Uzmanlar, başka ülkelerin radyoaktif atıklarının transferinde deniz yolu kullanılarak Türkiye'nin “geçiş ülkesi” olacağından endişeli. | Fotoğraf: Hulki Okan Tabak, İstanbul.

4 Aralık 2021

Türkiye nükleer atıkların
“geçiş ülkesi” mi olacak?

Rabia Yılmaz

Nükleer atık ithalatının önünü açan düzenleme Meclis’ten geçti. Uzmanlar atık transferinde ülkenin deniz yoluyla “geçiş ülkesi” olacağından ve sonuçlarından endişeli: “Geç olmadan kitlesel bir itiraz gerçekleşmeli”

Dünyada doğaya ve insana en fazla zarar veren atıkların en üst sırasında yer alan radyoaktif atıkları güvenli bir şekilde bertaraf etmenin henüz bilinen bir yolu yok. Ancak, radyoaktif atıkların baş sorumlusu olarak gösterilen nükleer santrallerden dünya vazgeçmiyor.

Stimson Center’ın güncel verilerine göre, dünyada 33 ülkede faaliyet gösteren 443 nükleer reaktör bulunuyor. ABD, 94 nükleer reaktörüyle ilk sırada yer alırken, Fransa 56 reaktörle ikinci sırada. 19 ülkede ise şu anda yapım ve planlama aşamasında olan 52 nükleer reaktör yer alıyor.

Türkiye’de ise şu anda sayı bir: 2023’te bitirilmesi planlanan, inşaat sürecinde meydana gelen çatlaklar ve patlamalarla güvenlik kaygılarını arttıran Akkuyu Nükleer Güç Santralı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 Kasım günü bu sayının üçe çıkacağını, “Akkuyu’nun ardından süratle ikinci, hatta üçüncü nükleer güç santralimiz için hazırlıklara başlayacağız” sözleriyle duyurdu. Ertesi gün, Glasgow’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 26’ncı Taraflar Konferansı’nda (COP26) Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu’nun (Rosatom) Genel Müdürü Aleksey Lihaçev, Akkuyu NGS’nin ardından, “Türkiye’de NGS’lerin inşaatında yer almaktan memnuniyet duyarız” dedi.

Biliminsanları ve doğa savunucuları ise başından beri Akkuyu NSG’nin faaliyete geçmemesi için mücadele sürdürüyor. Bunun birçok nedeni var. Bu nedenlerin başında, Avrupa’da ve Rusya’da kapatılan ve faaliyeti devam eden nükleer santral atıklarının depolama ve bertaraf  merkezinin Akkuyu NGS’nin olacağı endişesi de yatıyordu.

Nükleer atıklar kabul edilecek, yeniden kaynak olacak

Nitekim, Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’de yürürlüğe girdiği gün (6 Ekim 2021) radyoaktif atıkların Türkiye’ye getirilmesinin önünü açan ve nükleer atıkların kaynak olarak kullanılmasına olanak sağlayan iki kanun teklifi oylanıp, kabul edildi.

> Birinci düzenleme: “28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi”.

> İkinci düzenleme: “Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti’nin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi”.

Bu düzenlemede nükleer atıkların yeniden kaynak olarak kullanılmasının yanı sıra ortak proje yürütülen başka ülkelerin nükleer atıklarının da kabul edilebileceği, atığın ortaya çıktığı ülke dışında başka ülkelerde bertaraf edilebileceğine ilişkin maddeler yer alıyor.

Avrupa’dan ithal edilen plastik atıklar ile ilgili geri dönüşüm ve denetleme tartışmaları sürerken, şimdi de Türkiye’ye transferi gerçekleşebilecek nükleer atıkların ne şekilde depolanacağı veya imha edileceği soru işareti. İzmir’in Gaziemir ilçesinde Emrez Mahallesi’nde 14 yıl önce ortaya çıkan radyasyonlu atıkların hâlâ temizlenmemesi, bertaraf konusunda “tecrübesiz” olunduğunu veya bilinen bir uygulamanın olmadığını gösterebiliyor.

Peki, bu iki kanun teklifi ne anlama geliyor ve neden kamuoyunda yeterince gündem yaratmadı? Paris İklim Anlaşması ‘sevinci’nin gölgesinde mi kaldı, yoksa sessizce mi Meclis’ten geçti?

Uğurhan: Ne yazık ki Fukuşima gibi bir felaketin yaşanmasıyla nükleer tehlikenin görünür olduğu olaylar yurttaşların sesini yükseltmesini sağlıyor

Dr. Ful Uğurhan. “Mersinli hekimler Akkuyu’ya yürüyor” etkinliğinden, 25 Şubat 2014. | Fotoğraf: Mersin Tabip Odası

Mersin Nükleer Karşıtı Platformu’nun (NKP) en eski üyelerinden Dr. Ful Uğurhan, nükleer endüstrisindeki gelişmelerin her zaman kamuoyunun denetiminden uzak ve gizli kapılar arkasında gerçekleştiğini belirtiyor:

“Nükleer atıkların bertaraf sorununun çözülemeyişi ile nükleer silahların ham maddesi plütonyumun nükleer santrallardan elde ediliyor olması, bu gizlilik ve pazarlıkların arkasındaki en önemli unsurlardan biri. Nükleer santralı olan ülkelerin başlarına bela olan, kurtulmak istedikleri nükleer atıklarının ülkemize getirilmesinin yasal yolunu açacak bu yasanın kabulünde, Türkiye’nin ne gibi menfaati olabilir? Acaba herkesin açıkça konuşmadığı nükleer silah yapımında kullanılabilecek her türlü malzemenin, araç ve ekipmanın bu yolla transferi ve ticaretinin önünün açılması mı hedefleniyor? Bunu öncelikle bu kanuna ‘evet’ oyu veren milletvekillerinin açıklaması gerekir.”

Uğurhan, bu iki kanun teklifinin gündem olabilmesi ve iptal edilebilmesi için, sadece birkaç STK’nın basın açıklaması yapmasının ötesinde, kitlesel bir itirazın gerçekleşmesi gerektiğini vurguluyor:

“Bu görev sadece STK’lar ve siyasi partilerle değil, öncelikle halkın tamamına düşmektedir. STK’lar ancak kamuoyunu bilgilendirme ve bunun sonucunda oluşacak itirazı örgütleme işini yapabilir. Ama yurttaşların sesi kısılmış durumda. Ne yazık ki daha önceden deneyimlediğimiz gibi ancak Fukuşima gibi bir felaketin yaşanmasıyla nükleer tehlikenin görünür olduğu olaylar yurttaşların sesini yükseltmesini sağlıyor.”

Sakarya: Boğazlarda zaman zaman petrol tankerlerinin ciddi kazalarına şahit olduk, büyük yangınlar çıktı. Bu eğer nükleer atık taşıyan gemide meydana gelirse, ortama yayacağı radyasyon etkisini düşünmek bile istemiyorum

EMO Yönetim Kurulu Üyesi Olgun Sakarya

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu Üyesi Olgun Sakarya ise, günümüze kadar gelişmiş ülkeler dahil hiçbir ülkenin nükleer atıkların bertarafı konusunda ekonomik bir çözüm bulamadığının altını çiziyor ve ekliyor:

“Bu düzenlemeler, ileriki dönemlerde başta Rusya Federasyonu olmak üzere kaynak başka ülkelerin nükleer atıklarının bertarafı konusunda hedef ülke olarak ev sahipliği yapıp yapmayacağı gibi soruları akla getiriyor.”

Akkuyu NGS için Rusya ile yapılan anlaşma kapsamında, Rusya’nın deniz aşırı ülkelerdeki yatırımları için Türkiye’nin “geçiş ülkesi” konumuna girip girmemesinin de üzerinde durulması gerektiğini belirten Sakarya, “Buradaki kritik konu: Rusya’nın bizim ülkemizde Akkuyu’da yapmış olduğu nükleer santralın dışında, diğer Akdeniz ülkelerinde yapacağı benzer yatırımlar. Bizim ülkemiz için o geçiş ülke konumunu zaten kullanmak durumunda. Sanıyorum yasal mevzuatı biraz da buna oturtmak için düzenlediler” diyor.

Sakarya, yasal mevzuatla atıkların yeniden değerlendirilmesi konusunda Rusya’nın kendi atıklarını Türkiye’ye veya Türkiye üzerinden başka bir ülkeye taşınması durumunda da ortaya çıkacak risk ve tehditleri düşünmek dahi istemediğini belirtiyor:

“Boğazlarda zaman zaman petrol tankerlerinin ciddi kazalarına şahit olduk, büyük yangınlar çıktı. Bunun bir de nükleer atık taşıyan gemide meydana gelirse ortama yayacağı radyasyon etkisini düşünmek bile istemiyorum. Örneğin Çernobil kaç yıl önce oldu ama etkileri hâlâ sürüyor, daha da devam edecek. Bu yüzden Karadeniz halkının kanserden ölme oranları diğer bölgelere göre yüksek. Rusya’dan bizim üzerimizden geçecek bu tür malzemelerin veya maddelerin olası bir kazaya yaratacağı tehdidi, riski ve sıkıntıyı düşünmek dahi istemiyorum. Bunun telafisi mümkün değil.”

Antmen: Burada 50 nesil boyunca hatta daha fazla, nükleer atık tehlikesi devam edecek. Ama bu tesis bitse de işletmeye açılmamalı

CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen. Mersin Nükleer Karşıtı Platformu’nun Çernobil nükleer felaketinin 35’inci yıldönümünde gerçekleştirdiği basın açıklamasından. Özgecan Aslan Parkı, 26 Nisan 2021. | Fotoğraf: Antmen’in arşivi

Başka ülkelerin nükleer atıklarının bertarafının Türkiye’de gerçekleşmesine izin veren kanun teklifine 6 Ekim günü, İYİ Parti’den 13 vekil kabul oyu verdi, 23 vekil oy kullanmadı. HDP’den 19 vekil ret oyu verirken, 37 vekil ise oy kullanmadı. CHP’den ise 78 vekil çekimser kaldı, 57 vekil ise oylamaya katılmadı.

CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen öncelikle oylamaya ilişkin, Meclis’te bu teklife tek muhalefet şerhinin partiden İstanbul milletvekili Ünal Çeviköz’den geldiğini belirterek, “Peşini bırakmayacağız. Çeviköz’ün verdiği muhalefet şerhi, tüm CHP adına verilmiştir” diyor.

Antmen, nükleer atıkların doğada binlerce yıl yok olmadığını ve saklanmasının hem pahalı hem de riskli olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Bu yüzden nükleer kullanan ülkeler Türkiye’yi gözlerine kestirdi. Akkuyu’nun yönetimi de kontrolü de Rusya’da. Reaktör tabanı inşaatı iki kere çatladı. İlerde yaşanabilecek bir kazada Türkiye cehenneme dönebilir. Şimdi bu yetmezmiş gibi başka ülkelerin nükleer atıklarına ev sahipliği yapacağız.”

Akkuyu NGS’ye bir depolama tesisi yapılacağını vurgulayan Antmen, son yasal mevzuatla da öncelikle Rusya’nın radyoaktif atıklarının bu tesiste depolanacağının altını çiziyor: “Burada 50 nesil boyunca hatta daha fazla, nükleer atık tehlikesi devam edecek. Ama bu tesis bitse de işletmeye açılmaması gerektiğini düşünüyorum. Açılmaması için de elimizden geleni yapacağız.”

Akkuyu’da sanal tur: Eleştirel sorular yanıtlanmadı

Antmen ayrıca, 29 Kasım Pazartesi günü Akkuyu NGS’deki son gelişmelerin aktarıldığı “Açık Kapı Günü” adlı çevrimiçi bir etkinlik ve bu etkinlikte santralden sanal tur gerçekleştiğini aktarıyor. Akkuyu Nükleer A.Ş. Genel Müdürü Anastasia Zoteeva ve Yapı ve Üretim Organizasyon Direktörü Denis Sezeri’nin etkinlikte, katılımcılardan gelen soruları yanıtladığını, kendisinin de üç soru yönelttiğini belirten Antmen, iki sorusunun cevapsız bırakıldığını söylüyor.

Antmen ilk olarak “Akkuyu’da bağımsız bir denetleme kurumu var mı?” şeklinde soru yönelttiğini, bu soruya “Akkuyu üretime geçtikten sonra sahibi olacak [Fransız bir şirket] şu an denetim yapıyor” cevabını aldığını belirtiyor.

Bölgeden geçen Ecemiş Fay hattının aktif olması hâlinde ortaya çıkacak güvenlik sorununun nasıl aşılacağına ve NKP bileşenlerinin neden Akkuyu NGS’ye sokulmadığına dair iki sorusunun, “süre bitti” gerekçesiyle yanıtlanmadığını belirten Antmen ekliyor: “Önceden hazırlanmış bir senaryo dâhilinde göz boyama ve sevimli görünmek adına yapılan bir etkinlik olduğunu düşünüyorum.”