toplanan atık miktarı yalnızca yüzde 11,9. | Fotoğraf: Caner Özkan, Greenpeace.

Tam da bu veri eksikliği konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın cevaplandırması istemiyle Cumhurbaşkanı İletişim Merkezi’ne (CİMER) 3 Mart 2021’de bilgi edinme hakkı başvurusu yaptık ve başvuruda şu sorulara yer verdik: “Pandemi döneminde plastik atıkların geri dönüşümüne dair veriler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tutulmakta mıdır? Plastik atıkların içerisinde yer alan tıbbi atıkların geri dönüştürülmesinde bertaraf dışında bir yönteme dair girişiminiz var mıdır? Türkiye’de son beş yılda plastik tüketimine dair veriler nelerdir?” Bilgi edinme başvurularına 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası yasa gereğince 15 iş günü içerisinde cevap verilmesi gerekirken, bu sorularının bulunduğu başvuruya yazının yayınlandığı tarih itibariyle herhangi bir yanıt gelmiş değil. Burada saydığımız sorulara dair TÜİK’te de bir veriye ulaşamıyoruz. 

Sıfır Atık projesi ve sıfırlanmak istenmeyen plastik atık

Veri eksikliğinin bir sonucu olarak pandemi döneminde plastik atığın, ya da daha genel anlamda atığın ölçümüne dair herhangi bir saptamada bulunamıyoruz. “Atık azaltma mı geri dönüşüm mü” sorusuna geçmeden önce, resmi makamların problemin boyutlarını çevre konusunda çalışan araştırmacıların, akademisyenlerin, sivil inisiyatiflerin ve gazetecilerin gündeme getirebilmeleri için şeffaf bir biçimde ortaya koyabilmeleri gerekirdi. Ancak plastik atıkların Türkiye’de yol açabileceği sorunların yakıcılığını apaçık görebilirsek, çözümleri aramaya başlayabiliriz.

Oysa plastik atıkların azaltılmasını da kapsayan “sıfır atık” kavramı ilk olarak Eylül 2017’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca başlatılan Sıfır Atık Projesi ile gündeme gelmişti. Proje kapsamında tüketilen plastiklerin yüzde 77’sinin ekonomiye geri kazandırılması hedefleniyordu. Bakanlığın verilerine göre de proje ile 2.2 milyon ton ambalaj atığı, 58 bin ton elektronik eşya atığı ve 184 bin ton lastik toplanarak geri kazanılmış durumda. Bunlara ek olarak bir yıl içinde ekonomiye 3.5 milyar lira kaynak sağlandığı söyleniyor. Ancak konuştuğumuz uzmanlar bu yaratılan kaynağın boyutu konusunda hemfikir değil.

Sıfır Atık projesinde verilen sözlere ve hedeflere rağmen, geçen dört yıl içerisinde Türkiye Avrupa’nın en büyük çöp ithalatçısı hâline geldi

Greenpeace’ten Nihan Temiz Ataş’a göre “projenin amacına tamamıyla hizmet ettiğini şu an söylemek doğru değil.” Daha alınacak çok yol olduğunu ifade eden Ataş, “ancak altının çizilmesi gereken nokta, sıfır atığın ülkemizde geri dönüşüm gibi algılanması. Sıfır atık hedefine ulaşmak için öncelikle gereksiz plastik tüketiminden kaçınılması, tek kullanımlık plastik kullanımının önüne geçilmesi, daha sonra ise oluşan atığın geri dönüştürülmesi gerekiyor. Geri dönüşümde ise daha hızlı yol alabilmek için kaynağında ayrıştırma ve depozito iade sistemlerinin bir an önce uygulamaya konması ve yaygınlaştırılması gerekiyor,” diyor.

Adana’nın Karahan beldesi yakınlarında Britanya’dan ithal edilen plastik atıklar. | Fotoğraf: Caner Özkan, Greenpeace.

Çukurova Üniversitesi öğretim görevlisi ve mikroplastik uzmanı Doç. Dr. Sedat Gündoğdu ise plastik tüketimini azaltmak yerine plastikleri sadece geri dönüşüm sistemiyle ekonomiye kazandırmaya çalışmayı çözüm olarak gören dünyadaki tek ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor.

Bunun yanında Sıfır Atık projesinde verilen sözlere ve hedeflere rağmen, geçen dört yıl içerisinde Türkiye Avrupa’nın en büyük çöp ithalatçısı hâline geldi. Sıfır Atık kamu spotlarının haber kanallarında sürekli döndüğü ve plastik poşetlerin üzerine “Sıfır Atık” logosunun konduğu 2017 senesinde Türkiye Avrupa genelinden 200 bin tona yakın plastik çöp alırken, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) 2020 verilerine göre bu sayı yaklaşık 700 bin tona çıkmış durumda. Çöp ithalatının sebeplerinden biri olarak geri dönüşüm sektörünün hammadde ihtiyacı olarak gösteriliyor.

Hammade elde etmenin iki yolu mevcut: Birincisi, Türkiye’deki çöplerin ayrıştırılarak geri kazanım tesislere nakli. Diğeri ise gün geçtikçe artan çöp ithalatı. Avrupa’dan yurt dışına satılan çöpler satılma aşamasına gelene kadar ayrıştırma, yıkanma, geri dönüştürme vb tüm aşamalardan geçiyor. Oysa Türkiye’de toplanan çöplerin geri kazanıma gidene kadar bu sayılan aşamalardan geçmesi gerekiyor. TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 2018’de belediyeler tarafından geri kazanım yöntemine göre toplanan atık miktarı yalnızca yüzde 11,9. Bu durum tek başına, Türkiye’nin plastik atıkları topladıktan sonra geri dönüşüm tesisinde değerlendirilebilecek hâle getirmek için yeterli altyapıya sahip olmadığını ortaya koyuyor. Çöp toplamaya yatırım yapmak yerine, plastik atık satın alıp işlemek daha az maliyetli bir seçenek.

Gündoğdu, Sıfır Atık projesinin temelini oluşturan geri dönüşümle ilgili önemli bir yanılgıya işaret ediyor: Geri dönüşüm, atık miktarını azaltmaktan ziyade, atık üretimini sürdürdüğünden dolayı sorunu ortadan kaldırmak için yeterli değil. Atık azaltma politikası yerine bu yolun seçilmesi, plastiğin var olma süresini uzatmaktan başka bir fayda sağlamıyor. Azaltım yönünde politikalar uygulanmadıkça bertaraf için en fazla tercih edilen yollardan biri olan yakılma sırasında ise birçok zehirli gaz açığa çıkıyor.

Adana’nın Yüreğir ilçesinde yakılan plastik atıklar. | Fotoğraf: Caner Özkan, Greenpeace.

Ayrıca çoğu plastiklerin ikinci defa geri dönüştürmek mümkün değil. İkinci defa geri dönüştürülemeyen plastikler yakılıyor ve ciddi bir kirlilik pahasına bertaraf ediliyor. Atıkların bertarafından yakıt elde edilip enerji üretilmesi ise o ülkede ayrıca bir karbon emisyonu bütçesi gerektiriyor. Çünkü çöpten, plastikten enerji üretimi başlı başına bir sektör ve Türkiye’nin şimdilik böylesi bir altyapıyı oluşturacak kaynağı bulunmuyor. 

Gündoğdu, adı “Sıfır Atık” konan bir projeye rağmen atık azaltımı stratejisi oluşturulmayan bir ülkede diğer tüm çabaların tek sonucunun endüstrinin kârının döngüselliğine katkıda bulunmaktan ibaret olacağını söylüyor. “Üretimi azaltmadan tüketimini azaltmaya çalışmak yararlı bir yol değil. Plastik çöplerin oluşmasını engelleyecek yegâne yolun plastiğin üretiminin azalması yönünde bir algının oluşması olacakken, endüstrinin bu sektörden elde ettiği kârın azalmasını istemeyeceği apaçık bir gerçek,” diyor.

Peki, çözüm nereden geçiyor? Çağdışı atık yönetimi sistemi nasıl verimli hâle getirilebilir? Çevre Bakanlığı’nın plastik poşetlerde hayata geçirmeyi planladığı depozito sistemi genişletilmeli mi? Atık yönetimi sisteminin alt yapısı mı iyileştirilmeli? Yoksa hepsinin yanında çöp azaltma stratejileri mi geliştirilmeli? Çöp azaltmanın tek yolu bireysel tüketim alışkanlıklarının değişmesinden geçmiyor. Uzmanlara göre evsel atık miktarının azalması için tüm sektörleri kapsayan bir değişim şart.

 

 

Sanal alışverişe talep dünyada yüzde 300 arttı 

Doğaya en çok zarar veren atıkların başında tek kullanımlık plastikler (Single Use Plastics, kısaca SUP) geliyor. Günlük hayatımızda plastik poşetler, pipetler, market ambalajları olarak karşımıza çıkan bu tek kullanımlık plastikler dünyadaki tüm plastik atıkların yüzde 46’sını oluşturuyorlar. Gün geçtikçe artmalarının nedeni ise değişen günlük rutinlerimiz.

Pandemi döneminde yapılan bir araştırmaya göre 2020’de Türkiye’de uzaktan çalışanların sayısı bir önceki yıla göre 10 kat arttı. Hâl böyleyken, alışveriş için belki de eskisinden daha az evlerimizden çıkıyoruz. Sanal marketlere ve internet ortamında yapılan alışverişe talep de fazlalaşıyor. Dünya genelinde yapılan bir araştırmaya göre insanların yarısı pandemi bitse bile çevrimiçi alışverişe devam edeceğini söylüyor.

‘Ambalajın elimizden çöp tenekesine ulaşması yaklaşık 12 dakika sürüyor. Bu plastiğin çoğu çöplüklerde son buluyor ve geri dönüştürülmüyor’

Greenpeace, Aralık 2020’de dünya genelinde sanal alışverişe olan talebin pandemi nedeniyle yüzde 300 artmasının plastik kirliliğinin en önemli sebeplerinden biri olduğunu açıkladı. Plastikler hakkında farkındalık çalışması yürüten Greenpeace çalışanlarından David Finsky, elektronik alışveriş paketlerinde bol miktarda kullanılan, patlatması keyif veren kabarcıklı plastik poşetlerin geri dönüştürülemediğini anlatıyor. Bu örnek, internetten sipariş ettiğiniz her üründe “asla geri dönüştürülemeyecek bir plastik” olduğunu gösteriyor. 

Sedat Gündoğdu, pandemi döneminde artan sanal alışverişte daha az plastik ambalaj kullanılması ve ürün tedarikinden kaynaklı karbon emisyonun azaltılması için caydırıcı önlemler alınması gerektiğini vurguluyor. Gündoğdu’ya göre hükümet tarafından e-ticaret sitelerine kullandıkları her bir parça plastik ambalaj için fazladan ücret vermelerini gerektirecek bir düzenlemeye gidilmesi buna bir örnek teşkil edebilir. 

Nihan Temiz Ataş ise e-ticaretle artan tüketimde satıcılara önemli bir rol düştüğünü belirtiyor. “Ambalajın elimizden çöp tenekesine ulaşması yaklaşık 12 dakika sürüyor. Bu plastiğin çoğu çöplüklerde son buluyor ve geri dönüştürülmüyor. Geri dönüştürüldüğünde de ya daha düşük değerli plastikler ya da çimento için hammadde olarak sonuçlanıyorlar; bu da geri dönüşüm esnasındaki işlem nedeniyle havaya çok fazla toksin salınmasına neden oluyor,” diyor. 

Greenpeace’e göre e-ticaret ile satış yapan tedarikçiler ambalajdan tamamen kaçınabilir ya da çevre dostu bir tüketimi teşvik edebilir. Gerek düşük maliyetli bir ürün olan plastik kullanımına ek bedel getirmek gerekse kullanıcıların daha az ambalaj kullanılan ürünleri seçmeye teşvik etmek sanal alışverişte hesapsızca kullanılan plastik ürünlerin azaltılmasında birbirlerini tamamlayabilecek iki önlem. 

Ambalajdan önce benzer bir sınav naylon poşet kullanımını azaltmak için verildi. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, uzun tartışmaların sonunda marketlerde poşetlerin kullanımı azaltmak için ek bedeller getirildi. Ancak Covid-19 pandemisi nedeniyle tek kullanımlık poşetlere olan talep her ülkede arttı

Türkiye’de 1 Ocak 2019’dan itibaren geçerli olmak üzere marketlerde satılan poşetler paralı hâle gelmişti. O tarihten sonraki Türkiye’deki plastik poşetlerin tüketimine dair verilere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Şubat 2021’de verilen bir soru önergesinden ulaşıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yazılı soru önergesine verdiği cevaba göre ücretlendirmeye tabi tutulan plastik poşet miktarı bir önceki sene 17 milyon adet iken, 2020’de bu sayı 23 milyona ulaşmış. 

Sağlık ekipmanları, plastik poşetler ve pandemide değişen tüketim alışkanlıklarımızla gittikçe daha fazla plastiğin içerisinde boğulduğumuza şahit oluyoruz. Bu plastikler büyük bir çöp ve atık problemini de beraberinde getiriyor.

Maskelerin ayrıştırılarak toplanması için girişim yok

Pandemide ortaya çıkan bir başka plastik atık kalemi ise maske, eldiven ve siperlik. Dünya genelinde 2027’e kadar Bireysel Koruyucu Ekipman adı verilen (PPE) ürünlere duyulacak ihtiyacın katlanarak artacağı ifade ediliyor. Amerikan Kimya Topluluğu adlı akademik dergide yayınlanan bir çalışmada salgının sadece ilk ayında 129 milyar maske ve 65 milyar eldiven kullanıldığı ifade ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de yalnızca sağlık çalışanlarının tek kullanımlık plastik tüketiminin bir yılda yüzde 40 artacağını belirtiyordu.

WWF’in aktardığına göre ise eğer dünyada üretilmiş maskelerin yüzde 1’inin hiçbir önlem almadan doğaya bırakılması ayda ortalama 10 milyon maske atık demek. Bir maskenin ağırlığının yaklaşık 4 gram olduğu düşünülürse, bu her ay en az 40 ton ağırlığında maskenin denizlere karışması anlamına geliyor.

İtalya sahilinde maske kirliliği. | Fotoğraf: Tommaso Galli, Greenpeace.

Türkiye’deki durumla ilgili ise Tüm Tıbbi Cihaz Üretici ve Tedarikçi Dernekleri Federasyonu (TÜMDEF) Başkan Yardımcısı Erkin Delikanlı, ülke genelinde bini aşkın maske üreten firma olduğunu ve haftalık imalat sayısının 50 milyonu bulduğunu belirtmişti. Türkiye’de pandemi süresince tüketilen PPE’lerin kontrollü bir şekilde toplanması için ise hiçbir yerel yönetimin ya da platformun herhangi bir girişimi bulunmuyor.

Avrupa Birliği, plastik pipet, plastik kulak çöpü, plastik tabak, plastik çatal-bıçak takımı, plastik içecek karıştırıcıları gibi alternatifi olan tek kullanımlık plastikleri yasakladı

Sağlık Bakanlığı maske üreticilerini sağlıklı veri paylaşımı konusunda teşvik etmiş değil. Özellikle maskelerin içerdiği kimyasallara ilişkin şeffaflık eksikliği söz konusu. Geçen haftalarda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yürüttüğü “Güvensiz Ürün Bilgi Sistemi” çalışması çarpıcı gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: Aylardır faal 41 maske üreticisi için bakanlık “güvencesiz” damgasını kullandı. 41 üreticinin maskelerinin içeriğine dair bakanlığın bu maskeler piyasaya sürülmeden önce herhangi bir değerlendirmede bulunmaması kamu sağlığı açısında endişe verici. 

PPE’ler artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline de gelse Greenpeace plastik salgınının ancak diğer AB ülkelerinde olduğu gibi “yasaklama” ile çözülebileceğini savunuyor. Nihan Temiz Ataş, Türkiye’nin, 2020 yılında da Avrupa’dan en çok plastik atık ithal eden ülke olduğunu hatırlatıyor. Her gün 241 kamyon dolusu plastik atığın Türkiye’ye geldiğini söyleyen Ataş, son 16 yılda ise Avrupa’dan Türkiye’ye gelen plastik atıkların 196 kat artmasına işaret ediyor. Greenpeace’in bu konudaki çözüm önerisini “Plastik tüketimini azaltmak için dünyada geliştirilen yöntemlerden biri de yasaklama. Avrupa Birliği, plastik pipet, plastik kulak çöpü, plastik tabak, plastik çatal-bıçak takımı, plastik içecek karıştırıcıları gibi alternatifi olan tek kullanımlık plastikleri yasakladı. Greenpeace Akdeniz olarak ‘Tek Kullanımlık Plastikler Yasaklansın’ projemizde Türkiye’nin AB direktifine uyarak bu ürünlerin Türkiye’de de yasaklanmasını talep ediyoruz” sözleriyle ifade ediyor.

Bu tablo karşısında çöplerin ayrıştırılarak plastik atıkların geri kazanımı için gerekli altyapı sisteminin bulunmaması, Sıfır Atık politikalarının yumuşak karnı. Altyapı ve teknolojik donanım nedeniyle atıkların türüne göre miktarına dair somut verilere ulaşılamıyor. Atık miktarına dair veri toplamadan politikaların ne kadar başarılı olduğunu ölçmek ve etkili bir strateji oluşturmak son derece zor. Çöp toplama sorumluluğunun ilçelere ait olması ulusal çapta büyük bir koordinasyon, bir başka deyişle kurumlar üstü bir irade gerektiriyor. Şeffaf bir izleme ve denetleme mekanizması oluşturulmakta geç kalınırken, plastik atık dağları büyümeye devam ediyor. Hâl böyleyken, plastik üretiminin sürekliliğini sağlayan ve aynı zamanda bu süreklilikten beslenen kârlı bir ekonomik sektörün varlığı kilit kararlarda pay sahibi. Bu sektörün oluşmasına ön ayak olan geri kazanım modeline sarılmak yerine, üretim azaltma, yasaklama ve vergilendirme gibi önlemler alınmazsa plastik atıklar doğayı zehirlemeyi sürdürecek.