27 Haziran 2021
Müsilaj ve deniz kirliliği: Sebebi maliyeti azaltan, kolaycı yaklaşım
Zeynepgül AlpMarmara Denizi’nde müsilajın oluşması ve sıcaklığın artmasındaki en büyük etken kirlilik. Bu kirliliğin kaynağının bilinmesine rağmen yetkililer yıllardır Karadeniz’e doğru giden dip akıntısına güvenerek “kolaycılığa” kaçmış
İklim değişikliğiyle birlikte sıcaklıklar normalin üzerine çıktı. Dünya 2019 ve 2020 yılını mevsim normallerinin üzerinde yaşadı. Avrupa Orta Vadeli Hava Tahmin Merkezi geçen yılın, 2016’dan sonra en sıcak geçen ikinci yıl olduğunu açıkladı.
2020 yılında dünya bir taraftan Covid-19 salgınıyla, bir taraftan da birçok çevre felaketiyle karşılaştı. California’dan Sibirya’ya kadar büyük orman yangınları yaşandı, kasırgalar atlas okyanusunu vurdu. Türkiye de bu felaketlerden payını aldı.
Geçen yıl haziran ayında beklenmedik yağışlarla birlikte birçok kentte sel felaketi yaşandı. Ancak en büyük felaketlerden biri de Marmara Denizi’ni bekliyordu. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 1970 yılından bu zamana artan Marmara Denizi’nin ısısı 2019 yılında zirveyi gördü. Bu artış 2020’de de sürdü. Daha önce 2007 yılında görülen müsilaj, yani deniz salyası ise Mart 2021’den itibaren Marmara Denizi’ni sardı.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Barış Özalp, Çanakkale Boğazı’ndaki ilk müsilaj oluşumunu Aralık 2020’de gördü. Özalp, mercanların bulunduğu bir bölgede dalış yaparken fark ettiği deniz salyalarının, Mart 2021’deki yine aynı yerde dalış yaptığında tamamen mercanları kaplayarak ölümüne sebep olduğuna tanık oldu. Gözlemleri üzerine hazırladığı çalışmayı Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) Journal of Black Sea / Mediterranean Environment adlı dergisinde fotoğraflarıyla yayımladı.
‘Marmara’da fazla ısınmasının sebebi kirlilik’
Aslında sebebi iklim değişikliği gibi gösterilmeye çalışılsa da uzmanlara göre iklim değişikliğine sığınmak kolaya kaçmak. Çünkü Marmara’nın ölümünün asıl sebebi deniz kirliliği. Konuştuğumuz uzmanlar denizin kirlilikten kaynaklı bulanıklığının ısı artışında en büyük etmen olduğu vurguluyorlar.
ABD’de California Kamu Politikası Enstitüsü Su Politikası Merkezi’nde araştırma görevlisi Gökçe Şencan, “Denizin bulanıklığı arttıkça ısı tutabilme kapasitesi de daha çok artıyor,” diyor. Denizin kirliliği ne kadar fazlaysa, ısının artma ihtimali de o kadar yüksek. “Diyelim ki çamurlu ve berrak yan yana iki gölet var. Çamurlu suyun olduğu gölet diğer göletten daha sıcak olacaktır. Kirliliği denize bıraktığımızda, onun kimyasını değiştirip, bulanıklaştırdığımız için suyu ısı tutma kapasitesi ve sıcaklığı da artıyor normale göre,” diye anlatıyor Şencan.
Şencan gibi, Ankara merkezli İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nın Başkanı Dr. Baran Bozoğlu da müsilajın olduğu bölgelerde yaşanan normalin üzerindeki ısı artışını iklim krizine bağlayamayacağımızı vurguluyor. “Bu artışa atık sular sebep oldu,” diye kirliliğin rolünün altını çiziyor Bozoğlu. “Denizde bir bulanıklık varsa ve içinde atıklar varsa, güneş ışığı geldiğinde o atıklar sıcaklığı daha fazla tutuyorlar. Bu bir kısır döngü. Atık sudan dolayı ısınıyor, ısındıkça kirleniyor, kirlilik arttıkça ısınıyor, böyle bir döngü var. Bu iş, iklim değişikliğine atıp kurtulacağımız bir iş değil,” diyen Bozoğlu’na göre dünyanın birçok yerinde denizler ısınıyor ama Marmara’da fazla ısınmanın sebebi kirlilik.
10 Kasım 2020 tarihli veriye göre şu an Marmara Bölgesi’nde 92 faal Organize Sanayi Bölgesi (OSB) bulunuyor. Ayrıca Dünya gazetesinde yer alan habere göre son bir yılda Türkiye genelinde OSB’lere bin 800’ün üzerinde yeni parsel tahsis edildi ve aralarında Bursa’nın da bulunduğu pek çok şehirde genişleme çalışmaları başlatıldı.
Pandemi döneminde sanayi üretiminde düşüş yaşansa da TÜİK verilerine göre Nisan 2020’den sonra hızlı bir tırmanışa geçildi. Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Nisan’da sanayi üretiminin pandemi öncesi dönemin üzerinde seyrettiğini açıkladı. Sanayi bölgelerinde elektrik kullanımı da arttı.
Baran Bozoğlu: “Nasılsa Karadeniz’e doğru giden bir dip akıntısı var, o akıntı atıkları Karadeniz’e götürür denildi ve bu yaklaşım sirayet etti”
Sanayicilere ve belediyelere yatırım baskısı yapılmadı
Peki, bu kirliliğin kaynağında olan atıkların denize salınmasını önlemek için neden önlem alınmıyor? Bozoğlu, 2006 yılında ortaya çıkan kentsel atık su yönetmeliğinin tam 15 yıldır hayata geçirilmediğini, sanayi ve evsel atıkların da Karadeniz’e doğru giden dip akıntısına salındığını söylüyor. “O yönetmeliğe göre hassas alanlarda azot-fosfor gibi kirleticilerin daha iyi arıtılması gerekiyor. Mevzuat normal ortamda 100 birim azot veriyorsanız, bunu iki birime indirin, hassas alanlar belirlendikten sonra yedi yıl içinde buralara atık su bırakan işletmeleri uygun hâle getirilin diyor,” ifadelerini kullanan Bozoğlu burada ciddi bir ihmale işaret ediyor. Zira yetkililer denizleri korumak için gerekli altyapı ve teknoloji yatırımını yapmaktan kaçınmış.
Bozoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor: “Neden bir yıl sonra hassas alanlar belirlenip bu süreç başlatılmadı? Çünkü, denizleri korumak bir maliyet olarak görüldü. ‘Bu maliyeti yaratmayalım, sanayiciye çevresel yatırım yapması konusunda baskı yapmayalım, belediyelerimize de baskı yapmayalım. Nasılsa Karadeniz’e doğru giden bir dip akıntısı var, o akıntı alır bunu Karadeniz’e götürür’ denildi ve bu yaklaşım Marmara Bölgesi’ne sirayet etti.” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu yaklaşımı benimseyince ne belediyeler ne de sanayiciler herhangi bir yükümlülük altına sokulmadı. Hâl böyle olunca deniz kirliliğine karşı bütünsel bir politika da yürütülemedi. “Belediyeler, Su Kanalizasyon İdareleri çalışmalarını yaparken bu sığ yaklaşım hâkim oldu. Çünkü maliyeti azaltan bir yaklaşımdı, kolaycılıktı. Ama ekosistem size ayak uydurmuyor. Kirlilik belli bir seviyeyi aştı ve sorun meydana çıktı.”
Müsilajın denize yayılmasının ardından sosyal medyada Marmara’ya atık bırakan fabrikaların fotoğraf ve videoları yayınlanmaya başladı. Onlardan yalnızca biri Bandırma Gübre Fabrikası BAGFAŞ’tı. Görüntülerin ardından üretim tesisindeki faaliyet geçici olarak durduruldu.
Sevinç Erdal İnönü Vakfı bünyesindeki Marmara Çevre İzleme Projesi 2004-2017 yılları arasında müsilaj konusunda dokuz kez yüzlerce sayfalık uyarı raporu yayınladı. Projenin lideri Hidrobiyolog Levent Artüz ise Ergene Derin Deniz Deşarjına dikkati çekti. Artüz, yapılan çalışmalar sonucu 2020 yılı Kasım-Aralık döneminde devreye alındığı öğrenilen Ergene Derin Deniz Deşarjının şu an yaşanılan durumun bir numaralı tetikleyicisi olduğunu söyledi. Artüz’e göre Ege ve Karadeniz de risk altında.
Eylem Planı: ‘22 maddenin 15’inde bir tuhaflık var’
Gökçe Şencan, Ergene’nin fazlasıyla kirli bir nehir hâline geldiğini ve bölgedeki sanayinin “tamamen kontrolden çıkmış durumda” olduğunu söylüyor. Şencan’a göre Ergene’de “korkutucu boyutlara varan” kirliliğe karşı yapılacaklar aslında son derece kolay: “Nehir etrafındaki sanayiyi inceleyeceksiniz. Ergene’de çok ciddi sanayi ve ağır metal kirliliği var. Şu an Marmara’da halk sağlığına zarar verecek kimyasalların da denize bırakılması söz konusu. Bulunabilecek şeylere göz yumuluyor.”
Marmara Denizi yıllar boyu kirlenirken ve özelikle Mayıs ayında müsilajın kendini büyük çapta göstermeye başladığı dönem İzmit Körfezi’nde, Dilovası ve Hereke’nin karşı kıyısındaki Altın Kemer plajının geçen sene Mavi Bayrak tanımına hak kazanması, bu sene ise Ergene nehrinin kirliliğinin Marmara’ya taşındığı Tekirdağ’da altı, faal termik santralların bulunduğu Çanakkale ve Balıkesir’in Marmara kıyılarında da birçok plajın Mavi Bayrak sertifikasına sahip olması olması ne anlama geliyor? Şencan ve Bozoğlu’na göre bu gibi gelişmeler sadece bir algı yönetimi.
Gökçe Şencan: “Ergene’de çok ciddi sanayi ve ağır metal kirliliği var. Şu an Marmara’da halk sağlığına zarar verecek kimyasalların da denize bırakılması söz konusu”
“Bu kadar kirliliğin olduğu bir denizde bu kadar mavi bayrak sertifikasının verilmesi beni şüpheye düşürüyor. İstediğiniz kadar balığı bırakın, denizdeki atıkları temizlemeye çalışın, siz sanayi kirliliğinin önüne geçmezseniz, evsel atıkların düzgün bir şekilde arıtmadan denize bırakırsanız hiçbir faydası olmayacak ki. O balıklar da muhtemelen şimdi öldü. Böyle bir kirliliğin içinde yaşama şansı var mı? Çok kozmetik, çok göstermelik şeyler yapılıyor,” diyor Şencan.
Bozoğlu da Şencan’la hemfikir. “Hâlâ milyonlarca metreküp atık su arıtılmadan Marmara’ya verilmeye devam ediliyor. Bu krizin geldiği biliniyordu. Göz göre göre öldürdük Marmara’yı ve bu cinayet hepimizin gözleri önünde işlendi,” diyor Bozoğlu. Denizin kirli olduğu bile bile Mavi Bayrak sertifikası verilmesi söz konusu. “Marmara’yı boğduk, oksijensiz bıraktık. Dolayısıyla yapılmaya çalışılan algı yönetiminin ne kadar hatalı ve bilime dayanmayan bir şey olduğunu görüyoruz,” diye ekliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, müsilaj oluşumuna karşı 22 maddelik bir eylem planı açıkladı. “Önümüzdeki üç yıl içerisinde Marmara Bölgesinde bulunan tüm illerimiz, atık su arıtma tesislerini dönüştürmeye yönelik çalışmalarını tamamlayacaklar,” diye vaat eden Kurum’un açıklamasının hemen ardından denizden vidanjörle müsilaj temizliğine geçildi. Hem bu çalışmayı hem de müsilajdan kurtulmak için uygulanacak eylem planını sorduk.
Bozoğlu’ya göre 22 maddeyle eylem planının yazılıp bırakılmaması gerekiyor: “Bunlar bizim mevzuatımızın amaç kısmında ve birçok strateji eylem planında olan maddelerdi. Kim nerede, hangi kurum nasıl şekilde çalışacak? Nasıl bir analiz yapıldı? Bu gibi bilgilerin paylaşılması eylem planına güveni artıracaktır,” diyor Bozoğlu. Müsilajın Marmara Denizi yüzeyinden teöizlenmesinin ardından eylem planında belirtilenlerin unutulması konusunda da endişe duyuyor. “Sayın bakan eylem planının üç yıl içinde olacağını söyledi. Zaten benim söylediğim mevzuatın süresi 2023 de bitiyor. Bir fırtına kopar, tuz dengesi değişir, birden bir akıntı olur, bunu da bekliyor olabilirler,” diyor Bozoğlu.
Şencan’a göre ise eylem planında yer verilen 22 maddenin “15’inde bir tuhaflık var.” Plan derinlikli bir değişimden çok deniz kirliliğinin yüzeyde görülmemesine odaklanıyor. “Müsilajı denizin üzerinden toplayacağız meselesine çok odaklandılar, sebebi de karmaşık değil bence. Turizm sezonu, turistlerin gelmeyeceğinden endişelendiler. O zaman haberlere de konu olmayız denildi. Oysa asıl kıyım suyun dibinde gerçekleşiyor,” diyor Şencan. En dikkat çeken vaat ise Marmara’nın koruma bölgesi ilan edilmesi, ama bunun somut olarak nasıl yapılacağına dair herhangi bir ipucu yok. “Daha önce neden yapılmadı bu? Koskoca Marmara Denizi’nin tamamını nasıl kontrol edip, denetimini yapacaksınız?” diye soruyor Şencan ve ekliyor: “Ne kadar bütçe ayrılacak, bunu da söylemediler. Bu seçim vaadi gibi bir eylem planı.”
Peki çevreciler yıllardır uyarılırken neden harekete geçmek için son raddeye gelinmesi beklendi? Şencan’a göre sebebi bilimin gözardı edilmesi “Bilime kulak asılmadığı için sistem çöktükten sonra harekete geçme hali uygulanıyor. Bunun politikacıların umurlarında olmadığını düşünüyorum artık. Çevreyi umursamadıklarını zaten biliyordum, ama bu kadar ciddi bir krizi ciddiye alırlar diye bir umudum vardı.”
Planda eksik olan tam da şu anda en çok en ihtiyaç duyulan, kısıtlamayla birlikte yaptırım getiren, denetimi artıran, izlemeye dayalı tedbirlerin uygulamasını öngören somut uygulamalar. “Hiçbiri şunu demiyor eylem planında, üç-dört ay içinde fabrikaları denetleyeceğiz, kurallara uymayana ceza keseceğiz ya da kapatacağız. Gerçek çözümler geciktirildikçe Marmara’nın geri dönmesi çok daha uzun bir süre alacak.”
Daha önce geçiştiren, kolaya kaçan, sanayiye ve belediyelere maliyet yüklemekten kaçınan hükümetin müsilaj sonrasındaki ilk açıklamaları bu yaklaşımın değişeceğine dair herhangi bir sinyal içermiyor. Müsilajın temizlenmesinin ötesinde Marmara Denizi’nin kirliliği kaynağının nasıl ortadan kaldırılacağı sorusuna henüz tatmin edici bir cevap verilmiş değil.