22 Mart 2022
Zeytinlikler madenciliğe açıldı: Kamu yararı mı şirket çıkarı mı?
Sercan EngerekZeytinliklerin yönetmelik değişikliğiyle madenciliğe açılması zeytin ağaçlarını ve binlerce insanın geçimini sağladığı zeytinciliği tehdit ediyor. Avukat Altıparmak’a göre ekokırım suçunun kabulü doğaya karşı fiillerde caydırıcı olabilir
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle zeytinlikler madencilik faaliyetine açıldı. Madencilik faaliyetinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı alanlara denk gelmesi durumunda zeytin ağaçlarının taşınarak sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine izin veren yönetmelik kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Zeytincilik Kanunu’na ve hukuka aykırı görülen yönetmeliğin iptali için çevre kuruluşları tarafından dava açıldı. 2014 yılında santral projesi için 6 bin zeytin ağacının kesildiği Soma’da zeytinlikler yeniden tehdit altında. Kömür ocaklarının, termik santrallerin pençesinde olan Soma’da üç yıl önce bir termik santral daha açıldı. Elektrik enerjisi elde etmek için kömür yakan termik santraller, kül barajları ve bacasından çıkan partikül maddelerle çevre kirliliğinin yanı sıra sera etkisi yaratan gazları doğaya bırakarak küresel ısınmayı da artırıyor. Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması ile kömürden çıkmak için tarih belirlememesi, yeni termik santraller planlaması ve zeytinlikleri maden işletmelerine açması iklim bilimciler tarafından çelişkili görülüyor.
“Bu yatırımları yapanların sofralarında zeytin oluyor değil mi? Dilerim ki o zeytinler dile gelir de ‘Nasıl kestin benim ağacımı!’ der. Nasıl yiyeceksiniz o zeytinleri? Nasıl boğazınızdan geçecek?” Mustafa Akın’ı sekiz yıl önce Yırca köyünden bağlandığı canlı yayında bu sözleriyle tanıdı ülke.
Kolin Grubu’nun şirketi, 2014’ün eylül ayında Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Yırca köyünde inşa etmek istediği kömürlü termik santral için 6 bin 666 ağaçlık zeytinliği tel örgüyle çevirmişti. Bakanlar Kurulu’nun aldığı acele kamulaştırma kararını aylar sonra tesadüf eseri öğrenen Yırcalılar, o günlerde yeşil zeytin hasadına hazırlanıyordu. Şirket köylülere ait zeytinlik alanı dikenli tellerle çevrelerken her gün onlarca ağacı kesiyordu. Zeytinliklerine giremeyen köylülerin çevre örgütleriyle birlikte başlattığı “zeytinime dokunma” nöbeti tüm ülkede yankılanmaya başlamıştı. Dayanışma büyüyor, şirket ise zeytinlikte özel güvenlik görevlisi sayısını artırıyordu. Fırtına 2014’ün 7 Kasım günü koptu, “ölmez ağaç” zeytine büyük bir operasyon düzenlendi. Sabaha karşı zeytinliğe giren şirketin iş makineleri binlerce ağacı birkaç saatte yerinden söktü. Köylülerin acele kamulaştırma işlemine karşı açtığı dava kapsamında Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı ise o günün öğle saatlerinde duyuruldu. Aslında karar 28 Ekim’de verilmiş fakat Ulusal Yargı Ağı Sistemi’ne 10 gün sonra yüklenmişti.
“Ağaçlarıma madencilik diye el koyduğun zaman onu dikecek başka yerim yok. 20 ila 100 yıllık bir zeytin ağacını yerinden söküp başka yere dikerek yaşatma şansın yok”
İş makinelerinin zeytinliğe girdiği gün canlı yayındaki sözleriyle herkesin içini titreten Mustafa Akın (62) hâlen Yırca köyünün muhtarlığını yürütüyor, olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen o günleri dün gibi hatırlıyor. Tam orada, sekiz yıl önce zeytin ağaçlarının kesildiği noktada buluşuyoruz Akın’la. Santral projesi için şirketin kestiği ağaçların yerine yeni zeytin fideleri dikilmiş. Yaklaşık sekiz yaşında olan o ağaçların arasında dolaşırken, iş makinesinin topraktan çıkaramadığı bir zeytin ağacını gösteriyor Akın. Gövdesi kesilen ağacın kökü yerinde ve çevresinden yeni dallar boy atmış. Akın, “Bu ağaç en az 250 yaşındaydı” diyor.
Mustafa Akın, sınıf öğretmenliğinden emekli. Yırca’da babasından kalan zeytinliği altı kardeşiyle paylaştığı için o zeytinlikten kendisine küçük bir pay düşmüş ama orada kendilerine ait bir tarlaya 2010’da eşiyle birlikte 200 adet zeytin fidesi dikmiş. Ancak zeytin ağacı meyvesini geç veren bir tür. O yüzden Ege ve Akdeniz köylerinde zeytin, doğan çocuk için dikilirmiş. Akın, sabırla beklemek gerektiğini söylüyor: “Zeytin ağacı yedi yaşında gübre, ilaç gibi bakım masrafını karşılamaya başlar. 12 yaşından sonra toplanacak miktarda zeytin çıkar ama asıl verimi 15 yaşından sonradır. Bugün 15-20 yaşındaki yetişkin bir ağacın zeytininden 10 kilo yağ alırsan bir ağaçtan yıllık 500 liraya yakın bir gelir elde edersin. Santral projesi için burada kesilen zeytinlerin en genci 10 yaşındaydı ama 60 ila 300 yıllık ağaçlar çoğunluktaydı içlerinde. Toprağımızı geri aldık, kesilen 6 bin ağacın yerine yenilerini diktik ama Yırcalı sekiz yıllık gelirini kaybetti.”
Yönetmelik uygulanırsa zeytinlikler yok olacak
Santral projesi iptal edildikten bir süre sonra Soma’da bir doğa tahribatı daha yaşandı. İstanbul-İzmir otoyolunun geçtiği Manisa ilinde Ziraat Mühendisleri Odası’na göre aralarında anıt ağaçların da bulunduğu toplamda 700 bin zeytin ağacı kesildi. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kamulaştırdığı zeytinliklerde kesilen ağaçların yaklaşık 4 bini otoyolun geçtiği Yırca köyündendi. Zeytin emekçisi Akın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Maden Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle zeytin sahaları madencilik faaliyetine açıldığı için tepkili.
Resmî Gazete’de 1 Mart’ta yayımlanan yönetmeliğine göre, elektrik ihtiyacını karşılamak üzere maden işletmeleri, madencilik faaliyetinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi durumunda zeytin ağaçlarını taşıyabilecek ve zeytinliğe tesis inşa edebilecek. Yırca köyünün sınırında Kolin Grubu’nun işlettiği Deniş Kömür Madeni var. Akın, eğer yönetmelik uygulanırsa köyün doğusundaki zeytinliklerin yok olacağını söylüyor. Zeytin ağaçlarının taşınmasının da mümkün olmadığını düşünüyor: “Bir kömür madeninin ortalama ömrü aşağı yukarı 100 yıl. Ancak zeytinin ömrü 2 bin yıl. Altta maden var ama üsttekinin ekonomik değeri de en az 20 kat. Doğa açısından ise zeytinliklere paha biçilemez. Ben zeytinliğimdeki ağaçları nereye taşıyayım? Ağaçlarıma madencilik diye el koyduğun zaman onu dikecek başka yerim yok. ‘Devlet yeni yer verecek’ diyorlar. Devlet nereyi verecek? Orman arazisini. Bu sefer de ormanı yok edeceksin. 20 ila 100 yıllık bir zeytin ağacını yerinden söküp başka yere dikerek yaşatma şansın yok. Yeniden bir zeytin fidesi üretebilirsin ama o 100 yıllık ağaç ne olacak? Üstelik o ağaçlar Edremit türü dediğimiz siyah, yeşil renkleri olan sofralık zeytin ağaçları.”
Yasayla korunan yönetmelikle düzenlenemez
Türkiye’de yaklaşık 500 bin aile geçimini zeytincilikten sağlıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 189 milyon zeytin ağacından 2021’de 556 bin ton sofralık, 1 milyon 183 bin ton yağlık zeytin elde edildi. Yönetmeliği çıkaran yetkililer elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerine “kamu yararı” dikkate alınarak izin verileceğini savunuyor. Doğa Derneği hukuk danışmanı avukat Özlem Altıparmak, ticarî işletmenin çıkarı ile kamu çıkarının aynı olmadığını vurguluyor. Türkiye’nin dünya çapında zeytin ve zeytinyağı üreten ilk beş ülke arasında olduğuna dikkat çeken Altıparmak, “Yönetmelikte madencilik sektörünün ticarî çıkarları, yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşama ve doğanın ekolojik, kültürel varlığını koruma haklarından üstün tutulmuş. Söz konusu yönetmeliğin kamu yararı taşıdığına dair iddia sadece madencilik sektöründen elde edilecek fayda ve yatırımların büyüklüğü ile ölçülemez. Her zaman savunduğumuz üzere ekonomik olan ekolojik de olmak zorundadır” diyor.
Çevre örgütleri, meslek odaları ve barolar yönetmeliğin iptali için dava açtı. Doğa Derneği, “zeytinin hakkını savunmak” isteyen yurttaşlara rehberlik etmesi gayesiyle bir dava dilekçesi hazırladı. Davanın gerekçesi Zeytin Kanunu’nun “zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası dışında tesis açılamayacağını” hükme bağlayan 20. maddesine atıfta bulunularak şöyle açıklandı: “Kanunun açık hükmüne rağmen yönetmelik ile zeytinlik alanda madencilik yapılması mümkün hâle getirilmiştir. Normlar hiyerarşisi bakımından anayasa kanunların, kanunlar da yönetmeliklerin üzerinde yer alır. Bu nedenle bir yönetmelikle üst norm olan kanuna aykırı bir düzenleme yapılamaz. Kanunda yasaklandığı hâlde bir yönetmelik maddesiyle zeytinlik sahası içinde ve bu sahalara üç kilometre mesafede bir maden faaliyetine izin verilmesi hukuka aykırıdır.”
Avukat Altıparmak: Yönetmelikte madencilik sektörünün ticarî çıkarları, yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşama ve doğanın ekolojik, kültürel varlığını koruma haklarından üstün tutulmuş
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yönetmelik değişikliği yapılarak kamu yararı gerekçesiyle zeytinlikler 2012 yılında da madencilik faaliyetlerine açıldı. Yönetmeliğin Danıştay tarafından iptal edileceği 2013 yılına kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, üç kilometre sınırını içeren kanun maddesini askıya alarak 26 maden işletme ruhsatlı saha için “kamu yararı” kararı aldı. Bu dönemde madencilik faaliyeti için binlerce ağaç kesildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu kez 2014’te “zeytinlik sahayı” 25 dekar üzerinden tanımlayarak 10-15 dönümlük zeytinlikleri, zeytinlik sahanın dışında bırakacak bir yasa taslağı hazırladı. Kamuoyunda “zeytinliklerin imara açılacağı” biçiminde yer alan taslak farklı tarihlerde Meclis’e sunuldu fakat kabul edilmedi. Avukat Altıparmak, idarî mahkemenin kararlarını hatırlatarak “Zeytinlik saha tanımının daraltılmasının kanuna aykırı olduğu zaten tespit edilmişti. Yeni yönetmelikle değişiklik yapılan madde benzer konuda verilmiş Danıştay kararlarına da aykırılık teşkil ediyor” diyor.
Ekokırım suçunun kabulü caydırıcı olabilir
Zeytinliklerin madencilik faaliyetine açılması doğa yararına aykırı olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de son yıllarda kömür-altın madenciliği, taş ocakları, santral projeleri, ‘yap-işlet-devret’ modeliyle uygulanan projeler, imara açılan ormanlar dolayısıyla milyonlarca ağaç kesildi, dereler, nehirler kurudu. Doğa tahribatını konu alan eylemler uluslararası hukuk çevrelerinde “ekokırım suçu” üzerinden ele alınıyor. Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı) tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kuruluş metni Roma Statüsünde suç hâline getirilmesi önerilen ekokırım suçu “çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde yasadışı veya keyfî olarak işlenen fiiller” diye tanımlanıyor.
Ankara Üniversitesi İklim ve Ekokırım Hukuk Kliniği Koordinatörü de olan Altıparmak, ekokırımın bir suç olarak uluslararası mahkemede tanınması hâlinde insan merkezli hak anlayışına ek olarak doğa merkezli düşünme açısından da bir adım atılacağı görüşünde. “Doğaya verilen zarar uluslararası ölçekte de suç hâline gelecek ve sorumluları cezasız kalmayacak” diyen Altıparmak’a göre, ekokırım suçunun UCM’de kabul edilmesi diğer devletlerin de bu suçu iç hukuklarında suç olarak tanımalarını sağlayacak. Savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçlarına bakan UCM’ye Türkiye taraf değil ancak Türk Ceza Kanunu’nda soykırım suçu tanımlanmış durumda. Altıparmak’a göre ekokırım suçu da böyle bir gelişme izleyecek.
Yırca’da kurulamayan santral Türkpiyala’da yapıldı
Soma’da 1913’ten beri kömürün çıkarıldığı Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait kömür havzasında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 205 milyon ton kömür rezervi var. TKİ’den özel şirketlerin hizmet alım sözleşmesi ve rödovans usulüyle kiralayarak işlettiği kömür ocaklarından birinde 2014 yılında meydana gelen maden faciasında 301 maden işçisi hayatını kaybetti. Çoğunlukla kapalı ocaklarda üretilen linyit kömürü elektrik üretimi dolayısıyla termik santrallerde yakılıyor.
Soma’da aktif olarak çalışan iki kömürlü termik santral bulunuyor. Biri 2019’da Türkpiyala köyünde açılan Kolin Termik Santrali. Yırca köyündeki santral projesinin Çevresel Etki Değerlendirme raporu mahkeme tarafından iptal edilen Kolin Grubu, Türkpiyala’daki santrali, bu kez bin 100 dönüm araziyi köylülerden satın aldığı, üç köyün ortak kullandığı meranın da olduğu alana inşa etti. Türkpiyala, Bozarmut, Kayrakaltı, Çerkez-Sultaniye ve Kozluören açılan kül barajları, kurulan enerji nakil hatları, kömür taşıma bantları ve oluşan hava kirliliğiyle santralden doğrudan etkilendi. Bölgenin su kaynakları buhar üretme, soğutma ve temizleme işlemlerinin yapıldığı termik santral için kullanılmaya başlandı.
Kül barajları toprağın kalitesini düşürdü
Diğer santral ise Somalının 1981’den beri bacasından çıkan dumanı soluduğu Soma Termik Santrali. Soma’nın girişinde bulunan bu santral sekiz yıl önce iş makinelerinin girdiği Yırca’daki zeytinliğin sınırında konumlu. Yöre halkı termik santralin kül barajlarından rahatsız en çok. Yırca’nın muhtarı Mustafa Akın, karşımızda duran kül dağını işaret ederek 40 yıldır rüzgârın da etkisiyle ovaya yayılan külün ve külden oluşan asit yağmurlarının toprağı verimsiz hâle getirdiğini söylüyor. Özellikle de yaz aylarında tarlalara yayılan kül tozundan çiftçinin tarım yapamaz hâle geldiğini anlatan Akın, “Burada herhangi bir tarlaya gir ve 50 adım at, kül tozundan dizine kadar simsiyah olursun. Dünyanın en meşhur kavunu Soma’nın sınırındaki Kırkağaç’ta yetişirdi. Şimdi yaprağının üstüne inen kül toprağın ve bitkinin yüzeyini kapladığı için kavun keleğini döküyor. Çünkü bitkinin havayla teması yok. Eskiden tütünün de merkeziydi burası. En az 150 hane tütün ekimi yapardı. Artık ne kavun ne de tütün tarlaları kaldı” diyor. Köydeki kül barajının büyük oranda dolduğunu belirten Akın, “Külü Soma’nın kuzeyinde Ayıklı dediğimiz bir yere depoluyorlar şimdi. Orası dolunca ne olacak?” diye soruyor.
Yırca’daki termik santral kül barajıyla tarımı etkilediği gibi doğal su kaynaklarını da kurutmuş. Termik santrallerde soğutma, buhar elde etme ve temizleme için kullanılan sular sıcaklık dereceleri yükselmiş olarak toprağa, yeraltı sularına, akarsulara ve denizlere boşaltılıyor. TÜİK’in, Su ve Atıksu İstatistiklerine göre 2020’de su kaynaklarından çekilen 18 milyon metreküp suyun 8 milyon metreküpünü termik santraller kullandı. Oransal olarak termik santrallerin su kullanımı yüzde 45’e tekabül ediyor. Termik santrallerden su kaynaklarına deşarj edilen atık su miktarı ise 8 milyon metreküp civarında. Akın, “Yırca’nın suyu tertemiz akardı. Derelerinden çıkan balık tüm köye yetiyordu. Yıllar içinde iki deremiz de kurudu. Şimdi köylünün ancak yüzde 10 kadarı kuyulardan yeraltı sularını kullanarak sulama yapabiliyor” diyor.
Prof. Dr. Kurnaz: ‘Temiz kömür’ lafını duyduğunuzda sakın aldanmayın, kömürün temizi olmaz
Devlet tarafından işletilen Soma Termik Santrali özelleştirme programı kapsamında 2015 yılında Konya Şeker Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ne satıldı. Çevre yatırımlarını yapmayan santrallerin faaliyet süresini uzatmak için 2019’da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) sunduğu yasa taslağı TBMM’de kabul edilmiş ve akabinde yasa Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veto edilmişti. Altı üniteli Soma Termik Santrali’nin dört ünitesi bu süreçte baca gazı kükürt giderim tesisi, filtre sistemleri ve sera gazı salımıyla ilgili çevre yatırımlarını yapmadığı için kapatıldı. 2020’de altı ay kapalı kalan santral Geçici Faaliyet Belgesi ile yeniden çalışmaya başladı. Kapalı kaldığı süre boyunca da santrale Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) tarafından 13,5 milyon lira kapasite kullanım mekanizması teşviki verildi.
Kömürden çıkış için hâlâ tarih belirlenmedi
Türkiye’de 2021’in aralık ayında üretilen linyitin yüzde 80’i ile taşkömürünün yüzde 60’ı termik santrallerde yakıldı. Doğaya salınan ve küresel ısınmayı artıran sera gazı emisyonlarının ise yüzde 72’sinden kömür, doğalgaz, petrol gibi fosil yakıtlarla enerji üreten santraller sorumlu. Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, sera gazlarının içinde kömürün yanmasından çıkan karbondioksidin ilk sırada yer aldığını vurguluyor. Ülkedeki çoğu termik santralin bacasına filtre sistemi kurulmadan işletildiğini belirten Kurnaz, “Filtre sistemleri pahalı olduğundan ve kömürün bir geleceği olmadığından elektrik üreticileri bu yatırımın altına girmek istemiyor. Girdiği zaman ise bunu ‘temiz kömür’ olarak sunuyor. Oysa kömürün asıl zararı olan karbondioksidi hiç dokunmadan atmosfere salıyorlar. Dolayısıyla ‘temiz kömür’ lafını duyduğunuzda sakın aldanmayın, kömürün temizi olmaz” diyor.
Sera gazı emisyonlarının yol açtığı iklim krizinde son yıllarda yangın, sel ve aşırı rüzgâr olaylarıyla, gıdaya erişim sorunlarıyla binlerce insan hayatını kaybetti. Doğa ve iklim bilimci Kurnaz, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık” başlıklı raporundan hareketle kısa vadede 1.5 dereceye ulaşan küresel ısınmanın iklim tehlikelerini artıracağı, ekosistemler ve insanlar için çoklu riskler oluşturacağı tespitini yapıyor. “Krizi yaratan unsurları kontrol altına almada yavaş hareket ettiğimiz müddetçe göreceğimiz zarar da artıyor” diyen Kurnaz’a göre felaketlerden en çok etkilenen de gelişme merdiveninin en alt basamağında yer alanlar olacak.
Küresel ısınmayı iki dereceyle sınırlandırmayı ve mümkün mertebede 1,5 derecenin altında tutmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasından sonra Türkiye karbondioksit, metan, azot gibi gazların toplamı olan sera gazı emisyonunda “2053 net sıfır” hedefini benimsedi. Ancak 2012’de açıkladığı ve iklim uzmanları tarafından yetersiz görülen 2030 için emisyon artışından azaltım Ulusal Katkı Niyet Beyanını, anlaşmada öngörülen periyotlarda güncellemedi. Geçen şubat ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ev sahipliğinde toplanan İklim Şurası’nda ise kömürden çıkış için bir tarih verilmedi.
Avrupa Birliği üyesi 10 ülke kömürlü santrallerini kapatırken 12 ülke 2030, yedi ülke de 2040’a kadar kömürden çıkacağını taahhüt etti. Bosna Hersek, Polonya, Sırbistan’la birlikte Türkiye henüz takvim belirlemeyen ülkelerden. Türkiye’de faaliyette 20 bin 331 Megawat kurulu güce sahip 68 kömürlü termik santral var. Ekosfer Derneği’nin “Türkiye’de Kömür” verilerine göre lisans alınan, inşaat aşamasında olan, ilân edilen toplamda 14 bin 230 Megavat değerinde sekiz adet yeni kömürlü termik santral projesi bulunuyor. Yedi proje ise izin aşamasında. Şimdiye kadar mahkeme kararları, ekonomik gerekçeler ve sivil toplum örgütlerinin mücadelesiyle 33 kömürlü termik santral projesi iptal edildi, sekiz proje ise donduruldu.