İklim eyleminde bir göstericinin taşıdığı dövizde “karbon kredisi değil, karbon vergisi” yazıyor, Londra, Birleşik Krallık, Eylül 2020. Banka ve finans dünyasının fosil yakıtlara yatırımlarını bir an önce azaltması iklim krizi açısından kritik. | Fotoğraf: Daha İyi Yaşlanma Merkezi (Centre for Ageing Better) via Pexels

28 Ekim 2021

11 soruda bankaların ve finans şirketlerinin fosil yakıt yatırımları

Gezegen

Gezegenin yaşanılabilir olmayı sürdürmesi için iklimi bu hâle getiren fosil yakıtlardan çıkış şart. Bunun için de kömür, petrol ve doğalgaza tüm yatırımların durması gerekiyor. Ve vakit her geçen gün daralıyor

Gezegende fosil yakıt üretimine ve kullanımına bir çırpıda son verdiğimizi hayal edelim. Yeraltından çıkarılan petrolün artık rafinerilerde akmadığını, kömür madenlerinin ıssızlığa terk edildiklerini, termik santrallerin harlamadığını, evinizin, suyunuzun doğalgazla değil, güneşle, rüzgârla ısındığını, araçların ne fosil yakıttan ne de nükleer enerjiden elde edilen elektrikle çalıştığını… BM’ye bağlı olarak her yıl yüzlerce uzmanın katkılarıyla bir rapor yayınlayan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre insan faaliyetlerinin etkisi sonucu gezegenin sıcaklığı daha şimdiden 1.1 derece arttı. Sera gazı emisyonlarının bugün, siz bu satırları okurken sıfırlanması halinde bile, hâlihazırda atmosferde bulunan gazların etkisiyle küresel ısınmanın Paris Anlaşması’nda hedeflendiği üzere 1.5 derecede sınırlı kalıp kalmayacağı soru işareti.

Tam da bu sebeple, fosil yakıttan bir an önce çıkılması iklim krizi ile mücadelenin olmazsa olmazı. Fosil yakıt bağımlılığının son bulması için de tek bir koşul var: Fosil yakıtlara yatırımların durması. Zira fosil yakıt şirketlerine, termik santrallere, kömüre, doğalgaza, her ân elimizin altında olan plastiğin üretildiği petrokimya sanayine yatırımlar sürdükçe bu dönüşüm erteleniyor, atmosferdeki sera gazı miktarı artıyor. Bu yatırımların ve mali desteklerin ise iki büyük kaynağı var: Devletler ve bankalar.

Devletlerin fosil yakıtlara olan yaklaşımı gelgitli, nitekim siyasi eğilimlerine göre hükümetlerin iradeleri farklılık gösterebiliyor, ekonomik koşullar ise hızla değişebiliyor. Özellikle pandemide ekonomik destek paketlerinden fosil enerjiye dayalı sanayiler bir hayli yararlandı. Hele hele Türkiye’de, Energy Policy Tracker adlı sitede yapılan izleme çalışmasına göre, hükümet fosil yakıtlara, yenilenebilir enerjiye nazaran 200 kat daha fazla kamu desteği sağladı. Birçok ülkede “net sıfır emisyon” ve “düşük karbon ekonomisine geçiş” hedefleriyle somut yol haritaları belirlense de bu politikaların vadeleri iklimbilimcilerin altını çizdiği acil durumun gerektirdiği süreden çok daha uzun.

Peki, ya bankalar? Toplumsal denetimi çok daha zor, tek öncelikleri kâr ve kazanç olan bankaların fosil yakıt projelerine ve şirketlerine yatırım kolaylıkları sağlamaları nasıl önlenebilir? Burada da iklim savunucuları bankaların yatırımlarını izleme ve onları ifşa etme yolunu seçiyor. Ayrıca etik bankacılık gibi kazancı maksimize etmeye dayalı olmayan yepyeni modeller ortaya çıkıyor. İklim mücadelesinde sadece hükümetlerin değil, finans dünyasının da kazançlarının bir kısmından vazgeçerek dönüşmesi şart. Bir başka deyişle, gezegenin kurtuluşu iklimi bu hâle getiren ekonomik sistemin değişmesini gerektiriyor. Ve vakit her geçen gün daralıyor. 11 soruda, bankaların fosil yakıt yatırımlarını mercek altına alıyoruz.

Yokoluş İsyanı göstericileri Londra’da Lloyd’s Bank’in genel merkezi önünde bir eylem düzenliyor, Eylül 2020. Lloyd’s fosil yakıtlara en çok yatırım yapan bankalar listesinde 48. sırada. Banka dövizde geçmişte köle ticaretine destek vermiş olmakla, bugün de yerli halkların yaşadığı bölgelerde fosil yakıt projelerini finanse etmekle eleştiriliyor. | Fotoğraf: Ehimetalor Akhere Unuabona via Unsplash

➀ Fosil yakıtları en çok destekleyen bankalar hangileri?

ABD merkezli doğayı koruma örgütü Rainforest Action Network (RAN – Yağmur Ormanları Eylem Ağı), Indigenous Environmental Network, Oil Change International, BankTrack ve Reclaim Finance’tan oluşan bir sivil toplum ağı 2017’den bu yana dünyanın en büyük 60 bankasının fosil yakıtlara yaptığı yatırımları her yıl yayınlanan Banking on Climate Chaos (iklim kaosunda bankacılık – başlıktaki kelime oyunu aynı zamanda “iklim kaosundan kazanç sağlamak” anlamına geliyor) adında bir raporla derliyorlar (daha önce 35 olan incelenen banka sayısı bu sene 60’a çıkarıldı). Raporlarda bankaların kömür santrallerine, kömür madenciliğine, doğalgaza, off-shore petrol üretimine ya da kaya petrolü üretimine verdikleri desteklere ayrı başlıklar altında yer veriliyor. Verilerin oluşturulmasında titiz bir metodoloji izlenerek Bloomberg’in banka işlemleri veritabanı esas alınmış. Ayrıca dünyanın önde gelen ilk 30 kömür ve doğalgaz şirketiyle ilgili IJGlobal’in verilerine başvurarak bilgiler perçinlenmiş. Bu yatırımlardan yararlanan şirket sayısı ise yaklaşık 2 bin 300. Bu çerçevede Bloomberg’in sınıflandırma kriterlerine göre fosil yakıtların çıkarılmaları, taşınması veya aktarımı, yakılarak enerjiye dönüştürülmesi ya da depolanması alanında faaliyet gösteren şirketler raporda değerlendirilmiş.

Öte yandan, şunu da vurgulamak önem taşıyor: Bu veriler bankaların ödeme ya da tahvil kredisi ve taahhüt gibi yatırımları kapsıyor. Dolayısıyla varlık yönetiminden, borsa yatırımlarından elde edilen kâr ve kazanç, yani finans dünyasının fosil enerji şirketlerine verdiği desteğin bir kısmı resmin dışında kalıyor.

2021’de yayınlanan rapora göre 2016 ile 2021 arasındaki beş yılda fosil yakıt sektörüne en çok yatırım yapan ilk on banka şunlar:

1> JP Morgan, ABD. Yatırım miktarı: 316.765 milyar dolar.

2> Chase, ABD. Yatırım miktarı: 237.477 milyar dolar.

3> Wells Fargo, ABD. Yatırım miktarı: 223.349 milyar dolar.

4> Bank of America, ABD. Yatırım miktarı: 198.452 milyar dolar.

5> Royal Bank of Canada (RBC), Kanada. Yatırım miktarı: 160.129 milyar dolar.

6> Mitsubishi UFJ, Japonya. Yatırım miktarı: 147.747 milyar dolar.

7> Barclays, Birleşik Krallık. Yatırım miktarı: 144.897 milyar dolar.

8> Mizuho Bank, Japonya. Yatırım miktarı: 123.472 milyar dolar.

9> TD Bank, ABD. Yatırım miktarı: 121.063 milyar dolar.

10> BNP Paribas, Fransa. Yatırım miktarı: 120.825 milyar dolar.

Paris Anlaşması’nın imzalanmasını takip eden beş yılda dünyanın en büyük 60 özel bankasının fosil yakıtlara yaptığı toplam yatırım ise 3.8 trilyon dolar.

 

Yokoluş İsyanı göstericileri Londra’da Standard Chartered’in genel merkez binası önünde eylemde, Ağustos 2020. Standard Chartered bu yılki fosil yakıtlara en çok yatırım yapan bankalar listesinde 34. sırada. | Fotoğraf: Ehimetalor Akhere Unuabona via Unsplash

➁ Hangi bankaların politikaları Paris Anlaşması’yla uyumlu?

Toplam yatırım maliyetinin yanında, çalışmada bankalar ayrıca Paris Anlaşması doğrultusunda fosil yatırımları sonlandırma çabaları ve bunları yenilenebilir enerji yatırımlarıyla dengelemek suretiyle geliştirdikleri net sıfır emisyon uygulamaları çerçevesinde ele alındı. Raporda net sıfır emisyon politikası açıklayan 17 bankanın çoğunun bunları uygulamada zayıf ve yetersiz kaldığı vurgulanıyor, özellikle fosil yakıtlara yatırımların sonlandırılmasına ilişkin çok daha kararlı adımlar atılması gerektiği ifade ediliyor.

Bankaların politikalarının iklimsel açıdan değerlendirmesi şu dört soru ışığında yapılıyor:

> Banka, fosil yakıt kullanımını arttırmaya yönelik projelere doğrudan yatırımları kısıtlıyor mu?
> Banka, fosil yakıt kullanımını arttırmaya yönelik faaliyette bulunan şirketlere doğrudan yatırımları kısıtlıyor mu?
> Bankanın, sektörün finanse edilmesinin sonlanmasını hedefleyen kararlı bir politikası var mı?
> Bankanın, fosil yakıt kullanımını belirli bir eşiğin üzerinde arttıran şirketleri yatırımlarından dışlamak konusunda kararlı bir politikası var mı?

Bu uygulamalar esas alınarak hesaplanan “politika skoru” sonucunda oluşan liste, bankaların fosilden çıkışı benimsemekte ne kadar az mesafe kat ettiklerini ortaya koyuyor.

Petrol ve doğalgaz politika skoru 120 puan, karbon politika skoru ise 80 puan üzerinden olmak üzere toplam 200 puan üzerinden yapılan değerlendirmede, listedeki bütün bankaların puanları ortalamanın, yani 100’ün altında. Skorları 90 ile 100 puan arasında olan sadece üç büyük banka var: Unicredit (İtalya, 93.5), BNP Paribas (Fransa, 92.5) ve Crédit Mutuel (Fransa, 90).

 

Atlantik’in kuzeyinde, Norveç açıklarında bulunan Draugen off-shore petrol sahası. 2018 yılına kadar Norveç Shell’e ait olan Draugen, o tarihten beri Norveçli petrol şirketi OKEA tarafından işletiliyor. | Fotoğraf Jan-Rune Smenes Reite via Pexels

➂ Bankaların fosil yakıt projelerine uyguladıkları Karbon Gölge Fiyat nedir?

Paris Anlaşması’ndan sonra oluşan kamuoyu baskısıyla beraber, fosil yakıtların topluma getirdiği yükün maliyet hesaplamalarına nasıl yansıtılabileceği konusunda çeşitli öneriler sunuldu. Joseph Stiglitz ve Nicholas Stern gibi ekonomistlerin yer aldığı Karbon Fiyatları Yüksek Komisyonu’nun çalışmalarına dayalı olarak Dünya Bankası tarafından önerilen, ve birçok farklı sektörde de benimsenen karbon fiyatlandırması/vergisi gibi karbon emisyonlarına ek maliyet öngörme stratejilerinin bankacılık sektörüne uyarlanması gündeme geldi. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (ERBD), bankaların fosil yakıtlara yatırımlarını daha caydırıcı kılmak amacıyla “Karbon Gölge Fiyat” adında bir fiyatlandırma sistemi geliştirdi ve 1 Ocak 2019’dan itibaren kullanmaya başladı. Bu fiyatlandırma sistemi birçok banka için de bir model hâline geldi.

Peki, Karbon Gölge Fiyat nasıl hesaplanıyor? Stiglitz ve Stern’ün başı çektiği Karbon Fiyatları Yüksek Komisyonu, havaya karışan her ton karbondiyoksit için 40 ila 80 dolar arasında bir fiyat konmasını öneriyor. Bu fiyatın yükseltilerek 2030’a gelindiğinde 50 ila 100 dolar arasında olması tavsiye ediliyor. Bu da yıllık yüzde 2.25’lik bir artışa tekabül ediyor.

ERBD 2019’un Ocak ayında karbon fiyatıyla ilgili detaylı bir strateji belgesi yayınladı. Dünya Bankası’nın ise karbon fiyatın ekonomik analizlerde nasıl kullanılacağına dair 2017’de  hazırladığı bir kılavuz mevcut. Kılavuzda bir projenin maliyet-etkinliği değerlendirmesini yaparken, ekonomik ömrü boyunca yıllık gölge karbon fiyatının yıllık toplam sera gazı emisyonlarla çarpılması tavsiye ediliyor. Böylece, sera gazı emisyonları dikkate alınmadığında son derece kârlı görünebilecek projelerin sorumlu oldukları kirliliği de ekonomik bir veriye aktarmak amaçlanıyor.

 

ABD’nin doğu kıyısındaki Baltimore kentinin limanındaki kömür terminali. | Fotoğraf: Kelly Lacy via Pexels

➃ Paris Anlaşması’yla uyumlu hedefler doğrultusunda bankaların yer aldığı bir girişim var mı?

Evet, çok kısa bir süredir var. Bu yıl sonunda Glasgow’da düzenlenecek 26. BM İklim Zirvesi (COP26) ön görüşmeleri çerçevesinde ve BM’nin özel sektörü net sıfır emisyon hedefleri benimsemeye teşvik ettiği “Sıfıra Yarış” kampanyası doğrultusunda finans dünyası “Net Sıfır İçin Glasgow Finans Birliği” adında bir girişim başlattı (net sıfır emisyon hedefinin ne anlama geldiğine ve farklı alanlara nasıl yansıdığına dair Gezegen’de yayınlanan “9 soruda net sıfır emisyon hedefi” başlıklı makaleyi okuyabilirsiniz). Bu şemsiye altında bankalar “Net Sıfır Bankacılık Birliği” adıyla bir ağ oluşturdular. 21 Nisan 2021’de 43 bankayla birlikte kurulan ağda Ekim 2021 itibariyle 29 ülkeden 60 banka yer alıyor (yeni imzalarla sürekli güncellenen listeye şuradan ulaşabilirsiniz). Türkiye’den tek üye Garanti BBVA, zira bankanın İspanyol hâkim ortağı BBVA girişimin ilk imzacılarından.

Birliğin üyesi olan bankalar neler vaat ediyor? Bankların imzaladıkları taahhütnamede uymaları gereken bazı somut şartlar mevcut (taahhütname metnini buradan okuyabilirsiniz). Öncelikle bütün bankaların en geç 2050’de net sıfır emisyon hedefine ulaşmaları bekleniyor. Bunun için bankalardan oluşuma üye olduktan sonra 18 ay içinde bir yol haritası belirlemeleri, 2030 ve 2050 yılları için iki ayrı hedef açıklamaları ve aradaki her beş yıl için de ara hedefler koymaları isteniyor. Bu hedefler konarken, sektörel bir öncelik sırası da öneriliyor: Bankaların portfolyoları doğrultusunda 2030’a kadar sera gazına en çok sebep olan sektörlere odaklanmaları ve bu sektörlere olan yatırımları aşama aşama azaltmak için koyacakları hedefleri 36 ay içerisinde belirlemeleri isteniyor. Şeffaflığı sağlamak için de her senelik emisyon miktarlarını kamuoyuna açık bir şekilde açıklamaları ve kaydettikleri ilerlemenin geçiş süreci stratejileri doğrultusunda ele alındığı bir değerlendirme yayınlamaları talep ediliyor.

Ayrıca bankalar ve finans dünyası her sene “Climate Finance Day” adında bir zirvede bir araya geliyor. Bu sene zirvenin yedincisi 26 Ekim Salı günü Paris’te, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Fransız Ekonomi, Finans ve Bakanlığı’nın himâyesinde gerçekleşti.

 

ABD’nin başkenti Washington’da yolsuzluk karşı düzenlenen bir gösteri, Temmuz 2019. Yokoluş İsyanı hareketi bankacıların kara para aklama, vergi kaçırma ve yolsuzluk suçlamalarına rağmen cezasız kalmalarını eleştiriyor. | Fotoğraf Vincent M.A. Janssen via Pexels

➄ “Dün kaç bankacı gözaltına alındı?”

Paris Anlaşması’nı imzalayan ülkelerin birçoğu sera gazı emisyonlarını azaltmak için somut takvimler belirlemeye başladı. Hükümetlerin iklim politikalarını giderek fosil yakıtlardan çıkış hedefiyle uyumlu hâle getirdikleri bir ortamda bankalar petrol, doğalgaz, kömür ve petrokimya sektörünün imdadına yetişiyor. Üstelik, kâr marjı hayli yüksek ve risk düşük olduğu için bu sektörler bankaların uzun yıllardır yatırım yapmayı tercih ettiği alanların başında geliyor. Tam da bu sebeple, önce Londra’da başlayan ve daha sonra dünyaya yayılan Yokoluş İsyanı hareketi, “Para İsyanı” (Money Rebellion) adıyla bankacılık ve finans dünyasının fosil yakıt sektörüne yatırımlarını hedef alan bir yan hareket başlattı.

Geçtiğimiz 1 Nisan’da, sivil itaatsizlik eylemlerini benimseyen Yokoluş İsyanı aktivistleri HSBC ve Barclays’in Londra merkezleri önünde protestolar düzenleyerek bu bankaların tahripkâr fosil yakıtları projelerine yatırım desteği vererek büyük kârlar elde etmeyi sürdürmelerini kınadı. Protestolardan bir ay sonra, Yokoluş İsyanı’nın eş-kurucularından ve Para İsyanı hareketinin öncülerinden Gail Bradbrook sabah saatlerinde evinde gözaltına alındı ve bir gün boyunca sorguya çekildi. Batıda kamuya açık alanlarda yapılan protestolarda, özellikle de doğa ve iklim savunucularına karşı polisin gözaltılara başvurması ender rastlanan, olağanüstü bir durum. Bu, bankacılığın sistemin kalbi olduğunu da bir anlamda gösteriyor.

Bradbrook, serbest bırakıldıktan sonra yaptığı açıklamada katıldıkları barışçıl gösterilerde verilen hasarlardan dolayı doğa savunucularına karşı soruşturmalar açılırken finans dünyasındaki yozlaşmasının cezasız kalmasını şu sözlerle eleştirdi: “Bankalar, finans sistemi ve daha geniş anlamda siyasal ekonomi yeryüzünde canlıların öldürülmesinin başlıca sorumlusu. Sadece fosil yakıtları, endüstriyel hayvan tarımını ve biyoçeşitliliği tahrip eden projeleri finanse etmekle kalmıyorlar, devasa yolsuzluklara, dolandırıcılığa ve skandallara bulaşmayı da sürdürüyorlar – en yenisi FinCEN olmak üzere, LuxLeaks, Panama Belgeleri, PPI [ödeme koruma sigortası] dolandırıcılığı, Libor’a hile karıştırma skandalı, toplu satış vergilerinden kaçma, neredeyse küresel ekonomiyi yerle bir eden offshore finans kuruluşlarını destekleme ve liste daha da uzuyor. Barclays bankasına yaklaşık 70 sterlin borcum var. Parayı, bankada oluşan hasarların karşılanması için Survival International’a verdim. Peki, dün kaç bankacı gözaltına alındı?”

Banka ve finans dünyasının dokunulmazlığının yarattığı adaletsizlik duygusu, doğa savunucularının söyleminin ayrılmaz bir parçası hâline geliyor. İklim kriziyle etkili bir mücadele için somut ekolojik politikalar kadar hesap verebilirliğe ve sosyal adalete de gereksinim duyuluyor.

 

Slovakya’nın başkenti Bratislava yakınlarında bir termik santral. Net sıfır emisyon hedefleri kapsamında bankaların özellikle yeni kömür santrallerine yatırımlarının derhal durması gerekiyor. | Fotoğraf Dominik Dancs via Unsplash

➅ Çözüm yatırımcıların fosil yakıtlardan çekilmelerinden mi geçmeli?

İklim krizinin önündeki en büyük zorluklardan biri de egemen ekonomik sistemde sonuç verecek politikalar geliştirme zorunluluğu. İş ve finans dünyası üzerinde yurttaş baskısı artarken, sistem içi değişikliklerle çözüm üretmek de kaçınılmaz bir ihtiyaç. Gazeteci ve doğa savunucusu Bill McKibben 2019’da New Yorker’da kaleme aldığı “Küresel Isınma’nın yandığı ateşin oksijeni para” başlıklı yazısında bunu vurguluyor. “İklim değişikliği uygarlığımızın karşılaştığı ilk zamana karşı sınavlardan biri, ve her yeni bilimsel raporda pencere daralıyor. Buna karşın, kültürel değişim – ne yediğimiz, nasıl yaşadığımız – çoğu zaman nesilden nesile gerçekleşiyor. Siyasi değişim ise genellikle yavaş bir uzlaşmaya tabi, ki bu ancak işleyen bir sistemde olabiliyor, şu an Washington’da yaşandığı gibi bir kördüğümde değil,” diye yazıyor Mckibben. “Ama ya bir başka kozumuz olsaydı, hızla ve küresel çapta işe yarayabilecek bir koz? İhtimallerden biri siyasi liderlerin gezegenin tek güçlü aktörleri olmadığı fikrine dayanıyor – paranın çoğuna sahip olanların da devasa bir güce sahip olduğu ve bu güçlerinin değil birkaç yıl ya da on yıl, birkaç ay hatta saat içinde kullanılabileceği fikrine. Atmosfere karbon salımını sekteye uğratmanın anahtarının kömür, petrol ve doğagaza para akışını sekteye uğratmakta olduğunu düşünüyorum.”

Ama nasıl? Neden tek çıkarı daha fazla kâr elde etmek olan bankacılık ve finans sektörü, bu kazancından vazgeçsin? McKibben’a göre bunun bir yolu, insanların kirletici firmalara yatırım yapan bankalardaki hesaplarını kapatıp etik bankalarda hesap açmaları. Ama asıl değişim ise artan yüklerle fosil yakıtlara yatırımların getirisinin düşürülmesi ve daha uçucu hâle gelmesi. Yani finans dünyasının asıl çıkarını fosil yakıt yatırımlarından çekilmek olarak görmesi.

Bu amaçla Net Sıfır İçin Glasgow Finans Birliği girişimi kapsamında Net Sıfır Varlık Yöneticileri adlı bir oluşum kuruldu. Temmuz ayında yapılan açıklamaya göre, net sıfır emisyon hedeflerine uyma vaadiyle oluşumun taahhütnamesini imzalayan şirket sayısı 128’e çıktı. Bu imzalarla net sıfır emisyona taahhüt edilen varlıkların toplamının sadece altı ayda 43 trilyon dolara eriştiği belirtiliyor, bu da yaklaşık 100 trilyon dolar toplam varlığı yönettiği düşünülen sektörün değerinin neredeyse yarısı demek. Kimi yatırımcılara göre bu meblağ finans dünyası için bir “eşik noktası” oluşturuyor. Bir başka deyişle, geri dönüşü olmayan bir ivmenin yakalandığını savunuyorlar.

Ancak kimi analizcilere göre toplumsal baskının yanı sıra siyasi baskının sürekliliği de önemini koruyor. Alman Yeşiller’in düşünce kuruluşu Heinrich Böll vakfı uzmanları Jörg Haas ve Barbara Unmüßig birçok ülkede fosil yakıt sektörünün seçilmiş siyasi liderlerle çok yakın ilişkileri olduğuna dikkat çekiyor. Bunun neticesinde de birçok devlet fosilden çıkış için gerekli düzenleyici adımları ve değişimi geciktiriyor. İki uzman, vakfın internet sitesinde yayınlanan bir makalede devletin karbon fiyatlandırma, vergilendirme gibi uygulamalarla fosil yakıtlardan çıkış hedefi için düzenleyici yetkilerini kullanması gerektiğini savunuyor. Beri taraftan da AB’nin sürdürülebilir yatırımları sınıflandırdığı Sürdürülebilirlik Taksinomisi gibi araçlarla teşvik uygulama yaklaşımının geliştirilmesini tavsiye ediyorlar.

 

Almanya’daki bir iklim eyleminde bir gösterici “kömürü durdur, şimdi!” yazan bir döviz taşıyor, Eylül 2019. Şeffaflık, kömür yatırımların sona erdirilmesi sürecinin başarısı için olmazsa olmaz bir ön şart. | Fotoğraf: Markus Spiske via Pexels

➆ Çevresel şeffaflık ve karbon saydamlığı ne anlama geliyor?

Bir ivme yakalandığı şüphesiz, ancak finans dünyasından ekonomik çıkarlarına gönüllü bir şekilde sırt çevirmelerini beklemek fazla iyimser bir tutum. Özellikle bankalar ve finans şirketlerinin yıllarca fosil yakıtlara verdikleri destekleri gizlemeye çalıştıkları ifade ediliyor. Bu yüzden emisyon verilerinin şeffaflıkla paylaşılması ve verilen taahhütlerin yerine getirilip getirilmediğinin izlenmesi büyük önem taşıyor. Tam da bu yüzden, son 20 yılda şirketlerin faaliyetlerini izleyen çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve girişim ortaya çıktı.

Bankaların fosil yakıtlara yatırımlarını ele alan raporu hazırlayıcıları arasında bu yıl BankTrack ve Reclaim Finance adında iki oluşum daha var. BankTrack, tüm dünyada 200’ün üzerinde bankanın sürdürülebilirlik taahhütlerine uyup uymadıklarını ve yaptıkları “şüpheli anlaşmaları” takip ediyor. 2020’de kurulan ve kendini hem bir STK hem de bir düşünce kuruluşu olarak tanımlayan Paris merkezli Reclaim Finance ise bankaların yanı sıra finans kuruluşlarının yatırımlarını da mercek alıyor. Kuruluş örneğin dünyanın en büyük varlık yönetimi şirketi BlackRock’ın, söyleminin aksine kömüre 85 milyon dolar yatırım yaptığını ortaya koydu.

Her ne kadar karbon fiyatlandırma çalışmalarının öncülerinin başında Dünya Bankası gelse de, çok sayıda kalkınma bankası hâlâ fosil yakıtlara yatırım yapmayı sürdürüyor. Bu bankaların yerel ve yenilenebilir enerjilere yatırım yapması için aralarında 350.org ve Urgewald’ın da bulunduğu yaklaşık 40 STK “The Big Shift” adında bir kampanya başlattı. Tüm bu çabalarla bankacılık ve finans sektörlerinin çevresel şeffaflığa daha fazla riayet etmeleri hedefleniyor.

İzleme çalışmaları ve kampanyaların yanı sıra, şirketlerle kentlerin sebep oldukları karbon emisyonları ve azaltma planlarını paylaşmalarını teşvik için girişimler de bulunuyor. Bunların ilki ve belki de en önemlisi, 2000’de hayata geçen Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project ya da CDP). Proje kapsamında 2002’den bu yana 8 binin üzerinde şirket ve 550’nin üzerinde kent verilerini paylaşmış. Projenin Türkiye ayağı ise Sabancı Üniversitesi tarafından yürütülüyor. CDP veritabanında kentlere dair veriler erişime açık, ancak şirketlere ilişkin veriler lisanslı, yani ücrete tabi.

Son yirmi yılda net sıfıra emisyon hedefini gerçekleştirmek için erişilmesi gereken hedefler de yeniden tanımlandı. Özellikle şirketlerin emisyon azaltma politikaları yerine atmosfere bırakılan emisyonlara karşılık olarak ağaç dikmek gibi telafi stratejilerine yönelmeleri, karbon saydamlığı alanında “bilime dayalı hedefler” kavramını öne çıkardı. Karbon Saydamlık Projesi, BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact), Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ortaklığında Bilime Dayalı Hedefler adında yeni bir girişim daha başlatıldı. Bu veri tabanında şirketlerden net sıfır politikalarını açıklarken iklim bilimiyle uyumlu kıstasları temel alan bir yol haritası hazırlamaları şart koşuluyor. Girişimin sitesinden, bankacılık ve finans sektöründe net sıfır taahhüdünde bulunan şirketlerin isimlerine erişmek mümkün. Ekim 2021 itibariyle Türkiye’den altı banka henüz hedef açıklamasalar da net sıfır emisyon taahhüdünde bulunmuş (TSKB, Garanti BBVA, Vakıfbank, Albaraka, İş Bankası, Yapı Kredi).

BM nezdinde bankaların hesap verebilirliğini sağlamak adına bir finansal girişim daha var: Sorumlu Bankacılık İlkeleri. Taahhütnameyi imzalayan bankalardan yatırımlarına dair bir etki analizi yapmaları, emisyon azaltım hedefleri belirlemeleri ve sonuçlar konusunda şeffaf olmaları talep ediliyor. Hâlihazırda Sorumluluk Bankacılık İlkeleri belgesini imzalayan 252 banka, küresel bankacılık sektörünün toplam varlıklar bazında yüzde 40’ını temsil ediyor. Bir başka deyişle 65 trilyon dolarlık varlığı yönetiyor. Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın yanı sıra, Türkiye’den imzacı altı banka var: Garanti BBVA, Şekerbank, İş Bankası, TSKB, Yapı Kredi, Akbank.

 

İspanya’nın kuzeyindeki Palencia kenti yakınlarında bir rüzgar türbini sahası. Bankalar günden güne yenilenebilir enerjiye ve sürdürülebilir projelere yatırımlarını arttıyorlar, buna karşın bu söylemlerle bazen fosil yakıtlara verdikleri desteğin sürdüğünü bilinçli bir şekilde gizliyorlar. | Fotoğraf via Pixabay

➇ Bu vaatlerin ne kadarı imaj temizleme ya da “yeşile boyama” (greenwashing)?

Özellikle Paris Anlaşması sonrası iklim kriziyle mücadele hareketinin kitlesel boyut kazanmasıyla bankacılık sektörü de karbon emisyonu azaltma vaatlerinde bulunmaktan geri kalamadı. Ancak izleme projeleri de gösteriyor ki eylemler çoğu zaman söylemlerle örtüşmüyor. Money Rebellion gibi hareketler, Reclaim Finance gibi STK’lar ve BankTrack gibi araçlar sayesinde banka ve finans kuruluşları üzerinde baskının sürekli tutulması sağlanabiliyor.

Ancak birçok büyük banka bünyelerinde sürdürülebilirlik departmanları oluşturuyor, karbon nötr ve net sıfır hedeflerine erişmek için eylem planları açıklıyor ve yenilenebilir enerjiyle yeşil teknolojilere yatırımlarını artırıyor. Kimi bankalar firmalara “yeşil krediler” sunuyor (yeşil kredilere dair ilke belirleme çalışmaları da olduğunu not edelim), kimileri ise “yeşil yatırım programları” oluşturuyor. Bu yaklaşımlar, bankalar bünyesinde birbirleriyle çelişen çıkarlar yaratıyor belki, ama fosil yakıtlara yatırımlar kârlı ve güvenli olduğu sürece iddialı söylemlerin aksine yerlerini tamamen almıyor.

Black Rock ve HSBC’nin iddialı açıklamalarının ardında kömür yatırımlarını sürdürmesi “yeşile boyama” söylemlerinin en önemli örnekleri arasında. Dünyanın önde gelen bankaları arasında vaatleriyle çelişir biçimde azaltım politikası uygulamayarak, fosil yakıta yatırım yapmayı sürdürmek konusunda sabıkalı çok sayıda kuruluş var: Deutsche Bank, Lloyd’s, Barclays, Société Générale, BNP Paribas, BBVA, Banco Santander, Royal Bank of Canada… Neredeyse bütün büyük bankalar sürdürülebilirlik politikalarıyla göz boyamakla suçlanmış. Dolayısıyla, “Net Sıfır Bankacılık”, “Sorumlu Bankacılık” başlıklı girişimlerin birçoğu bir sektörün adanmışlığından ziyade zorlu bir pazarlık sürecini ortaya koyuyor. Nitekim bankalar ve finans kuruluşları kendilerini, ne kadar baskı altında olurlarsa olsunlar, net sıfır emisyon hedefleri için çizdikleri yol haritasında atmaları gereken adımları geciktirme ve yavaşlatma lüksüne sahip olarak görüyorlar.

 

İklim eyleminde bir göstericinin taşıdığı dövizde “Eğer iklim bir banka olsaydı çoktan kurtarmış olurdunuz” yazıyor, Almanya, Eylül 2019. “Etik bankacılık” adı altında kârı öncelemeyen bir bankacılık sisteminin tohumları atıldı. | Fotoğraf: Markus Spiske via Unsplash

➈ Alternatif bir bankacılık sistemi mümkün mü?

Peki, tüm çabalara rağmen büyük bankalar karbon emisyonlarını azaltmakta son derece ikircikli ve hantal davranıyorlarsa, alternatif ne olabilir? Bir müşteri parasını yatırdığı bankanın fosil yakıtlarla bir ilişkisi olmadığından nasıl emin olabilir?

İklim kriziyle mücadele çerçevesinde bu kaygılara cevap verebilmek amacıyla büyük bankaların dışında, ekolojiyi kârın önüne koyan alternatif bir bankacılık sistemi oluşmaya başladı: Etik bankacılık. 2000’li yılların başında tanımlanan etik bankacılık, önce 2008’den sonra yaşanan finans krizi ama özellikle de Paris Anlaşması’nın imzalanmasının ardından ivme kazandı. Bu bankalar hem kurum içi işleyişinin hem de faaliyetlerinin etik değerlere bağlı olmasına dikkat ediyorlar. Kurum içinde iyi çalışma şartları sağlanması, çalışanlara sendikal hakların tanınması, ayrımcılığa karşı önlemler alınması, doğa dostu uygulamaların benimsenmesi gibi temel ilkelere uymayı vaat ediyorlar. Yatırım yaparken ekolojik, sorumlu, toplumsal katkısı olan şirketlere ve projelere öncelik veriyorlar. Şeffaflık gereği tüm yatırımlarını kamuoyuyla paylaşıma açıyorlar. Büyük bankaların aksine vergiden kaçınma stratejileri uygulamıyorlar ve bütün vergilerini ödüyorlar. Ayrıca vergi cennetleriyle herhangi bir bankacılık işlemi gerçekleştirmiyorlar. Bankaların bir kısmı da kooperatif modelini benimsiyor ve her müşteri aynı zamanda pay sahibi olarak dilerse bankanın yönetiminde söz sahibi olabiliyor.

Etik bankalar 2018’de Değerler Üzerine Bankacılık için Küresel İttifak (Global Alliance for Banking on Values – GABV) adında bir oluşum altında araya geldiler. Ağın üyesi olmak için belirlenen kriterler arasında kurumun bir düzenleyici kuruluş tarafından denetleniyor olması, insan, gezegen ve refah odaklı bir çalışma modeli benimsemesi, sürdürülebilir bir finansal model sunması yer alıyor.

 

Londra’da bir gösteride kullanılan dövizde “2050 çok geç” diye yazıyor. Küresel sıcaklıklar 1.5 derecenin altında tutmak için net sıfır emisyon hedeflerinin 2050’de gerçekleşmesi çok geç olabilir. Peki, bankalar ve finans dünyası sosyal ve ekolojik etik değerler koduna uyabilirler mi? | Fotoğraf: Ethan Wilkinson via Unsplash

⑩ Başlıca etik banka modelleri hangileri?

Etik bankalar farklı modellere ayrılıyor. Bir kısmı müşterilerine geleneksel bankaların verdiği hizmetlerin birçoğunu verebilen, şubeleri olan ve zamanla değerler etrafında bir politika benimseyen bankalar. 1923’te kurulan New York merkezli Amalgamated Bank ve 1980’de kurulan Hollanda bankası Triodos bunların en önde gelenleri.

Amalgamated Bank’ın tarihi bir hayli ilginç. Konfeksiyon sektöründe, Giyim ve Tekstil İşçileri Sendikası’nın inisiyatifiyle ABD’nin ilk emek bankası olarak kapılarını açıyor. 1927’de ülkenin ilk kooperatif konut projesini finanse ediyor ve grev yapan işçiler için kredi desteği sağlıyor. Halen çoğunluk Birleşik İşçiler sendikasının olan banka 2011’deki “Wall Street’i İşgal Et” protestoları sırasında göstericilere lojistik destek verirken, bağışların toplandığı hesap da bu bankada açılmış. Bu, bankanın özellikle subprime piyasalar olmak üzere yatırımlarının tartışmaya kapalı olduğu anlamına gelmiyor. Ancak hâlihazırda Amalgamated Bank, en büyük etik bankalardan biri.

Triodos ise daha kuruluş yılı 1980’de “yeşil kredi” hayata geçirerek bu alanda öncü bankalar arasında yer aldı. Triodos, kirletici şirketlerin ötesinde, sürdürülebilir olmayan ürünler ya da hizmetlerin faaliyetlerinin yüzde 5’inden fazlasını oluşturan, ya da çalışma süreçleri sürdürülebilir olmayan, hayvan ve insan sömürüsüne dayanan kuruluşlara kredi vermemeyi taahhüt ediyor. Bu tanıma, aralarında hayvanlar üzerinde deney yapan firmalar, kürk üreticileri, silah endüstrisi, kumar sektörü gibi çok sayıda iş alanı dahil. Pek çok iş alanı ise somut koşullara tabi. “Minimum standartlar” adı verilen belgede kredi alacak kuruluşlara çalışma hakları ve insan haklarına saygının yanı sıra, yasal yollarla vergi muafiyeti elde edilmemesi şartı da koşuluyor. Hâlihazırda 720 binin üzerinde müşterisi olan banka Hollanda, Birleşik Krallık, İspanya, Fransa, Almanya ve Belçika’da faal. Ancak her ülkede şubesi yok ve çoğunlukla online olarak internet sitesi ve mobil uygulaması üzerinden hizmet veriyor.

Geleneksel bankacılığın yanı sıra kooperatif modelini benimseyen çok sayıda banka da etik banka olarak hizmet veriyor. Fransa merkezli Crédit Cooperatif, Danimarka’da kurulan Merkur Cooperative Bank ve ABD’de faaliyet gösteren National Cooperative Bank bunlardan bazıları.

Bunların yanı sıra, özellikle gelişmekte olan ülkelerde mikrofinans modelini beimseyerek küçük girişimcilere, iş sahiplerine kredi sağlayan etik bankalar bulunuyor. Tacikistan’dan, Bangladeş’ten Güney Amerika’ya Değerler Üzerine Bankacılık İttifakı’na katılan, öncelikli olarak bir topluluğun gelişimine finansal kaynak yaratmayı amaç edinmiş bankalar da var. Bu alanda kendine özgü bir örnek Kolombiya merkezli Banco Mundo Mujer. Kadın STK’sı Fundación Mundo Mujer tarafından 2015’te kapılarını açan banka öncelikli olarak mikrokredilerle başta kadın istihdamını desteklemek üzere toplumun refahını ve ekolojik bir yaşamı geliştirmek için finansman sağlıyor.

Aspiration ise yalnızca online ve uygulama üzerinden hizmet veren yeni nesil bir banka modeli. 2013’te kurulan Aspiration yüzde yüz temiz kredi sağlamayı vaat ediyor. Ayrıca tüm harcamalarını şeffaf bir şekilde müşterileriyle paylaşıyor. Uygulamasında ise işletmelerin sürdürülebilirlik performansını ölçmek mümkün. Aspiration ayrıca müşterilerine bankacılığın finansal maliyetini de minimuma indirmeyi taahhüt ediyor. ATM ücretleri iade ediliyor, doğrudan hesap ücreti alınmıyor ve miktarı belirleme müşterilerin kararına bırakılıyor.

 

Türkiye sermayeli en büyük bankalardan biri olan Yapı Kredi, Tüpraş rafinerisinin de bünyesinde bulunduğu Koç grubuna ait. | Fotoğraf: İsa Karakuş via Pixabay

⑪ Ya Türkiye?

Paris Anlaşması’nı mecliste neredeyse altı yıl sonra onaylayan, fosil yakıtlara halen çok yüksek kamu desteği sağlamayı sürdüren Türkiye’de bankacılık sektörü fosil yakıtlara yatırım konusunda ne kadar bilinçli? Hükümetin Paris Anlaşması’nı geciktirdiği dönemde iş dünyası, dünyadaki trendlerden geri kalmamak adına “net sıfır emisyon” hedeflerini gündemine almaya başladı. Ancak, hemen hemen her etik kriterin benimsenmesinde yaşandığı üzere, Türkiye’de özel sektörün bu konuda izlediği tutum ikircikli ve yanıltıcı söylemlere gebe.

Türkiye’de bankaların petrol ve doğalgaz yatırımlarını tespit etmek kapsamlı bir araştırma gerektiriyor. Ancak, ilişkilendikleri holdingler ve ortaklar üzerinden bazı saptamalar yapmak mümkün.

Örneğin Türkiye’nin her iki büyük holdingi, Koç ve Sabancı, bünyelerinde enerji şirketleri bulunduruyor. Dolayısıyla bankaları Akbank ve Yapı Kredi, her ne kadar Sorumluluk Bankacılık İlkeleri belgesini imzalamış olsalar da – ve ikincisi net sıfır emisyon taahhüdünde bulunsa da – fosil yakıt emisyonlarına yol açan şirketlerle doğrudan ilişkililer. Koç holding çatısı altında Türkiye’nin tek rafinerisi Tüpraş’ın yanı sıra Aygaz ve Kocaeli Doğal Gaz Çevrim Santralı’nı işleten Entek yer alıyor. Koç ayrıca Opet’in hisselerinin yüzde 50’sinin de sahibi. Sabancı holdinge ait Enerjisa’nın portfolyosunda ise üç doğalgaz, bir de linyit santrali var.

Öte yandan, yabancı sermayeli bankaların ortakları arasında, doğrudan ya da dolaylı olarak karbon emisyonların artışında pay sahibi bankalar var. Finansbank’ın hisselerini 2015’te satın alan QNB yani Katar Ulusal Bankası yıllardır Katar petrol ve doğalgaz faaliyetlerine finansman sağlıyor. Denizbank’ın 2019 yılına kadar ana hissedarı dünyada fosil yakıt emisyona yatırım yapan bankalar listesinde 47. sırada olan Rus Sberbank iken, banka Dubai’nin hükümete bağlı ENBD’ye satıldı. ENBD, Banking on Climate Chaos raporunun listesinde değerlendirmeye alınmadı, ancak banka Dubai Emiri ve ailesinin yönetiminde olan Dubai Yatırım Korporasyonu adındaki varlık fonuna ait. ENOC, yani Dubai’nin ulusal petrol şirketi de aynı çatı altında yer alıyor. 2007’de Oyak Bank’ı satın alan Hollandalı ING Bank, fosil yakıtlara en çok yatırım yapan bankalar listesinde 28. sırada.

Garanti Bankası’nın çoğunluk ortağı BBVA, fosil yakıtlara en çok yatırım yapan bankalar listesinde 42. sırada. BBVA, net sıfır bankacılık girişimlerinde rol aldığından Garanti BBVA Türkiye’de sürdürülebilirlik söylemlerini gündemine alan bankaların başında geliyor. Ancak BBVA, İspanya’da yeşile boyama yapmak konusunda ağır bir biçimde eleştiriliyor. Bankanın azınlık ortağı konumunu olan Doğuş Grubu’nun ise otomotiv sektöründeki yatırımları bilindik. TEB’in bankaya logosunu veren azınlık ortağı BNP Paribas ise fosil yakıtlara en çok yatırım yapan bankalar listesinde 10. sırada.

Dolayısıyla, Türkiye sermayeli başlıca bankaların fosil yakıt emisyonuna sebep olan şirketlerle iç içe olduklarını görebiliyoruz. Yabancı sermayeli bankaların ise Türkiye’de düşük karbonlu sürdürülebilir ekonomiye dönüşümde nasıl bir rol oynayabileceklerini zaman gösterecek. Paris Anlaşması’nın onaylanması ve ulusal bir net sıfır emisyon hedefinin belirlenmesiyle beraber Türkiye’de bankacılık ve finans sektörü üzerinde, kömür santralleri başta olmak üzere fosil yakıtlara yatırım yapılmaması için baskının artacağını öngörmek mümkün. Ancak bu baskının şeffaflık ve hesap verebilirlik talepleriyle birlikte uygulanması önem taşıyor. Ayrıca, önceliği kâr elde etmek olmayan yeni bankacılık modellerinin önü açılması da bu sürecin ayrılmaz parçalarından biri olacak.